14 Ağustos 2025

Yeşil sahalarda soykırım: UEFA’nın utanç verici sessizliği

Futbolun barış ve kardeşlik sembolü olduğu düşünülse de UEFA'nın Filistin'e yönelik çelişkili tavırları bu algıyı sarsıyor. İsrail'in işgal ettiği topraklarda kulüpleri barındırmasına sessiz kalan UEFA ve FIFA, futbolun siyasi ve ekonomik çıkarların etkisi altında olduğunu gösteriyor.

Futbol… Tüm dünyada barış, kardeşlik ve fair play değerlerinin sembolü olarak görülse de gerçekler bunun tam aksini gösteriyor.  “Güzel oyun” değil, “düzenbaz oyun”… Söylenenin ve sloganların aksine futbol, dünyanın en “politik” oyunlarından biri. UEFA'nın son günlerde attığı adımlar, uluslararası spor organizasyonlarının ikiyüzlü politikalarını bir kez daha gün yüzüne çıkarırken, futbolun aslında hiçbir zaman siyasetten ayrı düşünülemeyeceğini kanıtlar nitelikte.

UEFA'nın çelişkili tavrı

Avrupa futbolunun en büyük otoritesi UEFA, Filistinli futbolcu Süleyman al-Obeid'in İsrail saldırısında öldürülmesine ilişkin verdiği tepki ile kendi çifte standardını açık bir şekilde ortaya koydu. "Filistin Pelesi" olarak bilinen al-Obeid'in anısına UEFA'nın yaptığı anma mesajı, onun “nasıl” öldürüldüğünden hiç bahsetmiyordu. Bu durum Liverpool'un yıldız oyuncusu Mohamed Salah'ın sert tepkisine neden oldu: "Nasıl öldüğünü, nerede ve neden öldüğünü söyleyebilir misiniz?"

UEFA'nın bu tutumu karşısında yaşanan tepkilerin büyümesi üzerine, organizasyon geç de olsa bir adım attı. Super Cup maçında "Çocukları öldürmeyi durdurun, sivilleri öldürmeyi durdurun" yazılı pankart açıldı. Ancak bu geç gelen hareket, UEFA'nın sadece kamuoyu baskısı altında hareket ettiğini ve gerçek bir vicdani duruş sergilemediğini gösteriyordu.

Football Palestine'in kurucusu Bassil Mikdadi'nin Al-Jazeera muhabirine belirttiği gibi, Süleyman al-Obeid, bu soykırımda hayatını kaybeden 400'den fazla Filistinli futbolcunun en tanınmış olanı. UEFA'nın diğer ölen futbolcular için sessiz kalması ancak en tanınmış isim için bile çekimser bir tavır takınması, organizasyonun ne kadar “seçici” davrandığını ortaya koyuyor.

Hani Al-Masdar… Filistin Olimpik Futbol Takımı antrenörü, "Abu al-Abed" olarak tanınıyordu; 42 yaşında, 6 Ocak 2024’de Gazze'de hava saldırısında öldürüldü. Mohammed Barakat… Filistin Millî Takımı'nda 3 kez forma giydi, 114 gol atmış "Khan Younis efsanesi"ydi. Barakat ailesinin evi, Ramazan ayının ilk günü olan 11 Mart 2024 Pazartesi günü sabah erken saatlerde İsrail bombalarıyla vuruldu. Al-Maghazi Services Club kaptanı ve Filistin Millî Takım üyesi Muhannad Fadl al-Lili… 3 Temmuz günü Gazze Şeridi'ndeki evine düzenlenen İsrail hava saldırısında aldığı yaralar nedeniyle hayatını kaybetti ve böylece İsrail'in soykırım saldırısının başlangıcından bu yana öldürülen yüzlerce Filistinli atletten biri oldu.

7 Ekim 2023'ten itibaren 353'ü futbolcu olmak üzere (91 çocuk dâhil) 546 Filistinli sporcu hayatını kaybetti.  Filistin Olimpik Komitesi'ne göre ise en az 245'i futbolcu olmak üzere yaklaşık 400 Filistinli sporcu öldürüldü.

Coğrafyanın siyasete kurban edilmesi

Ve İsrail hâlâ UEFA bünyesinde yer alıyor. Futbolun oynandığı coğrafyanın siyasi hesaplarına göre şekillendiğinin en çarpıcı örneği. Mesela Rusya…

Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından FIFA ve UEFA, savaşın başlamasından sadece 4 gün sonra, 28 Şubat 2022'de ortak bir açıklama yayımlayarak "tüm Rus takımlarının, ister millî takım isterse kulüp takımı olsun, bir sonraki duyuruya kadar FIFA ve UEFA müsabakalarına katılımlarının askıya alındığını" duyurdu. Bu karar, her iki kuruluşun en yüksek karar verme organları olan FIFA Konseyi Bürosu ve UEFA İcra Komitesi tarafından alındı. Açıklamada "Futbol burada tamamen birleşik ve Ukrayna'da etkilenen tüm insanlarla tam dayanışma içindedir" denilirken, her iki başkanın da "Ukrayna'daki durumun önemli ölçüde ve hızla iyileşmesini ve futbolun yeniden insanlar arasında birlik ve barışın aracı olabilmesini umut ettiği" belirtildi. Bu karar, Rusya'nın 2022 Dünya Kupası elemelerinden çıkarılması, kulüp takımlarının Avrupa yarışmalarından men edilmesi ve UEFA'nın Gazprom ile olan sponsorluk anlaşmasını derhâl sonlandırması gibi sonuçlar doğurdu.

