
2025'te diploma vs başarı: Üniversite eğitimi yatırıma değer mi?
Üniversite eğitimi ile yüksek maaş arasındaki ilişki her zaman doğrusal değil. Mühendislik, tıp ve işletme gibi alanlar yüksek kazanç potansiyeli sunarken, sanat ve sosyal bilimlerde bu beklenti daha düşük. Peki başarıyı belirleyen diploma mı, yoksa kişinin yetenekleri ve tutkusu mu?
Üniversite diploması ile yüksek maaş arasında genellikle pozitif bir korelasyon vardır. Ancak bu ilişki ilk bakışta göründüğünden çok daha karmaşık. Nedir bu ilişkiyi karmaşıklaştıran faktörler? Öncelikle çalışma alanını ele alalım. Mühendislik, bilgisayar bilimleri ve işletme dereceleri daha yüksek maaşlarla ilişkili olma eğilimindedir. Öte yanda bazı sanat dalları daha zayıf maaş beklentileri sunabilir. Aynı zamanda üniversitenin özellikleri de önemlidir. Mesela prestijli ve köklü bir okuldan mezun olanlar, genellikle daha az seçilen okullardan mezun olanlara kıyasla daha fazla kazanır. Asıl soru şudur? Üniversite derecesi mi daha yüksek kazanç potansiyeli taşır? Yoksa üniversiteden yüksek derece ile mezun olmanın peşinde koşanlar, kendilerine yüksek kazanç sağlayacak niteliklere zaten sahip midir? Mesela motivasyon, düzenli çalışma, disiplinli bir yaşam, aile geçmişi veya bilişsel yetenekleri kişiye zaten iyi bir maaş için yeterli koşulları sağlar mı?
Yakın zamanda üniversite sınavının sonuçları yayınlandı ve milyonlarca genç üniversite tercihlerini yapmaya çalışıyorlar. Hayallerindeki mesleğe giriş kapısı olarak gördükleri üniversite eğitimi, yaşamlarının 4 senesini kapsayacak. Hedef ise mezun olmak ve tatmin edici bir maaş ile iş yaşamına atılmak!
Başarının ölçütünü doğru tanımlamak
Liberal ekonominin babalarından sayılan Keynes ekonomi diplomasına sahip değil. Girişimci ve iş insanları Thomas Edison, Richard Branson, Bill Gates üniversite eğitimlerini tamamlamamış isimler. O hâlde “başarı” için üniversiteye gitmek şart mı? Keynes Cambridge’de matematik okudu, Edison ilkokulu bitiremedi, annesi evde eğitti. Branson disleksi nedeniyle 16 yaşında okulu bıraktı. Gates, Harvard’dan ayrıldı ve Microsoft’u kurdu, Steve Jobs, Mark Zuckerberg gibi pek çok başarılı girişimci de benzer hikâyelere sahipler…
Başarı için üniversite şart değil, ama… Bu örneklerin ortak bir noktaları var. Olağanüstü zekâ, risk alma kapasiteleri, tutkulu odaklanma ve çoğu zaman doğru zamanda doğru yerde olma. Bunlar çok nadir kombinasyonlar… Tabii başarılı olmayı “milyarder olmak” ile tanımlıyorsak! Öyleyse sorulması gereken en temel soru şu: “Başarı” nedir?
Başarının tanımı aslında hem kişisel hem de toplumsal bir inşaat. Türk toplumunda başarı genellikle “prestijli bir meslek” ile eşitlenir: doktor, mühendis, avukat… Bu algı, özellikle orta sınıf aileler arasında o kadar köklüdür ki çocuklarını bu mesleklere yönlendirmek âdeta kutsal bir görev gibidir… Hâlbuki nesiller arasında çarpıcı farklılıklar var artık. Bugünün gençleri için başarının tanımı radikal bir biçimde değişti, değişiyor: iş-hayat dengesi, işin anlamlı olması, kişisel gelişim fırsatları, esneklik ve özgürlük… Oysa daha önceki kuşaklar için başarı daha çok para, statü ve toplumsal onay odaklıydı. Bu durumda elimizde iki temel başarı paradigması var: Kişisel tatmin odaklı başarı ve toplumsal onay odaklı başarı… Bu ikisi arasındaki gerilim, özellikle üniversite tercih döneminde doruk noktasına çıkıyor. Genç kendini, içsel motivasyonunu keşfetmeye çalışırken, aileler ve toplum baskısı güvenli seçeneklere itiyor.
Sürdürülebilir bir başarının kritik sorusu şu: Sadece bir kere zirveye çıkmak mı, yoksa uzun vadeli bir tatmin ve gelişim süreci mi? Edison’un başarısı sadece zenginlik değil, insanlığı aydınlatması oldu -bu sürdürülebilir bir etki yarattı. Keynes’in başarısı da sadece akademik değil, ekonomik krizlere çözüm bulması -bu da zamanla büyüyen bir mirasa dönüştü.
