18 Kasım 2025

Toprağın gücü: İthal eden değil, ihraç eden Türkiye olmak

Bir zamanlar bu topraklarda sabahın ilk ışığıyla birlikte tarlalara çıkan eller, dünyayı doyururdu. Anadolu’nun her köşesi bereketin simgesiydi. Ama bugün geldiğimiz noktada, bir zamanlar ihraç ettiğimiz ürünleri ithal eder hâle geldik. Peki bu kader midir?

Bir zamanlar bu topraklarda sabahın ilk ışığıyla birlikte tarlalara çıkan eller, dünyayı doyururdu. Anadolu’nun her köşesi bereketin simgesiydi. Buğdayın, zeytinin, pamuğun, üzümün, incirin anavatanıydık biz. Ama bir yerlerde bir şeyler değişti. Köyler sessizleşti, tarlalar boşaldı, gençler toprağını değil, şehrin betonunu tercih etti. Bugün geldiğimiz noktada, bir zamanlar ihraç ettiğimiz ürünleri ithal eder hâle geldik. Peki bu kader midir? Hayır!

Türkiye, doğru bir vizyonla, doğru politikalarla tarımda yeniden ayağa kalkabilir. Hatta sadece kendi halkını değil, bölgesini ve dünyayı doyurabilecek bir ülke olabilir.

Tarımı “stratejik sektör” olarak görmek

Savunma sanayimiz nasıl stratejikse, tarım da öyle olmalı. Bugün bir ülke sadece silahla değil, gıda ile de bağımsız olur. Kıtlık, kuraklık, küresel krizler… Hepsi gösterdi ki “kendi kendine yetebilmek” bir lüks değil, bir zorunluluktur. Tarımı, ekonominin kenarında değil; merkezinde görmek zorundayız. Bir ülke açken ne sanayi yürür, ne teknoloji büyür, ne de refah olur.

Bilimle büyüyen tarım

Artık sabanla değil; sensörle, drone’la, veriyle ekim yapmanın zamanı. “Akıllı tarım” denen şey bir fantezi değil, verimliliğin anahtarı. Yapay zekâ destekli sulama sistemleri, iklim verilerine göre tohum seçimi, yerli üretim gübre ve biyoteknolojik tohumlar…

Bunlar sadece laboratuvar projeleri değil, geleceğin ekmek kapısı. Her karış toprağı “veriyle” yönetebilirsek, verimi ikiye, ihracatı beşe katlayabiliriz.

Küçük üreticinin değil, güçlü üretim zincirinin ülkesi olmak

Köylü yalnız kalmamalı. Küçük çiftçi tek başına dünya pazarına çıkamaz ama kooperatifleşme, sözleşmeli üretim ve markalaşma sayesinde güçlü bir zincir oluşturabilir.

Bir köyde üretilen domates, bir markanın altında Avrupa’ya ihraç ediliyorsa; işte o zaman kazanırız. Köylü kazanır, şehir kazanır, ülke kazanır.

İthalata değil, ihracata odaklı bir dönüşüm

Bugün tonlarca buğday, ayçiçek yağı, saman, hatta mercimek ithal ediyoruz. Ama bu döngü değişebilir. Tarımda yerli üretimi destekleyen, ithalatı zorlaştıran, ihracatı teşvik eden bir planla Türkiye kısa sürede “gıda fazlası” veren ülke haline gelebilir.

Toprağımız var. İklimimiz uygun. Bilgimiz, mühendisimiz, çiftçimiz var. Yeter ki bu unsurları bir “millî tarım stratejisinde” buluşturalım.

Gençleri yeniden toprağa döndürmek

Bugün köylerdeki en büyük eksik, gençlerdir. Toprak yaşlandı, köy yaşlandı. Oysa tarım artık sadece kazma kürek işi değil; teknoloji, girişimcilik, inovasyon işidir. Eğer gençlere “toprakta gelecek var” diyebilirsek, onlara modern tarım girişimleri için finansal ve teknolojik destek sunarsak, o zaman köy yeniden ışıklanır, şehir nefes alır, üretim bereketlenir.

Toprağa dön, Türkiye!

Bu topraklar sadece geçmişimizin değil, geleceğimizin de teminatı. Eğer biz toprağımıza sahip çıkarsak, toprak da bize bereketini verir. Türkiye; aklını, emeğini ve inancını birleştirdiğinde, ithal eden değil, ihraç eden, tüketen değil, üreten, bağımlı değil, bağımsız bir tarım ülkesi olabilir.

Gökyüzü bizim, deniz bizim, ama en önemlisi; toprak bizim. Ve toprağın dili bize şunu söylüyor:

“Beni doğru ek, ben seni doyururum.

Beni sev, ben seni büyütürüm.”

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...