29 Nisan 2025

Sanatı miras bırakan usta: Muammer Karaca

Tiyatroya adanmış bir hayat… Oyunlar, revüler, operalar, komediler, müzikaller… 47 yıl önce kaybettiğimiz fakat hâlâ eserleriyle andığımız Türk tiyatrosunun duayen ismi Muammer Karaca’nın sanat hayatına gelin birlikte bakalım.

Sanat, kültürün her alanını güzelleştiren bir unsur. Toplumun anlatım dünyasını çeşitlendiren bir ifade biçimi hatta. Öyle biricik, öyle özgün… Her sanat dalı da bir ihtisas alanı doğurur; müzik, resim, heykel, tiyatro, sinema… Akademiler kurulur, konservatuarlar inşa edilir. Önceleri bu modern okullar bulunmuyorsa da geleneksel metotlar devreye girer ihtisasta. Bazense okulun kendisi ustanın doğrudan zatı olur. Yeteneği, emeği, sanata olan tutkusu, birikimi, üslubu büyük bir sermaye olarak aktarılır öğrencilerine. Birlikte çalışmak dahi o sermayeden pay bırakır, iz bırakır. Alımlayıcısı olan izleyici veya dinleyici ise bu izlerin hayranlığıyla ortaya konulan eserlerle hatırlar sanatçıyı. Usta her daim ustadır, aktarılagelen bu mirasla asla unutulmayacak bir usta. Münir Nurettin Selçuk, İbrahim Çallı, Abidin Dino, Muhsin Ertuğrul, Musahipzade Celal, Nazım Hikmet, Haldun Taner, Tarık Buğra, … ve daha niceleri… Farklı görüşler, farklı düşünce dünyaları, farklı üsluplar tek bir coğrafyada buluştuğunda oluşan zengin bir sanatsal yaratım söz konusu olur. Bize de onların miras bıraktığı sanatsal üretimi devralmak, bugünde yeniyi yaratacak birikimle donanmak düşer böylelikle. Sanatsal mirasıyla kültür dünyamızı donatanlardan biri de hiç şüphesiz ki Muammer Karaca’dır. 47 yılın ardından hâlâ tiyatro oyunlarıyla anılan, Darülbedayi’ye bir okul bırakan Muammer Karaca…

Sahneden hayatlar

1906’da İstanbul’da dünyaya geliyor Muammer Karaca. İmparatorluğun son, Cumhuriyet’in ilk yılları arasında geçiriyor çocukluk ve gençlik dönemlerini. Meşrutiyetin ilanı, Birinci Dünya Savaşı, Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşu… Süreçler bu coğrafya için pek çok mücadeleyi beraberinde getiriyor. Modernleşme ise hızla sosyal ve kültürel politikalarla kendini gündelik hayatın içerisinde hissettiriyor… Böyle bir süreç içerisinde Muammer Karaca, önce veterinerlik öğrenimi almaya başlıyor fakat sanat dünyasındaki zengin hareketlilik onu tiyatroya yönlendiriyor ve öğrenimini yarım bırakarak 1923’te sahneye ilk kez Cemal Sahir’in kurmuş olduğu ve o dönem çokça popüler olan Sahir Opereti ile çıkıyor. Böylelikle tiyatro sahnesinden hiç inmeyeceği bir hayat onun için başlamış oluyor. 1924’te İstanbul Belediyesi bünyesinde konservatuar olarak eğitim veren Darülbedayi’ye giriyor. O esnada Muhsin Ertuğrul’un Hans Müller’den uyarlamış olduğu Renkli Fener adlı oyunda rol alıyor. Oyun, Şehzadebaşı’ndaki Ferah Tiyatrosu’nda sahneleniyor, o dönem kimler yok ki sahnede: Bedia Muvahhit, Vasıf Rıza Zobu, Neyyire Neyir, Hazım Körmükçü, İ. Galip, Behzat Butak, Kınar Hanım Ferah Tiyatrosu’nun yıldızları olarak öne çıkıyorlar…. Muhsin Ertuğrul’un yönetimindeki bu ekip Faruk Nafiz’in Canavar, Vedat Nedim Tör’ün İşsiziler, Sermet Muhtar’ın Duvar Aslan adlı oyunlarını oynuyorlar. Fakat Muhsin Ertuğrul ve Behzat Budak arasındaki anlaşmazlıklar ve ekonomik sorunlar nedeniyle ekip ne yazık ki 1925’te dağılıyor. Henüz gelmişken bu talihsizlikle Ferah Tiyatrosu’ndan ayrılan Muammer Karaca, yine de bu usta isimlerden çok şey öğrenerek yoluna devam ediyor.

