20 Kasım 2025

Malezya’nın yeni “İpek Yolu”

Malezya, Afrika’da yeni bir stratejik ortaklık peşinde. Palmiye yağı, helal sertifika ve eğitimdeki uzmanlığını, kıtanın genç nüfusu ve kaynaklarıyla buluşturmayı hedefliyor. Bu hamle, küresel tedarik zincirlerini çeşitlendirmenin ve çok kutuplu bir dünyada bağımsız rota çizmenin fütüristik adımı.

Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'un kaotik ve canlı sokaklarında, minarelerin gölgesinde yükselen devasa gökdelenler arasında dolaşırken, bir medeniyetin bin yıllık hikâyesine tanık olursunuz. Burası, antik baharat ticaret yollarının kavşağında, Malay, Çin, Hint ve Arap kültürlerinin harmanlandığı, sömürge dönemlerinin acılarını hafızasında taşıyan, ancak bağımsızlığının ardından inanılmaz bir ekonomik mucizeye imza atan bir ülke. “Asia Tiger” olarak anılmasının ardında, doğal kaynak zenginliğinin yanı sıra sürekli uyum sağlama ve stratejik konumunu küresel dalgalanmalarda bir kaldıraç olarak kullanma becerisi yatar. Şimdi, bu beceriyi yeni bir sahneye, dünyanın en dinamik ve en genç kıtası Afrika'ya taşımaya hazırlanıyor.

Malezya Başbakanı Anwar İbrahim'in bu hafta başlayan Etiyopya, Güney Afrika ve Kenya turu, sıradan bir diplomatik ziyaretin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Anwar'ın, Etiyopyalı iş liderlerine hitaben söylediği “Malezya açık pazarlara köklü bir şekilde bağlı, ancak hızla değişen bir dünyada güvenilir ortaklara ihtiyacımız var” sözleri, yeni bir jeo-ekonomik stratejinin manifestosu niteliğinde. Bu, bir zamanların sömürgeci güçlere bağımlı, ardından Asya üretim devrimiyle yıldızı parlayan bir ulusun, artık kendi kaderini çizmek ve yeni tedarik zincirlerinin mimarı olmak için attığı cesur bir imza.

Bir dönüşüm hikâyesi: Baharattan yarı iletkenlere şimdi de Afrika'ya

Malezya'nın tarihi, özünde bir ticaret ve dönüşüm hikayesidir. 15. yüzyıldaki Malakka Sultanlığı, dünyanın altın, baharat ve ipek için buluştuğu bir küresel ticaret merkeziydi. Sonrasındaki Portekiz, Hollanda ve İngiliz sömürge dönemi, bu zenginliğin dışarıya aktarılmasının tarihidir. Bağımsızlık sonrası, özellikle 1980’lerden itibaren, ülke palmiye yağı ve kauçuk gibi emtialardan, elektronik bileşenler ve yarı iletkenler gibi yüksek katma değerli ürünlerin ihracatçısı olmaya doğru olağanüstü bir dönüşüm gerçekleştirdi. Ancak bugün, yeni bir dönüm noktasındayız.

Küresel tedarik zincirleri, COVID-19 salgını, ABD-Çin arasındaki jeopolitik gerilimler ve Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı dalgalanmalarla derinden sarsıldı. Batı pazarlarındaki talep düşüşü, Malezya gibi ticarete bağımlı ekonomileri için bir uyarı işareti oldu. Geleneksel pazarlardaki bu belirsizlik, ülkeyi yeni rotalar aramaya itti. Ve işte bu noktada, 1,4 milyarlık nüfusu, ortalama 19 yaş ortalaması ve 3 trilyon doları aşan ekonomisiyle Afrika, bir “sınır pazarı” olmanın ötesinde, bir “stratejik iş birlikçi” olarak parlıyor.

Malezya’nın Afrika’ya ihracatı (15,3 milyar ringgit / 3,5 milyar dolar) hâlihazırda palmiye yağı, petrol ürünleri ve makinelere dayanıyor. Ancak analistlerin de işaret ettiği gibi, bu rakam Batı'daki bir durgunluğu telafi etmek için yeterli değil. Öyleyse gerçek hedef ne? Cevap, kısa vadeli ihracat patlaması değil, uzun vadeli yapısal bir ortaklık inşa etmek.

