Moldova’da PAS zaferi: Ne kadar “post” Sovyet?

Haberin Eklenme Tarihi: 1.10.2025 17:06:00 - Güncelleme Tarihi: 1.10.2025 17:21:00

Post-Sovyet ülkelerinin en Batı ucunda yer alan Moldova’da düzenlenen genel seçimleri Avrupa Birliği (AB) yanlısı Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS) kazandı. Moldova Merkez Seçim Komisyonu’nun paylaştığı verilere göre, %52,15 oranında katılımın sağlandığı seçimde Cumhurbaşkanı Maia Sandu’nun kurduğu PAS, oyların %49,63’ünü alarak birinci sırada yer aldı. Rusya’yla yakın ilişkiler kurulmasını savunan sosyalistler, komünistler ve kapatılan Şor Partisi’nin devamı olarak görülen “Moldova’nın Geleceği”nden oluşan “Vatansever” bloku ise oyların %24,51 alarak ikinci sıraya yerleşti.

Seçim zaferinin ardından konuşan PAS lideri İgor Grosu, Rusya’nın seçim sürecine seçmenlerin sandıklara taşınması, oy hırsızlığı, bomba ihbarları ve istikrarsızlık girişimleriyle müdahalede bulunmaya çalıştığını öne sürdü. “Vatansever” bloku paydaşlarından Sosyalist Parti (PSRM) Başkanı İgor Dodon ise taraftarlarıyla birlikte Merkez Seçim Komisyonu önünde bir protesto düzenledi ve PAS’ın seçimi kaybettiğini, gerçek zaferi muhalefetin kazandığını ve parlamentoda birleşildiği takdirde koalisyon kurulabileceğini vurguladı. Seçimde ihlallerin olduğunu belirten Dodon, "Bunları analiz edeceğiz. Merkez Seçim Komisyonu şikâyetlerimizi inceleyene kadar seçimin sonucunu tanımayacağız. Şikâyetlerimiz reddedilirse mahkemeye başvuracağız” dedi.

“Moldova'nın Geleceği” Başkanı Vasile Tarlev de seçimlerin hileli olduğunu söyleyerek, “Buna dair delilleri topluyoruz ve atacağımız adımlara ileride karar vereceğiz. Gerekirse seçim sonucuna itirazlarda bulunacağız” diye konuştu.

Hızla kutladılar

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Fransa, Almanya ve Polonya, Moldova’da demokratik bir seçim süreci yürütüldüğünü belirterek tamamlanan seçimler nedeniyle Moldovalıları tebrik etti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ve Polonya Başbakanı Donald Tusk’un imzasını taşıyan ortak bildiride, “Moldova halkını, kritik bir dönemde demokrasiye olan bağlılıkları için kutluyoruz” ifadesine yer verildi.

Rusya’nın seçimlere birçok “olağanüstü” müdahalede bulunduğunu iddia eden Batılı liderler, “Ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik çeşitli manipülatif yöntemlere rağmen Moldovalılar, barış ve özgürlük içinde bir gelecekten vazgeçmeyeceklerini bir kez daha gösterdi” değerlendirmesinde bulundu.

Pirus zaferi

Sandıktan çıkan tablo, PAS açısından bir başarı olarak kayıtlara geçse de aslında bir “Pirus zaferi” niteliği taşıyor. Nitekim 2021 seçimlerinde PAS oyların %52,8’ini alarak parlamentoda 63 sandalye kazanmıştı. Ancak bu seçimlerde oy oranı %49,6’ya kadar geriledi ve sandalye sayısı da 55’e düştü. Bu kayıp, parti hâlâ birinci sırada olsa da Avrupa yanlısı çizginin toplumsal desteğinin daraldığını gösteriyor. Aynı dönemde “Rus yanlısı” olarak adlandırılan blok ise oylarını %27,2’den %34’e çıkarmasını bildi.

AB’ye azalan destek

AB’ye yönelik algı ise genel olarak olumlu olsa da son yıllarda düşüş eğilimi gösteriyor. 2024’te yapılan kapsamlı bir ankette Moldovalıların yaklaşık üçte ikisi AB’ye olumlu baktığını ifade etmişti. Bununla birlikte 20 Ekim 2024’te düzenlenen anayasa referandumunda, AB üyelik hedefinin anayasada yer almasına destek oranı %50,39’u geçemedi. Bu da entegrasyon arzusunun toplumu artık eskisi kadar güçlü biçimde birleştirmediğini ortaya koydu. Moldovalılar, AB’nin sağladığı mali desteği hatırlıyor olsa da bu yardımların günlük hayatı ne ölçüde iyileştirdiğine dair şüpheli.

Ülkenin doğusunda etkili

Tam da bu noktada, Rusya’yla yakınlaşmayı savunan muhalefet partilerinin oylarını artırması dikkat çekiyor. “Vatansever” blok, parçalı yapısına rağmen ikinci büyük güç hâline geldi. Bu blok, özellikle ülkenin doğusunda ve kırsal bölgelerde etkin bir tabana sahip. Enerji güvenliği, istihdam olanakları ve geleneksel değerlerin korunması gibi başlıklar üzerinden kampanya yürüten “Rus yanlısı” aktörler, seçmenin gündelik kaygılarına daha somut cevaplar sunabiliyor. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’da avantajlı bir konum elde etmesi ve AB’nin Moskova-Washington barış görüşmelerinde oldukça etkisiz gözükmesi Moldovalıların kime güvenilebileceği konusunda kaygılarını artırıyor.

