Kongo-M23 çatışmasında Doha sürecinin rolü
Haberin Eklenme Tarihi: 2.12.2025 15:03:00 - Güncelleme Tarihi: 2.12.2025 16:07:00Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) sahip olduğu geniş toprak alanı, zengin doğal kaynakları, etnik çeşitliliğiyle Afrika kıtasının ekonomik ve jeopolitik açıdan öne çıkan ülkelerinden biri olmasının yanı sıra yaşanan iç çatışmalar nedeniyle bölgesel istikrarsızlığın da odağında. Bilhassa Doğu Kongo’da etnik temelli silahlı grupların varlığı KDC’nin ve bölgenin siyasi, ekonomik ve güvenlik yapısını doğrudan etkiliyor. Bu gruplardan biri olan 23 Mart Hareketi (M23), özellikle 2022 sonrası giderek askerî kapasitesini arttırdı ve 2025'in ilk aylarında Kuzey ve Güney Kivu’ya ilerleyerek çatışmanın coğrafi alanını genişletti. Bu ilerleme sivillere yönelik şiddeti de beraberinde getirdi ve insan hakları ihlallerinin arttığı toplu şekilde insanların göçe zorlandığı, insani yardımlara erişimin zorlandığı bir krizle uluslararası toplumu karşı karşıya bıraktı. Bununla beraber Katar’ın ara buluculuğunda KDC-M23 arasında ateşkesin sağlanmasına yönelik girişimler başladı. Bu girişimler neticesinde 16 Kasım 2025 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da Doha Barış Çerçeve Anlaşması imzalandı.
Barış anlaşmasının ön hazırlığı
Katar’ın ara buluculuğunda imzalanan anlaşma devlet otoritesinin yeniden tesisi, yerinden edilmiş kişilerin güvenli bir şekilde geri dönüşü, silahsızlandırma, silahlı grupların entegrasyonu, ekonomik ve toplumsal iyileşme, toplumsal barış konularını içeren sekiz ayrı protokol üzerinden detaylı görüşmelerin yapılmasını öngörüyor. Henüz tüm detayların ve bağlayıcı hükümlerin netleşmediği bu anlaşma, taraflar arasında güven tesis etmek, ateşkesi sağlamak ve taraflar arasında müzakere sürecinin kurallarını belirlemek gibi yol haritası sunuyor. Dolayısıyla imzalanan anlaşma nihai barış anlaşması değil; KDC-M23 çatışmasını sona erdirecek barış anlaşmasının ön hazırlığı olarak görülmelidir.
M23: "Tutsilerin koruyucusu"
KDC ve M23 arasında doğrudan nihai bir barış anlaşmasının imzalanamaması çatışmanın karmaşıklığıyla açıklanabilir. Tutsi topluluğun tarihsel dışlanma algısı, güvenlik kaygıları ve KDC’nin bunu yönetecek devlet kapasitesinden yoksun oluşu M23’ü Tutsilerin koruyucusu olarak öne çıkarıyor. M23’e göre KDC Tutsileri yok sayıyor ve güvenilmez bir azınlık olarak konumlandırıyor. Bu nedenle M23 ulusal ve yerel düzeyde Tutsilerin haklarının tanınmasını, kurumsal düzenlemelerle bu hakların güvence altına alınmasını, askerî ve bürokratik atamalarda Tutsilere karşı ayrımcılığın yapılmamasını talep ediyor. Değerli doğal kaynaklara sahip olan Kuzey Kivu özelinde ise özerk yerel yönetim yapılanması istiyor. KDC ise M23’ün elinde tuttuğu topraklardan çekilmesini, bir milis güç olarak ortadan kalkmasını ve devletin bu bölgelerde yeniden hakimiyet kurmasını istiyor. Zira M23’ün toprak kontrol eden, vergi toplayan, kamu otoritesini yerine getiren bir yapıya dönüşmesini devletin egemenliğine yönelik bir meydan okuma olarak değerlendiriyor. M23’ün Ruanda’dan lojistik ve askerî destek almasını da ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik bir dış müdahale olarak yorumluyor.
Doha sürecinin başarısı
Tabii çatışmanın karmaşıklığı iki aktör taleplerindeki uyumsuzlukla açıklanamayacak kadar çok boyutludur. Doğu Kongo’da M23 ve KDC hükûmetinin yanı sıra farklı silahlı grupların, etnik milislerin, yerel toplulukların, komşu ülke güvenlik güçlerinin doğrudan yahut dolaylı şekilde çatışmaya müdahil olması çatışmanın çözümünü zorlaştırıyor. Özellikle Ruanda’nın öncelikle FDLR’ye karşı bir güvenlik bariyeri olarak Tutsileri görmesi, ikincisi değerli madenler açısından zengin olan Doğu Kongo’da nüfuzunu M23 aracılığıyla koruma çabası çatışmayı derinleştiriyor.
