06 Ekim 2025

Caracas endişeli: Trump, Venezuela’dan ne istiyor?

ABD’nin Venezuela’ya yönelik kuşatması, “uyuşturucuyla mücadele” gerekçesinin ötesinde jeopolitik hesapları yansıtıyor. Maduro, olası bir işgal riskine karşı toplumsal seferberlik ilan etmiş durumda.

ABD’nin “uyuşturucu kartelleriyle mücadele” gerekçesi altında Latin Amerika’nın ABD karşıtı blokunun başını çeken Venezuela’yı kuşatma girişimi sürüyor.

Newsweek’te yer alan habere göre Amerikan donanmasına ait birçok savaş gemisinin hâlihazırda Venezuela açıklarında olduğu ve teleSUR’un iddiasına göre de Amerikan savaş uçaklarının ülke kıyıları yakınlarında sorti gerçekleştirdiği bugünlerde Trump yönetimi, ABD’nin Latin Amerika kökenli uyuşturucu kartellerini “yabancı terör örgütü” ilan ettiğini ve bu yapılarla “uluslararası olmayan silahlı çatışma halinde” olduğunu Kongre’ye bildirdi.

8 milyon milis hazırlanıyor

Gerilimi artıran bu adımla birlikte Venezuela’da “ABD işgali” endişesi gittikçe artıyor. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun bir ay önce yaptığı “seferberlik” çağrısından sonra 15 bini aşkın halk savunma merkezi harekete geçti bile. Maduro, ülkenin 125 bin kişilik profesyonel ordusunun yanı sıra yaklaşık 4,5 milyon milisi olduğunu ve bu seferberlikle birlikte bu sayının 8 milyonu geçeceği iddiasında.

Peki ABD gerçekten bir işgale mi hazırlanıyor?

Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı tam ölçekli bir savaşa benzer bir kapsamda ABD’nin Venezuela’da bir kara operasyonuna girişmesi elbette mümkün değil. Bunun için -Trump için önemli değilmiş gibi gözükse de- meşru bir gerekçe de bulunmuyor. Nitekim Venezuela’nın ABD’ye karşı -uluslararası hukuktaki en büyük boşluklardan birini teşkil eden- “önleyici müdahaleye” neden olabilecek bir ulusal egemenlik ihlali bulunmuyor. ABD’nin Venezuela’ya karşı tarihsel bir toprak iddiası da yok. Washington’un temel argümanı, Venezuela’da faaliyet gösteren Cartel de los Soles adlı uyuşturucu karteline Caracas’ın herhangi bir müdahalede bulunmaması, hatta devletin üst düzey yetkililerinin bu kartelin yürüttüğü kokain ticaretinin bizzat içinde yer almaları ve bu durumun Amerikalıları tehdit ettiği yönünde. ABD bunun sona ermesini istiyor. Bu isteği de saldırgan bir “gambot diplomasisiyle”, Venezuela kıyılarını taciz ederek dayatıyor.

“Uyuşturucu” neyi gizliyor?

ABD’nin Latin Amerika ve Karayipler’de “uyuşturucuyla mücadele” konsepti, Orta Doğu’daki “terörle mücadele” konseptinin bir benzeri olarak görülebilir. ABD, çıkarlarına aykırı hükümetleri sık sık suçlamak için “uyuşturucuyla mücadele” söylemine başvuruyor. Bununla sadece güneyindeki Amerikan karşıtı hükümetler üzerinde baskı yaratmakla kalmıyor, çok daha temiz, ahlaklı, Protestan ve beyaz olan nüfusunu da konsolide ediyor. Yine de belirtmek gerekir ki ABD sanıldığının aksine içsel gerilimleri hep sistem içerisinde tutabilen ve başarıyla kontrol edebilen bir ülke değil, özellikle ülkenin Hispanik nüfusunun yaşadığı batı ve güney kesimlerinde büyük bir devlet karşıtlığı söz konusu. Ayrıca bu insanların güneydeki ülkelerde birçok akrabalık bağları var. Dolayısıyla Latin Amerika ve Karayipler’de yaşanan her gerilimin Washington için bir kumar olduğunu söylemek gerekiyor. Guardian’da 4 Ekim’de çıkan bir köşe yazısında Simon Tisdall de benzer bir değerlendirme yapıyor: “Başkan’ın Venezuela’ya saldırma tehditleri tehlikeli ve bu tehditlerin ters tepmesi neredeyse kesin.”

