Gerçek hikâye: “Monster: The Jeffrey Dahmer Story”

Haberin Eklenme Tarihi: 9.10.2025 21:13:00 - Güncelleme Tarihi: 14.10.2025 17:08:00

Amerika, 90'ların ilk yıllarında, küresel bir sahne şovu sunuyordu. Popüler kültür, MTV'nin hipnotize edici müzik videolarında ve Hollywood'un abartılı sinemaskopunda, “Amerikan rüyası”nın yeni, parlak ve çekici bir versiyonunu dünyaya pazarlarken sahnenin hemen gerisinde, ışıkların vurduğu alanların dışında, manzara tamamen farklıydı. Siyasi podyumda atılan her yeni ekonomik adıma rağmen, yoksulluk giderek artıyor; büyük kentlerin dar sokaklarında saten rüyalar değil, betonun sert ve soğuk gerçekliği hissediliyordu.

Sosyal adaletsizliğin hüküm sürdüğü bu dönemde siyahi ve Latin kökenli Amerikalılar eğitim, sağlık, güvenlik ve çalışma olanaklarının dışına itilmeye, yasa dışı yollarla geçini sağlamaya zorlanıyordu. Milwaukee'nin dar sokaklarında, kimsenin umursamadığı bu toplulukların arasında yeni kurbanını arayan bir canavar gölgelerin içinde gizleniyordu. 22 Temmuz 1991 tarihinde kıskıvrak yakalandığında gözler önüne serilen trajik ve kan donduran bu canavarın hikâyesi Amerikan medyasında şok etkisi yarattı:

Jeffrey Dahmer

Neden başladı bilmiyorum ve bu soruya kendim de kesin bir cevap veremiyorum. Bu bir süreç, bir gecede olmuyor.”

Jeffrey Lionel Dahmer’in hikâyesi 21 Mayıs 1960’ta, Alman göçmenlerin etkisiyle büyümeye devam eden ve bira endüstrisiyle anılan Milwaukee’de, Lionel ve Joyce çiftinin evinde başladı. Lionel Dahmer’in anlattıklarına göre Joyce, Jeffrey’e hamile olduğu günlerde sık sık nöbetler geçirirdi. Sebebi anlaşılamayan ve kaskatı hâlde geçirdiği bu nöbetler için doktorlar Joyce’a uyku hapı ve morfinle ona yardımcı olmaya çalıştılar.

Tüm yaşananlara rağmen Jeffrey’in sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldiği düşünülüyordu. Neredeyse her fotoğrafta gülümseyen Jeffrey, sevgi dolu mutlu bir çocukluk geçirdi. Üç tekerlekli bisikletine binip gezinti yapmayı çok severdi. Lionel işten çıkıp eve geldiğinde kucağına atlayıp sımsıkı sarılırdı.

Dördüncü yaş gününden kısa bir süre sonra küçük Jeffrey çift fıtık ameliyatı geçirdi. Bu ameliyattan sonra daha durgun ve içine kapanık bir çocuğa dönüşmeye başladı. Çevresine karşı ilgisi giderek azaldı. Aynı yıl Lionel’ın, yaşadıkları evin zemin boşluğuna sıkışarak ölmüş bir hayvanın kemiklerini çıkartmasına şahit olan Jeffrey, kemiklerin çıkardığı sesten bir hayli etkilendi. Bazı zamanlar evin etrafında dolaşıp başka kemikler aradı. Karşılaştığı hayvan cesetlerini inceleyip kemiklerinin nerede olduğunu keşfetmeye çalıştı.

1966 yılının Ekim ayında Dahmer ailesi, Doylestown’a taşındı. Joyce, o günlerde Jeffrey’in kardeşine hamileydi. Aralık ayında ailenin en küçük ferdi dünyaya geldi. Jaffrey, küçük kardeşine David ismini verdi. Aynı yıl analitik kimya doktorasını tamamlayan Lionel, 21 km uzaklıktaki Akron’da çalışmaya başladı. 2 yıl sonra Lionel ve Joyce yine bir taşınma kararı aldı ve bu kez Bath Township’e yerleştiler. Bir buçuk dönümü kaplayan bir ormanlık araziye de sahip olan yeni evleri küçük yabani hayvanlara da ev sahipliği yapıyordu. Kemirgenler ve diğer türde hayvanların ölü bedenleriyle birlikte kemiklerini incelemeye ve biriktirmeye burada devam etti. Jeffrey, 8 yaşındayken Lionel’a kemikleri nasıl saklayacağıyla ve hangi malzemeleri kullanması gerektiğiyle ilgili sorular sormaya başladı. Jeffrey’nin bilime karşı ilgi duyduğunu düşünen ve bundan memnun olan Lionel, bu alanda paylaştığı bilgilerle oğlunu destekledi.

Joyce, ikinci hamileliğinden sonra yaşadığı depresyon ve hipokondri sorunlarının etkisiyle yataktan çıkamaz hâle gelirken, yoğun iş hayatı ve çalışmaları sebebiyle evde fazla vakit geçiremeyen Lionel’dan sürekli ilgi bekliyordu. Hatta bir keresinde aşırı dozda sakinleştirici kullanarak intihar etmeyi bile denemişti. Tüm bu yaşananlar Lionel ve Joyce’un evliliğinde ciddi yaralar açmıştı. Zaman zaman aralarında gerçekleşen fırtınalı tartışmaların en yakın tanığı ise o yıllarda henüz bir çocuk olan Jeffrey’di.

