11 Aralık 2025

Objektifin ardında: Phil Borges

Yazı dizimizin bu durağının konusu; kamerasını dünyanın göz ardı edilen yüzlerine çevirerek, Tibetli mültecilerden yerli kabilelere uzanan her bir portresiyle izleyiciye onur ve sarsılmaz bir dayanıklılıkla örülü dokunaklı bir hikâye sunan, görsel aktivist ve fotoğrafçı Phil Borges.

Phil Borges’in hikâyesi, beklentilerle kişisel arayış arasındaki çelişkiyle başlar. 1970'ler Amerikası'nda, Borges, rahat ve saygın bir meslek olan ortodontistlik yapıyordu. Genç yaşta gelen bu istikrar, pek çok kişinin arzuladığı bir başarı tablosuydu. Ancak California'daki kliniğinin parlak camlarından dışarı baktığında, dünyanın genişliği ve insanlığın acıları ruhunu tırmalıyordu.

Bir ortodontist, insanların gülüşlerini düzeltirken; Borges, kendi iç dünyasında, dünyanın kırık hatlarını düzeltme arayışındaydı. Başarılı geçen on sekiz yıl, onun için bir doygunluktan çok, bir dönüm noktası oldu. Giderek artan bu içsel huzursuzluk, onu eline bir kamera almaya ve profesyonel kimliğini bir kenara bırakıp küresel bir tanıklık arayışına çıkmaya zorladı. Bu, sadece bir kariyer değişikliği değil; rahatlık yeleğini çıkarıp, bilinmeyenin soğuk rüzgarına kendini teslim etme cesaretiydi.

Borges’in objektifini çevirdiği ilk büyük durak, onun sanatsal kimliğini sonsuza dek şekillendirecekti:

Tibet

1990'ların başında, Tibet halkının Çin işgali altındaki trajik mücadelesi ve kültürel sürgünü, dünya gündeminde bir haykırış bekliyordu. Borges, bu topraklara, sadece bir fotoğrafçı olarak değil, bir öğrenci ve bir tanık olarak gitti. Sürgündeki manastırlarda, mülteci kamplarında ve Himalayaların dondurucu zirvelerinde karşılaştığı yüzler, ona acının derinliğini ama aynı zamanda insan ruhunun sarsılmaz şefkatini gösterdi.

Bir röportajında Borges, "Tibetlilerin yüzlerindeki o derin, huzurlu ifade beni şaşırttı. Vatanlarından koparılmış, yoksulluk içinde yaşayan bu insanlar nasıl bu kadar sükûnet dolu olabilirdi?" diye anlatmıştır. Bu gözlem, onun en çarpıcı eseri olan "Tibetan Portrait: The Power of Compassion" serisinin temelini oluşturdu. Borges, Dalai Lama'nın öğretilerinden beslenen bu insanların yüzlerindeki çizgilerde, korkunun değil, merhametin ve direncin izlerini yakaladı. Fotoğrafları, kültürel soykırıma karşı duran inancın, zamansız ve güçlü bir kanıtı hâline geldi. Her portre, Batı dünyasına, manevi zenginliğin maddi kayıplardan daha değerli olduğunu fısıldayan bir mektuptu.

Tibet’teki çalışmalarının ardından, Borges’in misyonu genişledi. Artık odak noktası belirli bir bölge değil, dünyanın dört bir yanındaki insan onuruydu. 1998 yılında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 50. yıl dönümünde, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ile güçlerini birleştirdi. Ortaya çıkan eser ise:

Enduring Spirit

"Enduring Spirit" (Kalıcı Ruh), Borges’in kariyerinin dönüm noktalarından biri oldu. Bu projede Borges, sadece mağdurları değil, onların direnişini ve hayatta kalma gücünü belgelemeye karar verdi. Etiyopya’da işkence görmüş bir aktivist, Bosna’da savaşın travmasını yaşamış bir anne veya Latin Amerika’da susturulmaya çalışılan bir gazeteci... Borges, onlara sadece bir mağduriyet hikâyesi olarak yaklaşmadı. Onları, kırılganlıklarıyla birlikte, evrensel onurun simgeleri olarak fotoğrafladı.

Bu portrelerin ışık ve gölge kullanımı, kişinin içinde taşıdığı sarsılmaz ruhu vurguluyordu. Borges, acının görünür izlerini değil, iyileşme ve adaleti arama arzusunun görünmez gücünü yakalıyordu. Bu eser, sanatı, vicdanı ve aktivizmi ustaca birleştiren, izleyicinin rahat koltuğunda otururken dünyadaki adaletsizliklere karşı sessiz kalamayacağını hissettiren güçlü bir manifesto niteliği taşıyordu.

2000'li yıllara gelindiğinde, Phil Borges’in dikkati, küresel değişimin en güçlü ama genellikle en az desteklenen itici gücüne yöneldi: Kadınlar. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların ekonomik ve eğitsel olarak güçlenmesinin, toplumsal refahın temelini oluşturduğunu fark etti. Bu gözlem, yeni bir seriyi doğurdu:

Women Empowered

Borges, "Women Empowered" (Güçlenmiş Kadınlar) projesiyle, çaresizlik yerine çözümleri belgelemeye başladı. Bangladeş'te mikro kredi ile kendi işini kuran bir girişimci, Afrika'da kız çocuklarının eğitimini savunan bir topluluk lideri veya Hindistan'da geleneksel kısıtlamalara rağmen sanatla kendini ifade eden bir genç kadın...

Her fotoğraf, bir trajedinin sonu değil, bir başlangıcın vaadiydi. Borges’in portreleri, bu kadınların yüzlerindeki kararlılığı, zekayı ve yeni nesillere miras bıraktıkları umudu gözler önüne serdi. O, bu fotoğrafları çekerek, sadece ilham vermekle kalmadı, aynı zamanda kurucusu olduğu Blue Earth Alliance gibi kuruluşlar aracılığıyla bu projelere somut destek sağlamanın öncülüğünü yaptı.

Phil Borges, kariyeri boyunca fotoğraf makinesini sadece bir kayıt cihazı olarak değil, bir empati köprüsü olarak kullandı. O, izleyici ile fotoğrafı çekilen kişi arasındaki görünmez duvarları yıktı. Diş hekimi olarak başladığı hayatta, küresel ölçekte insanlığın ruhunu onaran bir sanatçıya dönüştü.

Onun sanatsal mirası, sadece müzelerde sergilenen yüksek kaliteli baskılarla sınırlı değildir; aynı zamanda kurduğu eğitim platformları ve desteklediği kâr amacı gütmeyen kuruluşlar aracılığıyla genç nesillere aşıladığı küresel vatandaşlık bilincindedir.

Borges’in hikâyesi, bize, en büyük değişimin çoğu zaman kişinin kendi içindeki sessiz bir sorgulamayla başladığını hatırlatır. O; rahatlığı bırakıp, dünyanın acılarına şahit olmayı seçerek, merhametin ve sanatın sınırları aşan gücünü tüm dünyaya kanıtlamıştır. Onun objektifinden yansıyan her yüz, bize insan olmanın asıl sorumluluğunun, başkalarının onurunu korumak ve hikâyelerini anlatmak olduğunu fısıldar.

Kaynakça

Phil borges. "Women Empowered: Inspiring Change in the Emerging World”. B&W Photography World, 2007.

Phil Borges. "Tibetan Portrait: The Power of Compassion”. Rizzoli, 1996.

Phil Borges. "Tibet: Culture on the Edge”. Rizzoli, 2011.

Phil Borges. "Enduring Spirit”. Aperture, 1998.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...