Tercih döneminde “doğru” karar: Bugün ve gelecek arasındaki köprü

Haberin Eklenme Tarihi: 7.07.2025 12:24:00 - Güncelleme Tarihi: 7.07.2025 12:27:00

Tercih dönemi kaygı, heyecan, umut, endişe gibi birçok duyguyu içinde barındıran bir geçiş sürecidir ve bu çok doğaldır. Gençler için geride bırakılan uzun bir çalışma dönemi ve yorgunluk; önünde ise belirsizliklerle ve sürprizlerle dolu yeni bir dönem vardır. Geçiş dönemleri her zaman karmaşık duyguları beraberinde getirir. Bu duyguların varlığı normaldir ancak baş edilebilir seviyede tutulması gerekir. Tercih yaparken engel değil, destek olunması önemlidir. Bu yazıda, bunu sağlaması adına bazı yardımcı fikirleri, uygulamaları ve soruları bulabilirsiniz.

Öncelikle tercih dönemini iyi tanımak lazım. Tercih dönemi, temelde içerisinde iki ana meseleyi barındırır: Biri doğru mesleği seçebilmek, diğeri doğru üniversiteyi seçebilmektir. Ancak bu “doğru”ları neye göre ve nasıl belirleyeceğiz?

“Doğru” meslek hangisi?

İlk olarak, “Doğru meslek hangisi?” sorusuna bakalım. Bu soruda bir şey eksik: “benim için” ifadesi! Doğru mesleği belirlerken en önemli hususlardan biri, kişinin kendisini unutmamasıdır. Ancak bunun genellikle unutulduğunu görürüz. Peki neden? Meslekler toplumda rağbet edilen ve edilmeyen olarak ikiye ayrılır. Bu ayrım bireysel düzlemde değil, çoğunluğun teveccühü ile belirlenir. Özellikle de mesleğin sağladığı maddi olanaklar ve sosyal itibar rağbetin belirleyicisidir. Bunları önemsiz sayamayız ancak yeterli görmek de doğru değildir. Zira bu denklemde bireyin öznelliğine yer açılmamıştır. Bireyin öznelliğinden kastım; kişinin sevdiği, ilgi duyduğu, merak ettiği, öğrenmeye yatkın olduğu, becerisinin olduğu alanlardır. Ve bu bazen toplumun tercihleriyle örtüşmeyebilir. Kişi böyle bir durumda genel tercihlerde sıkışıp kalmak yerine kendisini iyi tanır ve tercih yaparken bunu göz önünde bulundurursa daha doğru bir karar verecektir.

Bir diğer önemli husus, mesleklerin sağladığı ekonomik olanaklar ve yüklendiği itibarı doğru değerlendirmektir. Toplumların rağbet ettiklerinin ve mesleğin sağladığı maddi olanakların zaman aşımına uğradığını hatırda tutmak gerekir. Örneğin, bundan 50 yıl önce bizim toplumumuzda en rağbet edilen ve ekonomik güvence sağlayan meslekler tıp, hukuk ve öğretmenlikti. 2000’li yıllarda bu durum değişmeye başladı. Mesela 50 yıl önce adını bile duymadığımız yapay zekâ mühendisliği, yazılım mühendisliği gibi meslekler şu anda maddi olanakları en yüksek ve itibar sebebi sayılan mesleklerin başında yer alıyor. Belki de 50 yıl sonra bu meslekler de başka mesleklere yerini bırakacak. Mesleklerin imkânlarını ve kabul görme oranlarını daha geniş bir zamansal yelpazede düşünmenin bir dönemin “trend”lerinde eriyip gitmeyi önleyebileceği kanaatindeyim. Gençlerin seçim yapacakları mesleğin muhakkak ki bugünün dünyasındaki yerini iyi değerlendirmeleri ancak bugünkü koşulların gelecekte değişme ihtimallerini de göz önünde bulundurarak tercihlerine mutlak, değişmez bir bakışla değil; esnek bir şekilde bakmaları önemlidir.

Tercih döneminin önemli risklerinden biri de kişinin hedeflere takılı kalması ve kendisi için kıymetli olanla temasını kaçırmasıdır. Hedef koymak bizi çalışmak ve başarmak için motive eder. Ancak hedeflediğimizi olmazsa olmaz olarak düşünmek, hedefin hayatımızdaki işlevselliğini kaybetmesine neden olur. Hedefte kaybolan kişi; hayatta neye değer verdiğini, kendisi için neyin kıymetli olduğunu unutur ve kıymetli olana yönelmenin o hedef dışındaki olası birçok yolunu görmeyi engeller. Örneğin, insanlara yardım etme değeri olan biri bu değere temas etmesinin bir aracı olarak doktorluk mesleğini seçmek isteyebilir. Bu gayet tabiidir. Ancak puan ve sıralama açısından tıp bölümlerinin gelmediği bir durumda kişi kendisine şunu da sorabilir: “Ben bu mesleği insanlara yardım etmek için seçmek istemiştim ama bu bölüm olmadı. O zaman yardım etme değerime temas edebileceğim başka yollar (meslekler) var mı?” Bu soruyu sormak zihni esnekleştirir; hedef kıskacından çıkıp daha geniş bir perspektiften bakabilmeyi sağlar.

