Asrın felaketinden muazzam bir dirilişe
Türkiye, asrın felaketinden muazzam bir dirilişle çıkıyor. 2 yılda 11 ilde 350.178 yeni yuva inşa edildi. 3.481 şantiyede, 200 bin kişiyle gece gündüz çalışıldı. Bu, dünyaya örnek bir kalkınma hamlesi ve iktidarın eserle konuşan iradesinin zaferi…
Tarih 6 Şubat 2023'ü gösterdiğinde, Türkiye son yüzyılın en sarsıcı, en yıkıcı doğa olaylarından biriyle karşı karşıya kaldı. Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili etkileyen depremler, on binlerce can kaybı, yüz binlerce binanın yıkılması ve milyonlarca insanın hayatının altüst olmasıyla “asrın felaketi” olarak anılmaya başlandı. Enkaz yığınları, donmuş toprak ve umutların tükendiği bir kış gününde, Türkiye için en ağır imtihanlardan biri başlıyordu. Ancak bu karanlık tablo, aynı zamanda devletin tüm imkânlarıyla seferber olduğu, milletin tek yürek olduğu ve inanılmaz bir diriliş hikâyesinin ilk satırlarının yazıldığı bir dönemin de başlangıcıydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 16 Kasım 2025’te Adıyaman'da yaptığı konuşma ve paylaştığı rakamlar, bu destansı mücadelenin sadece bir özeti niteliğindeydi. Geriye dönüp bakıldığında, yalnızca iki yıl gibi kısa bir sürede, sadece Türkiye tarihinde değil, dünyadaki afet yönetimi örnekleri arasında dahi emsalsiz bir başarı hikâyesinin yazıldığı görülecektir.
6 Şubat'ın yaralarını sarmadaki başarıyı tam anlamıyla kavrayabilmek için Türkiye'nin modern tarihindeki bir diğer kara lekeye, 17 Ağustos 1999 Gölcük depremine bakmak gerekir. O deprem, büyük bir yıkım ile birlikte devletin afetlere müdahale konusundaki yetersizliklerinin, organize olamamanın, çadır kuyruklarının, uluslararası yardımların bile dağıtılamamasının ve enkaz başlarındaki çaresizliğin sembolü olmuştu. İlk 72 saatin altın saatler olarak heba olduğu, koordinasyonsuzluğun can kaybını artırdığı, en temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı bir tablo hafızalara kazınmıştı. Yeniden inşa süreci ise yıllar almış, plansız ve düzensiz bir şekilde ilerlemiş, mağduriyetler uzun yıllar devam etmişti.
1999 depremi, acı bir dersler manzumesi olarak Türkiye'nin önünde duruyordu. İktidar, 6 Şubat sonrasında, bu derslerden hareketle köklü bir dönüşüm geçirmiş bir devlet aygıtı ve kazanılmış büyük bir tecrübeyle sahaya indi. AFAD'ın (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) kurulması ve profesyonelleşmesi, TOKİ'nin (Toplu Konut İdaresi) devasa altyapı ve deneyimi, bu iki felaket arasındaki en kritik farklardan biri oldu. 6 Şubat'ta, 1999'un aksine, devlet “ne yapacağını bilir” bir şekilde, merkezî ve güçlü bir koordinasyonla hareket etti.
Sayılarla destan: 350.178 yuva ve devasa bir şantiye
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Adıyaman'da açıkladığı rakamlar, bu farkın somut ve çarpıcı kanıtları. Depremin üzerinden henüz iki yıl geçmeden, 11 ilde toplam 350.178 bağımsız bölümün (konut ve iş yeri) anahtarı hak sahiplerine teslim edildi. Bu sayı, tek başına birçok Avrupa şehrinin toplam konut stokundan fazla. Sadece bu rakam bile, başlı başına olağanüstü bir organizasyon başarısına işaret ediyor.
Ancak başarı sadece bu nihai sayıda değil, sürecin kendisinde gizli. Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği gibi, deprem bölgesinde 11 ilde, 174 ayrı alanda, 3.481 ayrı şantiyede faaliyet yürütülüyor. Bu şantiyelerde, 200 bin mimar, mühendis ve işçi gece gündüz demeden, “7 gün 24 saat” esasıyla çalışıyor. Bu, Osmanlı'nın “şenlendirme” hamlelerini andıran, modern zamanların en büyük insan kaynaklı seferberlik ve inşa hareketlerinden biri.
Üretim hızı ise baş döndürücü: Dakikada 3, saatte 23, günde 550 yeni konut. Bu tempo, bir enkaz kaldırma ve moloz atma operasyonunun ötesinde fizibilitesi tamamlanmış, projelendirilmiş, kaliteli malzeme ile inşa edilmiş ve sosyal altyapısıyla birlikte planlanmış "yaşam alanları"nın ortaya çıkış hızı. Adıyaman'daki "Türkiye'nin en büyük ikinci şantiye alanı" olan İndere'de 16 bin konutun inşası, bu devasa ölçeğin sadece bir parçası.
