25 Temmuz 2025

Ukrayna-Rusya tarafları İstanbul’da: Kalıcı barış yolunda üçüncü aşama

Rusya-Ukrayna ihtilafında İstanbul, barış için kritik bir merkez olmaya devam ediyor. Şimdi gözler, çatışmanın seyrini değiştirecek potansiyele sahip bir liderler zirvesinde. Türkiye, adil ve dengeli bir çözüm için ara buluculuğunu sürdürüyor. Barış için son anahtar bu zirve olabilir.

Rusya-Ukrayna ihtilafında yeniden yeşeren diplomatik temas ve kalıcı barış trafiğinde üçüncü görüşme, 23 Temmuz günü İstanbul’da gerçekleşti. 2013 yılı sonundan itibaren gittikçe büyüyen iki ülke arası sorunlar, 2022 yılının başından bu yana belki de 2. Dünya Savaşı sonrası dünya düzeninde en geniş ve yıkıcı sonuçlar doğuran bir safhada devam etmekte.  Bu süreçte, barışın tesisi ve diplomatik çabaların etkinliği adına ise önemli bir merkez hâline gelen Türkiye ve “İstanbul ruhu”, yeni tur müzakereler yoluyla bir kez daha, yeni can kayıplarını ve geniş bir istikrarsızlık alanını önlemeyi hedeflemektedir.

Esasen, daha binlerce cana mal olmadan ve altyapıları yakıp yıkmadan, ilk ciddi çatışmaların başlamasından çok kısa süre sonra, Türkiye öncülüğünde 2022’de filizlenen ve kapsayıcı bir sonuç alınması hedeflenen “İstanbul ruhu” ve barış görüşmeleri, daha o dönem diplomasinin sonuç verebileceğini gösterdi ve “Tahıl Koridoru” gibi sadece bölgesel değil küresel manada da “gıda krizi” felaketlerini önleyerek olumlu sonuçlara vesile olunabileceğini kanıtladı. Ancak ne yazık ki her iki tarafın tam anlamıyla barış için son noktayı bulamamalarıyla ve belki de “bölge dışı” addedilebilecek aktörlerin dahliyle, bir sonraki aşamada geniş çaplı çatışmaları durdurmaya yetmedi.

O günden bu yana yaklaşık üç yıllık dönemde sonuçsuz kaldığı düşünülen uzlaşma zemini, geçtiğimiz iki aylık süreçte, ilki 16 Mayıs, ikincisi 2 Haziran olmak üzere yeniden yeşermeye başladı. İstanbul Çırağan Sarayı’nda üçüncü turu gerçekleşen ve bir önceki turlarda işaret edilen “esir ve naaş takasları” gibi insani boyutlarla -keza olumlu ilerlenen bir zeminde- artık liderler arasında kapsayıcı bir zirvenin gerçeklemesi beklenmektedir. Bu tür bir zirve, çatışmanın seyrini değiştirmede ve geniş Avrasya’da -bilhassa bölge dışı kaynaklı her tür provokasyonun da önüne geçerek- kalıcı ateşkes ve barışın elde edilmesinde kritik bir önemi ifade edecektir.

Bu aşamaya nasıl gelindi; son görüşmelerde kim, neler konuştu?

Rusya ve Ukrayna krizi, özellikle 2025 Mayıs itibariyle her iki ülkenin “başkanlar” düzeyinde İstanbul’da buluşabileceği ihtimaliyle tüm dünyanın gözlerinin tekrar İstanbul’a dönmesine vesile oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın aynı esnada Orta Doğu turunda olması ve her iki liderin de katılması hâlinde, anılan görüşmelere dâhil olabileceğinin sinyalini vermesi, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’i “İstanbul’da bekleyeceğini” açık şekilde kamuoyunda birkaç kez tekrarlamasıyla, 16 Mayıs’ta gerçekleşen ilk tur görüşmeler son ana kadar dünyada en önemli gündem maddesi olmayı sürdürdü. Ancak Putin’in anılan görüşmelere katılmaması ve yardımcılarını görevlendirmesi uluslararası arenada bu görüşmelere ilginin bir miktar azalmasına neden olsa da o günden bu yana heyetler arasında atılan başta “teknik” ve “insani” adımlar, kalıcı ateşkes yolunda olumlu bir merhale olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye’den Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Kara Kuvvetleri Komutanı Metin Gürak’ın da hazır bulunduğu üçüncü tur son görüşmelerde ise konuk heyetlerden bazı sembol isimlerin bu bağlamda öncelikle vurgulanması gerekir. Bilhassa Ukrayna heyetine bu görüşmelerde başkanlık eden Ukrayna Millî Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri, Rustem Umerov, Kiev’de “Kırım Tatarlarının” en üst düzeyde seslerinden biri hâline gelen, esasen yaşayan bir tarih ve Kırım’ın sembol ismi hâlen Ukrayna Milletvekili de olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun temsilcisi olarak da görülebilecektir. Umerov, bir dönemin Ukrayna’da yeteri kadar “görülmeyen”, “duyulmayan” Kırım Tatar Türklerinin bugün bu ülkede elde ettikleri başarıyı ve önemli bir pozisyonu simgelemektedir.  Şüphesiz elde edilen bu makam, 2014’ten bu yana devam Kırım’ın haksız ilhak ve işgalini de en etkili şekilde uluslararası kamuoyuna vurgulamış oluyor.