Jeffrey, henüz 14 yaşındayken evlerinde yaşanan gerilimin tırmanmasıyla birlikte alkolizme sığındı. Lise koridorlarında, sosyal çevresinde, hatta evine dönerken de alkolün esiriydi. O yaşta taşıması gereken gençlik neşesi yerine, sürekli bir sarhoşluk yükü taşıyordu. Bu yıllarda eşcinsel olduğunu keşfetti. Kısa süreli duygusal ilişkisi de olan Jeffrey’in yarattığı fantezi dünyasında ise tamamen itaatkâr bir partner vardı. 16 yaşına geldiğinde, bu fanteziler tehlikeli bir planın zeminini hazırladı. Ara sıra karşılaştığı ve çekici bulduğu bir erkek koşucuyu gözüne kestirmişti. Bir gün, koşucunun güzergâhı üzerindeki çalılıkların arasına saklandı; yanında getirdiği beysbol sopasıyla onu bilinçsiz hâle getirip cinsel saldırıda bulunmayı tasarlıyordu. Ancak o gün koşucunun gelmeyişi ile korkunç planı suya düştü.

Lütfen gitme!

Lisede orta hâlli bir öğrenci olan Jeffrey’nin notları 1977 yılında daha da düşmüştü. Özel bir öğretmen tutarak bu soruna bir çözüm bulmaya çalışan Lionel ve Joyce, kötüye giden evliliklerini kurtarmak için de danışmanlık seanslarına katılmaya başladılar. Fakat 1977 yılının Eylül ayında Joyce’un kısa süren bir ilişki yaşadığını keşfeden Lionel, Jeffrey ve David’i karşısına alıp dostane bir şekilde Joyce’la boşanacaklarını söyledi. Kavgalar ve tartışmalar hız kesmeyince 1978 yılının ilk aylarında Lionel evi terk ederek bir motele yerleşti.

1978 yılının Mayıs ayında Jeffrey liseden mezun olmayı başardı. Lise günlerinde arkadaşlarından alkol parası toplayabilmek için şakalar ve soytarılıklar yaptığı söylenir. Bu şakalardan en ünlüsü ise son yıl çıkarılan lise yıllığında yayınlanan ve en başarılı öğrencilerin bir araya geldiği “Ulusal Onur Topluluğu” fotoğrafına gizlice girmesiydi.

1978 yılının bahar aylarında Joyce, David’i de yanına aldı Lionel’a haber bile vermeden Jeffrey’i de geride bırakıp ailesinin yanın gitmek için evden taşındı. O bahar Jeffrey, hem babası hem de annesi tarafından terk edilmişti.

Liseden mezun olduktan üç hafta sonra, 18 Haziran 1978’de Jeffrey, arabasıyla gezintiye çıktığında Chippewa Lake Park’ta bir rock konserine otostopla gitmeye çalışan Steven Mark Hicks’le karşılaştı. O günlerde Jeffrey hep bir otostopçuyla birlikte olma fantezisi kuruyordu. Sıcak bir Haziran günü üstü çıplak vaziyetteki Steven’ın hep hayalini kurduğu otostopçu olduğunu düşünen Jeffrey, onu bira içmek için eve davet edip yola devam edebileceklerini söyledi. Daveti kabul eden Steven, yolda konsere katılacak kızlardan bahsettiğinde, Jeffrey geri çevrileceğini biliyordu. Birkaç bira, biraz müzik ve sohbetten sonra geçen saatlerin ardından Steven yola devam etmek istedi. Fakat Jeffrey’in hayatından gitmek isteyenlere karşı tahammülü yoktu. Steven gitmek istedi, Jeffrey buna izin vermedi. Jeffrey yerden aldığı 4,5 kiloluk dambılla başına iki kez vurarak Steven’ı etkisiz hâle getirdi. Boğarak öldürdükten sonra Jeffrey şeytani amacını gerçekleştirdi. Ertesi gün Steven’ın cansız bedenini ve yok ettiği hikâyesini parçalara ayırıp arka bahçede pek de derin olmayan bir çukura gömdü. Birkaç hafta sonra kalıntılar ortaya çıkınca yeni bir plan yaptı ve önce hazırladığı solüsyonla parçaları işlemden geçirip çözülen yumuşak dokuyu kemiklerden ayrıştırdı. Çözeltiyi tuvalete döktükten sonra, kemikleri balyozla un ufak edip yaşadığı evin arkasındaki ormanlık alana serpti. Jeffrey bu yöntemi ilk kez uyguladı fakat son olmayacaktı. Steven’ın kolyesini ve onu parçalamak için kullandığı bıçağı West Bath Road Köprüsü’nden Cuyahoga Nehri’ne attı.

Steven’ın ölümünden bir buçuk ay sonra Lionel ve nişanlısı eve döndü. Joyce’un çekip gittiğinden haberi dahi olmayan ve Jeffrey’i evde yalnız bulan Lionel büyük bir şok yaşadı. Lionel ağustos ayında Ohio Eyalet Üniversitesi’ne Jeffrey’i kaydettirdi fakat alkol sorunu ve derslere olan ilgisizliği yüzünden 4.0 üzerinden 0.45 ortalamayla okuldan ayrılmak zorunda kaldı.

