Muallim baba: Mahir İz

Haberin Eklenme Tarihi: 24.09.2025 11:59:00 - Güncelleme Tarihi: 24.09.2025 12:04:00

Mahir İz’in kütüphanesi, hafızası ve bazı notlar aldığı defterleriydi. Bu kadar imkânı bulunduğu hâlde kitap toplamayışına, genç yaşında şahidi olduğu şu hadise manevi bir engel teşkil etmiştir: Bilhassa yazma kitap bakımından zengin bir kütüphaneye sahip bulunan ve arzu ettiği eserleri hattat tutup istinsah ettirecek kadar kitap seven babası Abdülhalim Efendi 1917’deki büyük Fatih yangınında evi yanarken dışarı çıkmış ve alevlere bakarak: “Kitaplarım!” diyebilmiş; o emsalsiz kütüphanesinden geriye bir kül yığını kalmıştı. Mahir İz bu hadiseyi hatırladıkça çok sevdiği şair Üsküdarlı Talat Bey’in eviyle birlikte yanan şiirleri için söylediği:

“Evimin yandığına yanmadım amma Tal’at!

Yandı bin beyt-i metinim, ana hâlâ yanarım!”

beytini tekrarlardı. [1]

İlimle dolu bir ömür

Mahir İz, 28 Ocak 1895’te İstanbul’da doğdu. Babası Külâhîzâdeler diye anılan bir ilmiye ailesinden, Medine ve Ankara kadılıklarında bulunmuş Seyyid İsmail Abdülhalim Efendi, annesi de kadı ve şeyhülislâmlar yetiştirmiş bir aileden gelen Raife Hanım’dır. Tahsiline babasının kadılıkla görevli bulunduğu Midilli’de başladı; Balıkesir İdadisi’nin ilk kısmında okudu. Burada, kendisine hocalık yapmak üzere babası tarafından İstanbul’dan getirilen Saraybosnalı müderris Mahmud Necî Efendi’den özel dersler aldı; bu hocasından ileriki yıllarda da çeşitli dersler okudu. Babasının tayin edildiği İstanbul, Isparta ve Medine’de rüşdiyeye devam etti. Medine’de Arapçasını ilerletti. İstanbul’a döndükten sonra iki yıl Vefa İdadisi’nde öğrenim gördü. Babasının kadı olarak gittiği Ankara’da 1916’da sultaniden mezun oldu. Aynı okulun ilk kısmında Türkçe muallimliğiyle elli dokuz yıl sürecek olan öğretmenlik hayatına başladı.

Millî Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gelen Mehmed Âkif’le birlikte Farsça, Fransızca ve edebiyat alanlarında çalışarak kendini yetiştirdi. “Tûf-i Şegaf” başlıklı ilk şiiriyle daha birkaç şiirini Maksud Kâmran takma adıyla bu yıllarda Sa’y mecmuasında yayımladı. Bir yandan hocalık yaparken bir yandan da Büyük Millet Meclisi’nde zabıt kâtibi, zabıt mümeyyizi sıfatıyla dört yıl görev yaptı. Bu sırada, Büyük Millet Meclisi hükûmetinin Şer‘iyye ve Evkaf Vekaleti’ne bağlı Te’lîfat ve Tedkīkāt-ı İslâmiyye Encümeni üyeliğiyle Ankara’ya gelen Ömer Ferit (Kam) ile tanışarak ondan faydalandı. Ankara’nın hükûmet merkezi olacağının anlaşılması üzerine meclisteki görevinden ayrıldı ve Sultanselim’deki İmam-Hatip Mektebi’nin tarih hocalığına tayin edildi (16 Aralık 1924). Üniversite tahsilini tamamlamak üzere önce Eczacı Mektebi’ne, arkasından Kimya ve Hukuk fakültelerine yazılıp bir süre devam ettiyse de nihayet Edebiyat Fakültesi’ne kaydoldu. Kadıköy Orta Mektebi, Fransız Saint Jean D’Arc Okulu, Halıcıoğlu ve Kuleli Askerî liseleri, Üsküdar Paşakapı ve Davutpaşa orta mekteplerindeki hocalığını sürdürürken Edebiyat Fakültesi’nin derslerini bitirdi. Fakat tezini tamamlayamadan Edremit Orta Mektebi müdürlüğüne tayin edildi (12 Eylül 1933). 1936’da Beykoz Orta Mektebi Türkçe öğretmenliğiyle İstanbul’a dönünce tezini tamamlayıp 1938 yılında fakülteden mezun oldu ve Nişantaşı Erkek Orta Mektebi müdürlüğüne getirildi. 1938 yılında aile dostlarından şair Raif Bey’in kızı Mihrinur Hanım’la evlendi ve bir kız çocuğu oldu.

