31 Temmuz 2025

Türk-Fransız ilişkilerinde yeni dönem mi?

ABD’nin etki alanının zayıflaması ve AB’nin dağınık görünümü ikili iş birliklerini yeniden gündeme getirdi. Ankara ve Paris, önlerindeki engelleri aşıp ortaklıklarını geliştirebilir mi?

ABD’nin hegemonyasının sarsılmasıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yeni oyuncular öne çıkıyor. Gazze’de soykırım ve sistematik açlık gündeminin sarstığı uluslararası arenada son olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) beşlisinden biri olan Fransa’nın Filistin devletini tanıyacağını duyurması ve bu karardan dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları telefon görüşmesinde Macron’u tebrik etmesi, ABD’nin ise karara olumsuz, İngiltere’nin düne kadar tereddütlü yaklaşması dengelerin sürekli değişebileceğini gösterdi. Atlantic Council’in birkaç gün önce yayımladığı Türkiye ile Fransa’nın yeni stratejik düzen içerisinde ilişkilerini yeniden nasıl kurabileceğine ilişkin analiz de bu kapsamda dikkat çekti.

Peki bu iki büyük gücün iş birliği olanakları ve önlerindeki zorluklar neler? Bu beklenti gerçekçi mi?

Nükleer güç ve sömürgecilik mirası

İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin kurulmasında başrollerden biri olan Fransa caydırıcı nükleer silahları ve komşularına göre güçlü ordusu, gelişmiş askerî teknolojisi, sermayesinin tüm bölgelerdeki etkin doğrudan yabancı yatırımları ve ortaklıkları ve bunların hepsini pekiştirebilen sömürgecilik mirası kültürel varlığıyla hala çok büyük bir devlet. Batı Afrika ülkelerinden Mali, Gine, Burkina Faso, Nijer’de 2020’den itibaren birer yıl aralıklarla gerçekleşen darbelerle Fransa karşıtlığı popüler bir ivme kazanmış olsa da Paris hâlâ Afrika’nın önemli güçlerinden biri ve Türkiye’yle Libya gibi sıcak sahalarda da rakip. Orta Doğu’da da Filistin’i tanıma kararıyla bir atılım gerçekleştirmeyi başaran Fransa, tarihsel olarak iddiasını sürdürdüğü Lübnan’dan Sahra’ya kadar bölgede söz söyleme potansiyeline sahip. Her ne kadar Batı Afrika’daki darbeleri Wagner eliyle desteklediği belirtilse de Ukrayna’daki savaşa gittikçe daha fazla odaklanan Rusya’nın sessizliğinin ve Çin’in ekonomik yatırımları öncelemesinin de bunda payı var.

Yükselen bölgesel güç: Türkiye

Türkiye ise Suriye Devrimi’ndeki aktif rolü, gelişen savunma sanayisi ve stratejik olarak odaklandığı Balkanlar, Güney Kafkaslar gibi alt bölgelerdeki tarihsel, ekonomik ve politik varlığıyla gittikçe bir bölgesel güç olarak öne çıkıyor. Ukrayna-Rusya Savaşı süresince yürüttüğü ara buluculuk politikasıyla Batı blokunun iletişim kurma yeteneğinden yoksun olduğu Moskova’yla ilişkilerde de içinde bulunduğu bu blok ve hiç şüphesiz NATO için eşsiz bir ülke hâlini aldı. İran’la Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan beri değişmeyen sınırları ve Azerbaycan’la dostluk ilişkisinin de olumlu etkilediği Tahran üzerindeki caydırıcılık da 12 günlük İsrail-İran Savaşı’nda önemini bir kez daha gösterdi. Devletin “Mavi Vatan” doktrininde ısrarı, deniz yetki alanlarının savunulması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Ankara’yla yakın ilişkilerden yana bir hükûmetin varlığı da Ankara’nın iddialı konumunu artırıyor. Buna karşı İsrail, Mısır ve Fransa’nın da desteklediği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) bu sahalarda iş birliği yapmak zorunda kalıyor.

Rekabetin pekiştireceği ortaklık

Sayılan başlıkların çoğunda birbirine rakip olan Türkiye ve Fransa ilişkilerini bu rekabetlerini sonlandırarak değil, sürdürerek yeniden düzenleyecek. Sebebi de açık, her iki ülke de ABD’nin Avrupa çeperinde, Akdeniz havzasında, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da dominasyonunu kabul etmiyor, dayatmalara karşı çıkıyor. Bu, geçmişte olduğu gibi Fransa’nın NATO’dan çıkacağı ya da Ankara’nın BRICS’i bir alternatif olarak öne çıkaracağı gibi ekstrem senaryoları gerektirmiyor. İki devlet de bulundukları Batı bloku içerisinde stratejik bir özerklik arayışındalar ve bunu çıkarları gerektirdiği ölçüde sürdürmeye kararlılar. Her iki ülkenin de kendisini kanıtlamış olduğu belli askeri alanlarda (Türk İHA’ları, Fransız elektronik harp sistemleri gibi) karşılıklı ortaklıklar kurma potansiyelleri var. Nitekim daha önce S-400’lerde olduğu gibi şimdi Eurofighter’ların alımında birden fazla satıcıyla ortaklık kurmanın faydası görüldü.