1920 ve 30’larda sanat, modern toplum tahayyülünün görünen yüzü bir bakıma. Bu sebeple tiyatro, yeni yeni gelişmeye başlayan sinema, müzik ve edebiyat toplumu şekillendirmede etkili araçlar olarak görülüyor, bir yönüyle siyasi alanın iktidar araçlarına dönüşseler de bu hareketlilik önemli çalışmalar, eserler ortaya çıkartıyor. Ulusal sinema, ulusal müzik, ulusal edebiyat tartışmaları bir yandan devam ederken; bu tartışmalar ışığında hem politik atılımlar gerçekleşiyor hem de birbiriyle etkileşimli üretimler meydana geliyor. Ulusal edebiyat yeni yazılan oyunlara ve senaryolara, ulusal müzik çalışmaları yeni bestelenen opera ve operetlere götürüyor seyirciyi. Müzik İnkılabı sürecinde de etkili olan Cemal ve Ekrem Reşit Rey kardeşler, operanın dışında pek çok operet ve revü besteliyorlar; Lüküs Hayat (1932), Deli Dolu (1934), Saz Caz (1935), Alabanda (1941) izleyicilerin beğenilerini toplayan unutulmaz eserler oluyor. Sinemada ise tiyatronun gücü hissediliyor, Muhsin Ertuğrul ve Seden kardeşlerin çektikleri Ateşten Gömlek, Nur Baba gibi filmler ulusal sinemanın ilk meyveleri olarak doğuyor.

Muammer Karaca ise kısa sürecek bir Süreyya Opereti deneyiminden sonra Darülbedayi’de oynamaya devam ediyor. Fakat ülkede yaşanan çeşitliliğin de bizzat içinde olarak oyunculuk kariyerini sürdürüyor. Keza 1933’te senaryosu Nazım Hikmet’e ait, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği Karım Beni Aldatırsa filminde rol alıyor ve Türk sinemanın ilk yıllarında ilk oyuncuları arasında bulunuyor. Elbette filmin kadrosunda duayen tiyatrocular yer alıyor: Hazım Körmükçü, İsmail Galip Arcan, Vasfı Rıza Zobu, Halide Pişkin, Ferih Egemen, Refik Kemal Arduman, Bedia Muvahhit, Feriha Tevfik. Müzikal/komedi türündeki bu filmle birlikte hayat daha da renkleniyor. Leblebici Horhor Ağa (Muhsin Ertuğrul, 1933), Aynaroz Kadısı (Muhsin Ertuğrul, 1938), Bir Kavuk Devrildi (Muhsin Ertuğrul, 1939), Allah’ın Cenneti (Muhsin Ertuğrul, 1939) gibi dönemin birçok filminde diğer tiyatrocularla birlikte Ertuğrul’un kadrosunda yer almaya başlıyor.

Darülbedayi ve sinema aynı hızla giderken Rey kardeşlerin Alabanda Revüsü’nün sahnelenmeye başlaması (1942) hem Karaca’nın hem de dönemin önemli Türk musikisi sanatkârı Safiye Ayla’nın yıldızını daha da parlatıyor. Sahneler kapalı gişe, plaklar tükenmiş vaziyette izleyici ve dinleyicilerin beğenileri ortaya konuluyor. O yıl aynı zamanda Darülbedayi ile yolları ayrılan Karaca, 1945’te Ses Opereti’ne katılıyor ve ardından da kendi tiyatrosunu kurmak için önemli bir adım atıyor.

Karaca Tiyatrosu: Memleket tiyatrosunu ‘Muammer’ kılmak

İkinci Dünya Savaşı’nın etkileri küresel boyutta henüz atlatılamamışken Cumhuriyet’in büründüğü atmosfer değişmeye başlıyor, artık tek partili dönemden demokratikleşmeye doğru adımlar atılıyor. 1946’da Demokrat Parti kuruluyor, ilk seçimlerde azınlıkta kalsa da 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950’de 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren siyasi parti olarak yönetime geçiyor. Ekonomi liberalleşmeye, inkılapların keskin ifadesi hafiflemeye başlasa da siyasi gerilimler gerek halk tarafından gerekse diğer erk sahipleri tarafından hissediliyor. Ülkenin değişime gittiği böyle bir ortamda sanat ve kültürel alan da dönüşüyor, kendi çeşitliliğini yaratmaya devam ediyor.

