06 Ekim 2025

Trump’ın siyasi ve zihinsel sarkacı

Gücün zirvesinde bir denge oyunu: Trump, gerçekle kurgu arasındaki sınırları muğlaklaştırırken, liderliğin temelindeki istikrar ve güvenilirliği de sarsıyor. Sosyal medyadaki dürtüsel paylaşımlardan tutarsız söylemlere uzanan bu sarsıntılı performans, gerçeklikle olan bağın sallandığını gösteriyor.

Güç, insanı yükseltmekle kalmaz; sınırlarını da zorlar. Özellikle de bu güç, dünyanın en görünür pozisyonlarından birindeyse. Donald J. Trump'ın başkanlık koltuğundaki ve sosyal medya mecralarındaki son performansları, onu yakından takip edenler için siyasetin ötesinde, derin bir psikolojik ve fiziksel denge arayışının da hikâyesini anlatıyor. Bu, bir merdivenden inerken yaşanan bedensel dengenin ötesinde gerçeklikle bağlantı, söylemlerin tutarlılığı ve liderlik ettiği ulusun beklentileriyle kurduğu ilişkinin dengesi.

Merdivenler, Trump'ın retoriğinde beklenmedik bir metafor olarak beliriyor. Askerî komutanlara hitaben yaptığı bir konuşmada, Joe Biden'ın “her gün merdivenlerden düşüşünü” izlediklerini söylerken, kendi fiziksel duruşuna dair takıntılı bir güven tiyatrosu sergiliyor: “Biliyorsunuz, merdivenlerden inerken çok dikkatliyim... çok yavaş yürüyorum. Kimsenin rekor kırmasına gerek yok, sadece düşmemeye çalışın.” Bu sözler, sıradan bir övünme olmanın ötesine geçiyor. Bir yandan rakibini istikrarsızlıkla suçlarken, diğer yandan kendini ölçülü ve kontrollü bir figür olarak konumlandırma çabasını ele veriyor. Ancak bu sözde “denge” vurgusu, kendi davranışlarının giderek daha düzensiz ve öngörülemez bir hâl almasıyla trajikomik bir tezat oluşturuyor.

Gerçeklik algısının sarsılan dengesi

Trump'ın dengesi yalnızca fiziksel bir mesele değil. Asıl sarsıntı, gerçeklik algısında yaşanıyor. Geçen hafta, kendisinin konuşan bir yapay zekâ versiyonunu içeren sahte bir videoyu, “Her Amerikalı yakında kendi tıbbi yataklı hastane kartını alacak” gibi anlamsız bir iddiayla paylaşması, bu sarsıntının en net göstergelerinden biriydi. “Tıbbi yataklı hastaneler”, sağcı komplo teorilerinin karanlık dehlizlerinden fırlamış, bilimsel dayanağı olmayan bir fantezi. Peki, dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı, kendi yapay zekâ klonunun bu fanteziyi duyurduğu bir videoyu neden ciddiye alır?

Bu soru, akla bir dizi rahatsız edici ihtimal getiriyor. Başkan, bu videonun gerçek bir konuşmanın kaydı olduğuna mı inandı? Yoksa sadece takipçileri arasında yaygın olan bir hurafeyi, onlarla ortak bir dil kurma aracı olarak mı gördü? Beyaz Saray sözcüsünün “Başkan videoyu gördü, paylaştı ve sonra kaldırdı... ve bunu yapma hakkı var” şeklindeki açıklaması, durumu açıklamak bir yana daha da içinden çıkılmaz hâle getirdi. Bu, bir çocuğun yaptığı yanlış bir paylaşım karşısındaki tepkisizlik gibiydi; sorumluluktan yoksun, nedensellikten arınmış bir savunma.

Aynı dengesizlik, Hispanik azınlık lideri Hakeem Jeffries'i sombrero ve bıyıkla, mariachi müziği eşliğinde gösteren ırkçı yapay zekâ videolarını paylaşmasında da kendini gösterdi. Burada, siyasi rakibine yönelik bir meydan okumadan ziyade, kültürel hassasiyetlerden ve temel nezaketten yoksun, sallantıda bir ahlaki pusulanın varlığı hissediliyordu. Bu paylaşımlar, bir liderden beklenen diplomatik duruşun ve toplumsal dengeyi gözeten söylemin çok uzağında, sadece kendi yankı odasını beslemeye yönelik dürtüsel hareketlerdi.

Retoriğin labirentinde kaybolmak

Trump'ın sözlü ifadeleri de bu dengesizlikten nasibini alıyor. Otizm ve Tylenol arasında kurduğu tartışmalı bağlantıyı anlatırken, “bir bebeğe verilebilecek bazı deha unsurlarından” bahsetmesi, dinleyenleri anlam arayışı içinde bırakan bir belirsizlikti. Cümleler birbirini tutmuyor, düşünceler yarım kalıyor, anlatım bir labirentten çıkış yolu arar gibi dolanıp duruyordu. Bu, karmaşık bir konuyu anlatma çabası değil, daha ziyade düşüncelerin dil üzerindeki hakimiyetini kaybetmiş gibi görünen bir zihnin ürünüydü.

