Arakçi, Bakü'de: Güney Kafkasya'da yeni dönem mi?
İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin Bakü ziyareti, uzun süredir gerilimli seyreden İran–Azerbaycan ilişkilerinde normalleşme ve koridorlar üzerinden yeni bir jeoekonomik denge arayışının güçlü sinyallerini verirken, bölgesel güvenlik mimarisinde 3+3 formatının önemini yeniden öne çıkarıyor.
8 Aralık 2025 tarihinde İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Bakü'ye gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında hem mevkidaşı Ceyhun Bayramov ile hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile üst düzey görüşme gerçekleştirdi. İkili ilişkilerin güçlendirilmesinin hedeflendiği bu görüşmede siyasi ve diplomatik normalleşme, koridorlar üzerinden ekonomik entegrasyon ve bölgesel güvenlik olmak üzere üç ana başlık öne çıkıyor.
Bu bağlamda öncelikle Arakçi’nin ziyareti 2020 İkinci Karabağ Savaşı sonrası süreçte iki ülke arasında Zengezur Koridoru, Türkiye-Azerbaycan yakınlaşması, Azerbaycan-İsrail ilişkileri, İran-Ermenistan temasları gibi faktörlerin sebep olduğu tehdit algılamaları doğrultusunda artan karşılıklı güvensizliği azaltmaya yönelik sembolik ve stratejik bir adım olarak değerlendirilebilir. Zira Arakçi’nin doğrudan Aliyev ile görüşmesi “Bakü, Tahran ile ilişkileri yeniden tanımlamaya hazırdır” mesajını güçlendiriyor. Bayramov ile yapılan görüşmede ortak siyasi danışma mekanizmalarının canlandırılması, konsolosluk hizmetlerinin karşılıklı kolaylaştırılması ve tarafların hassas olduğu konularda kırılganlıkları azaltmak amacıyla erken uyarı ve iletişim kanallarının oluşturulması konularının gündemde olması iki taraf arasında krizleri önleme mantığının baskın olduğunu gösteriyor.
Tarafların benimsediği kontrollü ve çözüm odaklı bu yaklaşım, Güney Kafkasya jeopolitik dönüşümünde etkisi büyük olan ulaştırma koridorlarının güvence altına alınması ve ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesi açısından kritik önemdedir. Arakçi’nin Bakü ziyareti sırasında yaptığı “Doğu-Batı Koridoru ve Kuzey-Güney Koridoru'nu güçlendirmek istiyoruz” açıklaması bu bağlamda değerlendirildiğinde İran’ın koridor rekabetine dair yaklaşımında belirgin bir dönüşüm yaşandığını gösteriyor. Geleneksel olarak Kuzey-Güney koridoruna önem veren Tahran, Orta Koridoru ve Bakü-Ankara hattının güçlendirilmesini ve Azerbaycan’ın Zengezur Koridoru üzerinden Türkiye’ye bağlanma ihtimalini jeopolitik tehdit olarak görüyorken; son dönemlerde Batı yaptırımlarının yanı sıra petrol fiyatlarının neden olduğu ekonomik daralma, uluslararası finans sisteminde erişimde yaşanan kısıtlamalar, Rusya ve Hindistan’ın Hazar veya Orta Asya geçişli alternatif güzergâhlara yönelmesi, Türkiye’nin Orta Koridor üzerinde artan lojistik etkisi, Azerbaycan’ın enerji lojistiğinde öne çıkması gibi artan jeoekonomik baskı Tahran’ın bölgesel rekabeti yumuşatma eğilimine yönelik ihtiyacının arttığına işaret ediyor.
Koridorlar üzerinden güven inşası ve bölgesel iş birliği
Esasen İran-Azerbaycan ilişkilerinde normalleşme, ortak ekonomik ve ticari projelere yönelimin yanı sıra İran için Kuzey-Güney Koridoru’nun İran üzerinden geçen bölümünü güvence altına alma ve alternatif rotaların önüne geçme hedefini kolaylaştırıyor. Azerbaycan ise Kuzey-Güney Koridoru’nun topraklarından güvenli şekilde geçmesini garanti altına alma ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan orta koridorun öneminin İran tarafından tanınmasını stratejik kazanım olarak görüyor. Böylece Bakü, hem jeopolitik riskleri dağıtma hem de transit ülke konumunu arttırarak bölgesel güç rekabetinde daha esnek ve avantajlı bir pozisyon elde etme şansını arttırıyor.
Diğer yandan koridorlar bağlamında iki ülkenin ortak bir anlayışta bir araya gelmesi çoklu iş birliğinin önünü açıyor. Azerbaycan’ın Orta Koridor vizyonu ile İran’ın Kuzey-Güney hattı üzerinden elde etmek istediği etkinin neden olduğu gerilim, kontrollü diplomasi sayesinde koridorları çatışma alanı olmaktan çıkarıp birbirini tamamlayan jeoekonomik bir mimariye de dönüştürebilir. Zira Kuzey-Güney ve Doğu-Batı hatları ticaret akışının sürekliliği, tedarik zincirlerinin dayanıklılığı ve ekonomik entegrasyonun derinleşmesi açısından kritik rol oynuyor.
