10 Eylül 2025

Pavli Panayırı: Zamanın çarklarını döndüren şenlik

Trakya’nın asırlık ritmi Pavli Panayırı! 1910’dan beri süren canlı gelenek bir kültür şöleni. Pomak kimliği, Roman ezgileri ve Anadolu esnafının buluşma noktası. Her sonbahar, Ergene Nehri kıyısında hayat bulan bu kadim buluşma, nesiller boyu süren bir aidiyetin ve coşkunun adresi.

İnsanlığın hikâyesi; aslında bir buluşma, değiş tokuş ve şenlik hikâyesidir. Tarihin tozlu sayfalarını araladığımızda, en kadim zamanlardan beri, insanların sadece ihtiyaçlarını değil, ruhlarını da doyurmak için bir araya geldikleri anlara tanıklık ederiz. İşte panayırlar, bu kadim buluşma ritüelinin, medeniyetin sürekli değişen çehresine rağmen ayakta kalmayı başaran en canlı, en renkli ve en diri tanıklarıdır. Onlar, meta alınıp satılan yerler olmalarının yanında kültürün nefes alıp verdiği, kimliklerin pekiştiği, hatıraların nakış gibi işlendiği sosyal hafıza mekânlarıdır. Ve bu muazzam geleneğin Anadolu ile Rumeli’deki nadide bir tezahürüdür Pavli Panayırı.

Antik çağlardan Orta Çağ’a panayırın ruhu

Panayır kavramının etimolojik yolculuğu bizi doğrudan Eski Yunan’a, “panegrysis” sözcüğüne götürür. Bu sözcük, “pan” (tüm) ve “agyris” (toplanma) sözcüklerinin birleşiminden doğmuş, “hep birlikte, kalabalık halinde toplanma”yı, bir şölen, bir bayram havasını ifade eder. Buradan hareketle ilk panayırların, antik pagan tapınaklarının etrafında kurulan, tanrıları onurlandırmak için düzenlenen dinî festivallerin ekonomik ve sosyal bir uzantısı olduğunu hayal etmek zor değil. İnsanlar bir araya gelmiş, tanrıya sunular sunmuş, kurbanlar kesmiş, sonra da getirdikleri ürünleri birbirleriyle takas etmeye başlamışlardı. Kutsal ile dünyevi, ihtiyaç ile eğlence iç içe geçmiş...

Orta Çağ Avrupası’na geldiğimizde ise panayır, artık çok daha sistematik, organize ve ekonomik açıdan hayati bir role bürünmüştür. Yerel pazarlar günlük ekmeği temin etmeye yönelikken, panayırlar uluslararası ticaretin nabzının attığı, profesyonel tüccarların, zanaatkârların, soyluların ve köylülerin bir araya geldiği devasa organizasyonlardı. Belirli aziz günlerinde, belirli şehirlerde kurulan bu panayırlar, bir şehrin yılın belli zamanlarında dünyaya açılan kapısı olurdu. Uzak diyarlardan gelen baharatlar, kıymetli kumaşlar, deri ürünler, silahlar ve daha niceleri, bu panayırlarda el değiştirir, ekonomileri canlandırır, kültürler arasında görünmez köprüler kurulurdu. Bir panayır, mal ile birlikte haberlerin, dedikoduların, fikirlerin ve kültürlerin de takas edildiği bir bilgi ve iletişim ağıydı.

Osmanlı’da panayır: Rumeli’de filizlenen bir gelenek

Osmanlı İmparatorluğu, fethettiği topraklardaki sosyal ve ekonomik dokuyu bozmak yerine, onu kendi sistemi içerisinde eriterek yaşatmıştır. Panayır geleneği de özellikle Balkanlar ve Rumeli’de, bu toprakların kadim bir geleneği olarak Osmanlı döneminde de varlığını sürdürmüş, hatta daha da sistemleşmiştir. Osmanlı’nın ticari aklı, panayırları birbirine bağlayan bir “panayır takvimi” ve “panayır rotası” oluşturmuştu. Bir tüccar, Çanakkale’deki Çan Panayırı’ndan sonra, hemen ardına kurulan Gönen ve Balıkesir panayırlarına malını taşıyabilir, böylece hem pazarını genişletir hem de dönemsel bir ticari hareketlilik içinde olurdu.