Ayrıca bu insanların bir ortak noktaları bulundukları çevrede kendileri gibi düşünen başka zihinler ile birlikte hareket etmiş olmaları… Bir öğretmenin öğrencilerini dönüştürmesi, bir sanatçının iç dünyasını ifade etmesi, bir ebeveynin çocuğunu mutlu yetiştirmesi… Edison’un başarısı sadece zenginlik değil, insanlığı aydınlatması oldu. Keynes’in başarısı sadece akademik değil, ekonomik krizlere çözüm bulmasıydı. Edison, Menlo Park’ta bilim adamlarından oluşan bir ekip kurdu. Jobs ve Wozniak birlikte çalıştı. Gates, Paul Allen ile ortaktı. Keynes bile Bloomsbury Circle’da entelektüellerle sürekli fikir alışverişi yapıyordu. Bu insanlar sadece deha değil, kolektif zekanın parçasıydılar. Fikirlerini test ettikleri, eleştiri aldıkları, ilham verdikleri çevreleri vardı.
Zihin ortaklığının peşinden gitmek
İşte bir diplomanın belki de en değerli yanı, bu “zihin ortaklığı” imkânı sunuyor olması; akranlarla tartışma, farklı perspektifler ve ortak projeler… Üniversite ayrıca bir karakter testidir, sabır testidir. Ömrünün dört senesini belki de iş hayatında hiç kullanmayacağın bilgilere adamak, teori ile haşır neşir olmak, bir sorumluluk, disiplin ve düzen kombinasyonudur ve bu bir işveren için önemli bir sinyaldir. Dört yıl boyunca konsantre kalabilme, sıkıcı derslere katlanma, deadlineları karşılama, otorite figürlerine saygı gösterme, uzun vadeli hedefler için kısa vadeli fedakârlıklar yapma…
Üniversiteyi “bir sinyal verme mekanizması” olarak görmek, meselenin belki de en gerçekçi tarafı olabilir. Bir işveren CV’de “İİBF mezunu” gördüğünde şunu düşünür: “Bu kişi en azından dört yıl bir şeyi bitirme kapasitesi göstermiş, sisteme uyum sağlayabilir, sabırlı ve disiplinli.” Bu önemli bir sinyal. Çünkü iş hayatında çoğu zaman sıkıcı, rutin işler vardır. Sürekli öğrenme becerisi gereklidir. Belki de üniversitede öğrenilen en değerli beceri “öğrenemediğin konularda bile çalışabilme” becerisi; tam da iş hayatının gerektirdiği şey…
O hâlde üniversite diploması bir yatırım meselesidir. Ülkemiz şartlarında son derece pahalı bir yatırım olsa da. Milyonlar ile ifade edilen özel üniversite fiyatları daha iyi daha başarılı bir gelecek vaatleriyle billboardlar, sosyal medya hesapları, gazete eklerindeki yerini aldı bile. Türkiye’deki özel üniversite pazarı -ortaokul ve liseleri de ekleyelim- artık tam anlamıyla bir “eğitim endüstrisi” hâline geldi. Yatırım hesabı ise gerçekten çok acımasız. Özel üniversite dört yıl boyunca yaklaşık 2-5 milyon TL; devlet üniversitesi ise fırsat maliyeti ve barınma/beslenme masrafları; bunların karşısında ise ortalama maaş artışı ile bu maliyetin kaç yılda geri döneceği… Üniversitelerin sabit ücret çift diploma vaatleri, Silicon Valley bağlantıları, global kariyer kapıları, sanırsınız Harvard’daki eğitim İstanbul’da -gerçi artık oradaki eğitim de düşen kaliteden nasibini aldı. Bu pahalı okullardan mezun olan kaç kişi gerçekten vaat edilen başarıya ulaşıyor? Aynı para ile girişimcilik, yurtdışı deneyimi, sektörel kurslar daha mı mantıklı? Kredi çekip çocuklarını okutan aileler kaç yıl borç altında kalıyor?
İşveren değil de çalışan yetiştiren “okullar”
En ilginç paradoks: En pahalı okullar, mezunlarını “işveren” değil; “çalışan” olmaya hazırlıyor. Bu astronomik maliyetler, Türkiye’nin genç nüfusunu “güvenli” ama sınırlı kariyerlere yönlendirip, risk alma kültürünü öldürüyor mu? Tercih haftasında okul ziyaretleri yapan gençlere ve ebeveynlere tavsiyem, “out of box” düşünerek hareket etmeleri… Onların sunduklarından çok sizin ne istediğinizi ortaya koyun, verilen ile razı olmayın ve talepkâr olun… “Sen ne yapmaktan zevk alıyorsun?”; “Hangi problemleri çözmeyi istiyorsun?”; “5 yıl sonra nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun?”; “Bu okul gerçekten sana ne katacak?”; “Bu kadar para veriyorum, bu kadar emek harcıyorum, karşılığında ne alacağım?”...
Özetle, üniversiteye gitmek isteyen ve bu aşamada tercih yapan tüm gençlere -öz yeğenim Muhammed’e- soruyorum: “Senin için anlamlı olan başarı tanımı nedir ve bu tanım gerçekten sana mı ait, yoksa başkalarının beklentilerinin içselleştirilmiş hâli mi?”

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.