Avrupa: Tarihî sınavda yeniden doğuş
Avrupa, tarihin sınavında. Amerika'nın güvenilmez gölgesinde, Rus tehdidiyle yüzleşiyor. Trilyonluk savunma hamleleri, endüstriyel seferberlik ve siyasi irade sınavı. Hedef: Stratejik özerklik. Feniks misali, barış projesinin küllerinden çelikten bir güç doğabilir mi? Cevap, ortak iradede gizli.
Mitolojide “Tanrılar ölümsüzdür; çünkü savaşmayı değil, savaşa hazır olmayı bilirler” denilir. Bu kadim bilgelik, bugün Avrupa’nın ruh hâlini özetliyor âdeta. Kıta, barışın neredeyse doğal bir durum olduğuna dair yanılsamasını kaybettiği bu çağda, tarihin derinliklerinden gelen bir dersi yeniden öğreniyor: Hazır olmak, var olmaktır. Ukrayna’nın buğday tarlalarında patlayan bombalar, yalnızca toprağı değil, Avrupa’nın kolektif bilincini de paramparça etti. Ve şimdi, Westfalya’nın devlet sisteminden Napolyon’un genel seferberlik mirasına, Bismarck’ın reel-politiğinden, AB’nin normatif gücüne uzanan yolculukta yeni ve tehlikeli bir dönemeç alınıyor. Avrupa, yeniden silahlanıyor. Ancak bu sefer, tarihteki gibi birbirine karşı değil, belirsiz bir geleceğe ve güvenilmez bir müttefike karşı.
Avrupa’nın şu anki durumu, 1930’ların pasifist hayal kırıklığı ile 1950’lerin NATO inşası kararlılığı arasında gidip geliyor. Ancak benzersiz bir paradoksla karşı karşıya: Hiç bu kadar zengin, birbirine bağlı ve kurumsal olarak güçlü olmamışken, hiç bu kadar kırılgan hissetmemişti. Rusya’nın revizyonist hamlesi, sadece toprak ihlali değil, Avrupa düzeninin epistemik temellerine bir saldırıydı. Daha da sarsıcı olan ise Amerika’nın “stratejik belirsizlik” girdabına girmesi oldu. Trump’ın “NATO modası geçmiş” söylemi bir kampanya retoriği olmaktan çıkıp, Pentagon’un Küresel Durum İncelemesi’nde somut bir askerî çekilme önerisine dönüşebilir. Bu, Avrupa için iki asırlık güvenlik paradigmasinin sonu anlamına gelir: Atlantik’in koruyucu gücü artık bir sabit değil, bir değişkendir.
Bu varoluşsal uyanış, rakamlara yansıyor. 150 milyar avroluk “Güvenlik Eylemi” fonu sadece bir başlangıçtı. Asıl çarpıcı olan, Polonya’nın tek başına 43,7 milyar avroluk talebi ve Almanya’nın 100 milyar avroluk özel fonla Bundeswehr’i “Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu” yapma hedefidir. Bu hamleler, “Ulusal Kaçış Maddesi” (NEC) gibi bütçe disiplinini askıya alan mekanizmalarla birleştiğinde, kıtanın kriz anında kuralları nasıl esnetebileceğinin göstergesi. 650 milyar avroluk ek harcama potansiyeli sadece ekonomik bir veri değil; jeopolitik özerklik için bir ön ödemedir.
Machiavelli’den Schmitt’e gücün doğası
Bu dönüşümün altında yatan, derin bir felsefi kayma var. Avrupa, Immanuel Kant’ın “Ebedî Barış” ütopyasından, daha karanlık ama belki de daha gerçekçi düşünürlere doğru yol alıyor. Carl Schmitt’in “Siyasetin özü dost-düşman ayrımıdır” tezi, Putin’in Kiev’e yürümesiyle yeniden güncellik kazandı. Kıta, Thomas Hobbes’un “doğa durumu”na tam olarak dönmese de güvenliğin artık “ortak bir müşterek” değil, rekabet edilen bir kaynak olduğunu kabul ediyor.