En büyük handikap ne?

Tüm bunlara karşın iki ülke arasındaki ilişkilerde sözde Ermeni soykırımının tanınması gibi oldukça problemli bir engel de söz konusu ancak Türkiye’yle iş birliğini “stratejik ortaklık” seviyesine doğru Rusya’nın tehditleri ve Kilise’nin baskıları pahasına ilerletmeye kararlı olan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın bu başlıktaki görüşleri biliniyor. Yeni bir sayfa açmak her zaman ihtimal dâhilinde. Dolayısıyla bu “nihai” bir engel değil. Libya üzerinde rekabet de “büyük güç” olmanın gerektirdiği “sınırların dışında başlayan ülke çıkarlarını korumanın” doğal bir sonucu. Unutmamak lazım ki Türkiye, Rusya’yla da Libya’da rakip tarafları destekliyor ve bu, Ankara’nın saygın konumunu artırıyor.

Yatırımcıların iş birliği

Bunlarla birlikte, Fransa’nın Türkiye’de çok güçlü bir ekonomik varlığı da söz konusu. 2025 itibarıyla Türkiye’de faaliyet gösteren yaklaşık bin 600’ün üzerinde Türk-Fransız ortak sermayeli ya da Fransız sermayeli şirket var. Otomotiv, enerji-altyapı, perakende-dağıtım, havacılık-ulaşım, sağlık-kozmetik, tarım-gıda sektörlerine ağırlık veren bu şirketlerin Fransız Dış Ticaret Danışmanlığı (CNCCEF) verilerine göre 2014-2019 yılları arasında GSYİH’ye doğrudan katkısı yaklaşık 3,3 milyar avroydu. Şimdi bunun 6-7 milyar avro seviyelerine çıkmış olabileceği tahmin ediliyor. Yüzlerce şirketin ortak üretim tesisi Türkiye’de bulunuyor ve on binlerce kişiye istihdam sağlanıyor. Ticaret Bakanlığı’nın 2023 yılı verilerine göre, Türk yatırımcıların da Fransa’da 280 şirketi bulunuyor.

İstikrarlı ve dengeli artış

İki ülke arasındaki ticaret de oldukça dengeli seyrediyor. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre 2023 yılında Türkiye’nin Fransa’ya ihracatı 9,82 milyar dolar, Fransa’dan ithalatı ise 10,8 milyar dolardı. Ankara Ticaret Odası’nın raporuna göre de 2024 yılı sonunda toplam dış ticaret hacmi 22,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2000 yılında bu rakam 5,8 milyar dolardı.

Türkiye ve Fransa’nın ilişkilerini değişen konjonktür çerçevesinde yeniden düzenlemesi mümkün. Bunun için tüm sorunların çözülmesi de gerekmiyor. Stratejik çıkarlarını önceliği hâline getirip Batı bloku içerisinde özerkliklerini korumak isteyen bu iki büyük devletin ABD’nin bölgeden yavaş yavaş çekilmesi, Avrupa Birliği’nin (AB) zayıflaması, Rusya ve Çin’in sessizliği gibi nedenlerle bazı alanlarda rekabetlerini sürdürürken Filistin başlığında olduğu gibi bazı alanlarda ortak bir dil geliştirmesi, ekonomik bağlarını güçlendirmesi ve hatta askeri ortaklıklara gitmesi faydalı olur.

“Avrupalıların bileceği iş”

Le Monde’da Mart 2025’te çıkan ve “Eskiden 'garip' bir ortak olan Türkiye, güçten düşmüş AB için artık vazgeçilmez bir ortak” başlığı taşıyan analizin son paragrafı bugün hâlâ bağlayıcı:

Ukrayna’yı silahlandıran ancak Rusya’yla iş birliği sürdüren ve Moskova’ya Batı yaptırımlarını uygulamayan Türkiye, hassas bir denge politikası izliyor. Bu ilk değil. Bu Türk ivmesini kabul edip etmemek Avrupalıların bileceği iş. (…) ‘Çelişkili bir güç’ olan Türkiye, stratejik uyanışının ortasındaki Avrupa’nın kaslarını esnetmeye iyi gelirdi.”

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...