1979 yılının Ocak ayında Lionel’ın ısrarıyla Jeffrey, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu’na katıldı. Alabama’da bulunan, Alabama Fort McClellan’da temel eğitime başladı. Burada da alkol problemleri yaşayan Jeffrey, itaatsizlik davranışları yüzünden tüm müfrezesinin cezalandırılmasıyla bütün acemi arkadaşları onu sağlam bir dayakla ödüllendirdi. Her şeye rağmen Teksas’ta bulunan Fort Sam Houston’da tıp uzmanı olarak eğitimini tamamladıktan sonra 13 Temmuz 1979’da Batı Almanya’daki Baumholder’e tayin edildi ve burada 2. Tabur, 68. Zırhlı Alay, 8. Piyade Tümeni’nde savaş doktoru olarak görev yaptı. Tutulan ordu kayıtlarına göre Jeffrey ortalama veya ortalamanın biraz üstünde bir askerdi ama kötüye giden alkol sorunu yüzünden askerlik görevini sürdürmeye elverişli görülmediği için 1981 yılının Mart ayında ordudan atıldı.

Görev sonrası askerlere sağlanan dönüş biletini Miami Beach’e gitmek için kullanan Jeffrey, burada bir şarküteride iş buldu ve bir motelde kalmaya başladı. Fakat maaşının çoğunu alkol satın almak için harcayınca buradan da atıldı. Daha sonra aynı bölgede bir sandviç dükkânında çalıştıktan sonra Lionel’ı arayıp Ohio’ya dönmek istediğini söyledi.

Ohio’da babası ve üvey annesiyle yaşamaya başladı fakat sarhoş olup ahlaka aykırı davranışları yüzünden tutuklanarak 10 gün hapis ve 60 dolar para cezasına çarptırıldı. Lionel her ne kadar Jeffrey’i alkolden uzaklaştırmaya çalışsa da başarılı olamadı. 1981 yılının Aralık ayında Lionel, Jeffrey’i Wisconsin’de yaşayan büyükannesi Catherine Dahmer’in yanına gönderdi. Belki Catherine’in sevgi dolu yaklaşımı Jeffrey’in sorunlu davranışlarına çözüm olabilirdi.

Catherine ve Jeffrey başlangıçta birlikte uyumlu bir yaşam sürüyordu. Kiliseye giden Catherine’e eşlik eden Jeffrey, kendi isteğiyle ev işlerini üstlendi. Bir taraftan iş aramaya da devam ediyordu. 1982 yılında Milwaukee Kan Plazma Merkezi’nde kan alma biriminde on ay süreyle çalıştıktan sonra tekrar işsiz kaldı. Aynı yıl Wisconsin Eyalet Fuarı Parkı’nda uygunsuz davranışları yüzünden tekrar tutuklandı. Mahkeme masraflarını ödemesi şartı ve 50 dolar cezaya çarptırıldı. İki yıldan fazla süren işsizlik süresi boyunca Catherine, Jeffrey’e maddi yardım sağladı.

1985 yılının Ocak ayında Jeffrey, Milwaukee Ambrosia Çikolata Fabrikası’nda gece 11’den sabah 7’ye kadar çalışacağı mikser işine alındı. İşe başladıktan kısa zaman sonra West Allis Halk Kütüphanesi’nde okurken yabancı bir adamdan cinsel bir eylem teklifinde bulunan bir not aldı. Nota karşılık vermedi ancak gençken geliştirdiği kontrol ve tahakküm fantezileri yeniden harekete geçmişti. Milwaukee’de bulunan eşcinsel barları, hamamları ve kitapçıları araştırmaya başladı. Jeffrey’in zihninde bir şey uyanmaya başlamıştı…

Canavar

Bir gün Jeffrey ziyaret ettiği giyim mağazasının tuvaletine saklanıp, kapanmasını bekledikten sonra envanterinden bir cansız manken çaldı. Fantezileri için kullandığı ve evden çıkarken dolabına sakladığı mankeni bir süre sonra fark eden Catherine’in isteği üzerine atmak zorunda kaldı.

1985 yılının sonbaharında sık sık eşcinsel hamamlarını ziyaret etmeye başlayan Jeffrey, farklı partnerlerle deneyimler yaşasa da insanları sadece kendine hizmet eden bir arzu nesnesi olarak görüyordu. 1986 yılında partnerlerinin birliktelikten sonra yanından ayrılması hayal kırıklığı yaratmaya başlayınca onlara uyku hapı kattığı içkiler ikram etmeye başladı. Bir taraftan doktorlardan gece vardiyasında çalıştığı söyleyerek uyku hapı tedarikini sağlamaya devam ediyordu. Yaklaşık 12 müşteri hamamlarda Jeffrey’nin aşırı doz uygulaması yüzünden ciddi sorunlar yaşayınca yönetim onun üyeliklerini iptal etme kararı aldı. Hamam üyelikleri iptal edilen Jeffrey, bir gün gazetede 18 yaşında bir gencin yaklaşan cenaze töreniyle ilgili bir haberle karşılaştı. Törenden sonra, toprak henüz gevşek hâldeyken cesedi çalıp eve getirmeyi planladı. Fakat bunu denediğinde toprağın beklediğinden daha sert olduğunu fark edince vazgeçti.

8 Eylül 1986’da Jeffrey, genel ahlaka aykırı ve müstehcen davranışları sebebiyle tekrar tutuklandı. Bu kez Kinnickinnic Nehri yakınlarında iki çocuğun karşısında mastürbasyon yaptığı suçlamasıyla yargılandı. Başlangıçta çocukları fark etmediğini, sadece idrarını yapmaya çalıştığını söylemişse de kısa sürede suçunu itiraf etti. Bir yıl denetimli serbestlik cezasına çarptırıldı.