Kırımoğlu’nun teklifi ve referansının yanında Umerov’un ilk seçim sürecinde etkin olduğu bilinen diğer bir önemli isim Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Andrey Yermak da İstanbul’da gerçekleşen son görüşmelerde Umerov’la birlikte Zelenski’nin kayda değer temsilcisi olarak dikkat çekti.  Rusya tarafından ise, diğer görüşmelerde de hazır bulunan, usta ve incelikli bir bürokrat ve “görev adamı” olduğu söylenen Putin’in başmüzakerecisi Vladimir Medinsky heyete başkanlık yaptı. Medinsky’e ilave Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Galuzin ile Rus Genelkurmayı ve askerî istihbarat yetkililerinin de hazır olduğu basına yansıdı.

İlk ve ikinci tur görüşmeler gibi 23 Temmuz’da İstanbul’da gerçekleşen 3. tur görüşmelerde de “ölen askerlerin naaşlarının iadesi” ve “esir takası” gibi hususların önemli bir başlık oluşturduğu, buna ilave olarak daha küçük çalışma gruplarının iki ülke arasında koordine edilerek alt seviyede müzakere sürdüreceği toplantı sonrası açıklandı. Türkiye’den de yapılan ilk üst düzey açıklamalarda kalıcı barışın uzun ve “zaman isteyen bir süreç” olduğunun altı çizilerek, İstanbul ruhu ile elde edilen sürecin, “verimli ve koordineli şekilde işler olduğuna” dikkat çekildi.

Bu çerçevede ilk tur görüşmelerde, insani konularda ve “1.000’e 1.000 kişi” gibi bir temelde esir değişimi hususunda uzlaşmaya açık formüller, üçüncü tur görüşmelerde de sürerken, bu defa her iki taraftan karşılıklı 1.200 esir olarak telaffuz edilen yeni rakama ilave olarak, Rus heyetinin başkanı Medinsky, Rusya'nın 7000 askerinin naaşını Ukrayna'ya iade ettiğini ve 3.000'ini daha iade etmeye hazır olduğunu basına açıkladı.  Ayrıca bilhassa bu savaşın diğer bir acı yüzü olan “savaş mağduru çocukların diğer tarafa kaçırılması” sorununun da ele alındığı bildirildi; özellikle Rusya tarafında bulunan Ukraynalı çocukların iadesi/değişimi hususunda ilerleme kaydedileceği basınla paylaşıldı.

“Denge”, “istikrar” ve “adil çözüm” arayışında bir arabulucu: Türkiye

Türkiye “yumuşak güç” inşasında ve İstanbul'un “barışın kenti” olarak imajını pekiştirmede Rusya-Ukrayna görüşmeleri vesilesiyle şüphesiz önemli bir aşama kaydetmiştir. Ayrıca başta bölgesel liderlik alanında olmak üzere Türkiye, Orta Doğu ve Avrasya’da artık sadece askerî değil, diplomatik bir merkez hâline gelebileceğini gösterirken; bu esnada “Batı’nın baskıcı ve tek-taraflı vekili” veya “Rusya’nın pasif bir müttefiki” gibi görünmemeye özel bir önem atfetmektedir. “Aralıklı etki”, “pragmatik hamleler” ve “zaman ve alan yaratıcı diplomasi” yürütülen stratejinin kayda değer parçalarıdır. 

İstanbul’un bu sürece ev sahipliği yapması ise, Rusya ve Ukrayna gibi bölge ülkeleri için hem tarihsel hem de kültürel ayrı bir arka plan ve sembolik bir mana teşkil etmekte,  Türkiye’nin “dengeli güç” arayışının görünür bir tezahürü niteliği de taşımaktadır.

