
İran bu cendereden nasıl çıkacak?
İsrail’in son saldırısı İran’ın içine düştüğü kırılgan durumu apaçık ortaya koyuyor. İran hem askerî hem de stratejik anlamda en savunmasız dönemini yaşıyor. Peki İran bu cendereden nasıl çıkacak?
12 Haziran'ı 13 Haziran'a bağlayan gece İsrail ordusu, İran topraklarına büyük çaplı bir saldırı düzenledi. İlk hedef, İran’ın nükleer, askerî ve diğer stratejik tesisleri oldu. Ölenler arasında Devrim Muhafızları Komutanı General Hossein Salami ve İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Mohammad Bagheri de bulunuyor. Salami’nin ve Bagheri’nin ölümleri Tahran tarafından resmî olarak doğrulandı. Bir başka üst düzey general olan Gholam Ali Rashid ve oğlu da hayatını kaybetti. Ali Rashid, Devrim Muhafızları'nın ana müteahhit şirketi olan “Hatam al-Anbiya”nın yöneticisiydi. En az altı İranlı nükleer bilim adamı İsrail saldırısında öldü. Ölenler arasında Abdülhamid Minuchehr, Ahmedreza Zulfikari, Amirhossein Fakhi, Matlabizade, Mohammad Mehdi Tehranchi ve Fereydun Abbasi de bulunuyor. Uranyum zenginleştirme için on binlerce santrifüjün bulunduğu bir yeraltı kompleksin yer aldığı Natanze, saldırılardan ciddi bir şekilde etkilendi. Bazı kaynaklara göre ise tesis tamamen yok edildi.
İsrail Başbakanı Netanyahu, “Yükselen Aslan” adı verilen operasyonun birkaç gün daha süreceğini açıkladı. İsrail’in temel stratejik hedeflerinden biri de 15 Haziran’da yapılması planlanan Washington-Tahran nükleer müzakerelerini durdurmaktır.
İsrail’in son saldırı İran’ın içine düştüğü kırılgan durumu apaçık ortaya koyuyor. İran hem askerî hem de stratejik anlamda en savunmasız dönemini yaşıyor. Daha önceki saldırılar sonucunda, İran'ın füze üretim tesisleri ve hava savunma sistemleri, Rusya tarafından tedarik edilen dört adet S-300 füze savunma sistemi de dâhil olmak üzere, İsrail tarafından imha edilmişti. Ayrıca İsrail, bölgedeki önemli İran vekillerini, Hizbullah ve Husi milislerini önemli ölçüde zayıflattı. İran ekonomisi yaptırımlardan ciddi şekilde zarar görüyor ve özellikle son dönemde bu durum daha görünür bir hâle geldi. Askerî açıdan bakıldığında, İran’ın elinde çok sayıda İHA ve balistik raketler mevcut olsa da özellikle hava savunma sistemi açısından Tahran’ın birçok zafiyeti olduğu ortadadır. Hem hava savunma sisteminin yetersizliği hem de buna ek olarak Mossad’ın İran’ın merkezî bölgelerinde dron üssü kurarak saldırılarda kullanması, Tahran yönetimi açısından büyük bir zafiyet göstergesidir. İran, Esad rejiminin düşüşünden sonra yaşadığı bir dizi başarısızlıkların ardından kendini giderek daha savunmasız hissediyor.
İran’ın yanıtı ne olacak?
İran dinî lideri Ali Hamaney, Tahran'ın İsrail'in “savaş ilanı niteliğindeki” eylemlerine “sert bir misilleme” ile yanıt vereceğini söylüyor. Fakat İran’ın İsrail’le uzun sürecek bir çatışmaya girip girmeyeceği konusu oldukça muammalıdır. Çünkü rejim en kırılgan dönemini yaşamaktadır. Mamafih rejimin saldırılara yanıt vermemesi durumunda, zaten zarar görmüş olan itibarı ve nüfuzuna çok ağır bir darbe vurulmuş olacak. İran’ın yanıtının efektifliği konusu da tartışma konusudur. İran’ın elinde, birkaç saat içinde İsrail topraklarına ulaşabilen insansız hava araçları ve kanatlı füzeler bulunmaktadır. Ancak 2024 Ekim saldırısında göründüğü üzere, bu tür araçların çoğu İsrail'in hava savunma sistemleri ve ABD ve müttefiklerinin araçları tarafından önlenmektedir. İran'ın ağır kayıplara yol açacak bir savaşa girmeye ne takati ne de hevesi yoktur. Ancak İsrail saldırılarının verdiği askerî ve stratejik zarara tahammül etmesi de fiilen imkânsızdır. Bu bağlamda İran'ın bir yanıt vereceği açıktır. Bu yanıtın ölçeği ve boyutları, ABD’nin İran’a karşı olan tavrını da şekillendirecektir.
İsrail’in güvenliğini doğrudan hedef alacak bir misilleme Washington’un askerî müdahalesi açısından “bir bahane” de oluşturabilir. Tahran’ın bunu göze alamayacağı açıktır. Bu nedenle İran’ın derin bir çıkmaz yaşadığı söylenilebilir. Tahran’ın bir taraftan sürekli ciddi yara alan “bölgesel itibarı kurtarmak” çabası var. Diğer taraftan ise sert karşılığın yaratacağı tepkinin sonuçlarını göze alması gerekir. Bu ikilemde rejimin hangi siyasi, stratejik ve askerî karar alacağını kestirmek hiç de kolay değildir. Yine de rejim karşı saldırıyla mevcut durumu ve rejim üzerindeki baskıyı kaldırabileceğini göstermeye çalışacaktır. Çünkü rejim açısından en önemli meydan okuma, İran içerisinde ortaya çıkabilecek potansiyel itiraz dalgalarıdır. Bu bağlamda rejimin vereceği yanıt, öncelikle İran kamuoyunu tatmin etmelidir. Devrik İran şahının oğlu ve sürgünde yaşayan muhalefet liderlerinden biri olan Reze Pahlavi’nin, Ayetullah Hamaney’e ve dolayısıyla rejime karşı ayaklanma çağrısı yapması iç dinamiklerin de devreye girdiğini gösteriyor.