Jeffrey, 20 Kasım 1987’de bir barda 25 yaşındaki Steven Tuomi’yle tanıştı. Geceyi geçirmek kiraladığı Ambassador Hotel’e birlikte dönmeyi teklif etti. O gece Steven’ın içeceğine ilaç katan Jeffrey, bundan yanlışlıkla kendisi de içti. Ertesi sabah ayıldığında Steven’ı göğsü ezilmiş, morluklar içinde ve ağzının köşesinden kan sızarken buldu. Jeffrey bunun nasıl olduğuna anlam veremedi, aslında öldürmeyi amaçlamamıştı. Her ne yaşandıysa kendinde değildi. Otelden çıkıp büyük bir bavul satın aldı. Steven’ın cansız bedenini, kanlı çarşafları ve giysileri bavula sığdırıp, taksiyle Catherine’in evine götürdü. Burada eski usullerini kullanarak parçalara ayırdıktan sonra cansız bedenden kurtuldu.

Steven Tuomi’nin ölümü Jeffrey için bir dönüm noktasıydı. Artık kendini sınırlamıyor, kurbanlarının ölümünü umursamıyordu. İki ay sonra 14 yaşındaki James Doxtator’u nü fotoğraflarını çekmek için 50 dolar teklif edip, Catherine’in evinin mahzenine indirdi. Burada James’le birlikte olduktan sonra onu öldüren Jaffrey, cansız bedenden geri kalanları kendi geleneksel usulleriyle ortadan kaldırdı. 24 Mart 1988’de Richard Guerrero, yaşamı Jeffrey tarafından çalınan başka bir kurbandı. Geceyi birlikte geçirmek için Jeffrey’in teklif ettiği 50 doları kabul etmesi Richard Guerrero’nun son yanlış tercihi oldu.

2 Nisan 1988 gecesi Ronald Flowers Jr. bir barda eğlendikten sonra arabasına bindiğinde çalışmadığını fark etti. Birkaç kez kontağı çevirdikten sonra Jeffrey arabaya yanaştı ve kendini tanıttı. Evinin yakınlarda olduğunu, eğer onunla gelirse kendi arabasının aküsüyle Ronald’ın aracını şarj edebileceğini söyledi. Çaresiz kalan Ronald, Jeffrey’le eve geldi. Jeffrey sakinleştirici kattığı kahve ikramıyla Ronald’ı uyuşturdu. O arada Catherine’in sesleri duymasıyla Jeffrey’in planı suya düştü. Ronald gözünü hastahanede açtığında büyük bir şok yaşadı. Polis merkezine gidip ihbar ettikten sonra, ifadesi alınmak üzere görüşme yapılan Jeffrey olayı yalanladı. Polis memurları, siyahi ve sicili temiz birine inanmak yerine, beyaz ve sabıkalı birine inanmayı seçti.

1988 yılının Eylül ayında, Jeffrey’nin alkol tüketimi, geç saatlerde genç erkekleri davet etmesi ve garajdan gelen kötü kokular sebebiyle artık evden taşınmasını istedi. Jeffrey, 808 North 24th Street’te tek odalı bir daireye taşındı. İki gün sonra 13 yaşında bir çocuğu uyuşturarak ondan faydalanmak suçlamasıyla tutuklandı. 30 Ocak 1989’da ikinci derece cinsel saldırı ve bir çocuktan ahlaksız amaçlarla faydalanma suçlamalarından hüküm giydi. Cezası, Mayıs ayına kadar askıya alındı. Bu süreçte Catherine’in evinde bir süreliğine yaşamaya devam etti.

Jeffrey, 25 Mart 1989’da bir barda tanıştığı 24 yaşındaki melez bir model olan Anthony Sears’ı öldürdü. Olağanüstü derecede çekici bulduğu Anthony Sears, bedeninden parçalar sakladığı ilk kurbanıydı. Dolabına yerleştirdiği tahta bir kutunun içerisinde yarım kalan bir hayatın kalıntılarını gizledi. 23 Mayıs 1989’da Jeffrey beş yıl süreyle denetimli serbestlik ve ıslah evinde bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Planlanan süreden iki ay önce şartlı tahliye edildi ve Catherine’in evine geri döndü.

14 Mayıs 1990’da Anthony Sears’tan geri kalan parçaları sakladığı kutusunu yanına alıp, yüksek suç oranına sahip ve üzerine eklediği kötü şöhretle tüm Amerika’nın tanımasını sağladığı yeni adresine taşındı:

Cehennem çukuru: Oxford Daireleri

Oxford Daireleri’nin bulunduğu bölge yasaklı madde satışı, hırsızlık ve fuhuş suçlarının yaygın olduğu, ekonomik koşullar ve toplum tarafından kenara itilmiş siyahi veya Latin kökenli insanların ancak barınabileceği kiraların oldukça düşük olduğu konutlardı. Jeffrey buradan kiraladığı 213 numaralı mobilyalı daireye, elektrik hariç tüm faturalar dâhil ayda sadece 300 dolar ödüyordu. Suç oranının yüksek olması ve etnik kökenleri sebebiyle dışlanmış insanların arasından seçtiği kurbanlarıyla sürdürdüğü oyununu çok daha rahat oynayabilecekti.

İlk hafta Raymond Smith’e 50 dolar karşılığında birlikte olmayı teklif edip, çağırdığı evinde yedi uyku hapı kattığı içkisinden ikram ettikten sonra boğarak öldürdü. Sonraki gün Polaroid kamera satın alıp, müstehcen ve farklı pozda içeriklerle cansız bedenini fotoğrafladı. Parçalara ayırdığı bedeninden bazılarını sakladı. Geri kalanını asitle dolu olan bir kapta çözerek yok etti.