Bu çok aktörlü yapının yanı sıra bölgedeki koltan, altın ve kalay gibi doğal kaynakların kontrolü gibi unsurlar çatışmanın ekonomik çıkar boyutunun varlığına işaret ediyor. Dolayısıyla KDC’nin doğusunda yaşanan M23 çatışması, etnik temelleri olan ancak tek başına etnik bir sorun olmayan, etnik kimlik siyasetinin kaynak kontrolü, ekonomik çıkar, bölgesel güç rekabeti dinamikleriyle harmanlandığı çok boyutlu etnopolitik çatışma örneği.
Bu çatışmanın tarafsız bir aktör olan Katar’ın girişimiyle siyasi zemine taşınabilmesi Doha sürecinin başarısı olarak görülmeli. Bu süreç, iletişim kanalların yeniden tesis edilerek tarafların karşılıklı olarak birbirini tanımasını kolaylaştırıyor ve temel taleplerin kurumsal bir çerçevede müzakere edilebilmesini sağlıyor. Tarafların sürecin ilerlemesinde istekli duruşu, ateşkes sürecini BM’nin barışı koruma misyonu MONUSCO tarafından takip edilmesi, Afrika Birliği’nin desteklemesi sürece olan güvenilirliği artırıyor.
Sürecin önündeki zorluklar
Ancak Doğu Kongo’da mevcut yapısal sorunlar, çok aktörlü milis güçlerin varlığı, dış aktörlerin müdahalesi gibi arka planda yer alan unsurlar gibi karmaşık olan çatışmanın yönetilmesinde Doha sürecindeki eksikliklerin de ifade edilmesi gerekir. Zira görüşmeler KDC Hükûmeti ve M23 arasında yürütülüyor. KDC, M23’ün dış bağlantılarının kesilmesi ve sınır güvenliği konularında garanti talep etse de Doha sürecinin hem M23’ü desteklediği bilinen Ruanda’yı hem de Mai-Mai, FDLR gibi Doğu Kongo’da istikrarsızlığa sebep olan sahadaki silahlı grupları dışarıda bırakıyor oluşu önemli bir kısıt. Doha süreci M23’ün kontrol ettiği alanda çatışmayı çözmeye çalışırken diğer aktörler kontrol ettiği bölgelerde şiddet eylemlerine devam ediyor. M23 tarafından bu çatışma ortamı tehdit olarak yorumlanabilir. KDC ordusunun bölgedeki zayıflığı M23’ün güvenlik garantilerine duyduğu güveni azaltıyor. Dolayısıyla M23’ün “kendi topluluğunu koruma zorunluluğu” söylemini canlı tutuyor ve M23’ün yeniden silahlanma ihtimalini tamamen ortadan kaldırmıyor. Diğer yandan silah bırakmak, M23’ün temel ekonomik kaynağı olan maden kaynaklarında kontrolünü zayıflatıyor. Bir başka deyişle silah bırakmak, gelir kaynağındaki üstünlüğünü kaybetmek anlamına geliyor. Doha sürecinin ekonomik yapıyı düzenleme noktasında eksik kaldığı anlaşılıyor. Bu ekonomik açıdan da kalıcı barışın sağlanmasında Doha sürecinin rasyonel ilerlemediğini gösteriyor.
Entegrasyon zorlaşıyor
Bir diğer husus ise Doğu Kongo’daki gibi etnik temelli çatışmalarda çözümün önündeki en büyük engel olan toplumsal uyum ve barış meselesine yönelik Doha sürecinin eksikliğidir. Tutsi topluluğunun temel haklarının savunucu olarak devlet yerine M23’ün öne çıkması etnik gerilimi bölgede sıcak tutuyor. Toplumsal güvensizlik ve toplumsal karşıtlık çözülmeden Tutsi topluluğun M23’e verdiği desteğin azalması, diğer değişle Tutsilerin KDC'yle entegrasyonu zorlaşıyor.
Tüm bu arka plan doğrultusunda Doha süreci, kalıcı ve kapsayıcı barışı sağlayacak bir girişimden ziyade çatışmayı yönetilebilir bir aşamaya getirecek, ileride daha kapsamlı bir bölgesel barışın zeminini oluşturacak önemli bir aşama olarak değerlendirilmelidir.