Derinleşen bölünme

Seçim sonuçları -gündelik siyasetin ötesinde, en az bir asırlık geçmişi olan- sosyopolitik dokudaki yarılmaları da gözler önüne serdi. Bir yanda Batı’yla bütünleşmeyi “medeniyet tercihi” olarak gören bir kitle, diğer yanda ise Rusya’yla ilişkilerin korunmasını “hayatta kalma” meselesi olarak değerlendiren bir kitle söz konusu ve bu karşıtlık toplumsal yaşamın her alanında hissediliyor.

Moldovalılık mı, Rumenlik mi?

Bölünmenin en derin katmanı ise kimlik tartışmalarında kendini gösteriyor. Moldova’da bir kesim, ülkenin Romanya’yla tarihsel, dilsel ve kültürel bağlarını temel alarak Rumen kimliğini savunuyor. Buna karşılık özellikle kırsalda ve Sovyet sonrası kuşakta yaygın olan Moldovalılık kimliği, Romanya’dan ayrı bir ulusal bilinç oluşturma iddiasıyla öne çıkıyor. PAS, bu iki uç arasında Batıcı bir Moldovalılığı savunarak aslında çelişkili bir çizgi inşa ediyor. Çünkü Batıcı Moldovalılık, ülkenin Latin/Rumen kökenlerini inkâr etmeden Batı’ya yönelmeyi öngörse de Slav etkisini ve bu etkinin büyük pay sahibi olduğu Moldova bağımsızlıkçılığını ve Sovyet dönemi hafızasını “Moldovalılık” kimliğine dâhil etmeyi reddediyor. Bu ideoloji, reductio ad absurdum bir çıkmaza düşüyor: -PAS’tan da liberal çizgide yer alan Vlad Filat’ın Liberal Demokrat Parti’si (LDP) gibi Rumenliğe tamamen entegre olmayı savunanlardan ayrışarak- Batı’ya “Moldovalı” kimliğiyle entegrasyonu hedeflemek ama bunun için “Doğulu” tarihsel bağlarını sınırlamak…

Transdinyester sorunu

Bu bölünmüşlüğün en somut örneği Transdinyester’de yaşanıyor.

Moldova’nın doğusunda fiilen bağımsızlığını ilan eden ve Rus askeri varlığıyla ayakta duran bölge, seçimlerde oy kullanamadı. Kişinev, Transdinyester’in statüsünü yeniden gündeme taşımaktan kaçınsa da Rusya bu dosyayı sürekli bir baskı unsuru olarak kullanıyor ve öyle anlaşılıyor ki kullanmaya devam edecek.

Gagavuzya’daki baskılar

Öte yandan Türkiye’nin de dikkatle izlediği Moldova’nın güneyindeki Gagavuzya Özerk Bölgesi bir başka fay hattı olarak görünüyor. Burada yerel yönetim, Kişinev’in otoritesini çoğu zaman tanımıyor ve Rusya’yla doğrudan bağlar kuruyor. Bu gerilimin en somut örneklerinden biri, Gagavuzya Başkanı Evghenia Gutsul’un tutuklanması oldu. Mart 2025’te havaalanında gözaltına alınan Gutsul, 2019-2022 yılları arasında Rusya kaynaklı para transferleriyle Şor Partisi’ni finanse etmekle suçlandı ve yargı sürecinin sonunda yedi yıl hapis cezası aldı. Gutsul, kararın siyasi amaç taşıdığını ve seçim öncesinde muhaliflere gözdağı verme girişimi olduğunu savundu. Gagavuzya Halk Meclisi de hükmü tanımadığını açıkladı ve merkezî hükûmeti baskı uygulamakla eleştirdi. Yaşanan gelişmeler, bölgenin demokratik işleyişinin kırılgan yapısını gözler önüne sererken, Kişinev ve Komrat arasındaki krizi daha da derinleştirdi.

Gelecek senaryosu

Batı ve Rusya arasındaki hegemonya mücadelesinde anayasasında “tarafsızlık” statüsü yer alan Moldova’nın Ukrayna’ya göre önemli bir avantajı bulunsa da ülkenin siyasi geleceği, artan bu kutuplaşmanın nasıl yönetileceğine bağlı olacak. Mevcut tablo, iyimser bir senaryodan çok, gerilimin artacağı bir sürece işaret ediyor. Zira toplumsal fay hatları giderek sertleşiyor ve hiçbir blok diğerine gerçek anlamda bir uzlaşı eli uzatmıyor. Transdinyester ve Gagavuzya dosyaları masada dururken, AB’nin Moldova’ya yönelik bütünleşme stratejilerinin Rusya tarafından engellenmesi ve Kişinev’in istikrarsızlaştırılması en olası senaryo. Nitekim Rusya, Batı’nın etki alanını (diğer post-Sovyet ülkelerine olduğu gibi) Moldova’ya kadar genişletmesine seyirci kalmayacağını her fırsatta ortaya koyuyor. Çünkü Moskova için bu ülkeler o kadar da “post” değil, Rusya’nın sınırlarının başlangıcı.