Jeffrey bu sıralamayla 11 kişinin daha yaşamına son verdi. Kimilerini birlikte olmak, kimilerini de fotoğraflarını çekmek için teklif ettiği paralar karşılığında evine çağırıp içeceklerine kattığı uyku haplarıyla etkisiz hâle getirdikten sonra öldürüp, fotoğraflarını çekip, bedenlerinden bazı parçaları sakladıktan sonra kalanını asit dolu bir kap veya varilde ayrıştırıp yok ediyordu.

Bazen Jeffrey’in istediği gibi gitmeyen olaylar da yaşanmıyor değildi. Örneğin, Raymond Smith cinayetinden yaklaşık bir hafta sonra yaşanan bir hadise oldukça ilginçti. 27 Mayıs 1990’da dairesine aldığı başka bir genç adamı etkisiz hâle getirmek için hazırladığı ilacı yanlışlıkla kendisi içmişti. Ertesi gün kendine geldiğinde birkaç kıyafet, bir saat ve 300 dolarının çalındığını fark etti.

Zaman geçip, işlediği cinayet sayıları giderek artarken Jeffrey farklı yollar denemeye başladı. Kurbanlarının beden bütünlüğünün bozulması, çürümesi sevdiği bir durum değildi. O kontrolün tamamen kendisinde olduğu itaatkâr zombiler istiyordu. Bunu denemeye çalıştığı ilk kişi 19 yaşındaki Errol Lindsey’di. 7 Nisan 1991’de evine davet ettiği genç adamı uyuşturduktan sonra kafatasında açtığı bir delikten, baster kullanarak hidroklorik asit enjekte etti. Jeffrey bu deneyden oldukça umutluydu fakat Errol Lindsey bu deneyden sonra uyanıp, “Başım ağrıyor. Saat kaç?” sorusunu sorduktan sonra onu öldürmeyi tercih etti. Errol Lindsey 6 ay sonra doğacak kızıyla tanışamadı.

Jeffrey’in lobotomi uygulamaya çalıştığı başka bir kurbanı da 24 Mayıs 1991’de bir gece kulübünde tanıştığı Tony Hughes’ti. 31 yaşındaki Tony modellik kariyerini ilerletmek istiyordu. Sağır ve dilsiz bir siyahi olması nedeniyle hayatı çok zorlu geçmişti. Her şeye rağmen hayat dolu, sevecen ve enerji yüklü Tony’i ailesi bir daha asla göremedi.

26 Mayıs 1991’de Jeffrey, neredeyse yakalanacağı bir girişimde bulundu. 14 yaşındaki Konerak Sintasomfon’a yaklaşıp, fotoğraf çekimi için poz vermesi karşılığında para teklif etti. Başta teklife sıcak bakmayan Konerak fikrini değiştirdi ve Jeffrey’nin evine geldi. Burada birkaç poz verdikten sonra, Jeffrey çocuğu uyuşturdu ve yatak odasına götürdü. 2 gün önce öldürdüğü Tony’nin cansız hâlâ bedeni yerde duruyordu. Konerak’ın kafatasının üst kısmından frontal loba dar bir delikten ulaşarak hidroklorik asit enjekte etti. Deneyinin başarılı olduğunu ya da en azından çocuğu öldürmediğini düşünen Jeffrey, bir barda içmek ve eve dönerken daha fazla alkol almak için dışarı çıktı. Sabaha karşı eve dönerken apartmanın önünde çıplak bir vaziyette oturan Konerak’ı ve ona neler olduğunu anlamaya çalışan üç kadınla karşılaştı. Kolundan tutup çocuğu kaldırmaya çalışırken, erkek arkadaşı olduğunu söyleyen Jeffrey’e kadınlar engel oldu ve polisi aradıklarını söyledi.

İhbar sonucu gelen polis memurları John Balcerzak ve Joseph Gabrish’e Jeffrey kadınlara söylediği yalanı tekrarladı. Milwaukee İtfaiyesi’nden gelen bir kişi de çocuğun tıbbi yardıma ihtiyacı olabileceği konusunda ısrar etti. Dairesine kadar eşlik eden polis memurlarına çektiği Polaroid fotoğraflarını kanıt olarak gösteren Jeffrey, yaşananların sadece aralarında geçen bir tartışmadan sonra tüketilen fazla miktarda alkolün sebep olduğunu anlattı. O gün yatak odasında Tony’nin çıplak hâlde yerde yatan vücuduna ve Konerak’ın tüm fiziksel özellikleriyle çocuk olduğunun ortada olmasına rağmen Jeffrey bu olaydan sıyrılmayı başardı. Eğer ekipler evde detaylı bir inceleme ve kimlik kontrolü yapsaydı yaşanan kâbus bir son bulacaktı. Onun yerine çocuğu Jeffrey’e teslim ettiler ve buna itiraz eden kadınları sert bir şekilde uyararak, binadan ayrıldılar. Jeffrey, bu hadiseden sonra tekrar Konerak’ın beynine hidroklorik asit enjekte etti. Bu kez çocuk ölmüştü.

O gece yaşanan olaydan hemen sonra bilgilendirme için merkezle görüşen polis memurları, hadiseyi kahkahayla anlattı. Memurlardan biri, çocuğun göçmen olmasıyla dalga geçerek ortağının kendine bulaşan bitleri ayıkladığını söyledi.