Türkiye gerek küresel gerek bölgesel manalarda hız verdiği arabuluculuk çalışmalarında hem Rusya hem Ukrayna’nın “hassasiyetlerini” gerçek manada ve tarafsız kavrayabilen bir oyuncu olarak, Ukrayna’nın başta Kırım ve Doğu Ukrayna’da 2014 yılından bu yana yaşadığı haksız ilhak ve toprak kayıpları sonucu yaşadığı mağduriyeti unutmamakta ve her vesileyle dile getirmeyi de sürdürmektedir.

Öte yandan, bilhassa Batı’dan oyuncuların çoğu zaman son İsrail-Filistin meselesindeki gibi, insaniyet adına “sorundan soruna körleştiği” ve “tek-taraflaştığı” çağda bu durumun yarattığı ahlaki açmazı ise uygun surette Rusya’daki temsilcilerle paylaşırken Türkiye, Rusya’nın devam ettiği askerî sert müdahalelerin ise varılmak istenen “etik zemin”e hizmet etmediğini, bilakis, tüm dünyadaki krizlere kötü bir örnek teşkil eden ayrı bir “uluslararası hukuk sorunu” hâline geldiğini de vurgulamaktan geri durmamaktadır.

Sonuç olarak ise tarihî ve güncel siyasetteki arka planı ne kadar meşakkatli olsa da diplomatik yeteneklerin azami ölçüde kullanıldığı bir “Avrasya oydaşması”nın mümkünatı yönünde çabaların sürdüğü, içinden geçtiğimiz bu dönemde, Türkiye’nin temsil ettiği uluslararası ve insani pozisyon kıymetini artırarak korumaktadır.  

Hem anlaşmaya hem çatışmaya sürükleyebilecek bir aktör: ABD

Bu esnada şüphesiz, ABD ve Trump iktidarı, krizin gidişatında belirleyici bir faktör olma iddiasını sürdürüyor. İstanbul’da başlayan ve üçüncü turuyla süren barış görüşmelerinde de doğrudan olmasa da dolaylı bir “Trump etkisi”nden bahsetmek mümkün.

Bununla birlikte aynı esnada, Ukrayna’nın büyük şehirlerine devam den Rus saldırıları ve bombalamaları karşısında, örneğin son olarak Ukrayna ve Zelenski’ye hitaben, “Siz de neden Moskova ve St.Petersburg’u hedeflemiyorsunuz?” meyanında dünyayı belki de yeniden şok eden beyanatlarına devam edebilen bir “Trump figürü”yle de karşı karşıyayız. Çok kısa süre öncesinde Zelenski’yi konuk ettiği Beyaz Saray’da oldukça zor bir diplomasi dili ve tavrı sergilemişse de şimdi belki de bunu unutmuş görünen Başkan Trump, anılan görüşmede 3. Dünya Savaşı’nı kışkırtmakla suçladığı Zelenski’ye şimdi ise -belki de gayriresmî bilindik “Trump tarzı”yla da olsa- Rusya’nın en önemli şehirlerinin hedef gösterebiliyor.

Tabiatıyla bu çıkmaz -Ukrayna için de- ne kadar kaygan bir zeminde hareket edildiğini ifade ediyor. Anılan zor üslupla ABD’li yetkililerin bir dönem hedefinde olan ve kimi kesimlerce “aşağılandığı” dahi bariz olan Zelenski, gelinen aşamada ABD’yle yaptıkları karşılıklı anlaşmalar yoluyla çareyi yine bu zemin üzerinden aramanın önemine inanıyor görünmekte. Bu da bize mevcut dünya düzenindeki açmazlar hakkında önemli ipuçları vermeye devam ediyor.

Öte yandan, ABD Başkanı Trump; sadece Ukrayna’ya değil, Rusya’ya karşı da söylemsel düzeyde önemli ifadeler sarf etmeyi sürdürüyor. Trump, “Rusya’ya 50 gün içinde anlaşmaya varması”, aksi takdirde “ek yaptırımlar” uyarısıyla bu manada son günler yine dikkat çekti. Bunun Rus halkı ve ekonomisi üzerinde bir etki yaratmayacağı, ileri bir çözüme katkı sunmayacağını düşünenlerin sayısı hâlâ fazlayken, bu esnada NATO–AB ekseninde özellikle “Patriot savunma sistemleri” gibi desteklerin Ukrayna’da konuşlanması ise çatışmanın safhasını ayrı bir boyuta taşıyabilir.  Nitekim âdeta bir NATO üyesiymişçesine uzun menzilli füzeler, F-16'lar, Patriot sistemleri gibi kapasiteyle donatılacak Ukrayna, Rusya tarafından “varoluşsal bir tehdit” olarak algılanmaya devam edecek, Rusya bunu sadece siyasi değil, tarihinde de kimi zamanlar ortaya koyduğu gibi, bir “kültür ve medeniyet savaşı” olarak algılamayı sürdürerek çatışmalarını bir üst boyuta taşıyabilecektir.

