
Bardakta ne var?
Bardağın yarısı dolu mu, boş mu sorusuna verdiğimiz cevaplar bizim olaylara ve durumlara olan reaksiyonumuzu, bakış açımızı gösterir. Peki, sadece var olana odaklansak? Yani kendimize, olduğumuz gibi bakabilsek… Her şey değişmez miydi?
Hepimizin bildiği bir test vardır. Bu testle optimist veya pesimist olduğumuz ortaya çıkar. Yarıya kadar su dolu bir bardağa baktığımızda optimistler “Bardak yarıya kadar dolu”, pesimistler ise “Bardağın yarısı boş” derler. Böylece hayata nasıl baktığımıza dair fikir ediniriz. Yıllardan beri süre gelen felsefi bir tartışmadır aslında bu. Cevabı kesinlikle doğru olmayan veya her iki cevabın da doğru sayılabileceği bir test.
Etrafınıza bakın, çevrenizde her zaman bardağın yarısını boş gören, olumsuzluklara odaklanmış kişiler muhakkak vardır. O insanlara ne yaparsanız yapın veya ne söylerseniz söyleyin bu durumdan, düşünceden vazgeçirmeniz pek mümkün olmaz. Bu insanlar sizin de yaşam enerjinizi çalarak milyonlarca yıllık dünyamızda sürdükleri kısa ömürlerini gri, bulutlu bir havayı soluyarak geçirirler.
Yine çevrenizde az da olsa “Bardağın yarısı dolu” diyen insanlar da vardır. Bu insanlara da hayatta bazı yanlışların olduğunu, önlem alınması gerektiğini anlatamazsınız. Onların soluduğu hava ise saf oksijen olduğu için her zaman gülümseyerek dolaşırlar. Bu iyi midir, kötü müdür tartışılır. Çünkü bu durumda hayatta kalma, ilerleme, yeniyi arama refleksi kaybolabilir.
Tüm bu bakış açılarının dışında üçüncü bir yol, görüş veya hayata daha farklı bakma şekli daha mevcut. “Bardakta su var” diyenler belki azdır ama bu bakış açısıyla kabullenmeyi, şükretmeyi, aynı zamanda o suyun faydasına ulaşmayı başarırlar.
Engeller olsa da var olana, varoluşa odaklanmak
Kabullenmek ve teslim olmak… Yaşamak zorunda olduğumuz şartları bilmek, buna göre kaliteli hâle getirmek... Engelli bireyler bazen doğuştan, bazen bir hastalık sonucu, bir kaza, terör veya hiç bilinmez bir nedenden yaşamlarına başka bir boyutu alırlar. Kendi bilinçleri yerine geldikten sonra bazıları bunun niye kendi başlarına geldiklerini düşünerek “Bardağın yarısı boş” diyerek isyan eder, kabullenemeyip mental olarak sağlıklarını etkiler ve hem kendi hem de yakın çevresinin yaşam kalitelerini en kötü duruma getirirler.
“Bardağın yarısı dolu” veya “Bardakta su var” diyen, bir elin parmaklarını geçmeyecek engelli bireyi uzun süredir görmedim. Genelde toplumun engelli bireye uygun gördüğü model, bunu yapmalarını engellemekteydi. 2024 yılında Paralimpik Oyunlar’da alınan olağanüstü başarılara kadar engelli bireylere bakış açımızda büyük bir gelişme olmadı. Onlarla konuşurken belli etmemeye çalışılsa bile yüzümüzde istemsiz bir “Yazık!” ifadesi oluyordu. Dikkatli bakanlar için bu yüzde belli edilmese dahi gözler kalbin aynası misali bakışlara yansıyordu. Elbette bunun olmasında engelli bireylerin bardağın boş kısmına odaklanmaları da etkiliydi. Ama bilhassa Paralimpik Oyunlar’daki başarılar hem sporcularda hem de bu sporcuları örnek alan engelli bireylerde değişimi tetikledi.
Niyet hayır, akıbet hayır
Şimdi “Bardağın içinde su var” ne demek ona bakalım. Bunu kendimden örneklemeyle vermek zorundayım. İnancın temeli teslim olmak, kabullenmek. Çok sevdiğim iki söz vardır: “Niyet hayır, akıbet hayır” ve “Her işte bir hayır vardır.” İşte buradan yola çıkarak bazıları buna kader der, bazıları karma, bazıları başka bir şey. Ama insan eğer kaderine teslim olurken bunu doğru şekilde yönlendirirse daha mutlu yaşar.
Ben üç yaşında çocuk felci geçirdim. Öleceğimi söylemişler. Boynumdan aşağısı tutmazken sonra bir mucize meydana gelmiş ve felçlik hâli sadece iki dizin altında kalmış. Bu durum sebebiyle de baston kullanıyorum. Bilinçlendiğimde ilk aklıma gelen; ölmediğime ve gelişim gösterdiğime göre yapmam gerekenlerin varlığıydı. Bu dünyada herkesin bir görevi, yapması gereken bir şey var. Ve Allah, bu kadar mükemmel yarattığı ve özellikler verdiği insanoğlunu yaşatıyorsa ona muhakkak önemli bir görev vermiştir. İnsanlar görev dendiğinde çok büyük beklentiler içinde olabilirler. Ama sadece birinin yüzünde gülümseme yaratmak, tekrar sevmeyi öğretmek, kalbinde sıcak bir his yaşatabilmek bu görevler arasında olabilir. Atomu keşfetmekten daha büyük bir mucize olabilir. Çünkü dünya boşuna yaratılmadı. Sâd suresi 27. Ayete bakalım: “Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenlerin hâline!”
Sadece bu nedenle bile bir hediye olarak gördüm engelli olmayı. Eğer engelli birey olmasaydım belki farklı bir hayat yaşayacaktım. Okumayacaktım, şu an düşündüğüm gibi düşünmeyecek, sevdiğim gibi sevmeyecek ve en önemlisi sevilmeyecektim. Gençken düşünürdüm: İnsanlar baston olmadan nasıl yürüyorlar, bastonsuz bir insan nasıl yürür? Bana göre doğru olan bastonla yürümekti; sağlıklı olan bendim, diğer insanlar bana göre farklıydı. Belki bu bakış açısı beni ben yaptı. Bardağın yarısı boş veya dolu diye bakmıyordum. Beni ilgilendiren bardağın içindeki su oldu. Sadece su içmekti benim derdim. Yani yaşamak, hayatın gereklerini yerine getirmek. Ve bana sunulandan maksimum şekilde mutlu olup kendi lehime çevirebilmek. Sadece şunu düşünün, eğer bana verilen bu hediye olmasaydı bugün sizlere bu satırları yazan kişi olmayacaktım.
Şu zamana kadar yaptığım paralimpik programlarında konuk aldığım tüm başarılı sporcuların ortak noktası, başarılarını kabullenip buna göre yaşamaya başlamalarıydı. Onlar ne “Bardağın yarısı boş” deyip hayata küsüyor ne de “dolu” diyerek kendilerini kandırıyor. “Bardakta su var” deyip, ihtiyaçlarını gideriyor ve yaşamlarına kabul ettikleriyle yön verip yollarını çiziyorlar. Doğru ve sizin gidebileceğiniz yolu bulun. Başka yollarda zorlanmak yerine, kendi yolunuzda yorulmadan, keyif alarak yürüyün.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.