Bina sakinleri uzun zamandır Jeffrey’in dairesinden gelen kokulardan şikâyetçiydi. Bunun için bina yönetimine sık sık şikâyette bulunuyorlardı. Jeffrey ise her seferinde akvaryumunda tropikal balığının öldüğü, dolabının bozulduğu veya eti dışarıda unuttuğu için bu durumun yaşandığını ve tekrarlanmayacağını söyleyip geçiştiriyordu. Oysa Jeffrey nekrofil eylemlerinden sonra kurbanlarından arta kalanları yemek için saklıyordu.

1991 yılının Temmuz ayında Jeffrey neredeyse her hafta birini öldürmeye başlamıştı… 5 Temmuz’da Jeremiah Weinberger, 12 Temmuz’da Oliver Lacy ve 19 Temmuz’da Joseph Bradehoft… 22 Temmuz 1991’de ise Jeffrey’in başına beklemediği bir olay geldi. O gece beraber takılan üç adama yaklaşıp nü fotoğraflar için poz vermeleri karşılığında 100 dolar teklif etti. Tracy Edwars bu teklifi kabul etti ve Jeffrey’e eve kadar eşlik etti. Tracy eve girdiğinde bir tuhaflık olduğunu fark etti. Yerdeki hidroklorik asit kutularının tuğlaları temizlemek için olduğunu söyleyen Jeffrey akvaryumdaki tropikal balıklarını göstermek için yanına çağırdığı Tracy’e bir kelepçe takmaya çalıştı. Sadece tek bileği kelepçeli olan Tracy’i yatak odasına çekerek birlikte The Exorcist III’ün video kasetini izletti ve bıçağını Tracy’e doğru salladıktan sonra onu yatağa yatırıp kalbini yemeyi planladığından bahsetti. Tracy, Jeffrey’i yatıştırıp kaçmayı planlıyordu. Bir anlık dalgınlığından faydalanıp yüzüne yumruk attığı Jeffrey’nin ön kapısından dışarı kaçtı. Saat 23:30’da Kuzey, 25. Cadde’nin köşesinde iki polis memuruna kendisine yardım etmeleri için ulaşan Tracy evde yaşadıklarını anlattı. İddialar üzerine eve gelen polis memurları Tracy’nin yönlendirmesiyle Jeffrey’nin yatak odasına girdi. Yerde duran bıçağı fark eden polis memurlarından biri, yarı açık bir çekmecenin içindeki Polaroid fotoğrafları yakından inceledi. Oturma odasındaki ortağına bu fotoğrafları yavaşça göstererek “Bunlar gerçek!” dedi. Polis memurunun elinde kurbanlarına ait olan fotoğraflar olduğunu gören Jeffrey kaçma girişiminde bulundu ama kıskıvrak yakalandı. Yere yatırılıp başını çevirdiğinde söylediği son şey “Yaptıklarım için ölmem gerekirdi” sözleriydi.

Cehennemden çıkış

Jeffrey’in evinde yapılan incelemelerde kurbanların kafatasları ve kemikleri, buz dolabında ve içi kimyasallarla doldurulmuş bir varil içerisinde vücut parçaları, Polaroid fotoğraflar, kan izleriyle dolu kesici aletler bulundu. Oxford Daireleri’nde, 213 numaralı dairenin hikâyesi dünya basınında büyük bir şok dalgası yarattı.

Jeffrey Dahmer’in cinayet ve cinsel saldırı suçlarından yargılandığı mahkemesi 30 Ocak 1992’de jüri üyelerinin seçimiyle başladı. Tutuklanmasının ardından hatırlayabildiği tüm detaylarıyla işlediği suçları itiraf etmişti. Gerald Boyle ve Wendy Patrickus, Jeffrey Dahmer’in akli dengesinin yerinde olmadığını, bir akıl hastahanesi olmasının daha doğru olduğu yönünde bir savunma hazırladı. Patolojik değerlendirmeleri arasında, sınırda kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, nekrofili, alkolizm gibi bulgular yer almaktaydı. İki hafta süren nihai mahkeme kararında jüri, Jeffrey’i akli dengesinin yerinde olduğu kararına vararak işlediği suçlardan sorumlu tuttu. 15 Şubat 1992’de işlediği 16 cinayet için 16 kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Can güvenliği sebebiyle hücre hapsinde bulunan Jeffrey’e dünyanın dört bir yanından mektuplar geliyordu. Kaset kayıtları, dergiler, kırtasiye malzemeleri, para gibi zarflara eklenen küçük hediyeler de vardı. Hapishanede geçen ilk yılın ardından Jeffrey, daha az güvenli sosyalleşebileceği bir birime gönderilmek istedi. Bu talebine olumlu yanıt verildikten kısa bir süre sonra tuvalet ve spor salonunu temizlemek için görevlendirildi.

1991 yılında uzun itiraflarını tamamladıktan sonra Dedektif Murphy’den bir İncil istedi. Talebi yerine getirilen Jeffrey yavaş yavaş kendini Hristiyanlığa adadı ve vaftiz edilmek istedi. Vaftiz edildiği 10 Mayıs 1994 günü aynı zamanda Amerikalı başka bir seri katil John Wayne Gacy idam edildi ve bununla birlikte bir güneş tutulması gerçekleşti. İki büyük seri katilin birbirine ters dönüm noktalarıyla birlikte güneş tutulmasının gerçekleşmesi olağanüstü bir hadiseydi.

