
Teoman’a Eminönü’nü sevdiren film: “Zombi ve Hayalet Tren”
Rock müziğin usta ismi Teoman, “Ben yurt dışına gitmeyi sevmiyorum, Eminönü'ne gitmeyi seviyorum” sözleriyle gündeme gelmişti. “Postmodern ozan” olarak niteleyebileceğimiz Teoman’ın Eminönü’ne sevgi beslemesinde “Zombi ve Hayalet Tren” adlı film etkili olmuş. Peki 1991 yapımı o film ne anlatıyordu?
Müzikal yeteneği, şarkılarının güçlü anlamları, sahne performansları ve dönemin ruhunu yansıtması sayesinde popülaritesini korumayı başaran şarkıcı Teoman’ın İstanbul tutkunu olduğu hepimizin malumu. Konserden arda kalan zamanlarında tatile gitmek yerine İstanbul’un tarihî sokaklarında mistik gezinti yapmayı yeğleyen Teoman’ı bu şehre meftun hâle getiren aslında bir Mika Kaurismäki filmi.
Finli yönetmen Mika Kaurismäki tarafından 1991 yılında çekilen “Zombi ve Hayalet Tren” filmini cazip kılan, hiç şüphesiz İstanbul sahnelerinin azımsanmayacak kadar bulunması… Black Sabbath’ın yalnızlık temalı şarkısı “Solitude” ile izleyicileri antik tarihe sahip Eminönü semalarından selamlayan filmin ilerleyen sahnelerinde Türk oyuncular Nüvit Özdoğru, Halil Ergün, Ali Özgentürk ve Süheyl Eğriboz’u da görmek mümkün.
Film; müzik yapmayı seven ancak ıssız ve mutsuz bir yaşam süren müzisyen Antti’nin (Zombie) yaşadıklarını konu alıyor. Mika Kaurismäki’nin “Zombi ve Hayalet Tren” filminin ana figürü Zombi (Silu Seppala) gerçekten rolüne uygun bir isim. Teoman’ın da ilgisine mazhar olan ve müzik piyasasına giriş yaptığı 90’lı yıllardaki hâlini andıran bu karakter soluk cildi, koyu halkalı gözleri ve keçeleşmiş siyah saçlarıyla yaşayan ölüler arasına katılmış gibi görünüyor ve bu yüzden Kaurismaki, Zombi’nin nasıl bu hâle geldiğini açıklamak için elinden geleni yapıyor. Büyük bir bölümü geriye dönüş şeklinde kurgulanan bu Fin filmi, Zombie’yi soğukkanlı ve şaşkın bir gözle gözlemlemekle onun düşüşüne katkıda bulunan alkolizm üzerine ciddi bir şekilde düşünmek arasında gidip geliyor.
İlk olarak İstanbul’un tarihî yarımada bölgesinde yaşarken görülen Zombie, altı ay önce bir grup arkadaşı tarafından Helsinki’deki evinde karşılanırken bulunuyor. Zombie’nin ordu hayatından duyduğu mutsuzluğu, yemekhanede çorbaya terebentin dökerek ifade etmesinin ardından hem ordunun hem de Zombie'nin kabul edilebilir ve belki de kaçınılmaz bulduğu bir hareketle ordudan ayrılmanın yolunu buluyor. İlginç bir dipnot olarak film, Finlandiya ordusunda bir küpe ve omuz hizasında saçlarla görev yapmanın mümkün olduğunu ima ediyor.
Zombie’nin eve dönmesi gerekenler, artık yeni ilgi alanları geliştirmiş olan kız arkadaşı Marjo (Marjo Leinonen); perişan hâldeki oğullarından çok da yaşlı görünmeyen ağırbaşlı anne babası ve Kaurismäki’nin kardeşi Aki’nin “Leningrad Kovboyları Amerika’ya Gidiyor” filminde olduğu gibi, Amerikan country ve westerni üzerine uzmanlaşmış bir grup müzisyen arkadaşıdır. Bu kez, bir şarkı sözünde “Mississippi” kelimesinin geçmesi, Finlandiya topraklarının ötesine pek geçmeyen, belli belirsiz hip (high impact polystrene) ve mizahi bir şey ifade etmek içindir.
Zombie’nin mükemmel deadpan tavrı ve sorunları çözme konusundaki kendine özgü net yaklaşımı iyi bir şekilde seyahat ediyor. Örneğin Marjo’nun yeni erkek arkadaşından rahatsız olduğunda, Zombie sokakta ona doğru yürür ve ayak bileğine sert bir tekme atar. Bu sert umursamazlık, Kaurismäki'nin kahramanına izin verdiği daha duygusal seslendirmelerle tamamen uyumlu değildir.
Film kendine acıyan bir kahramanın yaşadıklarını neşeli bir dille ele alıyor
Adının ikinci kısmını görülen ama hiç duyulmayan tuhaf bir rock grubundan alan “Zombie ve Hayalet Tren”, Zombie'nin asık suratlı varoluşuna hızlı, eğlenceli bakışlar ile onu alkolik bir sersemlik içinde kendinden geçmiş bulan daha rahatsız edici sahneler arasında bölünüyor. Komedi azalmaya başladıktan sonra Zombie cesetlerden korktuğu için morgda ya da yükseklikten korktuğu için inşaatta çalışamıyor. Film, kendine acıyan ve kendine zarar veren bir kahramanla baş başa kalıyor ve bu kahramanı yine de oldukça neşeli bir şekilde ele almaya çalışıyor.
Kaurismäki, Zombie'nin kötü durumunda duygusal yoğunluk bulma çabalarından ziyade alaycı, atmosferik dokunuşlarla daha başarılı. Örneğin Zombie'nin müzisyen arkadaşları, zengin nişanlısının sauna meraklısı babasından saklanmaya çalışan dövmeli bir arkadaşlarını anlattıklarında, film çekici olan kasvetli bir soğukkanlılığa bürünüyor. Müzisyenler bir meslektaşlarından “Çok iyi bir bas gitaristti. Deep Purple'a girebilirdi ama geçen sonbahar öldü” diye bahsettiklerinde de aynı şey oluyor. Kaurismäki, Zombie'nin komik bir şekilde yataktan kaynayan bir çaydanlığın üzerine düşmesine izin verdiğinde olduğu gibi, bazen mütevazı mizah için çok zorlanıyor ancak çoğunlukla içgüdüleri bundan daha iyi.
Seppala'nın Zombi rolündeki suskun performansı, ne kadar az şey yaparsa yapsın karakteri çekici kılıyor. Ancak sonunda Zombie'nin ve içinde bulunduğu durumun umutsuzluğu üstün gelmeye başlıyor. Filmin sonunda, Zombie'nin sadık arkadaşı Harri (Matti Pellonpaa) onu İstanbul'a kadar takip ettiğinde, film ivmesini büyük ölçüde yitirmiş oluyor. Harri'nin bağlılığını anlamak, Zombie'nin sefaleti kadar güç.
Filmin konusunda da anlayacağımız üzere ünlü rockçı Teoman’ın üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan bu kadim şehre tutkun olmasında, “Zombi ve Hayalet Tren” filminin ana figürü Zombie (Silu Seppala) etkili oluyor. Silu Seppala’nın canlandırdığı Antti karakterinde kendi hayatından izlere rastlayan Teoman; özgün tarzı, samimi üslubu ve hayatı tiye alıyor gibi görünüp aslında içten içe planlı hareket etmeye özen gösteren karakteriyle da her kesime hitap etmeyi başaran bir kent ozanı olup çıkıyor…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.