13 May 2024

Batılılar Hz. Mevlana’yı niye sever?

Coldplay'in solisti Chris Martin, Hz. Mevlana'nın Misafirhane şiiri ile hayata tutunduğunu söylemişti. Dünyaca ünlü şarkıcı Beyonce, ikizlerinden birine Rumi ismini verdi. Bu bilgilerden hareketle Batı kamuoyundaki Hz. Mevlana algısına büyüteç tutalım istedik.

İslamofobi 21. yüzyılın en tartışmalı meselelerinden biri olarak karşımızda duruyor. Bir insanı inancı yüzünden hor görmenin tarihi ise hayli eski zamanlara kadar gidiyor. İsmini barış ve esenlik manasına gelen “İslam” sözcüğünden alan ve bugün dünyada 1,5 milyar müntesibe ulaşan İslamiyet dini, Batı kamuoyu ve siyasetçileri nezdinde her daim bir tehdit unsuru olarak algılanmıştır. Bu durumun oluşmasında İslam ordularının kısa bir süre içerisinde Batı dünyası için önemli olduğu düşünülen merkezleri bir bir fethetmesinin etkisi elbette inkâr edilemez. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde özellikle Haçlı Seferleri sırasında yüzyıllar öncesinden Samuel Huntington’a nazire yaparcasına Doğu ve Batı medeniyetleri karşı karşıya gelmişler ve çatışmışlardır. Mevlana Celaleddin Rumi de işte tam bu tarihlerde Anadolu toprakları üzerinde yaşamış ve farklı veçheler ile betimlenen şahsiyetlerden biri olmuştur. Moğol istilasının, Haçlı tehditlerinin kol gezdiği bir çağda her şeye ve herkese rağmen üflenen ney, sırra bürünmüş; hakikatleri yüzyıllardır kulaktan kulağa aynı etkileyicilikte ve incelikte taşımıştır. Öyle ki İslamiyetin varlığından tedirginlik hisseden Batı medeniyeti bile duydukları bu sırlı ifadelere hayranlık beslemişlerdir. Hz. Mevlana ve öğretileri her geçen gün artan bir iştiyak ile zamanlarüstü bir kimlikle bir ayağı sabit kalarak cümle âlemi deveran etmeye devam ediyor.  Öyle ki Coldplay'in solisti Chris Martin, Mevlana'nın Misafirhane şiiri ile hayata tutunduğunu söylemişti. Ardından üç Grammy ödülü sahibi Amerikalı şarkıcı Pink çocukları ile Instagram'da paylaştığı fotoğrafında Mevlana'nın "Ölüydüm, diri oldum. Ağlayıştım, gülücük oldum. Aşk devleti geldi de, ben ebedî devlet oldum" sözlerini paylaştı. Son olarak, dünya genelinde 75 milyondan fazla kayıt satarak rekor kıran ünlü şarkıcı Beyonce, ikizlerinden birine Rumi ismini verdi. Bizler de bu bilgilerden hareketle Batı kamuoyundaki Hz. Mevlana algısına büyüteç tutmak istedik. 

Batılıların Hz. Mevlana ilgisi ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?

Tasavvufu uzmanlık alanı seçen ilk İngiliz şarkiyatçısı Reynold Nicholson, Mesnevi’yi İngilizceye tercüme ettiğinde bu denli yankı uyandıracağını tahmin etmiş miydi, bilemiyoruz. Onun açtığı yolda ilerleyen ve Hz. Mevlana’yı bir ikon hâline getirmekte pek “mahir” olan Amerikalı şair Robert Bly ve Coleman Barks’tan önce de Batı entelijansiyasında Doğu medeniyetinin gizemleri hakkında popülerlik yüksekti. Goethe, Emerson gibi tanınmış simalar özellikle Farsça şiirler karşısında büyülendiklerini gizlemiyorlardı. 

