
Somali’de normalleşme için Türkiye tek seçenek
Somali'nin normalleşme süreci, Türkiye'nin on yıldır süregelen etkinliğiyle şekilleniyor. Erdoğan'ın 2011 ziyaretiyle başlayan insani yardım, altyapı ve askerî destek, Somali'ye umut verdi. Normalleşme yalnızca Türkiye’ye mi bağlı, yoksa çok faktörlü bir denklem mi?
Somali, otuz yılı aşkın süredir devam eden çatışmalar ve parçalanmış bir yönetimle mücadele eden bir ülke olarak, normalleşme yolunda önemli adımlar atıyor. Bu süreçte Türkiye'nin on yıldan uzun süredir devam eden kapsamlı ve çok yönlü etkisi, Somali'nin istikrar kazanmasında ve yeniden inşasında belirleyici bir rol oynuyor. Peki, Somali'nin normalleşmesi gerçekten de Türkiye'nin stratejik ve etkili adımlarına mı bağlı? Bu soruya yanıt ararken, Türkiye'nin insani yardımdan altyapı geliştirmeye, askerî iş birliğinden diplomatik çabalara kadar uzanan geniş yelpazedeki angajmanını ve bunun Somali üzerindeki derin etkilerini detaylıca incelemek gerekiyor.
Türkiye'nin “koşulsuz” yardım yaklaşımı
Türkiye'nin Somali'ye olan ilgisi ve kapsamlı angajmanı, 2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kuraklık sırasında gerçekleştirdiği yüksek profilli ziyaretle başladı. Bu ziyaret, uluslararası toplumun Somali’ye yönelik müdahale yaklaşımlarında önemli bir dönüm noktası oldu. Geleneksel Batı müdahalelerinin karşılaştığı zorluklara bir tezat oluşturacak şekilde Türkiye doğrudan, sahadaki varlığıyla ve somut katkılarıyla dikkat çekti. Bu başlangıç, Somali halkı arasında geniş çapta minnettarlık ve güven kazanmasına neden oldu ve Türkiye'nin “koşulsuz” yardım yaklaşımı takdirle karşılandı.
Somali’nin yeniden doğuşuna katkı
Türkiye’nin Somali’deki angajmanının temelini insani yardım ve kalkınma girişimleri oluşturuyor. 2011’deki yıkıcı kuraklık sırasında 201 milyon doların üzerinde yardım sağlayan Türkiye, o tarihten bu yana Somali’ye 1 milyar doların üzerinde doğrudan insani yardım ulaştırdı. Bu yardımlar, sadece acil ihtiyaçları karşılamakla kalmadı, aynı zamanda Somali'nin altyapısının yeniden inşasına da önemli katkılar sağladı.
Mogadişu’daki 200 yataklı Somali-Türkiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Digfer Hastanesi) bunun en çarpıcı örneklerinden biri. TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) tarafından yönetilen bu hastane, ülkenin sağlık hizmetlerine erişimini önemli ölçüde iyileştirdi. Ayrıca Türk kuruluşları Aden Adde Uluslararası Havalimanı’nın yenilenmesi ve rehabilitasyonunda da aktif rol aldı. Favori LLC ve Kozuva gibi Türk şirketleri, operasyonları üstlendi ve yeni bir terminalin inşasını gerçekleştirdi. Mogadişu Limanı, 2014’ten bu yana Türk firması Al-Bayrak tarafından 20 yıllık bir imtiyaz anlaşması kapsamında yönetiliyor ve önemli modernizasyon yatırımları yapıldı. Hobyo Limanı’nın geliştirilmesi için de 70 milyon dolarlık bir yatırım önerisiyle görüşmeler devam ediyor. Türk firmaları, Mogadişu’da yollar ve ulusal parlamento binası da dâhil olmak üzere kritik altyapıyı yeniden inşa etti.
Eğitim sektörüne yapılan katkılar da göz ardı edilemez. Binlerce Somalili öğrenciye Türkiye’de eğitim bursları verildi. Bu mezunların, devlet yönetimi de dâhil olmak üzere Somali'nin kalkınmasına çeşitli rollerde katkıda bulunmaları bekleniyor. Türkiye ayrıca ülkenin tarımsal direncini artırmayı amaçlayan Somalili ziraat mühendislerini eğitmek için bir tarım okulu kurdu.
