Pek yakında: “Monster: The Ed Gein Story”

Haberin Eklenme Tarihi: 10.09.2025 22:26:00 - Güncelleme Tarihi: 14.09.2025 10:38:00

Netflix, 3 Ekim’de yayımlanacak olan Monster serisinin üçüncü durağı The Ed Gein Story’nin tanıtımını yaptı. Daha önce Jeffrey Dahmer ve Menendez kardeşlerin hikâyelerini ekrana taşıyarak büyük ilgi gören seri, bu kez Psycho (1970), The Texas Chain Saw Massacre (1974) ve The Silence of the Lambs (1991) filmlerine ilham veren Ed Gein’in tekinsiz hikâyesini merkeze alıyor.

Tüm bölümlerini usta senarist Ian Brennan’ın kaleme aldığı Monster: The Ed Gein Story’nin oyuncu kadrosunda bu kez Charlie Hunnam, Suzanna Son, Tom Hollander ve Laurie Metcalf gibi isimler yer alırken yönetmen koltuğunda ise American Horror Story serisiyle isminden söz ettiren Max Winkler oturuyor.

Menendez kardeşleri konu alan ikinci sezon oyunculuk, görsel anlatı ve dönemin ruhunu başarılı bir şekilde aktarmayı başarsa da Jeffrey Dahmer’in hikâyesini anlatan birinci sezonun gerisinde kalmıştı. Bu sezon platform kullanıcılarının beklentisi popüler kültürü defalarca etkileyen tarihî bir kişiliği konu edinmesi sebebiyle hayli yüksek. Peki gerçek hikâye aslında nasıldı?

Ed Gein

Tarihin karanlık sayfalarında kendine yer bulan Ed Gein’in tüyler ürpertici hikâyesi, 1906 yılında bir çiftlikte dünyaya gelmesiyle başladı. Henry adında bir ağabeyi vardı. Babası Goerge Gein alkol bağımlısı ve işsizlikle mücadele eden, ailesine mesafeli bir adamdı. Annesi Agusta ise iki erkek çocuğu ve dinî meselelerde saplantıya sahip, gözünde lekelenmiş bu dünyada günahların hüküm sürdüğünü savunan, bunu da her fırsatta dile getiren zihni bulanmış kadındı. Agusta’nın hastalıklı zihnindeki düşünceleri Ed’e ve ağabeyi Henry’e telkin eder, çocuklarının arkadaş edinmesini ve sosyalleşmesini yasaklardı. Agusta’ya göre herkes bir veba gibi günahlarını bir insandan diğerine bulaştırırdı. Bir yandan çocuklarına kutsal kitaptan metinler okurken, diğer yandan bütün erkeklerin şeytanın oyununa aldanan sahtekâr mahluklar, kadınlarınsa şeytanın erkekleri yoldan çıkarmak için kullandığı günahkâr kuklalar olduğundan bahsederdi. Ed ve Henry âdeta akli dengesi bozuk bir kadının yönettiği bir akıl hastanesinde yaşadıklarının farkında değildi. Agusta, yıllar içinde yavaş yavaş Ed ve Henry’nin zihnini zehirlemişti.

George Gein’in 1940 yılında geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle ölümünden sonra, 1944 yılında ailenin yaşadığı çiftlikte çıkan bir yangının ardından Henry de hayatını kaybetti. Ölümünün bir kaza olduğu tutanaklara geçti ancak Henry’nin cansız bedeninde sonradan yapılan incelemelerde kafasında yangından kaynaklı olmayan birtakım morluklara rastlandı. Bazı araştırmacılar Ed’in, ağabeyi Henry’i kıskançlık yüzünden öldürmüş olması ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda ısrarcı olmuşsa da bu iddia bugüne kadar ispatlanamadı. Artık Gein ailesinden geriye sadece Agusta ve Ed kalmıştı.

Henry’nin şüpheli ölümü, Ed için uğursuz günleri beraberinde getirdi. Kısa bir süre sonra Agusta felç geçirdi ve giderek sağlığı bozulmaya başladı. Bakıma muhtaç hâle gelen Agusta’nın en küçük ihtiyaçlarıyla bile ilgilenen Ed, bu süreci dış dünyadan izole bir yaşam sürdü. Ed, annesine bağımlı bir adamdı ve Agusta’yı kaybetme korkusuyla tam bir yıl geçirdi. Agusta, yaşadığı ikinci felçle 29 Aralık 1945’te yaşamını yitirdi ve Ed’i içine attığı patolojik karanlığında tek başına bıraktı.

