
Objektifin ardında: Salgado
Belki de hiçbir fotoğrafçı, dünyada bu kadar ilgi görmemiştir. Sizi "Genesis" adını verdiği, tamamlanması tam 9 yıl süren ve 4 milyondan ziyaretçiyi ağırlayan fotoğraf sergisinin sahibi Sebastião Salgado’nun ilham veren hikâyesine davet ediyoruz…
Hayatını fotoğrafçılığa adayan biri için fotoğraf çekmek bir anlamda şiir yazmaya benzer. İçinizden geçen tüm duyguları birkaç satıra sığdırmak… Tıpkı bütün bir hikâyeyi birkaç karede anlatmaya çalışmak gibi. Bu yazımda size; hayatını, yaşadığımız bu dünyanın görsel şiirini yazmaya adayan Sebastião Salgado’dan bahsedeceğim.
Sebastião Riberio Salgado Júnior’un hikâyesi 1944 yılında Brezilyaʼda Doce Nehriʼne kıyısı olan Aimorés adında bir kasabada; sadece 35 kişinin yaşadığı, etrafında yağmur ormanları bulunan bir çiftlikte başladı. Bu çiftlikte hayvancılık yapan babası, 8 çocuğu arasındaki tek oğluna kendi ismini verdi. Fotoğrafçılık tarihinde, yıllar sonra bu isimden saygıyla bahsedilecekti...
Sebastião Salgado çocukluğunu o zamanlar, içerisinde küçük bir şelalenin dahi olduğu yağmur ormanlarıyla çevrili Doce Nehri kıyılarında kız kardeşleriyle oyun oynayarak geçirdi. 15 yaşında eğitim hayatına devam edebilmek için ilçe merkezi olan Vitóriaʼya gitmek üzere bu kasabadan ayrıldı. Hayatını o güne dek bir çiftlikte geçiren Sebastião, cebindeki parasını nasıl idareli kullanacağından emin değildi. Bir restorana gidip yemek siparişi vermekten bile çekinmişti. Bu yüzden ilk birkaç haftayı aç geçirecekti.
1964 yılında 17 yaşında olan müzik öğrencisi güzeller güzeli Lélia Wanick ile tanıştı. Lélia, Sebastião‘nun ilk ve tek aşkı olacaktı. Sebastião, São Paulo Üniversitesi’nde Ekonomi Bölümüʼnde master için burs kazandıktan sonra birlikte São Paulo’ya taşınıp 1967 yılında da evlendiler.
1960ʼların ortalarında ikisi de sol siyasette aktifti. Paris, Berlin ve Chicagoʼdaki öğrenciler gibi... Fakat Brezilya o dönem sıkı bir askerî diktatörlük altındaydı. Eğer eylemler sebebiyle tutuklanırlarsa sınır dışı edilme veya işkence görme tehlikesi altındaydılar. Bu yüzden 1969 yılının Ağutos ayında Sebastião ve Lélia, gemiyle Fransaʼya gitme kararı aldılar. Sebastião Ekonomi Bölümüʼne devam ederken Lélia, Mimarlık Bölümüʼnde eğitim almaya başladı. Lélia, mimari çalışmaları için 70ʼlerde bir Leica fotoğraf makinesi satın aldı ve işte genç Sebastiãoʼnun fotoğrafla olan serüveni tam o yıllarda başladı. Tıpkı kalbinde olduğu gibi ilk çektiği fotoğrafın odağında yine Lélia vardı.
Daha sonra kariyerinin hızlı yükselişiyle Sebastião, Uluslararası Kahve Organizasyonuʼnda sekreter olarak çalışmaya başladı ve Léliaʼyla birlikte Londraʼya taşındı.
Dünya Bankasıʼyla ortaklaşa yapılan imar projelerini incelemek için Afrikaʼya yaptığı iş seyahatlerinde Léliaʼnın fotoğraf makinesini yanına almayı da asla unutmazdı. Kendisini gerçek anlamda tanımlayan ilk fotoğraflarını 1973 yılında Nijer/Tahouaʼda o sıralarda ilk çocuklarına hamile olan eşi Lélia ile seyahatinde çekti. Geriye fazlaca kullanılmış filmle döndüğünde, bu heyecanını başka hiçbir meslekle kıyaslayamayacağını fark etti. Fotoğraf artık Sebastiãoʼnun yaşam yolculuğunda kendini var etme biçimiydi. 1973 yılında Léliaʼyla ortak bir karar alıp Sebastião’nun dolgun bir maaş vaat eden kurumsal kariyerini fotoğraf muhabiri olması için bir kenara koyup Paris’te her şeye en baştan başladılar.