Türkiye’nin bu insani ve kalkınma angajmanı, geleneksel Batılı bağışçılarınkinden önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Birçok uluslararası kuruluş Nairobi gibi güvenli yerlerden uzaktan yardım yönetirken, Türkiye Mogadişu'da doğrudan, görünür ve sahada güçlü bir varlık sürdürdü, projeleri doğrudan uyguladı ve yerel halkla etkileşim kurdu. Hastaneler, havaalanı ve liman gibi somut altyapı projeleriyle desteklenen bu doğrudan yaklaşım, Somalililer arasında benzersiz bir güven düzeyi ve son derece olumlu bir algı yarattı. Bu, Türkiye’nin genellikle “kardeş bir ortak” olarak görülmesine yol açtı ve diğer bazı uluslararası kuruluşlar arasında bildirilen “Somali yorgunluğu” ile tezat oluşturdu. Bu farklı angajman modeli, Türkiye'nin diğer uluslararası aktörlerin taklit etmekte zorlanabileceği bir etki ve yerel kabul düzeyi elde etmesini sağladı. Somali için bu, yeniden yapılanma ve kalkınmasına doğrudan ve kapsamlı bir şekilde yatırım yapmaya istekli bir ortağa erişim anlamına geliyor, acil ihtiyaçları karşılayarak ve temel kapasiteleri inşa ederek normalleşme sürecini potansiyel olarak hızlandırıyor.
İstikrarın teminatı askerî iş birliği
Somali’nin normalleşmesinin en kritik bileşenlerinden biri güvenliktir ve Türkiye bu alanda da kilit bir rol oynuyor. Eylül 2017’de Mogadişu’da resmî olarak bir Türk askerî üssü olan Camp TURKSOM açıldı. Türkiye’nin denizaşırı en büyük askerî üssü olan bu tesis, “Afrika Kartalı” görev gücünün ana merkezi olarak hizmet veriyor. Temel görevi, Somali Silahlı Kuvvetleri’nin subay ve astsubaylarını eğitmek ve hazırlamak olup, nihai hedefi El-Şebab ile etkili bir şekilde mücadele edebilecek kendi kendine yeten bir ulusal askerî güç inşa etmek. Üste 10.000'den fazla Somalili askerin eğitilmesi planlanıyor ve 2023 itibarıyla yaklaşık 5.000'i mezun oldu.
Şubat 2024’te Somali ve Türkiye, Somali Silahlı Kuvvetleri’ni desteklemeyi ve modernize etmeyi amaçlayan 10 yıllık dönüm noktası niteliğinde bir savunma anlaşması imzaladı. Bu paktın temel odak noktalarından biri, Somali Donanması’nın yeteneklerini geliştirmek ve Somali’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni (MEB) korumak. Bu ortaklık kapsamında 2025’teki ilk teslimatlar arasında, Somali Hava Kuvvetleri için gelişmiş taarruz helikopterleri ve Akıncı insansız hava araçları ile Somali Donanması için silahsız helikopterler yer aldı. Mevcut savunma nakit yardım anlaşmalarına Temmuz 202’'te bir ek protokol imzalandı, bu da Türkiye'nin Somali Ulusal Ordusu'na devam eden mali ve askerî desteğini teyit etti.
Türkiye, El-Şebab'a karşı Somali'nin terörle mücadele çabalarını aktif olarak destekliyor, seçkin polis birimlerine (Haramcad) özel eğitim veriyor ve iddialara göre drone saldırıları düzenliyor. Ayrıca Türkiye, 2009'dan bu yana Somali kıyılarında korsanlıkla mücadelede önemli bir rol üstlendi, deniz ticaretini korumak için askerî gemiler konuşlandırdı.
Türkiye’nin askerî angajmanı, özellikle Camp TURKSOM'un kurulması ve son 10 yıllık savunma paktı, başlangıçtaki insani odak noktasından derin bir stratejik güvenlik ortaklığına doğru önemli bir evrimi temsil ediyor. Bu taahhüt, temel askerî eğitimin ötesine geçerek, modern ve yetenekli bir Somali ordusunun, özellikle donanmasının yeniden inşasını ve drone ve taarruz helikopterleri gibi gelişmiş askerî donanımın sağlanmasını kapsıyor. Bu düzeydeki kapsamlı askerî destek, Somali’nin uluslararası ortakları arasında farklılaşıyor. Bu stratejik değişim, Türkiye’yi Somali için uzun vadeli, potansiyel olarak vazgeçilmez bir güvenlik garantörü olarak konumlandırıyor ve ulusal savunma yeteneklerindeki kritik bir boşluğu dolduruyor.
