İsrail’in diş geçiremediği ülke: İspanya

Haberin Eklenme Tarihi: 9.09.2025 19:16:00 - Güncelleme Tarihi: 9.09.2025 19:20:00

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, başkent Madrid’deki Moncloa Sarayı’nda düzenlediği basın toplantısında İsrail’e yönelik kapsamlı bir yaptırım paketi açıkladı. Sanchez, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü işgalin artık “savunma” olarak tanımlanamayacağını, bunun açık bir şekilde “savunmasız bir halkın yok edilmesi” olduğunu vurguladı. “Atom bombamız, uçak gemilerimiz, petrol yataklarımız yok ama bu, İsrail’in saldırılarını durdurmak için denemekten vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor” diyerek, ülkesinin sınırlı askeri kapasitesine rağmen güçlü bir diplomatik duruş sergileyeceğini ilan etti.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine atıf yapan Sanchez, son iki yılda Gazze ve Batı Şeria’da 63 binden fazla Filistinlinin yaşamını yitirdiğini, yüz binlercesinin yerinden edildiğini ve milyonlarca kişinin açlık ve yoksullukla karşı karşıya kaldığını hatırlattı.

İspanya hükümetinin uluslararası hukuk gereği ve “soykırımın durdurulması” amacıyla dokuz maddelik yeni bir yaptırım paketini hayata geçirme kararı aldığını duyuran Sanchez, söz konusu paketin silah ambargosunun yasal hale getirilmesinden, İsrail’e yönelik liman ve hava sahası kısıtlamalarına, işgal altındaki topraklardan gelen ürünlerin yasaklanmasından, Filistin’e yönelik artan insani yardım fonlarına kadar geniş bir alanı kapsadığını bildirdi.

Madrid’in İsrail’e karşı attığı adımlar

İspanya’nın bu hamlesi şu ana kadar atılan diplomatik adımların en “kararlı” ve geniş çaplısı oldu. Ancak Madrid hükümeti Tel Aviv’in Gazze’deki saldırganlığına tepkisini en üst düzeyden hep dile getirdi.

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da yerleşimciler eliyle yürüttüğü işgal siyasetine, yüzlerce Filistinli sivilin periyodik olarak ev baskınlarında katledilmesine ve sivillere ait yerleşim alanlarının bombalanmasına karşı Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırılar kimileri için İsrail’e desteği artırmanın bahanesi olsa da İspanya bu süreçte Tel Aviv’e karşı sert duruşunu korumayı başardı.

Sanchez hükümeti bu süreçte İsrail’in Batılı liderleri alenen tehdit etmesine aldırış etmeksizin şu kararları aldı:

  • Ekim 2023: Yasal bir ambargo henüz söz konusu olmasa da İsrail’e yönelik fiili silah ihracatı derhal kesildi, tüm izinler iptal edildi.
  • Kasım 2023: Sanchez, AB içinde ateşkes çağrısı yapan ilk başbakanlardan biri oldu.
  • Aralık 2023: Gazze’ye insani yardımların artırılacağı açıklandı.
  • Mayıs 2024: İspanya, Norveç ve İrlanda’yla birlikte Filistin devletini resmen tanıdı.

Son olarak Sanchez, İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde hesap vermesi gerektiğini dile getirdi.

PSOE’nin Filistin’e tarihsel yakınlığı

İspanya’nın bugünkü tavrı, sadece İsrail’in uluslararası arenada -kendi dizginsizliği nedeniyle- yalnızlaşmasının sonucu, pragmatik bir tercih değil, iktidardaki Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) tarihsel çizgisiyle yakından bağlantılı. PSOE, 20. yüzyıl boyunca anti-sömürgeci hareketlere -Avrupa’daki birçok sosyalist parti gibi- sempatiyle yaklaşmış, Güney Amerika ve Orta Doğu’daki bağımsızlık mücadelelerini desteklemişti. Filistin meselesi de bu çerçevede İspanyol solunun amentülerinden biri olarak görülüyor.