1974 yılında ilk çocukları Juliano dünyaya geldi. Genç bir anne olmasına rağmen Lélia, Sebastião’ya hiçbir zaman desteğini esirgemedi. Salgado isminin tanınması için dergilere, gazetelere ve ajanslara çalışmalarını gönderdi. Lélia‘nın bu çabası; Sebastião‘nun daha sonra Sygma, Gamma, Life ve Magnumʼda görev alabilmesini mümkün kılacaktı...
Genç çift bütün birikimini pahalı fotoğraf ekipmanlarına yatırdı. Sebastião bundan sonra spor, portre, düğün ve hatta nü fotoğraflar çekmeyi dahi denedi... Fakat fotoğrafa dair yeterli tatmini bu alanlardan hiçbiri ona sağlamıyordu.
Salgado bağımsız fotoğraf muhabiri olarak, Sygma ve Gamma fotoğraf ajanslarında görev aldıktan sonra 1979 yılında Magnumʼa katıldı. Ronald Reagan hükûmetinin ilk 100 gününü konu alan bir dizi fotoğrafın sorumluluğunu “son dakikada” üstlendiği günlerde, tüm dünyayı şoke eden bir hadiseyi belgeleyecekti...
Tek atış, tek şans...
Salgadoʼnun fotoğrafçılık kariyerine devam ettiği yıllarda tüm dünyada büyük ilgi uyandıran ve bugün artık klasikler arasında yer alan Martin Scorsese imzalı “Taxi Driver” filmi henüz gösterimdeydi. Tüm dünyayla birlikte sinema salonunda 15 kez seyrederek filmde Iris karakterine hayat veren ve henüz 14 yaşında olan Jodie Fosterʼı bir takıntı hâline getiren John Hinckley Jr. da filme olan bu ilgiyi paylaşanlar arasındaydı.
John Hinckley Jr., filmin hikâyesini anlattığı Travisʼle kendini özdeşleştirdi ve Jodie Fosterʼa mektuplar ve notlar göndererek onun dikkatini çekmeye çalıştı. En sonunda Jodie Fosterʼı etkilemek için 30 Mart 1981 tarihinde saat 14:25 sularında, “Taxi Driver” filminde Travisʼin Senatör Charles Palantineʼa planladığı gibi John Hinckley Jr. da Ronald Reaganʼa suikast girişiminde bulundu.
Salgado o gün Magnum Ajansı ve The New York Times için görevinin başında, Ronald Reaganʼı takipteydi ve saldırıyı görüntülemeyi başardı. Çektiği fotoğrafların satılmasına karşılık elde ettiği gelirle kişisel projelerini sürdürme olanağı buldu.
Other Americas | Diğer Amerika (1977-1984)
1969 yılından bu yana Güney Amerikaʼya geri dönemeyen Salgado, çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının geçtiği bu topraklar için yüreğinde büyük bir özlem taşıyordu. 1977 yılından itibaren ana yurdu olan Brezilyaʼnın sınır komşularına seyahat etmeye başlamıştı. Brezilya'nın kuzeybatısından Şili Dağları’na, Bolivya, Peru, Ekvador, Guatemala ve Meksika'ya kadar yolculuk yaptı. And Dağlarıʼnı görmek de o günlerde Salgadoʼnun planlarından biriydi. Neredeyse 8 yıl süren bu projede Güney Amerika halklarıyla eşsiz deneyimler eşliğinde onları fotoğrafladı.
Juliano için Sebastiao bir fotoğrafçıdan çok kahramanı gibiydi... O günlerde henüz bir çocuk olan Juliano 30 yıl sonra babası Salgado’yla birlikte maceralara atılacaktı...
1979 yılında projesi devam ederken ikinci çocukları Rodrigo dünyaya geldi. Doğduğunda Rodrigoʼya Down Sendromu teşhisi konmuştu. Teşhisin ardından Sebastião ve Lélia çifti belki de ilk kez kendilerini çaresiz hissetmişti...
Bu süreçte belki de ihtiyaçları olan teselliyi bulabilmek için o günlerde ordunun dikta rejiminin çökmesiyle ana yurtları olan Brezilyaʼyı ziyaret etme kararı aldılar. Fakat Brezilya 10,5 yıl önce bıraktıkları hâlinden çok daha farklıydı artık. Kuraklık Brezilyaʼyı etkisi altına almış, bir zamanlar yağmur ormanlarıyla dolu bu coğrafya artık yaşanmaz hâle gelmişti. Projesinin Brezilya dönemi 1981-1983 yıllarını kapsar.
