16 Ekim 2025

Ateşkesi zora sokan tartışma: “Gazze’yi kim yönetecek?”

Trump’ın liderlik ettiği ateşkes, kağıt üzerinde savaşı bitirse de Hamas’ın “silahsızlanma” şartı sahada yeni bir mücadele başlattı: Gazze'yi Blair planında öngörülen “uluslararası teknokratlar” mı, Filistinliler mi yönetecek?

ABD Başkanı Donald Trump’ın liderlik ettiği ve Mısır, Türkiye ile Katar’ın da imza attığı, İsrail’in ordusunu Gazze’den çekmesini ve saldırılarını durdurmasını, Hamas’ın ise esirleri serbest bırakmasını öngören Gazze Ateşkesi’nin üzerinden birkaç gün geçti.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nin tamamını kontrol edememesi ve şeridin güneyine inememesi, Hamas’ın elindeki esirlerle istediği caydırıcılığı sağlayamaması ve savaşın korkunç boyutlara ulaşan sivil katliamının sürdürülmesinden başka hiçbir sonuca ulaşamayacağının anlaşılması olarak tezahür eden “sıkışmışlık” hâli ateşkesin muğlaklığına da yansıdığından ne İsrail ne Filistin tarafında net bir zafer havası var.

Tel Aviv’in dengesini bozdu

Ateşkesin çatırdamaya başlaması da bu muğlaklığın doğal bir sonucu. Nitekim ateşkesin ilk aşamasının gereği olarak “belirlenen” hatta askerlerini çekmeye başlayan İsrail, talep ettiği esirleri teslim alsa da tam anlamıyla tatmin olmuş değil. Bunun da sebebi Hamas’ın ateşkesin ikinci aşamasında üzerinde anlaşmaya varılacağı belirtilen “silahsızlanma” konusunda çelişkili açıklamalar yaparak Tel Aviv’de kafa karışıklığı yaratması.

Hamas, Gazze’de Filistinlilerin dışlandığı bir yönetim kurulması durumunda silahların bırakılmayacağını belirterek eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in 21 maddelik “manda rejimine” boyun eğilmeyeceğini “İngiliz işi” bir diplomasiyle ilan etmişti. Bu hamleyle Hamas hem “asla silah bırakmayacağı” şeklinde rijit bir duruş sergilememiş oldu hem de “Filistinlilere ait” bir yönetim kurulursa üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğini belirterek Filistin Yönetimi’ne el uzattı.

Gazze’de “iş birlikçi” avı

Yaygın kanının aksine şu an daha güçlü bir pozisyona olan sahip taraf Hamas. Bunu da sokaklara çıkarak, Gazze’nin idari işleri için yeni valiler atayarak, binlerce milisle İsrail’in boşalttığı alanlarda konuşlanarak ve “iş birlikçileri cezalandırarak” gösteriyor.

Hamas, “soykırımdan beri Yahudilerin yaşadığı en büyük katliam” olarak tanımlanan ancak Batı Şeria ve Gazze’de yarım yüzyılı aşkın süredir devam eden apartheid rejimi ve sivil katliamına karşı tarihi bir direniş olarak kayıtlara geçen 7 Ekim’in mimarı. İki yıldan uzun süredir devam eden bu savaşta güçlerini büyük ölçüde kaybetmesini  fırsat bilenlere karşı boy gösterisi yapan Hamas, böylece olası bir “geçiş” sürecinde “rol çalma” girişimlerine izin vermeyeceğini de ilan etmiş oluyor.

Trump’ın tehdidi ve gerçekler

Çok sayıda militanını kaybetse de Hamas, “yolsuzluk” ve “işgalcilerle iş birliğiyle” anılan rakip örgütlere kıyasla zaten var olan saygınlığını bu süreçte çok daha artırdı üstelik sadece Filistinliler arasında da değil, Batılı ülkelerde de. Esirleri bırakması bunu pekiştirdi. İsrail ise uyguladığı sınır tanımaz saldırganlıkla varlık nedenlerini Siyon’a atfeden Evanjelikler arasında bile huzursuzluk yaratmayı başardı. Trump, yaşanan bu güç kırılmasının farkında olacak ki kendisini “Silahsızlanmazsa onları biz silahsızlandırırız” tehdidi savurmak zorunda hissediyor çünkü Hamas’ın -Filistin Yönetimi’ne entegre ya da değil- silahlı olarak varlığını devam ettirmesi Orta Doğu’nun “inşaata açılması” ve Filistin’in mandalaştırılması önünde çok büyük bir engel.

