16 Aralık 2025

Ukrayna barışında Ukrayna nerede?

Berlin'deki gizli görüşmeler, Trump'ın baskısı ve "5. Madde benzeri" güvenceler... Savaşın gölgesinde, Ukrayna'nın geleceği masada pazarlık konusu oluyor. Peki bu barış arayışında Ukrayna'nın sesi ne kadar duyuluyor?

Aralık 2025, Ukrayna Savaşı’nın seyrini değiştirebilecek diplomatik bir depremi işaret etti. Berlin'de, Alman Şansölye Friedrich Merz'in makamında, ABD'nin eski özel elçisi Steve Witkoff ve Donald Trump'ın damadı Jared Kushner başkanlığındaki bir heyet, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelenski ile yaklaşık beş buçuk saatlik bir görüşme yaptı. Masada ABD Başkanı Donald Trump'ın kişisel olarak yönlendirdiği iddia edilen ve Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin de (İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer sekiz ülke) dâhil olduğu radikal bir barış planı vardı. Planın merkezinde, Rusya ile olası bir anlaşma sonrası Ukrayna'da konuşlanacak, Avrupa liderliğindeki "çok uluslu bir güç" ve Ukrayna'ya NATO'nun 5. Maddesi'ni anımsatan "yasal olarak bağlayıcı güvenlik garantileri" bulunuyordu. Ancak bu görkemli paketin karşılığı, metinde de açıkça ima edildiği üzere, Ukrayna'nın toprak tavizleriydi. Trump'ın bir basın toplantısında söylediği gibi: "Dürüst olmak gerekirse, zaten o toprakları kaybettiler."

Bu gelişmeler, Şubat 2022'de başlayan tam ölçekli işgalin ardından, tarafların ilk kez bu kadar yakın olduğu yönündeki iddiaları da beraberinde getirdi. Peki, bu yoğun diplomasi trafiğinde, savaşın merkezindeki ülke Ukrayna'nın gerçek konumu ne? Kendi topraklarının ve güvenliğinin geleceği üzerine yapılan bu müzakerelerde Ukrayna'nın kaderi ne ölçüde kendi elinde?

ABD planının üç ayağı

ABD tarafından Berlin'de masaya yatırılan plan, karmaşık ve birbiriyle bağlantılı üç ana unsurdan oluşuyor: Avrupa liderliğinde çok uluslu güç: Planın en çarpıcı unsuru, bir barış anlaşması sonrasında Ukrayna topraklarında konuşlanacak "istekliler koalisyonu" adı verilen çok uluslu bir askerî güç. Bu güce ABD kara birlikleri katılmayacak ancak on bir Avrupa ülkesi (İngiltere, Fransa, Almanya öncülüğünde) liderlik edecek. Bu gücün görevi, Ukrayna ordusunun "yeniden yapılanmasına", hava sahası güvenliğine ve karasularının korunmasına yardım etmek olarak tanımlandı. Bu, fiilen Ukrayna'ya yönelik gelecekteki bir saldırıya karşı caydırıcı bir "tampon kuvvet" işlevi görecek. 800.000 kişilik dev ordu ve erken uyarı sistemi: Ukrayna, Batı'nın finansal ve askerî desteğiyle 800.000 kişilik daimî bir orduyu sürdürecek. ABD ise olası bir Rus saldırısını önceden tespit etmek için bir "ateşkes izleme ve doğrulama mekanizması" kuracak. Bu, Ukrayna'ya klasik bir NATO üyeliği sunulmadan, kendi gücünü artırması için bir yol haritası çiziyor. "5. Madde benzeri" güvenlik garantileri: Planın belki de en tartışmalı vaadi, Avrupa ülkelerinin Ukrayna'ya "gelecekteki bir silahlı saldırı durumunda barış ve güvenliği yeniden sağlamak için önlemler alma konusunda yasal olarak bağlayıcı bir taahhüt" imzalayacak olması. ABD'li yetkililer bunu "NATO'nun 5. Maddesi benzeri" olarak tanımlıyor. Ancak kritik nokta, bu taahhüdün otomatik olmaması ve her bir imzacı ülkenin "ulusal prosedürlerine" (örneğin parlamenter onay) tabi olması. ABD, kendisinin bu anlaşmaya taraf olmayacağını, sadece garantörler arasında yer alacağını teyit etti.