Osmanlı’nın çok inançlı, çok kültürlü yapısı, panayırlara da yansımıştı. Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler; Türkler, Rumlar, Bulgarlar, Ermeniler… Hepsi bu ortak buluşma alanında, ticaretin evrensel dilinde bir araya gelirdi. Örneğin, 1906 yılında Eceabat’ta (Maydos) Hristiyanların düzenlediği Aya Yani Panayırı’nda, ahali güven içinde ayinlerini icra edebiliyordu. Bu durum, panayırların, imparatorluğun hoşgörü ikliminde, farklılıkların bir çatışma değil, bir zenginlik unsuru olarak var olabildiği mikrokozmoslar olduğunu gösterir.

Pavli’nin doğuşu: Bir fermanın arkasındaki derin hikâye

İşte böyle bir tarihsel ve kültürel arka planda, 1910 yılında, Trakya’nın bereketli topraklarında, Kırklareli’nin Pehlivanköy’ünde, Pavli Panayırı’nın temelleri atılır. Sultan II. Abdülhamit’in bir fermanıyla, “bölge halkının birlik ve beraberliğini sağlamak” amacıyla kurulur. Ancak bu kuru, resmî ifadenin ardında, son derece kritik bir tarihsel dönemeç yatar.

Panayırın kurulduğu 1908-1910 yılları, II. Meşrutiyet’in ilanı, Balkanlar’da milliyetçi hareketlerin şiddetlenmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecine girdiği çalkantılı bir dönemdir. Merkezî otorite, Balkan topraklarında kontrolü ve bağlılığı sağlamak için çareler aramaktadır. İşte Pavli Panayırı’nın kuruluş fermanı, ekonomik bir hamlenin yanı sıra siyasi bir istikrar projesidir. Bölgede yoğun olarak yaşayan Pomak topluluklarını merkeze bağlamak, onlara bir aidiyet ve ortak bir payda hissi vermek, böylece olası ayrılıkçı hareketlere karşı sosyal bir set oluşturmak amaçlanmış olabilir. Panayır; devletin halkla buluştuğu, onunla kaynaştığı ve onu yönlendirdiği bir araçtır aynı zamanda.

Panayırın ismi de başlı başına bir direniş ve kimlik hikâyesidir. Resmî adı “Pehlivanköy Panayırı” olsa da yöre halkı ona hiçbir zaman bu şekilde hitap etmemiş, köyün eski adı olan “Pavli”yi yaşatmaya devam etmiştir. Bu, halkın tepeden inme dayatmalara karşı, kendi hafızasını ve kültürel kodlarını koruma içgüdüsünün, sessiz ama kararlı bir ifadesidir. Pavli, bir yer adından çok kimlik beyanıdır.

Pavli’nin katmanları: Meta, ruh ve müziğin iç içe geçtiği bir evren

Pavli Panayırı, bir asrı aşkın ömründe, kuruluşundaki ticari ve siyasi işlevlerin çok ötesine geçerek âdeta yaşayan, nefes alan çok katmanlı bir kültürel organizmaya dönüşmüştür.