1949’da konservatuarın da başında olan Carl Ebert ve Muhsin Ertuğrul birlikte Devlet Tiyatroları’nın kuruluşunda etkin rol oynuyor, İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok kentinde ayrıca özel tiyatrolar daha da çeşitleniyor. 1951’de Muhsin Ertuğrul, Küçük Sahne Tiyatrosu’nu; 1955’te Haldun Dormen, Dormen Tiyatrosu’nu ve 1955’te Muammer Karaca, Karaca Tiyatrosu’nu kuruyor. O esnada siyasi gerilimler sanatın her alanında hissediliyor ve bunun en görünür alanı önce tiyatro oluyor. İktidar ile muhalefet arasında yaşanan mücadele toplumun dinamiklerini de etkilerken devlet erkinin tutumu git gide sertleşiyor. Sanatın kritize formu, dolayısıyla sahneye yansıyor. Karaca Tiyatrosu’nun sahnelediği ilk oyun da Adnan Menderes’in politikalarına eleştirel bir bakış sunduğu Etnan Bey Duymasın adlı üç perdelik politik bir halk güldürüsü oluyor. Oyunda Muammer Karaca’nın kendisiyle beraber Adile Naşit, Gülriz Sururi, Renan Fosforoğlu ve Selim Naşit Özcan da sahne alıyor. Çok ilginçtir ki siyasi erkin eleştirisi, erkin temsilcileri tarafından da izlenilen bir ortamda sunuluyor. Nitekim 26 Mart 1955 Akis dergisinin yayınında tiyatronun açılışı şöyle duyuruluyor:

“Davetiye gayet sade ve şatafatsızdı, üzerinde ‘Çocuk dostları menfaatine sayın valimiz Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay’ın himayelerinde Muammer Karaca tiyatrosunun vereceği ilk temsile teşriflerinizi rica ederiz’ ibaresi yazılı idi. Bu davet 15 Mart Salı akşamı için yapılmış ve hakikaten o gün açılan ve ilk temsilini veren Karaca Tiyatrosu, bu davetiyelerle on beş bin lira hasılat yaparak Çocuk Dostları cemiyetine teberru etmişti. 600 kişilik tiyatronun on beş bin lira hasılat yapmış olmasının bütün sırrı, ‘Muammer Karaca’ adından ibaretti. Beyoğlu’nda inşa hâlinde bulunan bir hanın üst katını hangar gibi bir pavyon durumunda iken alıp, on ay içinde bütün tesisleri ile modern bir tiyatro yapmak, meydan muharebesi kazanmak kadar güçtür. Bir aktör sadece kendi mesaisine güvenerek, çivinin bile karaborsada bulunduğu şu sırada, sıcak soğuk hava tesisli, döner sahneli, fayans bütünlü, kauçuk döşeli, teknik tertibatı haiz ışık sistemli, sanatkârları için konforlu kabineleri bulunan bir tiyatro yaptırmaya kalkışıyor ve gayesini on ayda tahakkuk ettirerek, İstanbul’un iftihar edebileceği bir müessese yaratıyor. Evet bu netice sadece ‘yaratmak’la izah edilebilir. Bütün sanat hususiyeti ve üstünlüğü bir tarafa, yalnız memleket tiyatrosuna yaptığı bu hizmet için Muammer Karaca, tebcil edilecektir. Cesaret ve enerjisi ile vasıl olduğu bu netice, içimizden daha birkaç sanatkârı ‘Muammer’ yapmak için açılmış bir yoldur.”

Hakikaten de öyle bir yol oluyor bu tiyatro. 1958’de Muhsin Ertuğrul, iktidarla ters düştüğü için Devlet Tiyatroları’ndan uzaklaştırıldığında Muammer Karaca, kendisini Karaca Tiyatrosu’a davet ediyor. Böylelikle Ertuğrul önderliğinde içerisinde Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör ve Kâmran Yüce’nin de bulunduğu bir ekip kuruluyor ve ekipçe William Gibson tarafından yazılan Two fort he Seesaw (Salıncakta İki Kişi) adlı üç perdelik oyunu sahneliyorlar ilk olarak. Ardından da ardı arkası geliyor; Lüküs Hayat, Sabık Bakan, Bulunmaz Uşak, Şenlik Palas… Tabii Etnan Bey Duymasın oyunun da benzerleri eksik olmuyor: Demirel’e Söylerim, Lahmacun Cumhuriyeti… Yine politik eleştiri yüklü oyunlar olarak izleyicisiyle buluşuyor.