Agusta’nın ölümünün ardından, Ed’in girdiği ağır depresyonun etkisiyle zihninin hapsolduğu korku ve nefretle dolup taşan fanus kırıldı. Zaten tüm yaşamı Agusta’dan ibaretti. Agusta olmadan yaşamanın bir anlamı var mıydı? Ed kendi yaşamına devam etmenin sorumluluğunu üstlenecek kadar güçlü biri değildi. Bu sebeptendir ki yaşamına Agusta’nın ölümünü ve yokluğunu koydu. Ölüm, Ed’in zihninde Agusta’nın yüzüydü.

Ed, yamyamlık ve Nazilerin Yahudiler üzerinde yaptığı korkunç uygulamalarla yakından ilgilenmeye başlamıştı. Satın aldığı dergilerin ve diğer mecraların ana başlıkları daha çok bunlardan ibaretti. Özellikle, Nazi Almanyası’nda insan derilerinden abajur gibi dekoratif eşyalar yapmak için özellikle vücudunda dövme bulunan mahkumları seçerek ölümlerine sebep olmakla suçlanan İlse Koch’un hikâyesinden oldukça etkilenmişti.

Uzun yıllar Agusta'nın istismarına uğrayan Ed’in zihninde annesi kendine karanlık bir köşede kendini varlığını yaratmıştı. Oradan çıkıp yeniden bir bedene kavuşma arzusundaydı. Hasta zihni ve Agusta’ya duyduğu saplantılı sevgi birleşince Ed, önce mezarlıklara musallat oldu. Herkes gibi Agusta’yı da ölüm almıştı, Agusta’yı ölümden geri alabilir miydi? Eğer bir yolu varsa bunu öğrenmek için çalışmalara başladı. 12 yıl boyunca annesine benzeyen kadınların cesetlerini mezarlarından çalıp, çürümeye başlayan bedenleri üzerlerinde deneyler yaptı. Karanlık tarafına yenik düşen Ed, bu bedenlerin parçalarından giysiler ve ev eşyaları üretti.

Mezar hırsızlığıyla geçen uzun yıllardan sonra Ed, annesine benzeyen taze bedenler aramaya başladı. Wisconsin’de bulunan Plainfield isimli bir kasabada bir meyhane işleten 51 yaşındaki Mary Hogan, Ed’in ilk yaşayan kurbanı oldu. Soğuk ve karlı 8 Aralık 1954 gününde Mary’nin işlettiği meyhanenin kapısını açık gören insanlar içeriye girdiklerinde kan izleri ve nakit kasasının boşaltılmış olduğunu gördü. Plainfield kasabasının sakinleri karşılaştıkları manzarayı hemen Şerif Art Schley’e bildirdi. Olayı soygun amaçlı bir kayıp vakası ele alan Schley, Mary’nin kaçtığını veya bir düşmanı tarafından alıkonulduğunu düşündü. Fakat gerçek hikâye daha korkunçtu. Soğuk bir kış gecesi meyhanede kimsenin olmamasını avantaja çeviren Ed, Mary’i yanında taşıdığı 32 kalibrelik bir tabancayla vurup cesedini kamyonuna yükleyerek kendi çiftliğine götürdü. Talihsiz Mary, 3 yıl boyunca varlığını Ed’in evinde bir eşya olarak sürdürdü.

Ed’in ikinci ve son yaşayan kurbanı yine Plainfield Kasabası’nda bir hırdavat dükkânını işleten Bernice Worden adında 58 yaşında bir kadındı. 15 Kasım 1957’de hırdavat dükkânına uğrayan Ed, o gün Bernice’in oğlu Frank Worden’ı da yanında görünce daha sonra antifriz almak için yeniden uğrayacağını söyledi. Sonraki gün yeniden dükkâna gelen Ed, Bernice’i 22 kalibrelik bir tüfekle ateş ederek öldürdü ve yine kasadaki nakit parayı alarak cesedi kamyonuna yükleyip 1,5 km uzaklıkta bulunan çiftliğine götürdü. Frank, dükkâna geldiğinde annesi yoktu. Kapı kilitlenmiş ve nakit para çalınmıştı. Frank, durumu Şerif Art Schley’e bildirdi. Schley bu hikâyeyi 3 yıl önce yine soğuk bir günde başka insanlardan dinlemişti. Bu iki vaka birbirinin kopyası gibiydi. Olayla ilgili Schley’e ifade veren Frank, bir gün önce Ed’in dükkâna geldiğini ve daha sonra tekrar uğrayacağını söylediğini hatırladı. O güne kadar tuhaf ama zararsız görünen Ed, artık baş şüpheliydi.