Rekabet arenasında stratejik konumlanma

Afrika boş bir sahne değil. Çin, “Kuşak ve Yol” girişimiyle kıtada devasa altyapı projelerine imza attı. Hindistan, eğitim, BT ve güçlü diaspora bağları üzerinden derin ilişkiler kurdu. Körfez ülkeleri ise egemen varlık fonlarıyla gıda güvenliği ve enerji yatırımlarını hızlandırıyor. Malezya'nın bu devlerle doğrudan güç yarışına girmesi beklenmiyor. Malezya'nın stratejisi, belirgin güçlü yönlere sahip olduğu niş alanlara odaklanmak:

Malezya, dünyanın en büyük ikinci palmiye yağı üreticisi. Afrika'nın hızla büyüyen nüfusu, gıda ve bitkisel yağ ihtiyacını katlanarak artırıyor. Ancak Malezya'nın buradaki rolü sadece hammadde ihracatçısı olmak değil. Malezya kendi gıda ihtiyacının %60'ını ithal ediyor. Bu, Afrika'nın bol ekilebilir arazileri ile Malezya'nın tarım teknolojisi ve gıda işleme kapasitesi arasında simbiyotik bir ilişki potansiyeli barındırıyor. Malezyalı şirketler, Afrika'da tarımsal üretimi artırmak için yatırım yaparken, aynı zamanda kendi gıda güvenliklerini de sağlamlaştırabilir.

Malezya, küresel helal endüstrisinin tartışmasız lideri. Sadece bir dinî sertifikadan ziyade, tüm bir tedarik zinciri, lojistik, pazarlama ve finansman ekosistemini ifade ediyor. Afrika'nın büyük Müslüman nüfusu, helal gıda, ilaç, kozmetik ve finansa erişim konusunda muazzam bir talep barındırıyor. Malezya, bu alandaki uzmanlığını ve sertifikasyon otoritesini kullanarak, Afrika pazarında erişilmesi zor bir güvenilirlik ve öncülük konumu kazanabilir.

Malezya, uluslararası öğrenciler için bölgesel bir eğitim merkezî hâline geldi. Afrika'nın genç nüfusu, kaliteli ve nispeten uygun maliyetli yüksek öğrenim için can atıyor. Malezya üniversiteleri, teknik eğitim kurumları ve staj programları aracılığıyla, Afrika'nın geleceğinin iş gücünü şekillendirmede kilit bir rol oynayabilir. Bu, eğitim hizmeti ihracatının ötesinde gelecekteki ticari ortaklıklar için güçlü bir diplomatik ve kültürel bağ kurma aracı.

Geçen ay ASEAN zirvesinde Güney Afrika ile imzalanan iş birliği çerçevesi, yarı iletkenleri de kapsıyor. Afrika, tüketici pazarı olmasının yanında bakır, kobalt, nadir toprak elementleri ve uranyum gibi kritik minerallerin kaynağı. Malezya’nın elektronik montaj ve yarı iletken test alanındaki kapasitesi, Afrika’nın hammadde zenginliği ile birleştiğinde, kıtada yeni bir yüksek teknoloji tedarik zinciri halkasının temelini atabilir. Bu, Çin'e alternatif bir “Küresel Güney” üretim ağı yaratma fırsatı sunar.

Ölçek sorunu ve geleceğin Malezya’sı

Ancak bu stratejinin önünde ciddi engeller var. Malezya'nın 33 milyonluk iç pazarı, şirketlerinin küresel ölçekte rekabetçi olabilmesi için yeterli değil. Bugün Malezya'nın ihracatının büyük kısmı, ülkede üslenmiş ancak nihai hedefi ABD ve Çin olan çok uluslu şirketler tarafından yapılıyor. Asıl mesele, yerli Malezyalı şirketlerin bu Afrika pazarı erişimini, kendi ölçeklerini büyütmek ve gerçek anlamda küresel oyuncular hâline gelmek için bir sıçrama tahtası olarak kullanıp kullanamayacağı. Bu, sadece hükûmet anlaşmalarıyla değil, özel sektörün cesareti, yenilikçiliği ve uzun vadeli yatırım perspektifiyle mümkün olacak. Afrika, Malezyalı şirketler için bir “staj sahası”, karmaşık ve çeşitlilik arz eden bir ortamda ayakta kalma ve büyüme becerilerini test edebilecekleri bir laboratuvar. Anwar'ın Afrika turu, bir başka hassas dengenin de sahnesi: Malezya'nın jeopolitik bağımsızlığı. Ziyaret, Malezya'nın ABD ile imzaladığı ve nadir toprak elementleri gibi stratejik alanlarda politika özerkliğini kısıtlayabileceği eleştirilerine maruz kalan ticaret anlaşmasının gölgesinde gerçekleşiyor.

Anwar'ın bu iddiaları kesin bir dille reddetmesi ve “Malezya'nın bağımsız, özgür ve egemen” olduğunu vurgulaması boşuna değil. Hatta, ABD'nin boykot ettiği bir dönemde, Malezya'nın BRICS ve G20 zirvelerine katılma kararı, ülkenin çok kutuplu bir dünyada tarafsız ve bağımsız bir aktör olma iradesinin güçlü bir sinyali. Afrika'ya yönelik bu açılım, Malezya'nın ekonomik kaderini tek bir büyük güce bağlamak istemediğinin, bunun yerine Küresel Güney içinde yeni ittifaklar aradığının açık bir göstergesi.