Aynı zamanda kontrollü adımlar ve iki ülke arasında gerilimi azaltma, siyasi diyaloğun güçlendirme iradesinin açıkça ortaya koyulduğu ziyarette, bölgenin büyük güç rekabet sahasına dönüşmesini engellemeye yönelik bir manevra niteliği taşıyor. Arakçi’nin Bakü ziyareti sırasında açıkça taraflar, bölgede herhangi bir dış müdahalenin olmaması gerekliliği konusunda net bir mesaj verdiler. Bu bağlamda özellikle Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan’ın yanı sıra İran, Rusya ve Gürcistan’ın rol aldığı 3+3 formatı bölgesel güvenlik ve ekonomik iş birliğini güçlendiren bir platform olarak öne çıkarıldı. Böylece dış müdahalelere karşı 3+3 formatı, Güney Kafkasya’da istikrarı ve iş birliğini güvence altına alan bölge ülkelerinin inisiyatifini güçlendiren stratejik bir araç olarak önem kazanıyor.
Tüm bu arka plan doğrultusunda Arakçi’nin Bakü ziyareti, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’nın bölgedeki nüfusunun zayıfladığı, Batı’nın Ermenistan’a yönelik ilgisinin arttığı, Orta Asya ülkelerinin daha özerk dış politika benimsediği, Avrupa’nın enerji arz güvenliği için bölgeye yöneldiği bir dönemde İran ile Azerbaycan arasında gerilimin sürdürülebilir ve pragmatik olmadığının anlaşıldığını gösteriyor. Zira Azerbaycan-İran arasında atılan diplomatik adımlar ya da gerginlikler coğrafyayı doğrudan etkileyen jeoekonomik ve jeopolitik sonuçlar doğuruyor.
Karşılıklı bağımlılık üzerinden yeni bir bölgesel düzen arayışı
Geniş ve çok boyutlu gündem maddelerinin görüşüldüğü bu görüşme ve nihayetinde ilişkilerin normalleşmesi ile İran, ekonomik baskılar karşısında direncini arttırmak ve Türkiye-Azerbaycan stratejik ortaklığının giderek derinleştiği dönemde bölgesel yalnızlaşmanın önüne geçmek, Türkiye-Azerbaycan hattının kendisini tamamen dışlayan jeopolitik bir blok hâline gelmesini ve İsrail’in bölgedeki yayılmacılığını engellemek istiyor.
Azerbaycan ise Türkiye ile stratejik ortaklığı korurken İran’la öngörülebilir bir ilişki tesis ederek Güney Kafkasya’daki güç dengesini kendi lehine daha istikrarlı bir zemine taşımayı; sınır güvenliği, enerji taşımacılığı ve ticaretin kesintisiz akışı bağlamında daha kontrol edilebilir bir bölgesel ortam oluşturmayı hedefliyor.
Zengezur Koridoru açısından da bu ziyaret ve iki ülke arasında normalleşme kritik bir döneme işaret ediyor. İki ülkenin koridorları güçlendirme minvalinde beyanlarda bulunmaları Ermenistan üzerinden koridorun açılmasında yaşanan tıkanıkların karşısında yeni seçeneklerin masada değerlendirildiğini gösteriyor. İran ile normalleşme, Zengezur koridorunun açılmasında sadece Ermenistan’a bağlı çözüm yerine İran üzerinden yeni güzergahın konuşulması Azerbaycan’a stratejik avantaj sağlıyor. Bir yandan Zengezur konusunda belirsizlikler azalırken diğer yandan Azerbaycan’ın Ermenistan üzerinde dolaylı ama etkili bir jeopolitik baskı oluşturması kolaylaşıyor.
Bu noktada geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran ziyaretinin Arakçi’nin Bakü’de daha yumuşak, koridorlar konusunda iş birliğine açık mesajlar vermesinde etkili olduğu söylenebilir. Fidan’ın Tahran ziyaretiyle başlayan diplomatik trafik bölgesel ulaştırma hatlarında İran’ı denkleme dâhil etme ve bölgesel iş birliğini güçlendirme arayışının işaretlerini veriyordu. Ankara-Bakü-Tahran üçgeninde rekabet tamamen ortadan kalkmasa da Güney Kafkasya’da hızla şekillenen jeopolitik ortamın yönetilmesinde karşılıklı bağımlılık üzerinden yeni bir düzenin oluşturulmak istendiği anlaşılıyor. Arakçi’nin Bakü ziyareti ise bu politikayı tamamlayan bir çizgi oluşturuyor. Ankara-Bakü-Tahran üçgeni güven ve koordinasyonu sağlayabilirse; dış aktörlerin müdahale alanın daraldığı, bölge genelinde iş birliği ve diplomatik uyumun arttığı zincirleme bir etki oluşturabilir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.