Bu tavır, Kasım 2022'de Spor Tahkim Mahkemesi'nin (CAS) Rusya'nın itirazlarını reddetmesi ve 2024'te Rusya'nın 2026 Dünya Kupası'ndan da dışlanması ile sürdürüldü. Ancak UEFA'nın 2023'te Rus gençlik takımlarına (17 yaş altı) nötr bayrak altında yarışma izni vermesi tartışmalara yol açtı; Danimarka, İngiltere, Finlandiya, İrlanda, Letonya, Litvanya, Norveç ve Polonya gibi ülkeler Rus gençlik takımlarıyla oynamayı reddettiklerini açıkladı. Bu durum, uluslararası futbol camiasının Rusya'ya karşı sergilediği tutarlı duruşun İsrail-Filistin meselesindeki sessizlikle ne kadar çeliştiğini gözler önüne seriyor.

İşte İsrail’in de 1974 yılında, Asya Futbol Konfederasyonu'ndan (AFC) çıkarılma kararı böyle bir konsensüs ile alınmıştı. Kuveyt ve diğer Müslüman ve Arap ülkeler İsrail'e karşı oynamayı reddetmişti. Bu karar 17'ye karşı 13 oyla alınırken, 6 ülke çekimser kalmıştı. Ardından İsrail, coğrafi olarak hiçbir bağı olmayan UEFA’ya katıldı. Ve o gün bugün müsabakalarda yer alıyor. Peki futbol kulüplerinin en büyük gelir kaynağı olan sponsorluklar?

Sponsor boykotlarının gücü

İsrail'in AFC'den çıkarılmasının ardından, millî takımın forma sponsorluğu 1970'lere kadar Umbro tarafından sağlanırken, 1974'te kendi imkânlarıyla forma üretmeye başladı ve 1976-1984 arası Adidas, 1986-1988 arasında ise Puma ile anlaşma yaptı. 1988'den sonraki dönemde çeşitli markalarla çalışan İsrail, UEFA üyeliğinin ardından yeniden Adidas ile uzun süreli bir sponsorluk anlaşması imzaladı. Ancak asıl tartışmalı dönem bu son Adidas dönemi oldu: Yıllarca İsrail Futbol Federasyonu'nu sponsor eden Adidas, 130'dan fazla Filistinli spor kulübünün açık mektubu ve 16.000'den fazla imzaya sahip BDS hareketinin boykot kampanyası sonrasında 2018'de sponsorluğu sonlandırdı. Adidas'ın yerini alan Puma, 2018'den 2024'e kadar İsrail Futbol Federasyonu'nun "tek uluslararası sponsoru" olarak kaldı ancak 5 yıllık global boykot kampanyası sonrasında 2024'te anlaşmasını yenilemedi. Puma'ya yönelik eleştirenler, şirketin "İsrail'in ırkçı aşırı sağ rejiminin yasa dışı yerleşim yerlerini genişletmesine uluslararası meşruiyet sağladığını" savunuyordu.

Puma'nın İsrail Futbol Federasyonu ile olan sponsorluk anlaşmasını sonlandırması, uluslararası kamuoyunun gücünü gösteren önemli bir gelişme olarak tarihe geçti. Şirket yönetimi -kararın 2022 yılında alındığını ve son yaşanan olaylarla bir ilgisi olmadığını iddia etse de- boykot kampanyalarının etkisinin göz ardı edilemeyeceği açık. Özellikle 2018'de Malezya'daki en büyük üniversite olan Universiti Teknologi MARA'nın Puma'nın İsrail sponsorluğu nedeniyle futbol takımıyla olan anlaşmasını sonlandırması gibi örnekler, boykotun küresel etkisini gösteriyordu.

Ancak burada dikkat çekici olan nokta, Puma'nın aynı dönemde Maccabi Tel Aviv basketbol ve futbol kulüpleriyle yeni anlaşmalar imzalamaya devam etmesi. Bu durum, şirketin sadece kamuoyu baskısından kurtulmak için federal düzeydeki sponsorluğu bıraktığını ancak kulüp düzeyindeki ilişkilerini sürdürdüğünü gösteriyor.

Bu sponsor değişimleri, uluslararası markaların İsrail ile ilişkilerinin ne kadar "toksik" hâle geldiğini gösterirken, bir taraftan da boykot kampanyalarının etkisini açıkça gösteriyor. 

