ABD’nin Orta Doğu’daki yeni ağırlık merkezi: Riyad
Haberin Eklenme Tarihi: 20.11.2025 15:01:00 - Güncelleme Tarihi: 20.11.2025 15:15:0018 Kasım 2025 tarihinde Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Beyaz Saray’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sırasında ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini ekonomik ve güvenlik boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde ele alan ABD Başkanı Donald Trump ve Veliaht Prens Selman’ın görüşmesi ikili ilişkilerde stratejik bir dönüm noktası olarak öne çıktı.
Başkan Trump’ın iki ülke için tarihi bir gün olarak ifade ettiği görüşme sonrası yapılan basın açıklamasında Prens Selman’ın ABD’ye 1 trilyon dolarlık uzun vadeli yatırım taahhüdü dikkat çekti. Prens Selman’ın yatırım taahhüdü Suudi Arabistan’ın ABD’yle enerji, teknoloji, altyapı ve ileri sanayi alanlarında kapsamlı bir iş birliği planladığına işaret ediyor. Bu kapsamda petrol ve yenilenebilir enerji, yapay zekâ, dijital altyapı yatırımları, kentsel dönüşüm ve modern ulaşım projelerinin yürütülmesi öngörülüyor. Derinleştirilmek istenen bu iş birliğinin Suudi Arabistan’ın enerji sektörünü çeşitlendirme ve “Vizyon 2030” hedeflerini hızlandırma stratejiyle uyumlu bir politika olduğu söylenebilir. Zira iki ülke arasında imzalanan sivil nükleer enerji ve kritik mineraller alanlarında imzalanan anlaşmaların yanı sıra yapay zeka alanındaki Mutabakat Zaptı’yla Suudi Arabistan hem kendi sanayisini geleceğin teknolojileriyle entegre ederek güvence altına almakta hem de ABD’nin teknolojik tedarik zincirine katkı sunuyor. ABD ekonomisi açısından da önemli olan bu girişimler iki ülke arasında güvenlik ve savunma konularını da kapsayacak şekilde stratejik iş birliğini güçlendiren bir kaldıraç olarak görülebilir.
Savunma iş birliği
Başkan Trump ve Prens Selman görüşmesinde öne çıkan ikinci önemli konu savunma alanında artan iş birliği. Trump’ın NATO üyesi olmayan stratejik ortak olarak tasvir ettiği Suudi Arabistan ve ABD arasında Stratejik Savunma Anlaşması imzalanması, Suudi Arabistan’ın ABD’den yaklaşık 140 milyar dolarlık silah, mühimmat ve savunma alanında hizmet satın alacağı açıklaması, Trump’ın, Suudi Arabistan’a F-35 satışını onayladığını ve 300 Amerikan tankının tedarikini öngören bir savunma anlaşmasını duyurması iki ülke arasında uzun vadeli bir ortaklığın hedeflendiğini ve savunma alanında iş birliğinin kurumsal zemine taşındığını gösteriyor.
Suudi Arabistan’ın netleşen rolü
Bu gelişmeler ışığında Prens Selman-Başkan Trump görüşmesi ekonomik, teknoloji, güvenlik alanlarında çok boyutlu bir stratejik ortaklık inşa edildiğini açıkça ilan eden bir zirve olarak değerlendirilebileceği gibi ABD’nin inşa etmek istediği Orta Doğu’da Suudi Arabistan’ın nasıl bir rol üstleneceğinin anlaşılması açısından da önemli bir zirve olarak görülmeli. Zira ABD bölgedeki askeri angajmanını azaltarak ancak bölgeden tamamen çekilmeden daha düşük maliyetli seçenek olan bölgesel ortakları aracılığıyla oluşturmak istediği Orta Doğu dizaynında gerek enerji, teknoloji, yapay zekâ gibi alanlarda yatırım taahhütleri gerek F-35, hava savunma sistemleri gibi savunma modernizasyonu etkileşimi Suudi Arabistan’ın, ABD’nin bölgedeki yükünü paylaşacak ortak olarak öne çıktığını gösteriyor. Bu bağlamda Suudi Arabistan’ın Körfez güvenliğindeki rolü, Sünni cephedeki ağırlığı, Kızıldeniz ve enerji piyasalarındaki konumu, ekonomisi gibi özellikleri öncelikle ABD’nin İran’ı siyasi, ekonomik, güvenlik bağlamında çevreleme politikasını kolaylaştıracak mahiyette. İkinci olarak ABD, Suudi Arabistan’ın Arap coğrafyasında liderlik ve İslam dünyasında siyasi temsil kapasitesini güçlendirerek Orta Doğu’da İsrail’e karşı tehditleri azaltacak bir güvenlik halkasının merkezine Riyad’ı yerleştirmek istediği anlaşılıyor.