Vaftiz edilmesinden altı ay sonra 28 Kasım 1994 sabahı yaklaşık olarak saat 08.10’da Jeffrey ve iki mahkûm arkadaşı spor salonunu temizleme görevini yerine getirirken başka bir mahkûm tarafından saldırıya uğradı. Yaklaşık bir saat sonra hayatını kaybetti. Aynı sabah spor salonunda Jeffrey’le birlikte saldırıya uğrayan mahkûm Jesse Anderson ise 2 gün sonra aldığı yaralar neticesinde öldü.

Kısa sürede olayı gerçekleştiren kişinin spor salonunu temizlemekle görevli üçüncü kişi olan Christopher Scarver olduğu anlaşıldı. Şizofren olduğu düşünülen Scarver, soğukkanlılıkla hücresine dönüp gardiyana “Tanrı bana bunu yapmamı söyledi. Jesse Anderson ve Jeffrey Dahmer öldü!” sözleriyle suçunu itiraf etti.

Scarver’in anlattığına göre saldırı anında Jeffrey hiçbir şekilde bağırmadı, karşı koymadı. Jeffrey’in söylediği son söz “Yaşayıp ölmem umurumda değil. Devam et ve beni öldür”dü. Öldüğünde 34 yaşındaydı.

Monster: The Jeffrey Dahmer Story

Jeffrey Dahmer’in hikâyesi defalarca kez popüler kültürde yerini aldı. Bunlardan en ilginç olanı belki de Marvel Comics yapımı Avengers serilerinde Clint Barton (Hawkeye) karakterine hayat veren Jeremy Renner’ın Jeffrey Dahmer rolünü üstlendiği David Jacobson’un yönettiği 2002 yapımı “Dahmer” filmidir. Fakat en sarsıcı olanlar içerisinde Ted Bundy’nin de ele alındığı 2022 yılı belgesel bir yapım olan “Conversations with a Killer: The Jeffrey Dahmer Tapes” yer alır. Jeffrey Dahmer’in gerçek ses kayıtlarından oluşan itirafların yer aldığı bu yapım bütün çıplaklığıyla ve dehşetiyle tüm hikâyeyi gözler önüne seriyor.

“Conversations with a Killer: The Jeffrey Dahmer Tapes” ile aynı yıl Netflix’te yayımlanan ve Jeffrey Dahmer’i gerçek anlamda yeniden dünya gündemine taşıyan yapım ise “Monster: The Jeffrey Dahmer Story”di. Yine Marvel Comics’e ait X-Men serisinde Peter (Quicksilver) karakterindeki rolüyle insanları gülümseten Evan Peters bu kez Jeffrey Dahmer’e hayat verirken bir yandan izleyenleri iliklerine kadar dehşete boğup bir yandan da onun insani boyutunu başarılı bir şekilde ekrana yansıtmayı başardı. Evan Peters’in bu roldeki performansı o kadar iyiydi ki izleyenler 17 kez cinayet işlemiş bir seri katilin duygusal açlığını, suçluluk duygusunu ve gerilimini derinden hissetti. Evan Peters, Jeffrey Dahmer rölüyle Altın Küre Ödülleri’nde “Mini Dizi veya Televizyon Filmi Dalında En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne layık görüldü.

Jeffrey Dahmer’in çocukluğunu ise Nick A. Fisher üstlenmiş. Anlatının mazisini, bir çocuğun gözünden izlememizi sağlayarak karakterin duygusal ve psikolojik derinliğini muhteşem performansıyla seyirciye yansıtmış. Eğer dizi bu performans ve öyküden mahrum kalsaydı, sezonun tamamında Jeffrey Dahmer’le böyle bir bağ kuramayabilirdik.

Başka bir etkileyici performans ise Errol Lindsey’in kız kardeşi Rita Isbell’i canlandıran DaShawn Barnes’ın şahane oyunculuğuydu. 30 yıl önce mahkemede yaşananları neredeyse bire bir olarak izleyicilerin de hissetmesini sağladı.

Ayrıca dizinin geriye kalan bütün oyuncu kadrosunu, sanat, tasarım ve kurgu ekibini de ayakta alkışlamak gerekiyor. Bir an bile olsa dramatik yapıdan ve dönemin ruhundan uzaklaşmadan tüm sezonu bütün etkisiyle ekrana taşımayı başarmışlar. Ayrıca David Lynch’in kızı olan Jennifer Lynch de dört bölümün yönetmenliğini üstlenmiş. Dizinin müziği ise Nick Cave ve Warren Ellis gibi usta isimlere emanet edilmiş. Her bölümün bitişinde çalan “End Credits”e kambur balina sesi eklenmesi Jeffrey Dahmer’in hapishane sürecinde dinlediği bir kasete gönderme niteliğinde. Jeffrey Dahmer’in kullandığı sarı lensin, tüm sezonun renk paletinde kullanılması onun toksik ve hasta zihninde izleyicilerin misafir olduğu uyarısını yapıyor.