Günümüze doğru yaklaştıkça özellikle 1950’li yıllar ile birlikte Hintli, Uzak Doğulu “guruların” Avrupa sathı mahalline yayıldığını gözlemledik. Yoga ve Uzak Doğu dövüş sporlarına ilgiyle başlayan merak zamanla Doğu mistisizmine büyük bir kapı araladı. Reform, Rönesans, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi'nden sonra maneviyatla ilgisini Pazar günleri kiliseye gitmek ve Noel sofralarında buluşmak mesabesine indiren Batı kamuoyu batıni tatmini Doğu felsefesinde aramaya başladı. Osho, Gürciyev ve sayılarını artırabileceğimiz nice sima yukarıda zikrettiğimiz mistisizme yönelme cereyanların tesiriyle ortaya çıktı. Hz. Mevlana ve Mesnevi ilk olarak bu grupların meclislerinde konu edinildi. Bu sebepledir ki bugün Batılı ülkelerde adı Sufizm olup geleneksel anlamda “Sufizm” ile alâkası olmayan onlarca hareket ile karşılaşabilirsiniz.

Batılı insan için Hz. Mevlana’nın gücü ve çekiciliği diğer mistik hareketlerden farklı olarak daha kalıcı oldu. Bu durumun ortaya çıkmasında Hz. Mevlana’nın onu takip ettiğini düşünen insanlara ödevler, görevler telkin etmemesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Şekle takılı kalmadan şiirin akustik gücünden faydalanarak insanda var olan “öz”e dokunması Hz. Mevlana’ya gösterilen ilgiyi izah bağlamında güçlü bir delil. Batılı insan, şahsi hayat tecrübesiyle, İslam ilahiyatı hakkında bir bilgisi olmasa da Hz. Mevlana’nın söylediklerini benimseyebiliyor, hayat pratiği hâline getirebiliyor. Batı kamuoyunda sanki Hz. Mevlana 13. yüzyılda değil de bugün onlar için bu eseri kaleme almış gibi hissediliyor. Hikâye bazlı bir anlatım tekniğinin tercih edilmesi bunu elbette kolaylaştırıyor.

Mesnevi’yi eline alan Batılı, iş yerinde onu kıskanan çalışma arkadaşını Mesnevi satırları arasında görünce önce şaşırıyor sonra “Bu benim hayatım, beni bana anlatıyor” hissine kapılıyor. Bu hayali dünyayı, kendi kültürel ya da dinî altyapısından biliyor.  Mesnevi modern insanın sorunlarını önce tespit ediyor, sonra da tedavi metotlarını birer birer sunuyor. Her sorunun tedavisinin “aşk” olması ise Batılıların gözünde Hz. Mevlana’yı bir sevgi kaynağı hâline getiriyor. Hristiyanlık öğretisinde yer alan “aşkın sevgi” metaforu Hz. Mevlana’nın ve eserlerinin Avrupa’nın kılcal damarlarına kadar ulaşmasını açıklamak için önümüze berrak bir arka plan koyuyor.

Uzun yıllardır Hz. Mevlana ve Mevlevilik üzerine araştırmalarda bulunan psikiyatrist ve psikoterapist Dr. Mustafa Merter, kişiyi Hakikat-i Muhammediye’ye ulaştırmayan Hz. Mevlana sevgisinin bir çıkmaz sokak olduğunu belirtiyor. Yine aynı şekilde The Mevlevi Order of Australia kurucusu Abdül Aziz de Hz. Mevlana’nın hakikatinin Batı dünyasında anlatılması gerektiğini söylüyor. Abdülaziz 2017 yılında AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Mevlana'nın öğretileri Batı'da popüler. Şiirlerini ve aşka yaptığı göndermelerini seviyorlar ama onun tasavvuf ve maneviyattaki yerini bilmiyorlar" demişti. 

Batılılar Hz. Mevlana’nın Müslüman olduğunu biliyorlar mı?