Sanchez’in liderliğindeki hükümet, koalisyon ortağı olan “Sumar” ittifakıyla birlikte, bu çizgiyi bir adım ileri taşıdı. Sanchez’in söylemlerinde “uluslararası hukuk” ve “insani sorumluluk” kavramları öne çıkarken Sumar’dan bakanlar büyükelçiliğin Tel Aviv’den Filistin’e taşınması gibi çok daha sert yaptırımlar talep ediyor.

İspanya, İsrail’e karşı tavizsiz ve popülizmden uzak duruşuyla diğer Avrupa hükümetlerinden ayrışıyor. Almanya ve Fransa gibi ülkeler tarihsel olarak İsrail’le hem güvenlik iş birliği hem de siyasi sorumluluk ve “suçluluk” bağları üzerinden hareket ederken İspanya böyle bir “yük” taşımıyor. Dolayısıyla Sanchez, ülkesinin tarihsel “tarafsızlık” politikasını, günümüzde İsrail’e açıktan sesini yükselten ve Filistinlilerin mücadelesine destek olan bir çizgiye evriltiyor.

İspanya neden korkmuyor?

İspanya’nın İsrail’e karşı sert tutumunun ardında ekonomik olarak İsrail’e hiçbir bağımlılığının olmaması da yatıyor. Resmi veriler, İsrail’in en büyük ticaret ortaklarının ABD, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya olduğunu gösteriyor. Bu ülkelerle 10 milyarlarca dolarlık ihracat-ithalat hacmi varken, İspanya’nın İsrail’le ticaret hacmi yaklaşık iki milyar dolar seviyesinde kalıyor. Bunun da her geçen gün azaldığını belirtmek gerek.

İspanya ne enerji ne de savunma sanayisi bakımından İsrail’le bir iş birliği içerisinde. Cezayir, Fas gibi Kuzey Afrika ülkeleriyle ve Venezuela, Brezilya gibi Güney Amerika ülkeleriyle yaptığı anlaşmalarla enerji güvenliğini sağlayan İspanya’nın “ekonomik riski” diğer büyük AB ülkelerine kıyasla daha düşük.

Katolik çizginin etkisi

İspanya’nın tutumunun bir başka boyutu da toplumsal-kültürel zeminde şekilleniyor. İspanya hâlâ büyük ölçüde Katolik kimliğe sahip bir ülke. Eurobarometer ve Pew Research verilerine göre nüfusun %55-60’ı kendini “Katolik” olarak tanımlıyor, %70’e yakını ise “kültürel” anlamda Katolik kimliğini koruyor. Bu “dindarlık” oranı, Avrupa’nın kuzeyindeki Protestan ülkelerden belirgin biçimde yüksek.

Bu bağlamda Filistin halkıyla dayanışma İspanya’da sadece sosyalistlerin değil, Katoliklerin de gündeminde olan bir sorun. Papa 14. Leo’nun -hâlâ bir denge gözetmeye çalışsa da- son günlerde İsrail’e karşı sertleşen açıklamalarının da bunda etkisi var. Bu bağlamda İspanya’nın İsrail’e karşı sert duruşu, nüfusun %68’inin kendisini “Katolik” olarak tanımladığı İrlanda’nın duruşuna da benzetilebilir.

PSOE’nin tarihsel mirası, düşük ticari bağımlılık ve ülkenin yarısından fazlasının aidiyet hissetiği Katolik kimlik birleşince İspanya, bugün AB içinde en dirençli Filistin yanlısı ülke olarak öne çıkıyor.

Bu çizginin Brüksel’de nasıl yankı bulacağı, diğer ülkeleri ne kadar cesaretlendireceği ve İsrail’i ne kadar caydırabileceği meçhul. Ancak İspanya, İsrail’e alkış tutmaktan utanmayanlar ve “üç maymunu” oynayanlar arasında tarihe “onurlu” bir not düştü bile.