11 Temmuz 2025

Srebrenica Soykırımı'nın 30. yılı: Unutulmayan acı ve Batı’nın sessizliği

Srebrenica Soykırımı’nın 30. yılında, BM gölgesinde katledilen 8.372 Boşnak’ı unutmuyoruz. Avrupa'nın kalbindeki bu leke, uluslararası toplumun sessizliğinin ve çifte standardının en acı kanıtıdır.

Bugün, modern Avrupa tarihinin en karanlık sayfalarından birinin, Srebrenica Soykırımı’nın 30. yıl dönümü. 11 Temmuz 1995’te başlayan ve birkaç gün içinde 8.372 Boşnak Müslüman sivilin, erkek ve erkek çocuğunun, Ratko Mladić komutasındaki Sırp güçleri tarafından sistematik bir şekilde katledildiği bu vahşet; yalnızca Bosna Hersek'in değil, tüm insanlığın ortak hafızasında derin bir yara olarak varlığını sürdürüyor.

Srebrenica Soykırımı’nı doğru anlamak için 1992-1995 Bosna Savaşı’nın genel seyrine bakmak gerekir. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından başlayan savaşta Sırp güçleri, etnik olarak “temizlenmiş” bir Sırp devleti kurma hedefiyle hareket ediyordu. Srebrenica, Doğu Bosna'da Boşnakların elinde kalan son kalelerden biriydi ve on binlerce sivil, Sırp saldırılarından kaçarak buraya sığınmıştı.

Bu insani kriz karşısında Birleşmiş Milletler (BM), 1993 yılında Srebrenica’yı altı “güvenli bölge”den biri ilan etti. Bu karar, bölgedeki sivillerin BM koruması altında olacağı ve silahlı saldırılardan korunacağı anlamına geliyordu. Ancak bu vaat, trajik bir şekilde boş çıkacaktı.

Hollanda Taburu'nun sorumluluğu ve iddialar

Bölgenin güvenliğinden sorumlu olan, Albay Ton Karremans komutasındaki 400 kişilik Hollandalı sözde Barış Gücü (Dutchbat), Sırp güçlerinin 10 Temmuz 1995'te başlattığı nihai saldırı karşısında yetersiz ve hazırlıksız kaldı. Hafif silahlarla donatılmış olan Hollandalı askerlerin defalarca talep ettiği hava desteği, BM tarafından ya hiç sağlanmadı ya da çok geç ve etkisiz bir şekilde sağlandı.

10 Temmuz akşamı ise BM, Srebrenica’ın girişini Sırplara para ve farklı vaatler karşılığında açarak katliama sebebiyet verdi. Bu, Hollanda’nın sözde Barış Gücü’nün ve BM'nin tavrının problematikliğini ortaya koymaktadır:

  • Teslimiyet: Sırp güçleri Srebrenica’ya girdiğinde, Hollandalı askerler direniş göstermedi. Binlerce sivilin sığındığı Potočari’deki BM üssü, koruma sağlamak yerine bir toplama kampına dönüştü.
  • Sivillerin ayrıştırılması: Ratko Mladić üsse geldiğinde, Hollandalı askerler Boşnak sivillerin ayrıştırılmasına seyirci kaldılar, hatta bazı durumlarda yardımcı oldular. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar otobüslere bindirilerek bölgeden gönderilirken, askerlik çağındaki tüm erkekler ve erkek çocukları Sırp güçlerine teslim edildi. Bu teslimat, onların ölüme gönderilmesi anlamına geliyordu.
  • Hukuki sorumluluk: Yıllar süren hukuk mücadelesi sonucunda Hollanda Yüksek Mahkemesi, Hollanda devletinin Srebrenica'da yaşananlardan "kısmen sorumlu" olduğuna ve 350 Boşnak erkeğin ölümünde ihmali bulunduğuna hükmetti. Bu karar, devletin para karşılığı ihanetini değil ama koruma görevini yerine getirmeyerek ölümlere zemin hazırladığını tescilledi.

Müslümanlara yapılan katliamlar ve Batı’nın çifte standardı

1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı şehrinde Ermenistan ordusu tarafından yapılan soykırımın bir benzeri Avrupa bölgesinde kalan ve Müslümanlardan oluşan Bosna'da da gerçekleşti. Görüldüğü üzere yıllardır Avrupa ve Batı devletlerinin Müslümanlar üzerinde çifte standart kapsayan bir siyaset uyguladığı, buna da Müslüman toplumlar dâhil tüm dünyanın sessiz kaldığı görülmektedir. Bu da uluslararası sistemin ve özellikle Batılı güçlerin, faillerin kimliğine ve mağdurların dinî veya etnik kökenine göre farklı tepkiler verdiğini göstermektedir.

26 Şubat 1992'de, Karabağ Savaşı sırasında Ermeni güçleri Hocalı kasabasında yüzlerce Azerbaycanlı sivili vahşice katletmiştir. Tıpkı Srebrenica gibi Hocalı da uluslararası kamuoyunda uzun süre yeterli yankıyı bulmamış ve failleri adalet önüne çıkarılamamıştır.

Srebrenica veya Hocalı'da katledilenlerin Müslüman olması, uluslararası müdahalenin çok daha yavaş gerçekleşmesinde bir sebepti. BM'nin Bosna'daki etkisizliği ve Ruanda Soykırımı'ndaki (1994) benzer acizliği, bu tezi destekler niteliktedir. Zira Batı'nın kendi değerleri olarak sunduğu insan hakları, demokrasi ve yaşam hakkı gibi kavramların, konu Müslüman toplumlar olduğunda esnetildiği veya göz ardı edildiği görülmektedir. Bu durum, sadece Batı'ya özgü de değildi. Müslüman toplumlar dâhil tüm dünyanın sessiz kaldığı gerçeğini de unutmamak gerekir.

Dostların sessizliği

Bosna Hersek'in kurucu Cumhurbaşkanı, bilge lider Aliya İzzetbegoviç’in o meşhur sözü, Srebrenica’nın bıraktığı en acı mirası özetler niteliktedir: “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır!..”

Srebrenica'daki Boşnakların "dostları", onları koruma sözü veren Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumdu. Bu dostların sessizliği ve eylemsizliği, Sırp güçlerinin vahşetini mümkün kıldı. 30 yıl sonra bugün Srebrenica'yı anmak, sadece hayatını kaybeden 8.372 masum insanı yâd etmek değil, aynı zamanda adaletsizlik karşısındaki küresel sessizliğin ne tür felaketlere yol açabileceğini bir kez daha hatırlamak ve bu tür trajedilerin tekrarlanmaması için adaleti, sorumluluğu ve hesap verebilirliği savunmaktır. Srebrenica’nın acısı, adalet tam olarak yerini bulana dek dinmeyecektir.

Karabakh is Azerbaijan Millî Platformu (KİAMP) Türkiye Genel Koordinatörlüğü olarak Avrupa’nın ve Batı devletlerinin çifte standardına maruz kalıp katledilen, soykırıma uğrayan şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...