Mahir İz’in öğretmenlik hayatının son devrelerinden biri, Haydarpaşa Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliğiyle İstanbul İmam-Hatip Mektebi müdürlüğü (1958-1959) oldu. Çamlıca Kız Lisesi edebiyat öğretmeniyken emekliye ayrılan Mahir İz (Ocak 1960), İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslâmî edebiyat tarihi hocalığı ile yeniden mesleğine döndü. Burada tasavvuf tarihi, hitabet ve irşad derslerini de okuttu (1960-1970). 1960 İhtilali’nden sonra Kur’ân-ı Kerîm’in Latin harfleriyle basılması konusunda danışılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından davet edildiği Ankara’daki bir toplantıda bunun yanlış olduğunu söyleyerek vazgeçilmesini sağladı. Aynı yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlatılan Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı adlı eserin redaksiyon heyetine başkanlık yaptı. Özel Fatih Koleji’nin kurucu müdürü oldu (1965-1968). 9 Temmuz 1974’te vefat eden Mahir İz’in cenazesi 11 Temmuz’da Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.

Şiirlerinde Maksud Kâmran, içtimaî ve edebî yazılarında Namık Yaz, ilmî yazılarında Abdullah Söğüt takma adını kullanan Mahir İz, özellikle 1960 sonrasında çıkan Diyanet Gazetesi, Sebîlürreşâdİslâm DüşüncesiTohumOkuHilâlYeni İstiklâlBugünYeni Asya gibi gazete ve dergilerde kendi adıyla yazılar kaleme almıştır. Bu arada dinî ve ilmî yayın yapmak üzere kurulan Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık Şirketi’nin iki yıl idare meclisi reisliğini yapmış ve gençler üzerinde etkili olan haftalık Yeni İstiklâl gazetesinin ilk otuz sayısında başmakale yazmıştır. [2]

Mahir İz, babasından bahsederken “İlmî müzâkereye, sohbete, yemeğe, iyi suya, kitaplara, halıya ve ince ev eşyasına merakı vardı” demekte ve onu “Her gittiği yerde ilim adamları ile münasebet kurar, onlarla sohbetler eder ve isteyenlere mutlaka bir eser okutur” cümleleriyle tanıtmaktadır. Anlaşıldığına göre Mahir İz ebeveyninden irsen devraldığı bu özelliklere, İstanbul’un güzide ilim, kültür ve sanat çevresinden derlediği seçkin ve değerli güzellikleri eklemesini bilmiş, hayatını da bu şekilde geçirmiştir.

Mahir İz, Abdülhalim Efendi’nin üçü küçük yaşta vefat eden dokuz evladının Bihin, Servet, Abdülmennan, Güzin ve Fahir isimlerini taşıyan, yaşayan altı çocuğundan biri ve erkeklerin en büyüğüdür. [3]

Mahir İz Ankara’da Türkçe muallimliği yaptığı sırada Millî Mücadele’ye katılmak üzere İstanbul’dan gizlice Ankara’ya gelmiş olan Mehmet Akif Bey’den Arapça, Farsça ve Fransızca edebî metinler okuyarak kendini daha iyi yetiştirme imkânı bulmuştur. Bu münasebetin daha sonraki yıllarda, hocalık-talebelik münasebetinden ileriye giderek yakın bir dostluğa dönüşmesi de ayrıca önemlidir. [4]

Birinci TBMM’de zabıt katipliği görevini üstlenmiştir. Millî Mücadele’nin hazırlık yıllarını, başlangıcını ve zaferle neticelenmesinin resmi tarihe intikal etmeyen arka planını, zaferin ardından gelişen olayları, Meclis’in ilk yıllarından beri zabıt kâtibi sıfatıyla içinde bulunarak ve bütün heyecanıyla yaşayıp müşahede ederek çeşitli yönleriyle idrak etmek imkânını vermişti. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin müspet-menfi bütün safhalarını, etraflıca bilen az sayıdaki isimlerden biri olarak, memleketin geçirdiği sıkıntıları yaşayarak bilmek gibi bir özellik kazandırmıştı. Ayrıca bu bilgilerin ışığında memleketin geleceğini inşa etmede emsaline göre daha isabetli fikirlere sahip olmuş ve öğretmenlik mesleğinin verdiği imkanlarla bu konudaki doğruları genç nesillere usulüyle aktarmada büyük bir başarı elde etmişti.