Ancak Avrupa’nın yaklaşımı, Niccolò Machiavelli’nin “zorunluluk yasaları”na körü körüne bağlılık değil. Daha ziyade, Sun Tzu’nun “Üstün savaşçı savaşmadan kazanır” stratejisini, modern caydırıcılık teorisiyle harmanlıyor. Hedef; savaşı kazanmak değil, savaşın çıkmasını engellemek. Fakat bu, inandırıcı ve korkutucu bir güce dayanmak zorunda. İşte Avrupa’nın trilyonlarca avroluk yatırımı buradaki boşluğu doldurmayı amaçlıyor: Hava savunmasında %400’lük artış hedefi, Clausewitz’in “savunmanın gücünü” somutlaştırıyor. 1 trilyon dolarlık Amerikan yetenek ikamesi ise kaderini başkasının ellerine bırakmama iradesinin ifadesi.
Taahhütler kâğıt üzerinde kalırsa, hiçbir anlam ifade etmez. Camille Grand’ın üç aşamalı öncelik listesi -Ukrayna desteği, entegre hava savunması, bağımsız yetenekler- devasa bir lojistik, teknolojik ve endüstriyel meydan okumayı ortaya koyuyor. Avrupa savunma sanayii, “zanaatkârlıktan endüstriyel ölçeğe” geçişin sancılarını yaşıyor. Onlarca yıllık düşük talep, tedarik zincirlerini inceltti, uzmanlığı azalttı.
ELSA (Avrupa Uzun Menzilli Taarruz Yaklaşımı) gibi programlar, iş birliğinin umut vaat eden yüzü. Ancak gerçek şu ki 18 aydır “ne inşa edileceği” konusunda anlaşma sağlanamaması; ulusal çıkarların, standartlaşma savaşlarının ve bürokratik ataletin hâlâ ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Almanya’nın 25 milyon avro üzeri her sözleşme için Bundestag onayı şartı, aciliyet ile demokratik denetim arasındaki gerilimi yansıtıyor. Hollanda ve İtalya’daki benzer kısıtlamalar, “Avrupa hızı” diye bir kavramın henüz oluşmadığını ortaya koyuyor.
Savaşın değişen ontolojisi
Ukrayna Savaşı, savaşın doğasının kökten değiştiğini kanıtladı. Artık savaş, “platformların savaşı”ndan “ağların savaşı”na evriliyor. Zzafer artık teknolojiyi en hızlı ve en büyük ölçekte ön saflara ulaştıranın. Bu, savunma bütçelerinin %10-30’unu “çığır açan projelere” ayırma çağrılarını anlamlı kılıyor.
Yapay zekâ destekli savaş alanı yönetimi, insansız hava araçları sürüleri (drone swarm), hiper ölçekli bulut bilişim ve yörünge tabanlı gözetleme, geleneksel kuvvet yapılarını altüst ediyor. İngiltere’nin “savaş temposunda inovasyon” birimi ve Almanya’nın Rheinmetall ile Ukrayna’da kurduğu ortak tesis, bu yeni gerçekliğe verilen ilk tepkiler. Baş döndürücü inovasyon ekosistemi, savunma bakanlıklarını hem yürümeyi hem de sakız çiğnemeyi -hem mevcut sistemleri tedarik etmeyi hem de geleceğin sistemlerini icat etmeyi- aynı anda öğrenmeye zorluyor.