Trump'ın baskısı ve "kayıp topraklar" retoriği

Bu kapsamlı güvenlik paketi, Trump yönetiminin barış için öngördüğü bedelin gölgesinde kalıyor. Trump, kamuoyu önünde yaptığı açıklamalarla, barışın Ukrayna'nın "zaten kaybettiği" toprakları -muhtemelen 2022'den bu yana Rus işgali altındaki Donbas'ın tamamını ve belki de Kherson ile Zaporijya’nın bir kısmını- resmen tanımasından geçtiğini defalarca ima etti. Bu, Ukrayna Anayasası'na ve Zelenski'nin defalarca tekrarladığı "toprak bütünlüğü" ilkesine doğrudan aykırı bir talep.

Trump'ın "Topraklar kaybedildi" söylemi; sadece bir tespit değil, kasıtlı bir pazarlık stratejisi. Bu söylem, Ukrayna'nın elindeki en büyük kozu -yani topraklarını geri almak için savaşmaya devam etme iradesini- zayıflatmayı ve Ukrayna'yı gerçekçi olmayan bir pozisyondaymış gibi göstermeyi amaçlıyor. Ayrıca Batılı müttefiklerde savaş yorgunluğunu artırarak Ukrayna üzerindeki diplomatik baskıyı güçlendiriyor.

Zelenski, bu baskıyı açıkça kabul ediyor. Görüşmeleri "Kolay olmadı" diye nitelendirerek, ABD ile "bölge konusunda hâlâ farklı pozisyonlara sahip olduklarını" itiraf ediyor. Ancak Zelenski aynı zamanda, güvenlik garantileri konusunda "gerçek ilerleme" kaydedildiğini vurgulayarak, taviz karşılığında elde edilebilecek maksimum güvenceyi almaya çalıştığını gösteriyor. Onun stratejisi, toprak pazarlığını, ülkesinin uzun vadeli güvenliğini sağlayacak somut ve sağlam mekanizmalarla dengelemek gibi görünüyor.

Avrupa'nın ikircikli rolü

Avrupa Birliği ve özellikle Almanya, Fransa gibi büyük güçler bu süreçte karmaşık bir rol oynuyor. Bir yandan, İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın da altını çizdiği gibi, Putin'in "fırsat gördüğü takdirde daha fazlasını istemeye devam edeceğine" dair derin bir korku hâkim. Alman Şansölye Merz, Putin'in nihai amacının "eski Sovyetler Birliği'nin kendi sınırları içinde yeniden kurulması" olduğu uyarısını yapıyor ve "Ukrayna düşerse, durmayacak" diyor.

Bu korku, Avrupa'nın Ukrayna'da çok uluslu güce liderlik etmeye ve yasal güvenlik garantileri vermeye hazır olmasının temel motivasyonu. Avrupa, Ukrayna'yı kendi güvenliğinin ön saflarında görüyor ve bir Rus zaferinin doğrudan kendisini tehdit edeceğine inanıyor.

Ancak diğer yandan, Avrupa'nın bu taahhütleri ABD planına sıkı sıkıya bağlı görünüyor. Avrupa, kendi başına alternatif bir barış vizyonu ortaya koymak veya Ukrayna'ya ABD'nin önerdiğinden daha az toprak tavizi dayatan bir plana karşı net bir duruş sergilemek yerine, ABD'nin müzakere çerçevesini kabul etmiş durumda. Bu da Ukrayna'nın Avrupa'dan beklediği "dengelenmiş" bir diplomatik destekten ziyade, ABD'nin baskısını pekiştiren bir tutum anlamına geliyor.

Ukrayna'nın sınırlı seçenekleri ve stratejik duruşu

Peki, tüm bu baskılar altında Ukrayna'nın gerçekten ne gibi seçenekleri var? Zelenski'nin Berlin'deki görüşmelere verdiği tepki, pragmatik bir çizgiyi yansıtıyor.