İsrail’in işgalci futbolu ve FIFA kuralları

İsrail futbolunun en tartışmalı konularından biri, İsrail Futbol Federasyonu'nun Filistin topraklarındaki yasa dışı yerleşim yerlerinde faaliyet gösteren kulüpleri bünyesinde barındırması. 2017 verilerine göre federasyon, Batı Şeria'daki altı farklı yerleşim yerinde bulunan kulüpleri resmî üyesi olarak kabul ediyor. (Bu kulüpler arasında Ariel yerleşimindeki Maccabi Ariel Kapalı Futbol Kulübü ve Ariel Belediye Futbol Kulübü, Ramallah yakınlarındaki Giv'at Ze'ev yerleşiminde bulunan Beitar Givat Ze'ev Shabi, Doğu Kudüs yakınlarındaki Ma'ale Adumim yerleşimindeki Beitar Ma'ale Adumim bulunuyor.)

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden (Human Rights Watch) Sari Bashi'nin açıklamalarına göre, bu durum FIFA'nın temel kurallarını ihlal ediyor. FIFA kuralları, bir ülkenin futbol federasyonuna bağlı kulüplerin başka bir ülkenin topraklarında maç oynamasını yasaklar. Batı Şeria, uluslararası hukuka göre işgal altındaki Filistin toprakları olduğu için ve Filistin Futbol Federasyonu da FIFA'nın tanıdığı resmî üye olduğu için İsrail kulüplerinin bu topraklarda oynaması açık bir kural ihlalidir, yasa dışıdır ve bir yaptırım gerektirir. Fakat FİFA da bu konudaki sessizliğini korumaya devam ediyor.

Bu durum, sadece spor kurallarının değil, aynı zamanda uluslararası hukukun da futbol sahalarında hiçe sayıldığını göstermektedir. FIFA'nın bu açık ihlal karşısında sessiz kalması, futbol endüstrisinin de Yahudi lobilerinin baskısı altında etkisiz ve yetersiz kaldığını, kendi kurallarını çiğnediğinin açık bir örneği. 

Yeşil sahaların ikiyüzlülüğü

Yeşil sahaların bu ikiyüzlülüğü, futbolun masum bir oyun olmadığını, aksine güçlü siyasi ve ekonomik çıkarların kesiştiği bir alan olduğunu gösteriyor. UEFA'nın al-Obeid olayındaki tavrı, İsrail'in coğrafi olarak uyumsuz üyeliği, Puma'nın çelişkili sponsorluk politikaları ve FIFA'nın yerleşim yerlerine karşı sessizliği, uluslararası futbol yönetiminin ciddi bir reform ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor. İnsanlar, halklar olmasa futbol olmaz! Futbol endüstrisi bu kadar büyük bir servete ulaşamaz.

"Çocukları öldürmeyi durdurun, sivilleri öldürmeyi durdurun" gibi sloganlar, vicdanları rahatlatmak için atılan kozmetik adımlardan öteye geçemiyor. Bu tür genel ifadeler, kimi öldürmenin "meşru" olduğu algısını yaratırken, asıl soruna -yani İsrail'in sistematik kolonyal işgali ve Filistin halkına yönelik soykırımına- dokunmaktan kaçınıyor. UEFA'nın geç gelen bu pankartı, Rusya'ya karşı alınan sert yaptırımlarla kıyaslandığında, ne kadar yetersiz ve ikiyüzlü olduğu daha net görülüyor. Gerçek tepki, İsrail kulüplerinin işgal altındaki topraklarda oynamasını yasaklamak, İsrail Futbol Federasyonu'nu FIFA ve UEFA yarışmalarından men etmek ve uluslararası hukuku ihlal eden bu duruma son vermek olmalı.

Ancak güçlü lobi ve ekonomik çıkarlar, futbol yöneticilerini gerçek adımlar atmaktan alıkoyuyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo, sloganlarla vicdan temizliği yapılan ama özünde hiçbir şeyin değişmediği, kolonyal işgalin futbol sahalarında da normalleştirildiği bir sistemdir. Bu durum, uluslararası spor örgütlerinin insan hakları söylemlerinin ne kadar içi boş olduğunu ve gerçek adaletin ancak tutarlı, cesur kararlarla sağlanabileceğini kanıtlıyor. Galatasaray'ın da Puma ile 2024-2029 arası 25 milyon euro’luk anlaşması gibi büyük sponsorluk anlaşmaları, kulüplerin sponsor seçiminde ne kadar dikkatli olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor.

Futbolun gerçekten "güzel oyun" olabilmesi için sahada olduğu kadar saha dışında da fair play kurallarının uygulanması gerekiyor. Aksi takdirde, milyonlarca insanın tutkuyla bağlı olduğu bu spor, güçlülerin oyuncağı olmaya devam edecek ve yeşil sahalar; adaletin değil, ikiyüzlülüğün simgesi hâline gelecek.

Kamuoyunun bilinçlenmesi ve boykot gibi demokratik araçların kullanılması, bu değişimi zorlamada etkili olabilir. Puma örneğinde olduğu gibi, tüketicilerin gücü büyük şirketleri bile adım atmaya zorlayabiliyor. Belki de futbolun değerlerini kurtarmanın yolu, sahalardan ziyade tribünlerden ve vicdanlardan geçiyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...