Normalleşmenin koşulu: Barış
Bu bağlamda İsrail ve Suudi Arabistan arasında gerçekleşecek normalleşme ABD için bölgesel mimarinin inşasında ve çıkarlarının korunmasında nihai hedef. Trump-Selman görüşmesi ise bu hedefin gerçekleştirilmesinde kritik eşiktir. Zira Arap coğrafyasının en etkili ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan ve İsrail arasında İbrahim Anlaşması’nın imzalanması, ABD’nin Orta Doğu’da oluşturmak istediği İran’ı çevreleyen bir İsrail-Körfez koridorunu tamamlayan gelişme olur. Bu bağlamda Kazakistan ve İsrail arasında imzalanan İbrahim Anlaşması, hem İsrail’le normalleşmenin olağan görülmesi hem de Suudi Arabistan’ın imzadan kaçınmasını zorlaştıran bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Nitekim Trump-Selman görüşmesinde gündeme gelen İbrahim Anlaşması hususunda Prens Selman’ın mesafeli olmadığı, anlaşmayı erteleyerek süreci kontrollü bir şekilde yürütüp kendi çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde yönetmek istediği anlaşılıyor. Bu noktada Selman’ın Gazze’de barışı normalleşmenin ön koşulu olarak öne sürmesi önemli. Selman’ın Gazze’yi ön koşul olarak sunması İsrail’le normalleşme sürecine tamamen kapalı olmadığını fakat koşulları kendi takvimine ve şartlarına göre şekillendirmek istediğini gösteriyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen Gazze Planı gibi meşru bir referansa da dayandırılan bu ön koşul Filistin lehine somut adım atılmadan anlaşmanın imzalanmayacağı izlenimi veriyor. Bu duruş Suudi Arabistan’a bir yandan normalleşme sürecini aceleye getirmeden ABD ve İsrail ile yürütülecek pazarlıklarda maksimum fayda sağlama fırsatı sağlarken diğer yandan Filistin yanlısı bir duruş sergileyerek bölgedeki imajını koruma imkanı sunuyor.
Başkan Trump ve Prens Selman görüşmesi Çin-Suudi Arabistan ilişkileri bağlamında da önemli. Zira Suudi Arabistan’ın “Vizyon 2030” planı doğrultusunda hangi güçle iş birliği yaptığı bir başka deyişle bu politika aracılığıyla hangi ülkenin Orta Doğu’da nüfuzunu artırdığı ABD için stratejik önemde. Trump-Selman görüşmesi bağlamında değerlendirildiğinde Suudi Arabistan’ın teknolojiden yapay zekaya, enerjiden savunmaya ABD’ye iş birliğine gitmesi, Çin’in nüfuz alanı oluşturma girişimlerinin önüne set çekilmek istendiğine işaret ediyor.
Suudiler için asıl tehdit İran
Suudi Arabistan perspektifinden bakıldığında ise Suudi Arabistan’ın ABD’nin İsrail’in güvenliğini öncelikli gördüğü bölgesel mimarisine entegre olmayı tercih etmesinin ve iki ülkenin yakınlaşmasının temel sebebinin güvenlik olduğu söylenebilir. İsrail’in askeri üstünlüğü korunarak Suudi Arabistan’ın bölgesel aktörlüğünün güçlendirildiği ilişki ağında Riyad’ın önceliği Veliaht Prens’in ve rejimin güvenliğinin teminatı olarak ABD’nin görülmesi. Nitekim Suudi Arabistan için esas tehdit İsrail değil, İran. F-35 ve ileri savunma sistemlerine sahip olmak, geniş kapsamlı savunma işbirlikleri ve yatırımlar, “Vizyon 2030” kapsamında ABD’yle artan iş birliği bir yandan Riyad’a İslam coğrafyasında modern devlet liderliği ve Körfez’in güvenliğinde merkezi ülke olma fırsatı kazandırıyorken diğer yandan İran karşısındaki caydırıcılığını artırıyor.
Özetle Başkan Trump ve Prens Selman görüşmesi ve imzalanan anlaşmalar, Suudi Arabistan ve ABD arasındaki ilişkilerin uzun vadeli, karşılıklı kazanç sağlayan bir stratejik ortaklık olarak görülmesi açısından önemli. Suudi Arabistan bu ortaklık ve ekonomide çeşitlilik, askeri modernizasyon ve teknoloji transferi elde ederken, ABD, Orta Doğu’daki stratejik pozisyonunu güçlendiriyor.