Afrika ne istiyor?

Bu hikâyenin belki de en kritik bileşeni, Afrika tarafının ne istediği. Afrika ülkeleri artık sadece “satın alınacak şeyler” arayan pasif alıcılar değil. Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa'nın sözleriyle, “ileri üretime yatırım yapabilecek”, “düzenleyici engelleri aşabilecek” ve en önemlisi, “endüstrilerini inşa etmeye ve büyüyen gençleri için istihdam yaratmaya yardımcı olabilecek” ortaklar arıyorlar.

İşte bu noktada, Malezya'nın kendi kalkınma hikâyesi paha biçilmez bir sermaye hâline geliyor. Malezya, bir zamanlar ham madde ihracatçısıyken, katma değerli üretim, eğitim ve altyapı alanlarında nasıl bir dönüşüm geçirdi? Bu deneyim, Afrika için satın alınamayacak bir değer taşıyor. Malezya, Afrika'ya sadece mal satmak yerine, onlarla birlikte üreterek, bilgi ve teknoloji transferi yaparak, “yapıcı bir ortak” olarak konumlanabilir. Bu, Çin modelinden (altyapı karşılığı kaynak) veya Batı modelinden (yardım ve koşullar) farklı, daha eşitlikçi ve sürdürülebilir bir iş birliği modelinin temelini oluşturabilir.

Peki, tüm bunlar Güneydoğu Asya'nın ve özelde Malezya'nın geleceği için ne anlama geliyor? Futüristik bir perspektiften baktığımızda, 2040’ların dünyasında başarılı olacak ülkeler, bugünden esnek, çok kutuplu ve dayanıklı tedarik ağları inşa edenler olacak.

Malezya, Afrika ile kuracağı derin ve çok boyutlu ortaklık sayesinde:

  • Yeni bir "Güney Ekseni" yaratabilir: Geleneksel Doğu-Batı ticaret eksenine ek olarak, Güneydoğu Asya ile Afrika arasında yeni bir Güney-Güney ticaret ve yatırım koridoru oluşturabilir. Bu koridor, palmiye yağı, helal ürünler, dijital hizmetler, eğitim ve yeşil teknolojiler üzerine inşa edilebilir.
  • Kaynak güvenliğini sağlayabilir: Afrika'nın kritik mineral rezervlerine stratejik erişim, Malezya'nın elektronik ve yeşil enerji (elektrikli araç bataryaları, güneş panelleri) sanayilerinin hayati damarını güvence altına alabilir.
  • Yumuşak güç ve diplomaside küresel bir oyuncu hâline gelebilir: Eğitim, İslami finans ve ılımlı siyasi duruşu sayesinde, Malezya sadece Asya ve Afrika arasında bir köprü değil, aynı zamanda Müslüman dünyasında ve Küresel Güney'de söz sahibi bir ara bulucu ve fikir lideri olarak yükselebilir.
  • Dijital geleceğin öncüsü olabilir: Malezya'nın gelişmiş dijital altyapısı ve fintech ekosistemi, Afrika'nın "dijital sıçrama" yapma arzusuyla birleşerek, mobil bankacılık, dijital kimlik ve akıllı şehir çözümlerinde yepyeni ihracat fırsatları doğurabilir.

Malezya'nın Afrika'ya yönelimi, kısa vadeli bir ticari hamleden çok daha fazlası. Bu, bir ulusun, değişen dünyada güvenilir bir ortak arayışının, kendi kalkınma deneyimini paylaşma arzusunun ve bağımsız bir küresel aktör olma iradesinin tezahürü. Tıpkı bir zamanlar Malakka Boğazı'nın dünyanın mallarını ve fikirlerini bir araya getirdiği gibi, Malezya şimdi de Hint Okyanusu'nun ötesinde, Afrika'nın genç ve enerjik kıyılarında, geleceğin ticaret ağlarını dokumaya çalışıyor. Bu yolculuk, baharat kokulu tarihî sokaklardan başlayıp, Nairobi’nin tech hub’larına, Johannesburg’un finans merkezlerine ve Addis Ababa’nın diplomatik koridorlarına uzanan, bin yıllık bir tüccar ruhunun modern çağdaki yansıması. Başarısı, yalnızca Malezya’nın değil, tüm Güneydoğu Asya'nın 21. yüzyıldaki refahını ve jeostratejik konumunu derinden şekillendirecek.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...