Kritik bir paradoks da burada yatıyor: “Mükemmel, düşmanın iyisidir.” “Spiral geliştirme” anlayışı -yani yeterince iyi sistemleri sürekli güncelleyerek piyasaya sürmek- eski, on yıllık geliştirme döngülerinin yerini almalı. Ancak bu, Avrupalı mühendislik kültüründeki “kusursuzluk takıntısıyla” çelişiyor. Tüm bu finansal, endüstriyel ve teknolojik kapasiteye rağmen, en büyük engel siyasi irade ve toplumsal rızadır. Avrupa seçmeni, refah devleti ile güvenlik devleti arasında bir tercihe zorlanıyor. Almanya’da “Zeitenwende” (çağ değişimi), Fransa’da “économie de guerre” (savaş ekonomisi) kavramları tartışılıyor. Peki, bir Fransız emeklisi, emekli maaşı enflasyonla erirken, yeni bir uydu istihbarat ağına milyarlar harcanmasını kabul eder mi? Bir Alman öğrenci, üniversite harçları artarken, Leopard 3 tanklarının geliştirilmesini destekler mi?
Bu, felsefi bir sorudur: Toplumun güvenliği, bireyin refahından daha mı önemlidir? Ve bu öncelik, demokratik olarak nasıl meşrulaştırılır? Daha da endişe verici olan, Rusya yanlısı aşırı sağ partilerin yükselişi. Marine Le Pen, Giorgia Meloni’nin farklı tonları, Viktor Orbán’ın açık Putin sempatisi, Avrupa’nın güvenlik çabasını içeriden baltalama potansiyeli taşıyor. Savunma, artık sadece sınırlarda değil, seçim sandıklarında ve parlamento kürsülerinde de kazanılıp kaybediliyor.
İmparatorluk mirası ve federal rüya
Avrupa’nın bu yolculuğu nereye varabilir? Birkaç senaryo mümkün:
- Parçalı güçlülük: Ulus-devletler güçlenir ancak Avrupa düzeyinde koordinasyon zayıf kalır. Bu, Richelieu’nün “raison d’état”ının (devlet nedeni) modern versiyonu olur. Verimsiz, pahalı ve stratejik olarak kısıtlı bir senaryo.
- Federal savunma doğuşu: Savunma, AB’nin federal bir yetkisi hâline gelir. Ortak bütçe, tek bir komuta zinciri, standartlaşmış ekipman. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşundaki “federal ordu” tartışmalarını anımsatır. Zorlu ancak uzun vadede en güçlü senaryo.
- Çok hızlı ittifak: NATO, Avrupa sütunu güçlenerek hayatta kalır. ABD, Asya’ya odaklanırken, Avrupa NATO’nun Avrasya ayağının omurgası olur. Bu, en olası ve dengeli senaryo gibi görünüyor.
- Başarısızlık ve bağımlılık: Siyasi irade kırılır, toplumsal muhalefet büyür, bürokrasi ağır basar. Avrupa, yetersiz silahlanmış, ABD’nin kaprislerine daha da bağımlı ve Rusya karşısında savunmasız kalır.
Avrupa, kendi mitolojisini yeniden yazıyor. Feniks kuşu gibi, barış projesinin küllerinden, çelikten bir güç olarak doğmak istiyor. Bu yolculuk, askerîden ziyade varoluşsal ve felsefi bir yolculuk. Jean Monnet’in “Avrupa krizlerden inşa edilir” sözü bir kez daha sınanıyor.
Tarih, silahlanmanın barışı garantilemediğini gösterdi. 1914 öncesi silahlanma yarışı felakete götürdü. Ancak 1945 sonrası Atlantik ittifakının caydırıcı gücü, kıtaya benzeri görülmemiş bir barış getirdi. Şimdi soru şu: Avrupa, bu dengeyi kendi başına kuracak bilgeliğe ve kararlılığa sahip mi? Cevap, Varşova’da üretilen K9 kundağı motorlu toplarda, Berlin’de tasarlanan geleceğin savaş uçaklarında, Madrid’de geliştirilen siber savunma yazılımlarında ve Brüksel’de verilen ortak tedarik kararlarında yatıyor. Daha da önemlisi, Avrupalı seçmenin sandıkta vereceği kararda. Avrupa, yalnızca silahlarını değil, kolektif iradesini ve gelecek vizyonunu da dövmek zorunda. Tarihin sınavı devam ediyor ve bu sefer kopya çekmek yok.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.