Bu durumda da kaybolacak “İstanbul ruhu” başta olmak, tümüyle yitirilebilecek bir diplomatik zeminde Moskova, masada taviz vermek yerine savaş alanında üstünlük kurma arzusunu daha da artıracak, Avrasya’da iyiden iyiye bozulan dengeler, tümüyle yıkılacak altyapı ve tahmini zor can kayıplarıyla da son tahlilde kazanan yine başta Avrasya’nın gerçek oyuncuları olmaktan uzak, Batı menşeli gruplar ve aktörler olabilecektir.

Kalıcı barış için son anahtar aşama: Liderler Zirvesi

Özellikle Rusya tarafından Ukrayna’ya yönelik günün her saatinde, ancak daha çok gece vakti yoğunlaşan saldırılar, 2. Dünya Savaşı’nın zor yıllarını atlatan bu halklar üzerinde yine benzeri psikolojik ve yıkıcı etkiler yaratmaya devam etmektedir. Başkent Kiev, tarihî Odesa şehirleri gibi ülkenin en önemli alanları her daim hedefte kalmayı sürdürüyor. Bilhassa Sovyet döneminin aynı zamanda her biri güçlü bir sığınak olan metro istasyonlarından, uluslararası basına yansıyan Ukraynalı ailelere ait görüntüler bu manada içleri acıtmaya devam ediyor. Ukrayna da -İsrail’in başta Orta Doğu’da uyguladığı istihbari ve gizli operasyonlara benzer şekilde- başta insansız hava araçlarıyla Rusya şehirlerine ve altyapısına zarar verici sürpriz saldırılar yapmayı önemli bir seçeneği olarak elde tutuyor.

Bu bağlamda süren görüşmeler boyutunda, Rus diplomasisi, Rus devleti ve siyaset yapım tarzının da tarihsel “genel kodlarını” içerecek şekilde “karamsar”, “ketum” ve “çetin” bir karakterle hareket etmeyi tercih etmektedir. Nitekim Rus basını ve resmî söylemlerine dikkat edildiğinde, örneğin Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov tarafından, sadece 3. tur görüşmeler için değil, genel surette basınla, “çok zor olacak, mucize beklenmemeli” gibi ifadelerin paylaşıldığı sıkça görülebilir. Esasen yeni bir “millî bilinç” ve “uyanışın” da özellikle son 10 yıldır git gide hâkim olduğu Ukrayna’da da Rusya’dan geri kalmayan düzeyde bir tarzla hareket edildiği ve “İleri adımlar atabiliriz ama bu Rusya’nın yapıcı olup olmamasına bağlı” türünden açıklamaların paylaşıldığı bir ortam hâlen söz konusudur.

Ancak git gide tüm bölge halklarını yoran ve gerek insani gerek devlet politikaları açısından “çıkmaz bir sokağa” girildiği izlenimi yaratan bu meselede kayda değer sonuçların alınması elzem görünmektedir. Bu çerçevede diplomasinin işlerliğini göstermek adına başarılı addedilen Türkiye ara buluculuğundaki son İstanbul görüşmeleri de şüphesiz başta tarafların esirlerinin ve ölen askerlerin naaşlarının değişimi gibi “insani konular” üzerinde uzlaşmanın devamını sağlarken, artık bir sonraki aşamaya geçilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu manada da öncelikle Rusya tarafına ve bilhassa Başkan Putin’e daha fazla sorumluluk düştüğü açıktır. Buna ilaveten, gelinen aşama, özellikle uzun süredir beklenen “Liderler Zirvesi” için hazır olması mesajını her defasında almaya devam eden Putin’e karşılık, Ukrayna Lideri Zelensky’nin de son dönem “Batı’dan aldığı destek ve maddi yardımları” ülkesinin temel sorunlarından olan “yolsuzluk ve rüşvet çarkı”nda heba ettiği yönünde suçlama ve ithamlara daha net cevap vermesi gerektiği, diğer bir deyişle daha “şeffaf” ve “tarafsız”, bir dönemi de ayrıca zorunlu kılmaktadır.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...