Dizi her ne kadar belgesel niteliğinde olsa da dramatik yapıyı kurabilmek veya izleyiciye daha iyi sunabilmek için gerçek hikâyeyle aralarında farklılıklar da bulunuyor. Bunlardan bahsetmek gerekirse: Konerak’ın ölümüyle ilgili ihmali bulunan polis memurlarının (John Balcerzak ve Joseph Gabrish) işten uzaklaştırma aldıktan sonra yeniden aktif göreve dönmeleri doğru olsa da bir törenle ödül verilmesi yanlıştı. Dizide yansıtılanın aksine Jeffrey’nin mağazadan çaldığı mankeni aslında Catherine değil, Jeffrey çöpe atmıştı. Tony ve Jeffrey’nin bir ilişkisi olduğu anlatıya duygusal bir boyut kazandırsa da aslında bu ilişkiye dair net bir bilgi veya somut bir delil bulunmuyor. Konerak’ın dizide Jeffrey’i daha önceden ağabeyine yaptığı tacizden dolayı tanıyor olması da sadece bağlam yönünden bir katkı sunması için eklenmiş. Jeffrey ikisinin kardeş olduğunu ancak yakalandıktan sonra, ifadesi alınırken öğrendi. Oxford Apartmanları’nın son sakinlerinden Dean Vaughn’ın ölümüyle ilgili ise aslında Jeffrey Dahmer’in bu suçu işlediğine dair net bir delile ulaşılamadı. Jeffrey Dahmer’in sorgularında açık sözlülükle 17 kurbana dair itirafları yer alsa da kendi evinde boğularak öldürülmüş hâlde bulunan Dean Vaughn’ın cinayetini kendisinin işlediğini kesin bir dille reddetmişti. Dean Vaughn cinayeti bugün hâlâ gizemini koruyor. Dizi ve gerçek hayat arasındaki belki de en büyük fark ise Glenda Cleveland’ın bırakın Jeffrey Dahmer’le kapı komşusu olmasını, aynı apartmanda bile yaşamıyor oluşuydu. Gerçek hayatta yan apartmanda yaşayan Glenda Cleveland ve Jeffrey Dahmer’in kapı komşusu Pamela Bass’ın hikâyeleri birleştirilerek yerine Niecy Nash’in olağanüstü oyunculuğuyla dramatik etkiyi ve gerilimi arttırmak için yeni bir Glenda Cleveland karakteri yaratıldı.

“Monster: The Jeffrey Dahmer Story”, pek çok önemli ödüle layık görüldü fakat daha da önemlisi izleyicilerin ilgisiydi. Netflix’te 21 Eylül 2022’de yayımlanmaya başladığı haftadan itibaren büyük bir başarı yakalayarak bir numaraya yükseldi ve haftalarca yerini korudu. İlk 28 günde 865 milyon saatten fazla izlenmeye ulaşan dizi 60 gün içerisinde 1 milyar izlenme sayısını geçti.

Aradan geçen otuz yılın ardından Jeffrey Dahmer'in yeniden gündeme gelişi, kurban aileleri ve yakınları için tahammül edilemez bir travma oldu. Kendi trajedilerini sükûnetle geride bırakma çabasındaki pek çok insan, sevdiklerinin yaşadığı dramı eğlence malzemesi hâline getiren bu yapım vesilesiyle bir kez daha yaşamak zorunda bırakılarak, büyük bir saygısızlığa uğradıklarını düşündü. Fakat belki de daha acı olan geçmişe gömdükleri canavarın sadece bir simasının olmayışıydı. Siyahi ve Latin kökenli insanların yaşadığı zulümler sadece kısa bir dönemde yaşanan istisnai durumlar değildi. 1991 yılında Rodney King’in polisler tarafından dövülmesi, 2020 yılında George Floyd’un yine polisler tarafından uygulanan orantısız güç sebebiyle yaşamını yitirmesi, 2018 yılında Amerika-Meksika sınırında uygulanmaya başlanan “Sıfır Tolerans” politikasının ardından yasa dışı sınır ihlali yapan ebeveynler ve çocuklarının hijyenden ve tıbbi yardımdan yoksun bırakılarak zorla farklı tesislerde tutulması bunun en çarpıcı örnekleri arasında yer alır. Amerika’da 1968’de Adil Konut Yasası ile yasadışı ilan edilse de hâlen dolaylı olarak uygulanmaya devam eden “Redlining” politikası sonucunda siyahi ve göçmen toplulukların yoğunlukta olduğu bölgelerde okulların kalitesinin, sağlık hizmetlerinin ve mülk değerlerinin düşük tutularak servet birikimlerinin bilinçli bir şekilde engellenmesi bu ırkçı politikanın sürdürülmeye çalışıldığının apaçık bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Tarih boyunca bir taraftan bilinçli bir şekilde yeni kurbanlar yaratılırken diğer yandan onların yaşam haklarını elinden alan yeni canavarların doğması hiçbir zaman tesadüf değildi.

Kaynakça

Willem Martens. "Sadism Linked to Loneliness: Psychodynamic dimensions of the Sadistic Serial killer Jeffrey Dahmer | Psychoanalytic Review”. Guilford Press, 2011.

Elena Lazic. “Monster: The Jeffrey Dahmer Story: as heartbreaking as it is chilling“. British Film Institute (BFI), 2022.

"Distress Signals from a Disturbed Life: Abundant Clues, but No Simple Answers". The Galveston Daily News, 1991.

“Top 20 Things Netflix's The Jeffrey Dahmer Story Got Factually Right and Wrong“. Watchmojo, 2022.

Christopher Holt. “Jeffrey Dahmer: Mind of a Monster”. Investigation Discovery, 2022.

Joe Berlinger. “Conversations with a Killer: The Jeffrey Dahmer Tapes”. Netflix, 2022.

Joe Berlinger. “Conversations with a Killer: The Ted Bundy Tapes”. Netflix, 2019.

Ryan Murphy & Ian Brennan. “Monster: Jeffrey Dahmer Story”. Netflix, 2022.

Joel Norris. “Jeffrey Dahmer”. Windsor Publishing Corporation, 1992.

Brian Masters. “The shrine of Jeffrey Dahmer”. Coronet, 1993.