Batılılar “sevgi kaynağı” Hz. Mevlana’nın Müslüman olduğunu genellikle sonradan öğreniyorlar. Bir silsileyi takip ettiğini, bu silsilesinin 4 halife yoluyla Hz. Muhammed’e ulaştığını Mesnevi’yi okudukça algılıyorlar. Bu algılayış Batılı Hz. Mevlana takipçilerinin yollarının ikiye ayrılmasını beraberinde getiriyor. Burada büyük bir paradoksla karşı karşıya kalıyoruz. Tarih boyunca korkulan, zaman zaman tiksinilen, Martin Luther’in deyimiyle “Tanrı’nın Hristiyanlara ceza versin, onları yola getirsin diye gönderdiği” Müslümanlar… “Hz. Mevlana’da mı onlardanmış” Evet, bu soru büyük bir aydınlanmaya vesile oluyor. İslamiyet ile yüzleşme ihtiyacını hissediyorlar ve kendilerine öğretilen kadim Hristiyanlık teolojisinden uzaklaşmaya başlıyorlar. Zamanla bu arayış kendi inancından vazgeçmeyi ve İslamiyeti tercih etmeyi beraberinde getiriyor.

Hz. Mevlana’nın yazdıklarını rehber edinerek, herhangi bir kişiyi takip etmeksizin, deruni bir yolculuğa çıkan Batılılar inceleme yoluyla kendi kararları gereğince, özgür iradeleriyle İslamiyeti kabul ediyorlar. Bu elbette büyük bir kavganın ve savaşın sonunda gerçekleşiyor. Batılıları Batılı yapan değerler ve anlatılar manzumesinin inkârı kolay gerçekleşmiyor.  Aşkın rehberliğinde gelişen bu zorlu sürecin bu denli takipçisi olmasının sebebi belki de Mesnevi beyitlerinin acı ve umutsuzluğa teselli olmasında yatıyordur.

Hz. Mevlana, kendi inançlarından taviz vermeden, Allah’a dönük kelimeleriyle hangi inançtan olursa olsun kendisiyle ünsiyet peyda eden herkes için rehber olma özelliğini bugün de devam ettiriyor. Hz. Muhammed’e mutlak bağlılığı ve Allah’a dönük yüzü ile hangi inanç ve kültürden olursa olsun kendisiyle tanışan herkes için bir “yol gösterici” oluyor.

Batılıların Hz. Mevlana merakının arkasında kimselerin bilmediği fakat komplocuların çok sevdiği bir takım gizli gerçekler mi var?

Evet, bu soru son yıllarda hayli gündeme geldi. Kendilerine “Müslüman” demeyen “sözde” Mevleviler de türedi. Komplocular da gördükleri zahirden yola çıkarak “Hz. Mevlana’nın bir proje olduğunu, İslam şeriatının 'tabiri caizse' hafifletilmesi için kullandığını” dile getirdiler. Hâlbuki Hz. Mevlana basiretiyle olsa gerek bu günleri yaşadığı çağdan görebilmişti.

“Men bende-i Kur’ânem eger cân dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed muhtârem
Eger nakl kuned cüz in kes ez güftârem
Bizârem ez u vez an suhen bizârem”

“Ben yaşadığım müddetçe Kur’ân’ın bendesiyim.
Ben, Muhammed Mustafa’nın yolunun toprağıyım.
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim”

Birçok Mevlana’dan söz etmek elbette mümkün… Evrensel barışı temsil eden, sevgililer gününde sosyal medya postlarına konu edinen, meyhane sohbetlerinde lafın dönüp dolaşıp ona geldiği, Şii, Sünni, Alevi, Moğol ajanı… Yukarıda verdiğimiz dörtlükte ise Hz. Mevlana kendini, kendi cümleleriyle tarif ediyor. Kur’an’ın bendesi, Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) yolunun toprağı… Modern insan komplocu yaklaşımları sevdiği ve haz aldığı için gerçeklerle ilgilenmeyi tercih etmiyor. Hz. Mevlana ne olduğunu asırlar öncesinden tarif ederken bugünün insanı aradan geçen yedi asra rağmen bir takım komplolarda, yanlış bilgilerde onu aramak istiyor. Hz. Mevlana’yı ne sebeple olursa olsun herkes sevebilir ve takip ettiğini iddia edebilir. Önemli olan yukarıdaki dörtlükte olduğu gibi Hz. Mevlana’nın kendi tarifiyle hangi yoldan gittiğini doğru seçebilmekte.