Frank Worden ve şerif Art Schley, bir arama emriyle 16 Kasım 1957 akşamı Ed’in çiftliğine bir baskın düzenledi. Schley ve Frank Worden, Ed’in evine yakın bir kulübeye girdiklerinde hayatları boyunca unutamayacakları bir manzarayla karşılaştı. Bernice Worden’ın boynundan kesilerek çıkarılmış başsız cesedi, iç organları çıkarılmış ve bir hayvan gibi ters asılmış hâlde bulundu. 3 yıl önce kaybolan Mary’nin kafatası ise Ed’in evinden çıkarılacaktı. O akşam Ed’in karanlık hikâyesi son buldu, kasaba halkının bir kâbus olmasını dilediği gerçekler ise henüz yeni başlıyordu.

Ed’in evinde arama yapan ekipler insan derisinden yapılmış maskeler ve abajurlar, kafataslarından yapılmış kaseler, bir kadının bedeninden çıkartılmış ve vücudu omuzlardan bele kadar örten korse, insan burunlarından ve kulaklarından çıkarılan malzemeyle yapılmış bir kemer ve nicesiyle karşılaştı. Bu haber yerel mecralar ve dünya basınında büyük etki yarattı. Öyle ki popüler kültürü defalarca kez etkileyecekti.

Monster: The Ed Gein Story

Ed Gein’in basında yer almasından sonra hikâyeden etkilenen Robert Bloch, 1959 yılında Psycho adını taşıyan gerilim romanını yazdı. Norman Bates karakterinin annesiyle kurduğu, patolojik ilişkiyi özellikle vurgulayan Bloch konunun psikolojik derinliğini oldukça başarılı bir şekilde yansıttı. Romanın gerçek hikâyeden yola çıkarak inşa ettiği başarılı kurgu usta yönetmen Alfred Hitchcock’un görsel anlatısıyla 1960 yılında beyaz perdede başka bir düzeye ulaştı. Hitchcock, hikâyeyi ve karakterleri yeniden yorumladı. Psikolojik derinliği gerilim unsuruyla ustaca işleyerek karakterlere yeni bir kimlik kazandırdı. 1960 yapımı Psycho, bugün gerilim türünün mihenk taşlarından olarak kabul edilir.

Ardından 1974 yılında beyaz perdeye konuk olan The Texas Chain Saw Massacre (Teksas Katliamı)’da katilin kullandığı deri maske Ed Gein’in imzasını taşır nitelikteydi. 1991 yapımı ve yine bir kitap uyarlaması olan The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği) filminin sürpriz karakteri yine Ed Gein gibi kurbanlarının derilerini soyarak kadın kimliğine bürünmeye çalışan bir katildi.

Ed Gein, her kadar popüler kültürü defalarca kez etkilemişse de gerçek hikâye bugüne kadar sinemasal bir anlatıda yer bulamamıştı. 70 yılın ardından bu kan donduran hikâye, ilk kez Netflix platformuyla izleyenlerin beğenisine sunulacak. 2022 yılında yayınlanan serinin ilk sezonu Monster: The Jeffrey Dahmer Story oyunculuk, prodüksiyon, set ve sanat tasarımıyla büyük beğeni toplamıştı. Özellikle de X-Men serileriyle tanıdığımız Quicksilver karakterine hayat veren Evan Peters’ın Jeffrey Dahmer performansı bu yapımı bir basamak daha yukarı taşıdı. İlk sezonda kullanılan sarı renk paleti hikâyeyi Dahmer’in gözünden izlediğimizi her an hissettiriyordu. Anlatı ve psikolojik zemin o kadar derinlemesine işlenmişti ki izleyicilerin büyük bir kısmı Dahmer’in karanlık zihniyle bağ kurmayı dahi başarabilmişti. 1978 ve 1991 yılları arasında seri cinayetler işleyen Dahmer’in bu şekilde aktarılması bir taraftan kurbanların halen hayatta olan aileleri için rahatsız ediciydi ve bu yönden büyük tepkilere yol açtı.