Bölgesel gücün yükselişi
Türkiye’nin Somali’deki varlığı sadece insani ve askerî alanlarla sınırlı değil; diplomatik ve ekonomik ayak izi de giderek büyüyor. Türkiye, Afrika genelinde diplomatik ağını önemli ölçüde genişletti ve Mogadişu’daki en büyük büyükelçiliği de dâhil olmak üzere 40’tan fazla büyükelçiliğe ulaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık gerçekleştirdiği üst düzey ziyaretler, Türkiye’nin Somali’ye yönelik sürekli taahhüdünü ve stratejik odağını vurguluyor.
Türkiye ile Somali arasındaki ikili ticaret önemli bir büyüme kaydetti ve 2021 yılına kadar 363 milyon dolara ulaştı. Türk özel şirketleri, Mogadişu Limanı ve Aden Adde Uluslararası Havalimanı da dâhil olmak üzere kritik altyapıyı yönetiyor. Son önemli bir gelişme, Türkiye’nin Somali’nin karasularında açık deniz petrol ve gaz arama anlaşmalarına girmesidir; sismik çalışmalar Ekim 2024’ten bu yana devam ediyor ve sondajın Eylül 2025’e kadar başlaması bekleniyor. Bu anlaşmaların, yatırım maliyetlerini karşılamak için Türkiye’ye ilk petrol/gaz gelirlerinin önemli bir kısmını (%90'a kadar) ve ardından kârın %30'unu sağlayacağı bildiriliyor.
Türkiye, Afrika Boynuzu’nun değişken bölgesinde güvenilir bir arabulucu olarak aktif bir şekilde kendini konumlandırdı. 2013’te Mogadişu’daki merkezî hükûmet ile Somaliland’daki bölgesel yetkililer arasında Ankara’da uzlaşma görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Daha yakın zamanda, tartışmalı Somaliland Liman Anlaşması’nın ardından Somali ile Etiyopya arasındaki gerilimleri azaltmada önemli bir rol oynadı ve egemenlik ve saldırmazlık ilkelerini teyit eden “Ankara Deklarasyonu”na yol açan üst düzey görüşmelere ev sahipliği yaptı.
Türkiye’nin kapsamlı diplomatik varlığı, liman yönetimi ve enerji arama gibi stratejik olarak hayati sektörlerdeki hızla büyüyen ekonomik yatırımlarıyla birleştiğinde, insani veya kalkınma hedeflerinin ötesine geçen daha geniş bir jeopolitik hırsı güçlü bir şekilde gösteriyor. Petrol ve gaz arama anlaşmalarının şartları, Türkiye’ye potansiyel gelirlerin önemli bir kısmını sağlarken, açıkça ekonomik çıkarların peşinde olduğunu vurguluyor. Ayrıca Türkiye’nin kritik bölgesel anlaşmazlıklardaki aktif arabuluculuk çabaları, stratejik etkisini ve Afrika Boynuzu’nda kilit bir bölgesel aktör olarak konumunu pekiştiriyor.
Somali'nin normalleşmesi
Somali’nin istikrarı ve normalleşme yolu, Somali hükûmeti, Afrika Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) üyeleri, Mısır ve diğer uluslararası bağışçıları içeren birleşik bir çabanın sonucu. Afrika Birliği Somali Geçiş Misyonu (ATMIS) ve onun halefi olan Afrika Birliği Somali İstikrar Destek Misyonu (AUSSOM), güvenlik için hayati öneme sahip olmuş; Uganda, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Mısır gibi ülkelerden önemli birlik katkıları almıştır. ABD, Somali güçlerini hazırlamada ve yönetişim reformlarını teşvik etmede kritik bir ortak olmaya devam etmektedir. Mısır da askerî desteğini artırmış ve AUSSOM'a katılmaktadır.
Somali’de ulusal birlik, temel olarak kaynakların daha eşit dağılımını, klanlar arasında kamu hizmetlerine kapsayıcı erişimi ve parçalanmanın temel nedenlerini ele almak için koordineli bir çabayı gerektirmektedir. Devam eden reform çabalarına rağmen klan sistemi, derinlemesine kök salmış olup, önemli bir çatışma ve siyasi bölünme kaynağı olmaya devam etmektedir. Türkiye'ninki de dâhil olmak üzere herhangi bir dış desteğin nihai başarısı, Somali içinde gerçek siyasi iradeye ve iç reformları ve uzlaşmayı yönlendirebilecek birleşik bir ulusal liderliğe bağlıdır.