  • Ekonomik katman: Başlangıçtaki adı “Pehlivanköy Sonbahar Hayvan ve Emtia Panayırı”dır. Hayvan ticareti, hâlâ panayırın can damarlarından biridir. Ancak bugün Pavli, sadece hayvan pazarı değil, Anadolu’nun dört bir yanından gelen esnafın Balıkesir’den, Çanakkale’den, Manisa’dan, İzmit’ten akın ettiği devasa bir açık hava pazarıdır. Yöresel peynirlerden el işi dokumalara, taptaze meyve sebzeden çeyizlik eşyalara kadar her şey, burada alıcısını bulur. Bu, panayırın yerel olmaktan çıkıp ulusal bir ticaret ve kültür köprüsüne dönüştüğünün en bariz kanıtıdır.
  • Sosyal ve duygusal katman: Pavli, yöre halkı için yılın en önemli sosyal olayı, bir “eve dönüş” ritüelidir. Büyükşehirlere, başka diyarlara göç etmiş olanlar, yılın bu zamanında mutlaka Pavli’ye gelir. “Bu sene Pavli’ye gelecek misin?” sorusu; sıradan bir soru değil, bir aidiyet sınavı, bir buluşma parolasıdır. En çarpıcı gelenek ise panayır süresince ailelerin traktör römorklarında konaklamasıdır. Bu, modern zamanların getirdiği yabancılaşmaya karşı, bir topluluk olma, dayanışma içinde olma ve geleneği en somut hâliyle yaşama biçimidir. Römorklar, geçici evler, panayır alanı ise devasa bir bahçe, bir mahalledir. Burada komşuluk ilişkileri yeniden pekişir, yeni nesiller bu geleneğe dâhil olur, dedeler torunlarına kendi çocukluklarındaki Pavli’yi anlatır.
  • Kültürel ve folklorik katman: Pavli’yi diğer panayırlardan ayıran en büyük özelliklerden biri, burada Roman kültürünün eğlenceye damgasını vurmasıdır. Panayırın vazgeçilmezi olan lunaparkların ve canlı müzik dinletilerinin ruhu, Roman müzisyenlerin çaldığı coşkulu havalardır. Davul ve zurnanın, klarnetin en coşkulu nağmeleri, panayır alanını bir şenlik arenasına çevirir. Bir yanda Pomak kültürünün izlerini taşıyan panayır, diğer yanda Roman eğlence anlayışıyla şekillenir. Bu, Pavli’yi tek bir etnik grubun panayırı olmaktan çıkarıp, gerçek bir “Balkan kültür potası” hâline getirir. Kokusuyla, sesiyle, rengiyle benzersiz bir sentezdir bu. Açık hava lokantalarında pişen kuzu çevirmenin lezzeti, bu kültürel şölene tat katmanın bir başka yoludur.

Geleceğe miras: Pavli’nin direnen ruhu

Pavli Panayırı, modernleşmenin, alışveriş merkezlerinin, dijital iletişimin her şeyi standartlaştırdığı bir çağda, bir asrı aşkın süredir nasıl ayakta kalmayı başardı? Cevabı, onun ruhunda, yani yarattığı güçlü aidiyet duygusunda saklı. Pavli, bir alışveriş etkinliği değil, bir “duygusal yatırım” alanıdır. İnsanlar buraya sadece bir şeyler satın almaya değil, bir şeyler hissetmeye, hatırlamaya, ait hissetmeye gelirler.

Ekonomik işlevini sürdürmesi, kendini yenilemesi (örneğin geleneksel hayvan pazarının yanı sıra modern perakende ürünlerin de gelmesi) ve Roman eğlence kültürü gibi dinamik unsurları bünyesinde barındırması, onun çağa ayak uydurma becerisini gösterir. Akademik çalışmalara ve belgesellere konu olması ise bu yerel mirasın, ulusal ve hatta uluslararası düzeyde tanınırlığını ve dolayısıyla korunma şansını artırmaktadır.

Pavli Panayırı, geçmişin tozlu bir anısı olarak değil, bugünün canlı, nefes alan bir gerçekliği olarak varlığını sürdürüyor. O, Ergene Nehri’nin kıyısında, her sonbaharda, çadırların, tezgâhların kurulduğu bir alandan ziyade, bir kültürün, bir geleneğin, bir halkın kolektif ruhunun yeniden uyandığı bir zemin oluyor. Zamanın çarkları döndükçe, Pavli de dönmeye devam edecek; çocukların lunaparktaki kahkahaları, tüccarların pazarlık sesleri, davul-zurnanın coşkulu ritmi ve traktör römorklarındaki ailelerin sıcak sohbetleriyle, bu kadim buluşma ritüelini geleceğe taşımaya devam edecek. O, bir panayırdan çok daha fazlası; yaşayan bir tarih, dokunulabilir bir hafıza ve direnen bir kültür manifestosu...

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...