Ukrayna Savaşı: Avrupa barış diyor, Rusya direniyor
Rusya, Ukrayna'da kanlı ve yavaş ilerliyor. Ekonomik sorunlar derinleşirken, halkın sessiz desteği zayıflıyor. Avrupa'nın barış çağrıları, Putin'in zafer retoriği ve iç gerçekler arasındaki uçurumu kapatamıyor. Savaş Moskova için artık bir güç gösterisinden çok, iç istikrarı tehdit eden bir varoluş.
Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut çatışma, basit bir sınır anlaşmazlığından çok daha derin tarihsel ve kimliksel köklere sahip. Kiev Knezliği'nin mirası, Ortodoks Hristiyanlığın kabulü ve Slav kimliğinin şekillenişi, her iki ulusun da kendisini bu ortak geçmişin gerçek varisi olarak görmesiyle modern gerilimlere zemin hazırladı. Rusya'nın kendisini "Rus dünyası" (Russkiy Mir) olarak adlandırdığı kültürel ve siyasi bir alanın merkezi olarak kavramsallaştırması, Ukrayna'nın bu alanın ayrılmaz bir parçası olduğu iddiasını beraberinde getiriyor. Bu anlayış, Çarlık döneminden Sovyetler Birliği'ne, oradan da modern Rusya Federasyonu'na uzanan süreklilik arz eden bir jeopolitik paradigmayı yansıtıyor.
Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılması, Rusya için toprak kaybının ötesinde kimliksel ve jeopolitik bir travma yarattı. NATO'nun doğuya doğru genişlemesi, Moskova'nın gözünde Batı'nın güvenlik vaatlerine ihaneti ve varoluşsal bir tehdit olarak algılandı. 2008'deki NATO Bükreş Zirvesi'nde Ukrayna ve Gürcistan'ın potansiyel üyeliklerinin gündeme gelmesi, 2014'teki Kırım'ın ilhakı ve Donbas müdahalesi için zemin hazırladı, nihayet 2022'deki tam kapsamlı işgalle sonuçlanan gerilimi tetikledi.
Rusya'nın Ukrayna politikası, üç temel sütun üzerine inşa edilmişti: Tarihsel birleşme iddiası, jeopolitik güvenlik endişeleri ve stratejik derinlik arayışı. Bu politikalar, realist uluslararası ilişkiler teorisinin "güç dengesi" ve "etki alanı" kavramlarıyla örtüşüyor. Moskova, Ukrayna'yı kendi güvenliği için bir tampon bölge olarak görüyor ve Kiev'in Batı'yla bütünleşmesini, doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak değerlendiriyor. Bu yaklaşım, "Moskova Üçüncü Roma'dır" şeklindeki geleneksel düşünceden, 19. yüzyıl Pan-Slavizmine ve günümüzün "Avrasyacılık" ideolojisine uzanan felsefi bir süreklilik içeriyor.
2022 sonrası dönemde ise, başlangıçtaki "hızlı zafer" beklentisi, uzun, yıpratıcı ve maliyetli bir savaşa dönüşmüştü. Rus ordusunun ilerleyişi "kanlı ve yavaş" oldu, ekonomik sorunlar derinleşti ve kamuoyundaki sessiz destek, yerini artan bir kayıtsızlığa ve sosyal gerilime bıraktı. Kremlin'in propagandası, dış dünyayı Ukrayna'ya desteğin boşuna olduğuna ikna etmeye odaklansa da içeride gerçeklikle propagandanın arasındaki uçurum genişliyor.
Avrupa'nın barış girişimleri ve Rusya'nın pozisyonu
Avrupa Birliği, savaşın başlangıcından bu yana, diplomatik yolları zorlayan ancak sınırlı başarı şansı olan çok sayıda barış girişiminde bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "asla Rusya'yı aşağılamamak" ve "Avrupa'nın güvenlik mimarisini yeniden düşünmek" çağrıları, Almanya Şansölyesi Scholz'ın ara buluculuk çabaları ve çeşitli zirve toplantıları, temel bir sorunla karşı karşıya kaldı: Rusya'nın müzakereyi, fiili kazanımlarını meşrulaştırmak ve askerî operasyonlarına ara vermek için taktiksel bir araç olarak görmesi.
Rusya'nın Avrupa'nın barış çağrılarına yanıtı, genellikle ön şartlı ve maksimalist oldu. Ukrayna'nın tarafsızlık statüsünün anayasal güvence altına alınması, Donbas ve Kırım'ın statüsünün Rusya lehine tanınması, Ukrayna'nın silahsızlandırılması ve "Nazilerden arındırılması" gibi talepler, Kiev ve Batı için kabul edilemezdi. Bu durum, uluslararası ilişkilerdeki "güvenlik ikilemini" somutlaştırıyor: Bir tarafın güvenliğini artırmaya yönelik her adım (Ukrayna'nın NATO'ya yaklaşması), diğer taraf (Rusya) tarafından kendi güvenliğine yönelik bir tehdit olarak algılanmakta ve karşı tedbirlere yol açıyor.