Kıtlık, yaygın yoksulluk, yüksek işsizlik ve temel hizmetlerin ciddi eksikliği gibi süregelen insani krizler, istikrarsızlığı körüklemeye ve normalleşme çabalarını baltalamaya devam etmektedir. Ayrıca zayıf merkezi hükûmet yetkisi, etkisiz yerel yönetişim yapıları ve yaygın yolsuzluk, devlet inşası çabalarını önemli ölçüde engellemekte ve kamu güvenini aşındırmaktadır.
Somali’nin normalleşmesinin Türkiye'nin müdahalesine bağlı olup olmadığı sorusu, verilerin Türkiye'nin insani, kalkınma, askerî ve diplomatik alanlardaki muazzam ve kritik katkılarını tartışmasız bir şekilde ortaya koymasına rağmen, aynı zamanda çok sayıda diğer uluslararası aktörün (Afrika Birliği misyonları ATMIS/AUSSOM, Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri ve Mısır dahil) sürekli varlığını ve vazgeçilmez önemini tutarlı bir şekilde vurguladığı bir bağlamda ele alınmalıdır. Ayrıca klan çatışmaları, zayıf yönetişim yapıları ve siyasi rekabetler gibi Somali içindeki köklü ve süregelen zorluklar, dış müdahalenin, belirli alanlarda ne kadar etkili olursa olsun, ülkeyi tek başına normalleştiremeyeceğini göstermektedir. Herhangi bir dış yardım veya müdahalenin nihai başarısı ve sürdürülebilirliği, büyük ölçüde gerçek Somali siyasi iradesine, iç reformlara ve kendi kurumlarının kapasitesine bağlıdır.
Kritik ortak: Türkiye
Somali'nin normalleşme yolu temel olarak çok faktörlü ve uzun vadeli bir süreçtir. Türkiye, benzersiz yaklaşımıyla önemli ve tartışmasız önde gelen bir kolaylaştırıcı ve ortaktır ve gerçekten de önemli olumlu sonuçlar elde etmiş ve önemli yerel güven kazanmıştır. Ancak Somali'nin geleceğinin tek belirleyicisi değildir. Dengeli ve gerçekçi bir bakış açısı, iç aktörlerin rolünü, çeşitli uluslararası aktörler arasındaki koordinasyonun (veya koordinasyon eksikliğinin) etkinliğini ve Somali'nin kendi içindeki süregelen yapısal zorlukların normalleşme seyrini topluca şekillendirdiğini kabul etmelidir. Herhangi bir tek dış aktöre, ne kadar kararlı ve etkili olursa olsun, aşırı bağımlılık, yeni kırılganlıklar yaratma, sağlıksız bağımlılıkları teşvik etme veya mevcut iç veya bölgesel güç dengesizliklerini istemeden kötüleştirme riskini taşımaktadır.
Türkiye'nin 2011'den bu yana Somali'deki angajmanı, insani, kalkınma, askerî ve diplomatik alanlarda kapsamlı ve etkili olmuştur. Türkiye, doğrudan, sahada varlığı ve kültürel yakınlığıyla geleneksel bağışçılardan ayrışmıştır. Bu müdahale, kritik altyapı, askerî eğitim ve diplomatik ara buluculuk dâhil olmak üzere somut faydalar sağlamış, Somali'nin devlet inşası çabalarına ve acil istikrarına önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak analiz, Somali'nin normalleşmesinin karmaşık, çok faktörlü bir süreç olduğunu ve iç siyasi dinamikleri (klan sistemi, federal-devlet ilişkileri), süregelen güvenlik tehditleri (El-Şebab, klanlar arası çatışmalar) ve sosyo-ekonomik kırılganlıklarla (iklim krizleri, zayıf yönetişim) derinlemesine iç içe geçtiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye, önemli bir kolaylaştırıcı ve kritik bir ortak olarak Somali'nin normalleşmesinin belirleyici aktörlerden biridir. Diğer uluslararası aktörlerin (AB, BM, ABD, AB, Mısır) vazgeçilmez rolleri ve en önemlisi, Somali halkının iç aktörlüğü ve siyasi iradesi de her zamanki gibi önemini korumaktadır. Ekonomik sömürü, Mogadişu merkezli odaklanma ve jeopolitik rekabetle ilgili endişeler, Türkiye'nin angajmanının ikili doğasını, yani gerçek destek ile stratejik kendi çıkarının bir karışımını vurgulamaktadır.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.