  • NATO alternatifi: Zelenski, sağlam güvenlik garantileri karşılığında NATO üyeliği ısrarından vazgeçmeye hazır olduğunu açıkladı. Bu, acı bir gerçekçiliğin ifadesi. Rusya'nın en kırmızı çizgisi olan NATO genişlemesi meselesini masadan kaldırarak, diğer garantiler için pazarlık alanı açmaya çalışıyor.
  • Donbas için "dondurulmuş cephe hattı": Zelenski, tüm Donbas'ın (Donetsk ve Luhansk) teslimi yerine, "cephe hattının olduğu yerde dondurulmasını" umduğunu söyledi. Bu, fiilen işgal altındaki toprakların bir kısmının kaybını kabullenmek anlamına gelse de Rusya'nın tüm iddialarını tanımamak ve uluslararası hukukta bu bölgelerin Ukrayna'ya ait olduğu iddiasını sürdürmek için bir yol.
  • Zaporijya nükleer santrali ve ekonomik bölgeler: Müzakerelerde, Rus kontrolündeki Zaporijya Nükleer Santrali'nin geleceği ve işgal altındaki bölgelerin "ekonomik serbest bölge" statüsü gibi konular da tartışılıyor. Ukrayna, bu santraldeki elektriğin 50/50 paylaşımı gibi geçici formüllerle, egemenlik iddiasını tamamen kaybetmeden pratik çözümler arıyor.

Ancak Ukrayna'nın bu pragmatizmi, iç siyasette büyük risk taşıyor. Toprak tavizleri, savaşta yakınlarını kaybeden milyonlarca Ukraynalı ve savaşmaya devam eden ordu için kabul edilemez olabilir. Bu nedenle Zelenski, herhangi bir anlaşmayı halka ve orduya ancak "güvenliğin garanti altına alındığı" ve "Avrupa entegrasyonu yolunun açık kaldığı" bir paketle satabilir.

Barış mı, diz çöktürme mi?

Bugünkü diplomasi trafiği, Ukrayna için bir ikilemi ortaya koyuyor: Ya askerî olarak belirsiz bir savaşı sürdürmek ve Batı desteğinin azalma riskini göze almak ya da toprak kaybını kabullenerek uzun vadeli güvenliğini Batı'nın (özellikle Avrupa'nın) gelecekteki askerî taahhütlerine ve Rusya'nın sözüne bağlamak.

ABD planı, ikinci seçeneği paketliyor. Ancak paketin içeriği soru işaretleriyle dolu. "Yasal olarak bağlayıcı" Avrupa garantileri, acil bir durumda gerçekten işler mi? 11 ülkenin parlamentoları asker gönderme kararını onaylar mı? Rusya, Ukrayna'nın 800.000 kişilik bir ordu kurmasını ve Avrupalı askerlerin ülkesinde bulunmasını uzun vadede gerçekten tolere eder mi?

Ukrayna, bu sorulara net yanıtlar almadan, toprak tavizi vermek konusunda isteksiz. Avrupa ise hem Rus tehdidinden korkuyor hem de ABD'nin dayattığı çerçevenin dışına çıkamıyor. Rusya, elindeki toprakları ve nükleer santral gibi kozları pazarlık masasında sonuna kadar kullanmaya devam edecek.

Barışa giden yol, hâlâ sislerle kaplı. Ancak net olan bir şey var: Ukrayna, kendi barışı için yapılan müzakerelerde, dış güçlerin planları ve çıkarları arasında sıkışmış durumda. Ukrayna'nın gerçek anlamda "barışta" olup olmayacağı, sadece harita üzerindeki çizgilere değil, verilen güvencelerin kâğıt üzerinde kalmayıp ne ölçüde hayata geçirileceğine bağlı. Ve bu sorunun cevabı, Berlin, Washington veya Moskova'da değil, ancak gelecekteki bir kriz anında, o çok uluslu gücün Ukrayna'ya yardım için ne kadar hızlı harekete geçeceğinde yatıyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...