Ve elbette 1973’e dek yaklaşık dört bin defa sahnelenerek bir rekora imza atan oyun Cibali Karakolu

Nesillerdir karşılığı olan oyun: Cibali Karakolu

Cibali Karakolu, Nuits de noces adlı ve Türkçeye “Zifaf Gecesi” olarak çevrilebilen Fransız komedisinden uyarlanan bir oyun. İlk başta oyun “Bir Komiser Geldi” ismiyle çevriliyor ve Şehir Tiyatrosu’nda sahneleniyor ancak bu hâli seyirci tarafından çok da rağbet görmüyor. Ardından oyuna Refik Kordağ ile Muammer Karaca dokunuyor ve onların uyarlama çalışmasıyla oyun yeniden yaratılıyor. Cibali Karakolu adıyla yeni hâli 1951’de Karaca Tiyatrosu’nda sahne almaya başlıyor ve rekor sayıda izleyiciye ulaşıyor. Polis teşkilatını acı tatlı hâlleriyle eleştiren bu oyunda karakol amiri Cafer Sabbah rolünü önce Muammer Karaca üstleniyor, bu ilk ekipte Gülriz Sururi ve Adile Naşit de bulunuyor. İlerleyen yıllarda ise bu rolü Nejat Uygur taşıyor. Yıllar içinde binlerce kez oyun kapalı gişe oynuyor, seyircileri tarafından ayakta alkışlanıyor. O arada bir de Hulki Saner tarafından aynı adla sinemaya taşınıyor, 1966’da bu sefer beyaz perdede izleyicisiyle buluşuyor. Filmde yine başrolde Muammer Karaca bulunuyor; kendisine Cüneyt Arkın, Sevim Emre, Renan Fosforoğlu, Mualla Sürer eşlik ediyor. Bu oyunun başrol sorumluluğunu yaklaşık 50 yıl sonra 2014-2015 sezonunda ise Zihni Göktay devralıyor.

27 Mayıs 1960 Darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası gibi her on yılda bir ülkenin siyasi dinamikleri yerinden oynarken sansür ve yasak mekanizmasına direnmek zor oluyor Karaca Tiyatrosu için. Buna rağmen toplumsal ve siyasi eleştiri sahnede yaşamaya devam ediyor. Bunu yıllar boyunca koruyor Muammer Karaca. Tiyatrosu pek çok oyuncunun alkış aldığı büyük bir sahne oluyor. Münir Özkul, Adile Naşit, Müşfik Kenter, Yıldız Kenter, Sadri Alışık, Lale Oraloğlu, Ali Poyrazoğlu, Genco Erkal onun tiyatrosunda yüzlerce oyunu, hikâyeyi, karakteri izleyicisine sunuyor…

Anlatımı bilerek şimdiki zamanda kuruyorum. Zira sanatsal üretim, sanatkârın ölümüyle sonlanmayacak kadar süregiden bir olgu. Muammer Karaca’yı 28 Nisan 1978 tarihinde, 47 sene önce kaybettik. Kurduğu tiyatroda sahne alan pek çok ustayı da maalesef ki muhtelif yıllarda sonsuzluğa uğurladık. Fakat arkalarında bıraktıkları çok zengin bir kültürel miras var. Sanat yaşadıkça var olacak, fark ettikçe çoğalacak bir miras…

Kaynakça

Akis, 26 Mart 1955.

Didem Ardalı Büyükarman, “Cumhuriyet Dönemi İstanbul’unda Tiyatro”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi.

Elvin İlyasoğlu, “Yirminci Yüzyılda Evrensel Türk Müziği”, Cumhuriyetin Sesleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1999.

Seda Ergün, “1923-1960 Yılları Arasında Türk Tiyatrosunda Özel Tiyatro Çalışmaları”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 2010.

Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek, “Tiyatro Fenomeni Cibali Karakolu’nda ‘Vatandaş Muamelesi’ Görürdünüz”, Panorama Khas, 2014.

 
 
 
 
 
 

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...