Hatıralarından anlaşıldığına göre Mahir İz’in Ankara devresindeki hayatının en önemli ve kendisini çok etkilemiş, heyecanlandırmış bir hadisesi de Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in devrin önde gelen idarecilerinin yönlendirilmesi ile Topal Osman eliyle şehit edilmesi olmuştur.

Yılların İzi adlı hatıratında, bu konudaki şu satırları dikkat çekicidir: “Meclis’teki ve diğer devlet dâirelerindeki bütün memurlar içinde yalnız ben, derin bir üzüntü içinde cenazeye iştirak ettim. Hayatımda ilk taşıdığım tabut da mübarek şehit merhum Ali Şükrü Bey’inki idi. O akşam eve döndüğüm zaman büyük bir teessür içinde şu mersiyeyi yazdım:

Şehîd-i Millet Ali Şükrü Bey’in Rûh-ı Mübecceline

"Ey rûh-i mübârek! Seni bir sâil-i menhûs / Şehrâh-ı hakikatte şehîd eyledi efsûs…

Bir dest-i mehîn, dest-i şaki, dest-i hıyânet, / İhnâk ile mahveyledi, kahreyledi, lâ’net.

Kalin, kalemin rehberi olmuştu sedâdın, / Her yerde tecellî-i hakikatti murâdın.

Kurbân-ı faziletsin, evet hiç şüphe yoktur, / Mağdûr-ı hakikatsin evet; âleme makdûr

İfnâ-yı şehâmet / Târih ile müsbet

Sen ölmedin aslâ, ölemez çünkü hakikat! / Hiç görmedi hilkat.

Bir böyle tecellisini kânûn-ı Hüdâ’nın / Makhûr-ı zebun olduğunu ehl-i hüdânın.

Ölmezsin evet, yâd-ı hazininle yaşarken. / Sen sîne-i millette kalırsın ebediyyen.

Tahlîd edecek fazlını târih-i milel de, / Destân olacak âleme her darb-ı meselde,

Bir hâdise-i mefhareti şanlı gazânın. / Her yâd-ı gam-engîzi birer levha-i nefrîn

Bir âteş-i pür kîn.

Ey her sesi bir vecd-i hamiyyetle huruşan / Fikr uğruna, hak uğruna, nûr uğruna kurbân!

Mefkûre ve dînin / Her azm-i metînin

Etvâr-ı tecellisini ta’yin eder ancak / İ’câz ü fesâhatle o bir tek hecedir: Hak!

Ey arz-ı fecâyi’deki nâküs-ı mezâlim / Her darbesi bir umde-i hürriyyeti hâdim

Her sayha-i şûmun / Mat’ûnu umumun.” 4 Nisan 1923 [5]

Mahir İz böyle acı bir olayı yaşamış ve tarihe not düşmüştür. İlerleyen yıllarda yakalandığı akciğer kanseri neticesi, Paşabahçe Hastanesi’nde 9 Temmuz 1974 günü vefat etmiş, 11 Temmuz’da Erenköy’deki Sahrayıcedid Camii’nden kaldırılarak yanı başında bulunan ve aynı adı taşıyan mezarlığa defnedildi. Mezar taşındaki celi ta’lik “Muallim Mâhir İz” kitabesi Uğur Derman hattıdır. [6]

Notlar

[1] Uğur Derman, Mahir Hoca’dan İzler, Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı, İstanbul, 2012, s. 131.

[2] Mustafa Uzun, Abdullah Mahir İz, TDV İslam Ansiklopedisi, 2001, 23. cilt, s. 501-502.

[3] Mustafa Uzun, İstanbul/Üsküdar Medeniyetinden Etkin Bir İz Muallim Abdullah Mâhir İz, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu: VIII, 21-23 Kasım 2014 Bildiriler, II. cilt, İstanbul, 2015, s. 218.

[4] Uzun, agm., s. 221.

[5] Uzun, agm., s. 224-225.

[6] Uzun, agm., s. 229.