Bu hususlara dikkat edildiği takdirde “kendim için doğru” mesleği bulmak ve isabetli karar verme ihtimali yükselecektir.

Peki ya “doğru” üniversite nasıl belirlenir?

Doğru mesleği belirlemek kadar doğru üniversiteyi belirlemek de önemlidir. Üniversite tercihlerini yaparken elbette ilk bakılması gereken husus, kazanılan puanın karşılık gelebileceği seçenekleri gerçekçi bir şekilde tespit edebilmektir. Reel zeminden hareket etmek, tercihlerin tutması açısından çok önemlidir. Bu konuda okul veya kurslardaki rehberlik birimlerinden destek alınmasını öneriyorum.

Bir diğer önemli mesele, üniversitelerin hangilerinin iyi olup olmadığına karar vermektir. Genel anlamda üniversitelerle ilgili genel kanılar vardır. Sahip oldukları eğitim kalitesi, sağladığı donanımlar ve burs imkânları gibi farklı özelliklere istinaden “iyi” kategoride yer alırlar veya almazlar. Bu bilindik kriterlerin tercihte bulunurken dikkate alınmasında fayda var. Hatta tercih edilebilecek üniversitelerin olanakları bilinmiyorsa tercih dönemlerinde düzenlenen tanıtım günlerine gidilerek bilgi alınması, tanıma ve seçme noktasında yardımcı olacaktır.

Seçeceğiniz üniversitenin olanaklarını iyi tanımak gerekir ama kendinizi bununla kısıtlamamanız da önemlidir. Meslek seçimindeki gibi üniversite seçiminde de bireyin kendisine “Benim için hangisi iyi?” sorusunu sormasında düşünmesinde yarar var. Bu noktada önceliklerinizi belirlemek önemlidir. Örneğin, bir kişi için kampüsün varlığı olmazsa olmaz olabilir, başka biri için belirli bir şehirde okumak öncelikli olabilir; bazı kişiler eğitim dilinin İngilizce olmasını isteyebilir, bazı kişiler sağladığı burs imkânlarını önemseyebilir. Bu noktada yardımcı olabilecek ufak bir uygulama önerim var:

Tercihlerimizi nasıl şekillendirebiliriz?: Örnek uygulama

Öncelikle, sizin için hangi kriterlerin önemli olduğunu bir liste yapabilirsiniz. Ardından bu listedeki her bir kritere, sizin için ne kadar önemli olduğunu yüzdelik (%) üzerinden puanlayın. Bu puanlamadan sonra listeyi yeniden yazın. İlk sıraya en yüksek önem yüzdesine sahip kriteri alarak en düşüğe doğru sıralayın. Burada yüksek yüzdelikteki kriterleri hangi üniversitelerin sağladığını kontrol edebilirsiniz.

Buraya kadarki öneriler, “doğru” veya “iyi” bir üniversite seçiminde kontrolümüzde olanları konuştuğumuz kısımdı. Bunun yanı sıra, kontrolümüzde olmayan belirsiz bir alan olduğunu bilmek ve o belirsizliğe de alan açabilmek; kaygıyla değil, sağlıklı bir şekilde karar verebilmek adına oldukça önemlidir. Örneğin, bazen “en iyi” olarak bilinen bir üniversiteye girersiniz ancak üniversitedeki sosyal ortam size uymayabilir. Veya tam tersi, bazen de “vasat” veya “vasatın altı” bir üniversiteye girersiniz ama orada kendinizi güvende, rahat, desteklenmiş ilişkiler içinde bulabilirsiniz. Bu gibi bilinmez faktörler de başarıyı önemli ölçüde etkileyebilir. Bu, kontrol edilebilecek bir alan değildir. Diğer bir ifadeyle, “en doğrusunu bulmalıyım” düşüncesi gerçekçi değildir ve tamamen kontrolümüzde değildir. Bu düşünce yerine “Elimden geldiğince en doğru tercihi yapmaya çalışacağım ama neyi tercih edersem edeyim, sonuçlar tam olarak kontrolümde olmaz; bu belirsizliğe de alan açmam gerekir” diye düşünmek daha sağlıklıdır. Hayatın belirsiz kısımlarını kontrol etmeye çalışmak, kaygıdan ve istenmeyen sonuçlardan başka bir şey doğurmazken; doğru tercihte bulunmak için belirsiz olan kısmı kabul edip enerjimizi kontrolümüzde olan kısma kanalize etmekte yarar vardır.

Özetle, doğru meslek ve doğru üniversiteyi seçebilmek için “kendimiz için doğru” olanı sormayı unutmayalım! Bunun için meslek ve üniversitenin olanaklarının kendi karakterinizle, becerilerinizle, istek ve ideallerinizle, hedef ve değerlerinizle ne kadar örtüştüğüne bakmak oldukça önemlidir. Son olarak, kontrolünüzde olanın “mutlak doğruyu tercih etmek” olmadığını; “elinizden geldiğince doğru görebildiğinizi seçmeye çalışmak” olduğunu ve hayatın belirsiz tarafına da alan açmak gerektiğini bilelim.