Küresel konjonktür İran’ın aleyhine mi?
ABD Dış İşleri Bakanı Marco Rubio, İsrail'in İran'a yönelik saldırılarını “tek taraflı eylem” olarak nitelendirerek, Beyaz Saray'ın bu konuyla ilgisi olmadığını belirtiyor. Rubio ayrıca İran'ı bölgedeki Amerikan güçlerine saldırmamaya çağırıyor. Netanyahu’nun en büyük çekincesi Donald Trump’un Tahran’la nükleer müzakere masasında oturmasıdır. Netanyahu, bu müzakerelerin İran lehine bir statüko oluşturmasını bir güvenlik tehdidi olarak ele alıyor. Tel Aviv, müzakerelerin Tahran'ın uranyum zenginleştirmeye devam etmesine izin verecek bir anlaşmayla sonuçlanacağından büyük tedirginlik duyuyor. Bu bağlamda İsrail, ABD ve İran arasındaki olası anlaşmayı engelleyerek, İran’ın uğradığı ekonomik zararı telafi etmesini önlemek için her şeyi yapıyor. Trump ABD’nin düşmanları veya en azından rakipleri olan ülkelerle anlaşma yapma fikrine çok ilgi duyuyor. Dolayısıyla İran'la anlaşma yapma düşüncesi onun zihninde açıkça var. Trump, nükleer programla ilgili İran'a iki seçenek bırakmaktadır: Kuvvet kullanma veya anlaşma.
Bununla birlikte, ABD’nin geleneksel Orta Doğu politikası İsrail’in güvenliğini sağlama üzerine şekillenmektedir. Bu bağlamda Tel Aviv’in nükleer silahlarla ilgili çekincelerini göz ardı etmesi mümkün görünmüyor. İran’ın bölgedeki Amerikan üslerine olası saldırısı, ABD’nin tavrını daha net bir şekilde belirleyebilir. Trump, son yaptığı açıklamayla Tahran’ı açıkça tehdit etti: “İran'a anlaşma yapmak için defalarca şans verdim, onlara, her şeyin bildiklerinden, beklediklerinden veya uyarıldıklarından çok daha kötü olacağını, ABD’nin şüphesiz dünyanın en iyi ve en ölümcül askeri teçhizatını ürettiğini, İsrail'in bu teçhizata bolca sahip olduğunu ve daha da fazla olacağını, ayrıca bu teçhizatı kullanmayı çok iyi bildiklerini söyledim.”
Rusya açısından İran etrafından gelişen olaylar ikirciklilik ihtiva ediyor. Kremlin’in İran nükleer müzakerelerinin “sonsuza dek sürmesini” ve “etkin ve somut bir sonucun” çıkmamasını arzuluyor. Rusya’nın bölgesel politikaları bağlamında İran önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda Batıyla sorun yaşamayan bir İran modeli, Rusya’nın stratejik amaçlarıyla örtüşmeyebilir. Bununla birlikte, Kremlin rasyonel çıkarları açısından İran’a destek sağlamaktadır. Söz konusu rasyonel çıkarlar, Tahran’ın Ukrayna savaşındaki tutumuyla ilgilidir. Trump ve Putin arasındaki “kapsamlı diyalog” nedeniyle, Rusya’nın İran meselesinde kartlarını açık oynaması beklenmemektedir. Rusya Devlet Başkanı'nın basın sözcüsü Dmitry Peskov, “Rusya'nın İsrail ile İran arasındaki çatışmanın keskinleşmesini kınadıklarını ve iki devlet arasındaki gerginlikten endişe duyduklarını” ifade etmiştir.
İran’ın içinde düştüğü durumdan kurtulması açısından, kuşkusuz Çin’in olaylara tepkisi önem arz ediyor. Çin, ABD ile sürdürdüğü güç rekabetinde İran’ı önemli bir test sahası olarak görebilir. Bu çerçevede Rusya’dan farklı olarak, İran’a destek konusunda daha fazla görünür bir küresel aktör olarak değerlendirilebilinir. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Pekin’in, “İran'ın egemenliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü saldırıya karşı olduğunu” dile getirmiştir. Wall Street Journal’ın haberine göre İran, Çin'den binlerce ton amonyum perklorat tedarik eden anlaşma imzalamıştır. Bu madde, katı yakıtlı balistik füzelerin temel bileşenlerinden biridir. Çin’le yapılan anlaşma, İran’ın 800 adede kadar kısa menzilli füze üretmesine olanak tanıyacak. Çin-İran ilişkilerinin en önemli yönünü enerji oluşturuyor. İran'ın ham petrol ihracatının %90'ından fazlası Çin'e gidiyor. Çin’in Hindistan-Pakistan sorununda oynadığı rol, esasında bir önemli bir test alanıydı. İran etrafındaki gelişmeler kuşkusuz daha çetrefillidir. Bu bağlamda Çin’in sergileyeceği tutum ve davranış, halihazırda İran’ın aleyhine görülen küresel konjonktürde özel önem taşıyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.