Kapsamlı bir kalkınma hamlesi
Yeniden inşa, sadece dört duvar dikmekten ibaret değil. İktidar, bu süreci bölgenin çehresini tümüyle değiştirecek kapsamlı bir kalkınma hamlesine dönüştürdü. Konutlarla birlikte, yıkılan veya ağır hasar gören kamu binaları da yeniden inşa ediliyor. Cumhurbaşkanı'nın açıklamasında, sadece Adıyaman'da Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 10, İçişleri Bakanlığı’nın 11 ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın 99 okul yatırımının hizmete açıldığı bilgisi paylaşıldı. Bu, kaybedilen bir neslin eğitiminin aksamaması, çocuklar ve gençler için normalleşme sürecinin hızlandırılması anlamına geliyor.
Ulaşım altyapısı da ihmal edilmedi. Depremde hasar gören 235 kilometrelik Malatya-Gölbaşı-Narlı-Nurdağı Demir Yolu Hattı 15 Eylül'de yeniden hizmete girdi, 93 kilometrelik Gölbaşı-Adıyaman-Kahta Hızlı Demir Yolu projesinin çalışmaları tamamlandı. Bu proje, Adıyaman'ı hızlı tren ağına bağlayarak, şehrin sadece fiziki değil, ekonomik ve sosyal olarak da dirilişine katkı sağlayacak dev bir yatırım. Tüm bu çabalar, yaraları sarmanın ötesinde, bölgeyi deprem öncesinden daha modern, daha donanımlı ve daha güvenli bir hale getirmeyi hedefleyen bir vizyonun ürünü.
Siyasi irade ve halkla kenetlenme
Bu muazzam dönüşümün arkasında, güçlü bir siyasi irade ve bu iradenin milletle kurduğu güçlü bağ yatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Biz lafla değil, eserle konuşan bir anlayışın sahibiyiz” sözü, bu yaklaşımın özünü oluşturuyor. Süreç boyunca iktidar, “ne yaptığını” somut veriler ve ilerlemelerle sürekli olarak halka açıkladı, şeffaflığı elden bırakmadı. Hedefler net bir şekilde ortaya kondu ve bu hedeflere ulaşmak için tüm devlet kurumları seferber edildi.
Buna karşılık, Cumhurbaşkanı'nın da vurguladığı gibi, süreçte “siyasi rant hesabı yapan vicdansızlar”, “deprem turistleri” ve “bedava ev sözü verip sonra kulaklarının üzerine yatan yalancılar” da oldu. Ancak iktidar, bu gürültüye ve kulak asmadan, boş işlerle, boş tartışmalarla kaybedecek tek bir saniyesi olmadığı bilinciyle, odaklanmış bir şekilde çalışmalarını sürdürdü. Bu durum, geçmişte yaşanan afetlerdeki kargaşa ve siyasi istismar ortamıyla tezat oluşturuyor ve güçlü bir liderlik ile merkezi planlamanın önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Diriliş hikâyesi
6 Şubat depremleri, Türkiye için derin bir insani trajedi olarak tarihteki yerini çoktan aldı. Ancak bu trajedinin ardından yazılan diriliş hikayesi, en az acının kendisi kadar derin bir iz bırakacak. İki yıl gibi bir sürede, 350.000'den fazla aileyi yeni, güvenli ve modern yuvalarına kavuşturmak, dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde dahi hayal edilmesi zor bir başarı.
1999 depremi ile kıyaslandığında, Türkiye'nin sadece inşa kapasitesinin değil, afet yönetimi, kriz koordinasyonu, lojistik planlama ve nihayetinde "yeniden inşa" vizyonu konusunda ne denli muazzam bir sıçrama yaptığı açıkça görülüyor. Bu, iktidarın kararlı duruşu, devletin tüm imkânlarının etkin bir şekilde seferber edilmesi ve milletin bu sürece sahip çıkması sayesinde mümkün oldu.
Hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Anka kuşu misali milletçe küllerimizden yeniden doğduk” benzetmesi, bu süreci en iyi özetleyen ifade. 6 Şubat'ın yıkıntıları arasından, binalarla birlikte umutlar, hayatlar ve bir milletin zorluklar karşısındaki direnci de yeniden inşa ediliyor. Yaşananlar, Türkiye'nin sadece bir afeti yönetmekle kalmayıp, ondan güçlenerek çıkma azmini ve kapasitesini tüm dünyaya gösterdi. Bu, iktidarın siyasi bir başarısı olmanın çok ötesinde, modern Türkiye tarihinin en büyük kolektif başarılarından biri ve dünyaya örnek olacak bir diriliş destanı.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.