Trump’ın tehditlerine konu olan uyuşturucu kartellerinin Latin Amerika ve Karayipler’de yaygın olduğu ve burada yapılan üretimin başta ABD olmak üzere dünya pazarına ihraç edildiği doğru. Kolombiya, Peru ve Bolivya’da kokain, Meksika’da metamfetamin üretiliyor ancak örneğin esrar da büyük ölçüde ABD’de üretiliyor ve kültürel açıdan yaygın bir şekilde özendiriliyor. Ancak kimyasal uyuşturucularda Latin Amerika ve Karayipler’in yanı sıra çoğu ABD müttefiki ülkelerden oluşan Güneydoğu Asya’nın da ciddi miktarda payı var.

Venezuela’nın petrol zenginliği

Venezuela’nın Trump’ın ilgisini çekmesinin asıl sebebini başka bir kaynakta aramak daha doğru olacaktır: Petrol.

BP ve OPEC’in 2024 verilerine göre Venezuela, 303 milyar varille dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervine sahip ülke ve Trump, Rus petrollerinin pazara girmesini önlediği ölçüde fiyatları artırırken ve piyasaya stratejik rezervlerini sürmek zorunda kalırken bir çıkmazın içine düşüyor. ABD elbette Venezuela rafinerilerine el koyma becerisine sahip değil ancak Çin’i gümrük vergileri konusunda büyük oranda lehine sonuçlanan bir anlaşmaya sürükleyebildiği saldırgan dış politikasını Venezuela’ya da uygulamaya çalışıyor. Trump için sadece bir gerekçe gerekiyor. Bu, Venezuela’da “uyuşturucu” olabilirken, solcu Cumhurbaşkanı Claudia Sheinbaum’un Meksikası’nda Çin menşeli elektrikli araçlar, Hindistan’da petrol, İran’da nükleer tesisler olabiliyor. Trump için Venezuela’nın petrol politikasını Washington’dan tayin edememek ciddi bir sorun, üstelik bu küresel ekonomide.

Bu bir politik mücadele ve kimin üstün geleceğini koşullar ve mücadele belirleyecek. Dolayısıyla Venezuela’nın halkı seferber etmesi hiç de önemsiz bir gelişme değil çünkü Maduro, yeterli bir kara gücü bulunmadığı takdirde Trump’ın daha da ileri gidebileceğini biliyor. Bununla birlikte bu adım sadece “daha fazlasının” önünü kesebilir.

ABD’nin caydırıcılığı: Donanma

ABD’nin asıl gücü Venezuela’nın dış ticaretini büyük ölçüde bloke etmesini sağlayabilecek Karayip üslerinde konuşlu dünyanın en büyük donanmasından geliyor.

Küba’nın işgal altındaki toprağı Guantanamo Bay’daki meşhur deniz üssünün yanı sıra ABD’nin Puerto Rico’da F-35 ve diğer hava unsurlarını kullanabileceği bir üssü bulunuyor. Ayrıca ABD, Venezuela’nın sadece birkaç mil açığındaki Aruba ve Curaçao adalarında da bir ileri konuşlanma üssüne sahip. Bölgenin biraz daha uzağında, El Salvador’daki Comalapa’da ve Honduras’ın Soto Cano bölgesinde de Güney Komutanlığı için büyük konuşlanma üsleri var. Buna karşın Venezuela’nın kıyı savunmasının ötesine geçemeyecek donanması 2 Lupo sınıfı fırkateyn ve birkaç hücum botundan oluşuyor.

Maduro, Hugo Chavez değil

Muhtemel senaryo, Amerikan donanmasının Caracas hükümetinin egemenliğini küçük düşürecek saldırgan bir eylemde bulunması ve Maduro’nun “güçlü” imajının sarsılması, sonra da “ortak aklın” devreye girmesi, uyuşturucu kartelleriyle mücadele için çeşitli mekanizmaların kurulması ve gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması olabilir. Böyle bir durumda Venezuela ve Rusya arasında 2025’te imzalanan Stratejik Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması’nın devreye girmesi söz konusu değil çünkü bu anlaşma NATO’nun 5. Maddesi gibi “otomatik” işleyen bir süreç öngörmüyor. Kaldı ki Ukrayna Savaşı’na angaje olan Rusya’nın etki alanının çok ötesindeki bu sürtüşme için kendisini riske atacağı düşünülemez.

Bugünün Venezuela’sı, eski Devlet Başkanı Hugo Chavez’in “enerjik” ve devrimci Venezuela’sı değil, nitekim Maduro da Chavez değil. Maduro şu ana kadar defalarca pragmatik geri dönüşlere, politika değişikliklerine imza attı. İktidarını korumak için yine atabilir. Üstelik Juan Guaido gibi Batı’nın “meşru başkan” olarak gördüğü popüler ve karizmatik bir lider sürekli Demokles’in kılıcı gibi kafasının üstünde sallanırken.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...