Enerjide “tam bağımsızlığa” doğru: Hangi eşikler aşıldı?

Haberin Eklenme Tarihi: 22.08.2025 14:43:00 - Güncelleme Tarihi: 22.08.2025 14:47:00

Hidrokarbon üretiminde tam bağımsızlığı stratejik bir hedef olarak önüne koyan Türkiye, petrol ve doğal gaz kaynaklarında yerli üretimi her geçen gün artırıyor. Temmuz 2025 itibarıyla yerli üretimde gelinen noktayı açıklayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, temmuz ayı boyunca yurt içindeki sahalarda 4 milyon varil petrol üretimine, 288 milyon metreküp doğal gaz üretimine erişildiğini açıkladı. Yurt dışındaki sahalarda da petrol üretiminde aylık 1,1 milyon varile ve 339 milyon metreküp doğal gaza erişilmiş bulunuyor.

Yerli üretimin payı arttı

Türkiye son üretim rakamlarıyla birlikte yurt içi ve dışındaki faaliyetleri toplamında petrol ihtiyacının %15’ini, doğal gaz ihtiyacının ise %16’sını yerli kaynaklardan karşılıyor.

Temmuz rakamlarına ilişkin konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “Enerjide Tam Bağımsız Türkiye” vizyonuna kararlılıkla ilerlediklerini belirtti. Bayraktar, enerji ihtiyacının %15-16’lık kısmının yerli kaynaklardan karşılanabildiğine dikkat çektiği konuşmasında Gabar ve Sakarya Gaz Sahası gibi stratejik bölgelerdeki üretimin önemine işaret etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde hem yurt içi hem de yurt dışındaki operasyonları hızlandıracaklarını ifade eden Bayraktar, “Gece gündüz çalışarak Türkiye’yi enerji alanında kendi kendine yeten bir ülke hâline getirmeyi hedefliyoruz” dedi.

2000’lerin başındaki tablo

Aslında Türkiye’nin enerjide tam bağımsızlığa giden süreci oldukça karamsar bir tablo altında başlamıştı. 2000’lerin başında neredeyse tamamen dışa bağımlı bir enerji ekonomisine sahip Türkiye; doğal gazda Rusya’ya, petrolde ise Irak ve büyük ölçüde OPEC ülkelerine bağlıydı. Bu, hükûmetler için “vanaların kapatılması” kaygısını derinden hissettiriyor ve dış politikadaki adımları buna bağlı olarak şekillendiriyordu. 2003’te Karadeniz altından geçen Mavi Akım’la Rusya’yla doğal gaz iş birliği daha da artarken, İran’dan da yıllık 10 milyar metreküplük doğal gaz tedarik ediliyordu.

Türkiye bu yıllarda stratejik olarak hem kaynakların -yenilenebilir enerji gibi- çeşitlendirilmesine hem de tedarikçi ülkelerin çoğaltılması anlamında bir çeşitlendirmeye gitmeyi önüne koymuştu. Bu kapsamda ilk adım 2006’da Azerbaycan’la kurulan “kardeşlik hattıyla” atılmıştı. Şah Deniz sahasından çıkarılan doğal gaz, Güney Kafkasya Boru Hattı’yla Türkiye’ye ulaştığında enerji diplomasisinde öne çıkarılmaya başlanan “çeşitlendirme” kavramı hayata geçmiş oluyordu. Yine Cezayir ve Nijerya’dan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımlarıyla da bu çeşitlendirme daha çok artırıldı ve Orta Doğu sınırları aşılmış oldu.

“Enerji koridoru” olma hedefi

2010’lu yıllarda Türkiye “çeşitlendirme” hedefini bir adım öteye taşıdı ve enerji koridoru olma hedefini önüne koydu. Böylece yalnızca tüketici olarak doğal gaz ve petrol alınmayacak, başka ülkelerin ihtiyaçları da Türkiye’nin jeopolitik konumunun avantajlarıyla karşılanacak, böylece “vana kapama” gücü Ankara’nın da eline geçecekti. Nitekim 2018’de Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin (TANAP) açılmasıyla Azerbaycan doğal gazının Rusya’nın tehditlerinden yıldığı için benzer şekilde kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışan Avrupa ülkelerine ulaşması sağlanacaktı.

Türkiye, TANAP’la Avrupa için stratejik bir enerji koridoru olmakla kalmadı, Rusya’yla da TürkAkım projesini hayata geçirerek dengeli dış politikasını enerji alanında de sergilemiş oldu. Üstelik 31,5 milyar metreküp hacimlik iki hattan oluşan boru hattıyla TürkAkım sadece Türkiye’nin ihtiyacını karşılamayacak, Türkiye üzerinden Güney ve Güneydoğu Avrupa ülkelerine de doğal gaz taşıyacaktı.