İkinci sezon olan Monsters: The Lyle and Erik Menendez Story ise oyunculuk ve prodüksiyon olarak büyük övgüler alsa da ilk sezonun kazandığı başarının gölgesinde kaldı. İkinci sezonda renk paletinde bu kez mavi ton ağırlıklı olarak kullanılırken bu kez genç iki erkek kardeşin travmatik ve enerjisi yüksek hikâyesi ekranlara taşındı. Lyle ve Erik Menendez’in aileleri dizinin, gerçekleri bir sirk gösterisi gibi yansıtmasından rahatsızdı. Kendi öyküsünün anlatıldığı Erik Menendez ise diziyi sahtekârca bir tasvir olarak nitelendirdi.

Üçüncü sezon olan Monster: The Ed Gein Story içinse dizi takipçilerinin beklentisi hayli yüksek. Ed Gein’in ilk kez gerçeklerden yola çıkılarak ele alınması, popüler kültürdeki yeri, dinamik ve çarpıcı hikâyesi bu sezonu diğerlerinden ayırıyor. Bu kez afişte ve renk paletinde yeşilin tercih edilmesi Ed’in annesi Agusta’yla olan toksik ilişkisine ve sonrasında gelişen hastalıklı bir zihnine gönderme niteliğinde. Daha önce oynadığı rollerle eleştirilere maruz kalan Charlie Hunnam’ın Ed Gein karakterine nasıl bir yön vereceği merak konusu. Yayımlanan fragmanın içeriğinde Psycho filmindeki Norman’ın zihninde yankılanan annenin sesi bu kez Ed’in zihninde kendine yer ediniyor. Ed’in evine yapılan baskında ele geçirilen suç unsurları etkileyici bir biçimde fragmanda yer alsa da hikâyenin nasıl işlendiğiyle ilgili detaylara tam olarak yer verilmedi. İnsan derisinden yaptığı maskeyi yüzüne geçiren Ed’i, kurbanlarından birini ve işlemler sırasında izlediği yöntemin bir kısmını kesitler hâlinde bize sunan fragman merak uyandırıcı. Geriye sadece 3 Ekim’i beklemek kalıyor.

Kaynakça

Thoughts on Thinking. “Slavoj Žižek Explains Freudian Theory in Hitchcock's: Psycho (1960) | Psychoanalysis”, 2020.

Robert H. Gollmar. “Edward Gein: America's Most Bizarre Murderer”. Delavan, Wis: C. Hallberg, 1981.

Harold Schechter. “Deviant: The Shocking True Story of the Original Psycho”. Pocket Books, 1990.

François Truffaut. “Une Certaine Tendance du Cinéma Français. Cahiers du Cinéma”, 1954.

Jean Douchet. “Hitch and his Audience”. Cambridge: Harvard University Press, 1985.

Alfred Hitccock. “Psycho”. Paramount Pictures, 1960-1968. Universal Studios, 1968.

The Discarded Image. “Psycho-How Hitchcock Manipulates An Audience”, 2016.

Katherine Ramsland. “Necrophiles: A True Necrophile”. Crime Library, 2013.

İlkay Nişancı. “Teoride ve Pratikte Sinemada Kurgu”. Doruk Yayınları, 2018.

Dr. Mike Aamodt. "Edward Theodore Gein". Radford University, 2004.

Is This Just Fantasy? “Understanding Psycho: The Uncanny”, 2016.

Alex Flaster. “Biography: Ed Gein”. A&E Television Networks, 2004.

Slavoj Žižek. “In His Bold Gaze My Ruin Is Writ Large”. 1992.

François Truffaut. “Hitchock/Truffaut”. AFA Yayınları, 1987.

Max Winkler. “Monster: The Ed Gein Story”. Netflix, 2025.

Onur Gazi. “Yakın plan: Psycho”. Tercüman, 2025.

Robert Bloch. “Psycho”.  Simon & Schuster, 1959.

Engin Geçtan. “Hayat”. Metis Yayınları, 2019.

Sigmund Freud. “The Uncanny”, 1919.