Sahel: Yolun Sonu (1984-1986)
Salgado, bu kez Afrikaʼyı fotoğraflamak için Sınır Tanımayan Doktorlar ekibiyle çalıştı. 1984 Etiyopya ve 1985-1986 yıllarında ise Sahelʼin tamamını dolaştı. Afrika'daki Sahel bölgesi daha önce hiç ulaşmadığı bir ölçekte kuraklık yaşarken, Çad ve Etiyopya gibi bazı ülkelerde savaş devam ediyordu. Kuraklık, göçü daha da artırdı ve insanları köylerinden hayatta kalmayı umabilecekleri yerlere sürdü. Bu süreçte Salgado; büyük mülteci kamplarına, açlığa, salgın hastalık ve göçlere tanıklık etti.
Workers | İşçiler: Sanayi Çağının Arkeolojisi (1986-1991)
Salgado bu çalışmasında, yaşadığımız bu dünyayı inşa eden tüm erkek ve kadınlara saygılarını sunmak istemişti. Sebastião ve Lélia yoğun bir araştırma yaptı ve ağır koşullarda çalışan işçilerin çalışma alanlarının bir listesini hazırladılar. Salgado 6 yıla yakın bir sürede neredeyse 30 yolculuk yaptı.
Sovyetler Birliğiʼnde çelik işçileri, Bengladeşʼte tersaneciler, Galiçya ve Sicilyaʼda balıkçılar, Hindistanʼda kömür madencileri, Ruandaʼda çay toplayıcıları...
1991ʼde Körfez Savaşıʼnın sonunda Irak askerleri Kuveytʼten çekildi ve Saddamʼın emriyle 700ʼün üzerinde petrol kuyusu ateşe verildi. Dünyanın dört bir yanından büyük bir itfaiyeci ordusu bölgeye gönderildi. Salgado ani bir kararla yaşananlara tanıklık etmek için bölgeye gidenler arasındaydı... 1991ʼin Ocak ayında başlayan yangınlar ancak Kasım ayında söndürülebilecekti. Yangınlar sebebiyle bölgede gökyüzünü görmek imkânsızdı. Mücadelenin kahramanları olan itfaiyecileri zorlu şartlar altında görüntülemeyi yine de başarmıştı.
Exodus | Göçler (1993-1999)
Projenin konusu, Latin Amerikalıların ABD'ye göçünü, eski Sovyetler Birliği'nden Yahudileri, Ruanda soykırımının Hutu mültecilerini, Arnavutluk'a sürgün edilen Kosovalıları ve Akdeniz'i geçme ve Avrupa'ya ulaşma arayışlarında Arapları ve Sahraʼnın güneyindeki Afrikalıları ele alıyordu. Salgado, nefretin ve şiddetin nelere yol açabileceğini en katı hâliyle bu yıllarda öğrendi.
Salgado, John Bergerʼin “Bir Fotoğrafı Anlamakˮ kitabının “Gezegen Boyu Felaket / Sebastião Salgado ile Hasbihâlˮ bölümünde şöyle anlatır: “Kimi zaman bir günde on bin insanın öldüğünü gördüm. On bin insanın öldüğünü görmek hiç kolay değil. Çok acı. Sağlığı yerinde on bin kişi, açlıktan ölmüyordu; onları kurtarmanın yolunu bilmediğimiz için ölüyordu.ˮ
Salgado bu projeyi hazırlarken özellikle Ruandaʼda yaşadıklarından öyle etkilendi ki artık insan türüne olan inancını kaybetti ve eninde sonunda bu türün kendi kendini yok edeceğini kabullendi. Bedeni bu umutsuzluk ve çaresizliğine karşılık tepkiler vermeye başladı. Stafilokok enfeksiyonu belirtileri baş gösterdi ve ciddi bir hâl almaya başladı. Doktorları, artık bu projeye devam etmemesini öneriyordu. Salgado bu projeyi bitirme kararı aldı. Artık insanlığa dair umutlarıyla birlikte fotoğrafçılık tutkusunu da yüreğinde hissedemiyordu.