Sakarya Gaz Sahası’nın keşfi

“Çeşitlendirme” ve “enerji koridoru” adımlarından sonraki adım, 2020 sonrasında geldi. Karadeniz’de Sakarya Gaz Sahası’nın keşfiyle 710 milyar metreküplük dev bir rezerv Türkiye’nin kullanımına açıldı. Yıllardır hedeflenen ancak yeterli kaynak olmadığından kuvveden fiile geçirilemeyen “yerli üretim” hamlesi böylece başlamış oldu. Sakarya Gaz Sahası’ndan ilk doğal gazın karaya taşınmasıyla 2023, Türkiye’nin 100. yılında enerjide tam bağımsızlığa doğru atılan çok önemli bir temel oldu. 2025’te günde 10 milyon metreküpü aşan üretim seviyesiyle Sakarya Gaz Sahası, Türkiye için başlıca yerli hidrokarbon kaynağı olacaktı. Gabar’da da petrol rezervi bulunması ve günde 80 bin varillik üretime ulaşılması Türkiye için üretimin yanı sıra keşif faaliyetlerinin de önemini ortaya çıkardı.

Bununla birlikte Yunanistan ve Yunanistan destekli Güney Kıbrıs, İsrail gibi güçlerin çıkarlarını maksimize etmeye çalıştığı Doğu Akdeniz’de de Mavi Vatan doktriniyle keşif çalışmalarının başlatılması, Türk donanmasının etki gücünün artırılması, sismik araştırma teknolojilerine yatırımların artırılması önemli adımlar oldu. Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükûmeti’yle (UMH) iş birliği bu kapsamda enerji müttefikliği kavramını öne çıkardı. Devrimin ardından başlıca müttefiki olan Ankara’nın çabalarıyla Azerbaycan’a uzanmayı başaran ve bu yolla enerji kıtlığını çözmeye çalışan Şam hükûmetine de “enerji koridoru” olunması son dönemin başlıca gelişmelerinden biri oldu.

Uluslararası anlaşmalar artıyor

Türkiye uluslararası anlaşmalarla en başta belirtilen kaynakların çeşitlendirilmesi, enerji koridoru olunması ve yerli üretimin artırılması hedeflerine yürümeyi sürdürüyor. Bu kapsamda 2024’te TotalEnergies’le 10 yıllık LNG anlaşması ve aynı yıl BOTAŞ ve Shell arasında 10 yıllık bir LNG anlaşması, 2025’te Türkmenistan’la İran üzerinden Türkiye’ye doğal gaz tedarikinin sağlanacağı bir swap anlaşması, 2025-2035 dönemi için Umman’la yıllık 1,4 milyar metreküp LNG sağlanmasını öngören bir anlaşma imzalandı. Yine ABD’li ExxonMobil’le Türkiye’nin doğal gaz tüketiminin %7’sini karşılayacak bir LNG anlaşmasının imzalanması da önemli adımlardan biri oldu.

Türkiye kaynaklarını çeşitlendirmenin yanı sıra hidrokarbonda artırdığı yerli üretimi yenilenebilir enerjide de hızla artırıyor. Şu an Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının başını çeken hidroelektrikte üretim 32,3 GW. Off-shore ve on-shore rüzgâr enerjisinde kapasite 13 GW’ı aşarken güneş enerjisinde de kapasite 19,6 GW seviyesine ulaşmış durumda. Son rakamlar, elektrik üretiminin %46-47’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılandığını gösteriyor ve bu, Avrupa Birliği’nin (AB) genel ortalamasıyla aynı.

Dışa bağımlılık henüz bitmedi

Enerjide dışa bağımlılık bütünüyle ortadan kalkmış değil ancak Türkiye’nin artık “vanaların kapatılması” gibi bir endişesi bulunmuyor. Nitekim yerli üretimin artan payı, transit ülke olmanın enerji diplomasisinde verdiği güç, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki verimli üretim ve farklı tedarikçilerle yapılan alım-satım anlaşmaları Türkiye’nin güçlü bir portföye sahip olmasını sağlıyor. “Enerjide tam bağımsızlık” hedefine henüz uzun bir yol olsa da 2000’lerin bir-iki tedarikçisine bağımlı Türkiye’sinin, farklı coğrafyalardan hidrokarbon alıp işleyebilen, kendi sahasında kendi keşif ve üretimini gerçekleştirebilen, çevresine ihraç ve nakleden bir ülkeye dönüşümü şimdiden büyük bir başarı olarak tarihe yazılmıştır.