Aynı şekilde, Ermenistan ile Arnavutluk'u birbirine karıştırması, basit bir coğrafya hatası olmanın ötesine geçiyor. Bu, dünya meseleleri hakkındaki bilgi dağarcığının ve ilgisinin sığlığına işaret eden bir gösterge. Uluslararası diplomasi, hassas bir denge üzerine kurulu; ülkelerin isimleri, tarihleri ve kimlikleri bu dengenin temel taşları. Bu taşların yerinden oynatılması, bir liderin dünya sahnesindeki duruşunun da sarsıldığının göstergesi.

Michigan'da bir Mormon kilisesinde yaşanan ve dört kişinin ölümüne yol açan silahlı saldırı sonrasındaki tavrı, Trump'ın duygusal ve siyasi denge anlayışını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Olaydan “haberdar olduğunu” bildirdikten sonra, toplumu birleştirici, yas tutan bir ulusa liderlik eden bir söylem geliştirmek yerine, üç saat sonra Beyaz Saray'daki “24 ayar altın armatürlerden” bahseden bir video paylaştı. Bu, bir toplumun acısına bigâne kalmak değil, o acının varlığını bile idrak edemeyecek kadar kendi dünyasının süslerine gömülmüş olmaktı.

Bu davranış, derin bir empati yoksunluğunu ve olayların önem sırasını kavrayamama hâlini yansıtıyor. Bir yanda hayatlarını kaybeden insanlar, diğer yanda parıltılı musluklar. Bu ikisi arasında kurulan bağlantısızlık, liderlikle sorumsuzluk arasındaki ince çizginin nasıl da aşılabildiğinin ürpertici bir kanıtı.

Denge arayışı mı, dengesizliğin iktidarı mı?

Virginia'daki üst düzey askerî komutanlara yaptığı konuşma ise bu dengesizliğin en endişe verici boyutuna işaret ediyordu. Trump, bitkin bir ses tonuyla, İran'ın nükleer tesislerinin bombalanmasını uluslararası hukuku hiçe sayarak övdü. Ardından, Chicago ve New York gibi Amerikan şehirlerini “eğitim alanı” olarak orduya açmayı önerdi. Bu, bir başkomutanın stratejik vizyonundan ziyade bir aksiyon filminden fırlamış, sonuçları hesaplanmamış bir fanteziydi. Güvenlik ile sivil özgürlükler, askerî güç ile hukuk arasındaki hassas denge, bu sözlerle yerle bir oluyordu.

Trump'ın “denge” sorunu, sadece merdiven inip çıkmanın ötesinde, bir bütün olarak liderlik tarzını tanımlıyor. Gerçek ile kurgu, ciddiyet ile saçmalık, empati ile bencillik, strateji ile dürtüsellik arasında gidip gelen bir sarkaç gibi. Bu sarkaç o kadar hızlı ve kontrolsüz salınıyor ki, etrafındakileri de bir girdabın içine çekme tehlikesi taşıyor.

Demokrat kongre üyesi Madeleine Dean'in, Cumhuriyetçi Meclis Başkanı Mike Johnson'a söylediği “Başkan dengesiz. Kendisi iyi değil” sözleri, bu endişenin siyasi arenadaki yankısı. Johnson'ın verdiği “Sizin tarafınızdaki birçok kişi de iyi değil” cevabı ise meselenin nasıl partizan bir çekişmeye indirgendiğini göstererek, asıl sorunun üzerini örtüyor.

Sorun, sadece Trump'ın kişisel sağlığı veya tuhaf alışkanlıkları değil. Sorun, bir ulusun kaderini elinde tutan bir bireyin, bu denli belirgin bir dengesizlik sergilerken iktidarda kalabilmesinin yarattığı varoluşsal tehlike. Tarih, dengelerini kaybeden kralların, imparatorluklarını nasıl batırdığının hikâyeleriyle dolu. Modern çağda ise bu denge, fiziksel bir tahtta oturmakla değil, gerçekliğin, aklın ve insanlığın ortak değerlerinin merkezinde durabilmekle ilgili. Trump'ın sarkacı, işte bu merkezden giderek uzaklaşıyor ve her sallanışında, etrafında daha büyük bir belirsizlik ve korku dalgası yayıyor. Bu, bir adamın, bir sistemin ve bir toplumun dengesi üzerine ne gibi etkilerde bulunabileceğini gösteren, ürpertici bir modern iktidar hikâyesi...

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...