Trump’ın “Biz silahsızlandırırız” tehdidi, Yahudilerin bir devlete sahip olma hakkının bile Batı’da tartışılır olduğu bu psikolojik kırılma anında İsrail’in dizginsiz saldırılarının devamı anlamına geliyor. Peki bu ne kadar sürdürülebilir? “Kurallara dayalı liberal düzen” sözcülerinin sıkışmışlığı bir yana, İsrail’in yaşadığı tükenmişliği ve bu savaşı yıllarca sürdüremeyeceği gerçeğini de unutmamak gerekiyor.

Başarı sayılarla mı ölçülür?

“Bunca ölüme değdi mi?” söylemi bu süreçte yanlış değerlendirmelere yol açıyor. İsrail’in zulmü ve can kayıplarını “başarı” kıstası olarak görenler ısrarla “İsrail ne amaçlamıştı, ne elde etti?” sorusunu sormuyor. Ayrıca 7 Ekim’den önce de İsrail’in işlediği korkunç cinayetleri, ev baskınlarını, ağaçları ve hayvanları bile hedef alan gözü dönmüşlüğü yok sayıyor. Oysa bir soykırımın kısa sürede, çok daha büyük bir ölçekte yaşanmış olması ile süreye yayılması arasında öz itibarıyla bir fark bulunmuyor.

Hamas’ın direnişi 1967 sınırlarını temel alan bağımsız bir Filistin’i anlaşma maddelerine yazdıramadı, doğru. Bununla birlikte anlaşma zaten oldukça muğlak ve İsrail de beklediği maddeleri tam olarak yazdırabilmiş değil. Hamas’ın ne başarıp başarmadığı uzun erimde daha iyi anlaşılacaktır ancak şurası kesin ki 7 Ekim’le birlikte “İbrahim Anlaşması” adı verilen garabet tarihin çöplüğüne atılmış, Arap-İsrail normalleşmesi de on yıllar boyu sürecek bir yara almış oldu. İsrail aşırı sağı, başlangıçtan beri özlemini kurduğu “Gazze’yi Yahudileştirme” projesini de kenti yerle bir etse de hayata geçiremedi çünkü Filistinliler kentlerini terk etmedi.

Sonuç olarak Hizbullah eş zamanlı patlatılan telsizlerle, İran üst düzey komutanlarının suikasta kurban gitmesiyle saf dışı kalırken Hamas -nicelik olarak- verdiği çok daha fazla kayba rağmen bu süreçten politik olarak güçlenerek çıktı. Hamas’ın talep ettiği üzere Filistinli bir Gazze Yönetimi kurulursa ve İzzettin el-Kassam Tugayları birliklerini bu yönetim altına giererek lağvettiğinde de bu sonuç değişmeyecek, çünkü Hamas’ın Gazzeliler arasında hâlâ önemli bir karşılığı var.

“Manda rejimi” ve egemenlik hakkı

Şu anın realitesi bu, önemli olansa ateşkesin sonraki aşaması.

Kilitlenme de burada başlıyor. Nitekim ateşkesin birinci aşaması insani yardım geçişlerinin engellenmesi dışında büyük ölçüde tamamlanmış durumda. Bundan sonraki süreç, tarafların politik mücadelesiyle netleşecek.

Hamas, kendisini İslamcı “muadillerinden” ayıran diplomatik esnekliğiyle silahsızlanma başlığını Filistinlilerden oluşan bir Gazze Yönetimi’ne sıkı sıkıya bağlayacak. “Manda rejimi” ortadan kalktığından beri bu, halkların meşru bir hakkı ve uluslararası hukukta aksini diretmek çok zor. Hamas’ın siyasi ve askeri kanatları arasında bu talep üzerinden bir ayrışma ise pek mümkün değil. Örgütün siyasi kanadı uzun süredir sahada bedel ödeyen ve çarpışan askeri kanadın etkisi altında.

Peki Trump’ın atacağı karşı adım ne olacak?

CEO'ların Gazzesi'ne karşı direniş

Blair planı olarak bilinen 21 maddelik planda öngörülenleri hayata geçirmek için tüm gücünü kullanacak. Bu plana göre, sadece biri Filistinli 7 ila 10 teknokrat uluslararası üyeden oluşan Gazze Uluslararası Geçiş Otoritesi’nin (GITA) kenti yönetecek ve bu üst yapıya bağlanacak Filistin Yürütme Otoritesi (PEA) de yürütme görevi üstlenecek. Bir de bunlara Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) adlı bir güvenlik birimi ekleniyor. Tüm bu organizasyonun başında ise -beklendiği üzere- bir İcra Kurulu Başkanı (CEO) var.

Gazze’nin kaderini işte bu iki “vizyon” arasındaki mücadele belirleyecek.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...