Son dönemde popülaritesi yeniden artan Erich Fromm “Mevlana sadece büyük bir şâir, eşsiz bir mutasavvıf değildir. O aynı zamanda insan tabiatının derinlerine inmiş, insanın iç yüzünü keşfetmiştir” diyor. Hz. Mevlana’ya göre insan, son derece değerli bir varlıktır. İnsan, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmış ve meleklerde bulunmayan bilgiler kendisine verilmiştir. Hz. Mevlana, eserlerinde insanın bu üstünlüklerinden şöyle bahsediyor:

“Sen cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez.
Sen cihanın temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir.
Diyelim ki, âlemi meşale ve ışık kaplamış,
Çakmaksız ve taşsız olduktan sonra o, iğreti bir rüzgârdan başka nedir?”

“Bizim şu topraktan tenimiz feleğin nurudur.
Bizdeki çeviklik melekleri kıskandırır.
Kimi olur, temizliğimize melekler imrenir,
Kimi de olur, şeytan bile korkusuzluğumuzu görür de kaçar bizden.”

Yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, Hz. Mevlana insanı fiziki âlemle metafizik âlem arasına yerleştirmekte ve insanda her iki yönün bulunduğunu belirtmekte. Zahiri ve batıni yön… İnsanın gerçek yönü ve özü manevi yönünü oluşturuyor ve onu metafizik âlemle ilişki kurmaya sevk ediyor.  

Hz. Mevlana’ya göre Allah ile insanlık arasındaki iletişimi sağlayan güç sevgidir. İlahi sevginin ulaştığı gönüller gelişmeye, yücelmeye ve olgunlaşmaya hazırdır. İnsan ruhunun zenginleşmesi, ancak ilahi sevgiyle gerçekleşebilir.

Hz. Mevlana’ya izafe edilen birtakım uydurmalar ve yanlış yorumlarla son yıllarda globalleşmeyi önceleyen kimi vakıflar tarafından ön planda tutulmaya çalışıldığı apaçık ortada. Onlar kurmak istedikleri “yeni dünya düzeninde” Hz. Mevlana’nın çarpıtılan fikirlerinin yol gösterici olabileceğini düşünüyorlar. Nefis mücadelesini önceleyen ve savaşı “sözde” reddeden Hz. Mevlana’nın bir “barış” elçisi olabileceğini iddia ediyorlar. Onların kafalarının içindeki Hz. Mevlana ile hakiki Mevlana Celaleddin Rumi arasında o kadar büyük farklılıklar var ki tek tek ifade etmeye satırlar kafi gelmez. Ama şuna dikkat çekmek isterim ki; bu hayali Hz. Mevlana tiplerini ortaya atanların gizli ajandaları muhakkak vardır. İslamiyete zarar vermeyi de pekâla amaçlıyorlardır. Peki, “bizim” komplo teorisyenlerimiz bu iddiaları Youtube hesaplarında, televizyon kanallarında çürütmek, gerçek Hz. Mevlana’yı anlatmak dururken niçin birtakım hezeyanlara kapılıp tarihi çarpıtarak küresel baronların yapmak istediklerine destek olacak şekilde Hz. Mevlana’yı eleştirmeyi tercih ediyorlar? Cevabı çok basit fakat sayfalara geçirmek yerine siz kıymetli okuyucuların idraklerine bırakıyorum…

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...