Rusya için barış müzakereleri, askerî başarılarla güçlendirilmiş bir pazarlık pozisyonundan yürütülmesi gereken bir süreç. İç ekonomik zorluklar ve sosyal yorgunluk Putin rejimini savaşı durdurmaya değil, aksine "zafer" retoriğini daha da şiddetlendirerek iç konsolidasyon sağlamaya itiyor. Carnegie Rusya Avrasya Merkezi'nden Alexandra Prokopenko'nun analizinde vurgulandığı üzere, ekonomi artık askerî üretime bağımlı hâle gelmiş durumda; ani bir barış, kısa vadede işsizlik ve ekonomik çalkantı riski taşıyor.
Bu çatışma, "realizm" ile "konstrüktivizm" arasındaki gerilimi yansıtıyor. Realist perspektiften bakıldığında, Rusya'nın davranışı güç ve güvenlik arayışının doğal bir sonucu. Konstrüktivizm ise olayları kimlik, normlar ve anlamlandırma süreçleri üzerinden okuyor. Rusya'nın "Rus dünyası" ve "tarihsel birleşme" anlatıları, konstrüktivist bir analizin merkezinde yer alıyor. Putin rejimi, savaşı toprak kazanmaktan ziyade Batılı liberal değerler karşısında alternatif bir medeniyet modeli (geleneksel değerler, güçlü devlet, çok kutuplu dünya) inşa etmek için de yürütüyor. Bu, Alman filozof Carl Schmitt'in "dost-düşman" ayrımına dayanan siyaset anlayışıyla da örtüşen, varoluşsal bir mücadele hâlini aldı.
Ancak Re:Russia'nın araştırmalarının gösterdiği gibi, Rus halkının önemli bir kısmı bu varoluşsal ideolojik mücadeleden ziyade günlük yaşamın sıkıntılarıyla ilgileniyor. Kamuoyundaki değişim, özellikle savaş gazilerine yönelik ambivalans tutumlar, toplumsal mutabakatın ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Barış nasıl gelecek?
Rusya, Avrupa'nın barış girişimlerine karşı, askerî ve diplomatik inisiyatifi elinde tutmaya çalışan, ancak içeride artan sosyo-ekonomik maliyetlerle boğuşan bir pozisyonda. Putin'in erken zafer ilan etme retoriği, askerî bir gerçeklikten ziyade, iç ve dış kamuoyunu kontrol etmeye yönelik bir araç.
Savaşın geleceği için birkaç olası senaryo öne çıkıyor:
Donmuş çatışma ve uzun süreli yıpratma
En olası senaryo, cephe hattının zaman içinde stabil hale gelmesi ve çatışmanın düşük yoğunluklu ancak sürekli bir savaşa dönüşmesidir. Rusya, elde ettiği toprakları korumaya çalışırken, ekonomik ve insani kaynakları giderek tükenebilir. Bu senaryo, kamuoyundaki sessiz hoşnutsuzluğun daha da artmasına neden olabilir.
İç dinamiklerde değişim
Ekonomik gerilimlerin (yüksek vergiler, enflasyon, işgücü kıtlığı) ve savaşın insani maliyetinin (ölümler, yaralı gaziler) toplumsal baskıyı artırması, rejimin savaş yönetiminde taktik değişikliklere gitmesine yol açabilir. Ancak totaliter kontrol mekanizmaları güçlü olduğu için yakın vadede rejim için ciddi bir iç tehdit beklenmemektedir.
Uluslararası arenada diplomatik kırılma
Batı'daki siyasi dengelerin değişmesi (örneğin ABD seçimleri) veya Ukrayna'ya verilen askerî-finansal desteğin azalması, Rusya'nın pazarlık pozisyonunu güçlendirebilir. Bu durumda Rusya, fiilî kazanımlarını kalıcılaştırmaya yönelik daha agresif bir barış planını dayatma girişiminde bulunabilir.
Son tahlilde, Rusya'nın Avrupa barış girişimlerine yaklaşımı, ideolojik iddialar ile acı ekonomik ve askerî gerçeklikler arasında sıkışmış bir rejimin ikilemini yansıtıyor. Putin için savaştan geri çekilmek, uluslararası prestij kaybının yanında "Rus dünyası" anlatısının ve dolayısıyla rejimin meşruiyet dayanağının çökmesi anlamına geliyor. Bu nedenle yakın gelecekte anlamlı bir barış umudu zayıf görünmüyor. Çatışma, Rusya'nın iç zayıflıklarını daha fazla ortaya çıkardıkça ve uluslararası izolasyonu derinleştikçe, nihai çözüm belki de tarihte olduğu gibi, imparatorlukların kendi iç çelişkileriyle yüzleşmek zorunda kalmasıyla gelecek. Avrupa'nın rolü ise Ukrayna'nın dayanıklılığını desteklemeye devam ederken, Rus toplumuyla iletişim kanallarını tamamen kapatmadan, uzun vadeli bir güvenlik mimarisi için gerçekçi zeminleri korumak olmalı.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.