Eve dönüş
“Exodus” projesini tamamladığı günlerde Sebastião Salgadoʼnun babasının da sağlığı kötüye gidiyordu. Bu nedenle Salgado ailesi, Sebastião’nun çocukluğunun geçtiği çiftliğe yerleşmek için yeniden Brezilyaʼya döndü. Salgadoʼnun kız kardeşleri, tüm araziyi çiftliğe dönen Sebastião ve Lélia çiftine devrettiler. Çift araziye sahip olduklarında bölge; Sebastião’nun çocukluğunun geçtiği, içerisinde bir şelalenin dahi olduğu yağmur ormanlarıyla çevrili, timsahlara, kuşlara ve pek çok hayvana ev sahipliği yapan cennetten bir yer değildi artık. Geçen yıllar içerisinde bitki örtüsü katledilmiş, çorak bir alana dönüşmüştü.
Ve Lélia, herkeste şaşkınlık yaratan bir öneride bulundu:
Haydi, bu ormanı geri getirelim!
Lélia, ormanları geri getirmek için önerisini sunduğunda Sebastião ile birlikte heyecanla orman mühendisi olan arkadaşlarını aradılar ve ondan projeyi hazırlamasını istediler. Bu aşamadan sonra fidan dikmeye başladılar ama bu o kadar kolay olmayacaktı... Toprak kötü durumdaydı, erozyona maruz kalmıştı ve umut vaat etmiyordu. İlk fidan dikiminden geriye kalan ağaç oranı sadece %40ʼtı. İkincisinde ise %60... Fakat pes etmeden verdikleri bu 10 yıllık mücadelenin sonunda toprak yeniden verimli hâle gelip, bir orman armağan etmişti. 2 milyon ağaca yaşam veren büyük bir armağan... Öyle bir armağan ki filizlenen ağaçlar gibi Salgadoʼya yeniden ilham vermişti. Salgado, fotoğraf makinesini bu kez doğaya saygılarını sunmak için hazırlayacaktı...
Genesis | Yaratılış (2004-2013)
Salgadoʼnun bu projesi henüz insanlar tarafından tahrip edilmemiş durumda olan bölgelerin güzelliğini ve ihtişamını, manzaraları ve yaban hayatını, insan topluluklarının kadim kültür ve geleneklerine göre yaşamaya devam ettiği yerleri tıpkı zamanın başında olduğu gibi tasvir etme girişimiydi. Bu konuyu arkadaşlarıyla paylaştığında ise Salgadoʼya bu girişimin doğurabileceği risklerden ve kariyerini tehlikeye atacağından uzun uzun bahsettiler. Salgado ise tek bir yanıt verdi: “Umurumda değil! Haydi yapalım!”
“Genesis” projesi tıpkı Salgadoʼnun önceki çalışmaları gibi siyah beyaz fotoğraflardan oluşur ve kendi tarzını yansıtır. Bu anlamda özgün tekniği sayesinde Salgado, diğer vahşi yaşam fotoğrafçılarından ayrılır.
“Genesis” sergisini bugüne dek tüm dünyada 4 milyondan fazla kişi ziyaret etti. Her bir ziyaretçi için Salgadoʼnun fotoğrafları, tıpkı yaşadığı çiftliğin etrafındaki ağaçların yeniden yeşermesi gibi onlara umut olmaya devam ediyor. Sebastião Salgadoʼnun küçük bir kasabada başlayıp, tüm dünyada tanınmasına neden olan ilham verici öyküsü birçok kez belgesel yapımlarına konu oldu. Bunlar arasında en bilineni, 2023 yılında “Perfect Days” filmiyle adını sıkça duyduğumuz ünlü yönetmen Wim Wendersʼin 2014 yılında yine yönetmenliğini Juliano Ribeiro Salgadoʼyla paylaştığı ve yapımcılığını üstlendiği “The Salt of The Earth (Le Sel De Le Terre)” isimli belgeseldir.
Sebastião Salgado kendini doğaya adadığı uzun yıllara rağmen yine de insan türünün yaratabileceği büyük yıkımların potansiyelini de asla unutmadı. Salgadoʼnun John Bergerʼe de söylediği gibi; “Tür olarak hayatta kalmak istiyorsak eğer, doğru dürüst bir yön bulmalıyız kendimize, başka bir yol seçmeliyiz. Çünkü bu resimlerde gördüklerim bana doğru yolda olmadığımızı gösteriyor. Seçtiğimiz bu yol, doğru yol değil.ˮ
Kaynakça
John Berger. Bir Fotoğrafı Anlamak. Metis Yayınları, 2018.
Wim Wenders. The Salt of The Earth (Le Sel De Le Terre), 2014.
Sebastião Salgado. The Silent Drama of Photography (TED), 2013.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.