Trump’ın Bagram çıkışı: Mesaj Çin’e, Taliban’a değil
Haberin Eklenme Tarihi: 24.09.2025 14:21:00 - Güncelleme Tarihi: 24.09.2025 14:27:00ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada Afganistan’daki Bagram Hava Üssü’nün yeniden ABD’nin kontrolüne alınması gerektiğini söyledi. Trump, bu devasa üssün Çin’in nükleer silah altyapısına yalnızca “bir saatlik mesafede” bulunduğunu vurgulayarak, Washington’un bu fırsatı değerlendirmediğini belirtti. Taliban’ın Hükûmet Sözcüsü Zabihullah Mücahid ise ABD Trump'a "Bagram topraklarımızın bir parçası. Diğer Afgan topraklarından hiçbir farkı yok. Ülkemizin hiçbir kısmını vermeyecek, bunun için pazarlık yapmayacağız. Hiçbir Afgan, topraklarının tek bir karışının bile işgaline göz yummayacaktır" dedi.
Böylece Trump’ın sözleri -çoğu zaman olduğu gibi- yalnızca yeni bir uluslararası tartışma başlatmakla kalmadı, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle doğan stratejik boşluğu ve Çin’le büyüyen rekabeti de tartışmaya açtı.
Bagram’ın jeopolitik önemi
ABD işgalinin simgesine dönüşen Bagram, Afganistan’ın en büyük hava üssüydü. Başkent Kabil’e 60 kilometre mesafede bulunan bu üs, yalnızca Afganistan’daki operasyonların değil, Rusya’nın etki alanındaki Orta Asya ülkeleri ve Çin’in batısına yönelik gözetleme faaliyetlerinin de merkezî konumundaydı. Yüzlerce uçak kapasiteli pistleri, geniş radar sistemleri ve lojistik ağıyla Bagram, ABD’nin bölgedeki kalesiydi.
ABD’nin 2021’de ülkeyi kaotik bir şekilde terk etmek zorunda kalmasıyla üs de Taliban’ın eline geçti. O tarihten beri Bagram, bir daha Amerikan askerleri tarafından kullanılmadı. Bu kayıp, ABD açısından sadece bir üs kaybı değil, aynı zamanda bölgede istihbarat ve nüfuz anlamında büyük bir eksiklik oluşması anlamına geldi. Trump’ın bugün bu üssü yeniden gündeme getirmesi, geçmişteki bu kaybı Çin karşıtı bir argümanla güncelleme çabası olarak değerlendirilmeli.
Çin faktörü: Lop Nur’un gölgesi
Nitekim Trump’ın açıklamalarında öne çıkan asıl unsur aslında üsten çekilinmesi, Afganistan’daki askerî varlık ya da Orta Asya’da azalan nüfuzun yeniden artırılması değil, Çin’in nükleer faaliyetlerine yaptığı vurguydu.
Çin’in bahsi geçen nükleer faaliyetlerinin kalbi Sincan Özerk Bölgesi’nin Lop Nur sahası. 1960’lardan itibaren Çin’in nükleer testlerinin merkezi olan bu bölge, stratejik önemini hâlâ koruyor. Uydu görüntülerinde zaman zaman yeni altyapı çalışmalarının, yeraltı test hazırlıklarının görüldüğü basına yansıyor.
Trump’ın “bir saatlik mesafe” söylemi ise Bagram’la bu saha arasındaki uzaklığı ifade ediyor. Ancak bu da “Trumpça” bir retorik içeriyor. Trump’ın kastettiği “mesafe” elbette Lop Nur’a atılacak füzelerin kat edeceği mesafeyi temsil ediyor ve bu sürenin uzmanlar tarafından en az iki-üç saat olacağı belirtiliyor.
Gerçekçilik sorunu
Ne var ki Trump’ın önerisinin pratikte uygulanması neredeyse imkânsız. Üssün yeniden alınması, lojistik ve mali açıdan çok büyük bir yük gerektiriyor. Afganistan’daki iktidarı elinde bulunduran, bölgenin iki büyük gücü Rusya ve Çin tarafından tanınarak da büyük bir uluslararası meşruiyet kazanan Taliban, Washington’un yeniden ülkeye dönmesine kesin bir dille karşı çıkıyor ve “Gerekirse 20 yıl daha savaşırız” diyerek tehditlere restle karşılık veriyor.
Bu üssün sadece “zorla” değil, Kabil için çok kârlı olabilecek “Trump tipi” ticari anlaşmaların sonucunda da ABD’ye bağlanması mümkün görünmüyor, çünkü Taliban iktidarı “yabancı işgalcilere karşı zafer” söylemi üzerine kurulu.
Bununla birlikte böyle bir girişime sadece Taliban’ın tepki göstermesi de beklenemez. Güney Kafkasya’da Trump Koridoru’yla büyük bir itibar kaybı yaşayan Moskova, benzer bir durumun tekrarının Orta Asya’da da yaşanmasına karşı koyacaktır ancak en şiddetli tepkinin Pekin’den geleceği düşünülebilir.
ABD iç politikasına yansıması
Trump’ın açıklamasını yalnızca dış politika bağlamında değil, ABD iç politikası üzerinden de okumak gerek. Biden yönetiminin Afganistan’dan kaçarcasına çekilmesi, Amerikan sağı için aşağılayıcı ve iz bırakan bir süreç olarak hatırlanıyor. Aslında Amerikan sağı “önce Amerika” diyerek yurt dışındaki askerlerin ülkeye dönüşü konusundaki taleplerini öne çıkarır gözükse de çekilmenin bu şekilde gerçekleşmesi rasyonel düşünme becerisi kısıtlı olan Amerikan sağının içinde kalan bir ukde. Trump da Bagram’ı gündeme getirerek bu yarayı kaşımak istiyor.
Yine büyük güçlerin gölgesinde
Bagram tartışması, Afganistan’ın hâlâ küresel güçler arası rekabetin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin bölgede yayılmasına karşı Afganistan’da Washington’la zımni bir ittifak içine giren Çin için Afganistan bugün, ABD’ye karşı Batı sınırlarındaki stratejik bir hat. ABD için ise Orta Asya’da azalan nüfuzun -hafızalarımızdaki “kaçış” görüntüleriyle hatırlanan- sembolü.
Trump hem iç hem dış nedenlerle bu sembolle boğuşuyor. Orta Asya’da bir Çin hegemonyasından bahsetmek için şimdilik çok erken olsa da Trump’ın bu “boğuşmasının” ve Pekin’e diş göstermesinin ABD için anlamlı bir kazanıma dönüşmesi çok zor.