ABD, Rus petrol devlerini vurdu: Türkiye etkilenir mi?
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya’nın iki petrol devi Rosneft ve Lukoil’e yönelik yeni yaptırımlarla Moskova’yı ateşkese zorlamayı ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu üçüncü ülkeleri kendi pazarına yönlendirmeyi hedefliyor.
ABD Başkanı Donald Trump, göreve başladığından bu yana Rusya’ya yönelik en sert ekonomik yaptırım kararına imza attı. Washington’dan yapılan açıklamada Moskova’nın iki dev petrol şirketi Rosneft ve Lukoil’in yaptırım listesine alındığı duyuruldu ve üçüncü taraf “alıcı” ülkelere 22 Kasım’a kadar zaman tanındı. Karara ilişkin konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu “baskı” adımlarıyla ekonomilerinin sarsılmayacağını iddia ederken Trump ise “Altı ay sonra görürüz” ifadesiyle Rus lidere meydan okudu.
Bu adım, son dönemde Ukrayna’ya yönelik insansız hava aracı (İHA) ve füze saldırılarını artıran ve Donbass bölgesindeki ilerleyişini sürdüren Rusya’nın savaş ekonomisine darbe vurmanın ötesinde küresel enerji piyasalarını da doğrudan etkileyen bir gelişme olarak görüldü. Bu adımın ne kadar ileri götürüleceği ve Washington’ın Çin, Hindistan, Türkiye gibi büyük alıcıları da hedef alan ikincil yaptırımlarda ne kadar kararlı olacağı ise merak konusu.
Rosneft ve Lukoil'in önemi
Rusya’nın toplam petrol ihracatının neredeyse yarısını gerçekleştiren iki dev şirket, Kremlin’in en önemli döviz kaynaklarını temsil ediyor. Rosneft, doğrudan devlet kontrolünde ve Putin’e yakın isimlerin yönettiği bir yapı. Lukoil ise daha özel sermayeli görünse de, devletin enerji stratejisiyle uyum içinde hareket eden bir şirket. İki firma, birlikte dünya petrol arzının yaklaşık yüzde 5’ine denk gelen 5,3 milyon varil ham petrol üretiyor.
Washington’ın kararı, aynı zamanda Londra ve Brüksel’le koordineli bir şekilde alınmış görünüyor. İngiltere geçtiğimiz hafta Rosneft ve Lukoil’e kendi yaptırımlarını açıklamış, Avrupa Birliği (AB) de hafta içinde 19. Yaptırım Paketi’ni ilan etmişti. Böylece ABD bu adımıyla Trump döneminde ilk kez Rus enerji sektörüne karşı Batı blokunu oluşturan diğer paydaşlarla ortak bir ekonomik cephe oluşturmuş oldu.
Neden şimdi?
Trump, seçim kampanyasında Ukrayna savaşını “24 saatte bitireceğini” vadetmişti. Ancak Beyaz Saray’a dönüşünden sonra, Moskova’yı masaya çekmenin sanıldığı kadar kolay olmadığını fark etti. Kremlin’in Donbass ve Kırım konularındaki katı tutumu, Washington’ı bir süredir iç ve dış politikada itibar kaybına uğratmıştı. Trump’ın geçen ay Putin’le planladığı ikinci zirveden ani bir kararla çekilmesi, bu gerilimin ilk işaret fişeğiydi.
Siyasi gözlemcilere göre yaptırımların zamanlaması bu diplomatik çıkmaza yanıt niteliğinde. Trump, bir yandan Avrupalı müttefiklerinden gelen baskıları yatıştırmayı, diğer yandan da Moskova’ya “sabır tükendi” mesajı vermeyi amaçlıyor. Beyaz Saray’daki hesap basit: Ekonomik baskı, Kremlin’i askeri alanda olmasa bile diplomatik alanda taviz vermeye zorlayabilir.
Yaptırımlar işe yarar mı?
Bu sorunun yanıtı, yalnızca ABD’nin değil, küresel ekonominin de kaderini belirleyecek nitelikte. Rusya, Ukrayna işgalinden bu yana Batı’nın yüzlerce yaptırımına rağmen enerji ihracatını büyük ölçüde sürdürmeyi başardı. Avrupalı ülkelerin zaman zaman cezai yaptırımlarına uğrasa da tespit edilmesi bir hayli güç olan “gölge filolar”, alternatif ödeme sistemleri ve Asya’ya yönelen yeni ticaret kanalları, Kremlin’in ekonomik direncini ayakta tuttu.
Ancak bu kez tablo biraz farklı. Çünkü ABD yaptırımları, yalnızca Rus şirketlerini değil, -kapsamı henüz netleşmese de- onlarla iş yapan üçüncü ülke firmalarını da hedef alacak. Bu da ikincil yaptırımların devreye girmesi anlamına geliyor. Yani Hindistan’daki bir rafineri ya da Çin’deki bir banka, Rus petrolüyle işlem yapmaya devam ederse Amerikan finans sisteminden dışlanma riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Çin ve Hindistan faktörü
Rus petrolünün üçte ikisinden fazlası bugün Çin ve Hindistan’a gidiyor. Bu nedenle yaptırımların kaderini belirleyecek olan da bu iki dev ekonominin tutumu. Hindistan, 2025’in ilk dokuz ayında Rusya’dan günlük 1,9 milyon varil petrol aldı ki bu, toplam ithalatının yüzde 40’ına denk geliyor. Üstelik Rosneft, Gujarat’taki Vadinar rafinerisinin yüzde 49’unu elinde bulunduruyor.
Trump yönetimi son haftalarda Yeni Delhi’ye “Rus petrolünü azalt, biz de tarifeleri düşürelim” mesajı gönderiyor. Bu, enerji ticareti üzerinden yürüyen açık bir pazarlık. Hindistan’ın bu teklife kısmen sıcak baktığı, özellikle ABD menşeli LNG ve Ortadoğu petrolüyle kısmi ikame planları yaptığı belirtiliyor. Nitekim Reuters ajansının bildirdiğine göre Hindistan’ın bazı büyük rafinerilerinin Rus petrolü alımlarını önemli ölçüde kısma hazırlığında.
Asıl kritik başlık ise Çin. Pekin, Rusya’dan günde ortalama 2,1 milyon varil ham petrol alıyor. Bu da toplam petrol ithalatının beşte birine denk düşüyor. Alımların büyük kısmı, Sibirya’daki ESPO boru hattı üzerinden ve Rosneft sahalarından yapılıyor. Çin’in bu hattı kapatması pek olası değil. Ancak Washington’un yaptırımları genişletmesi halinde Pekin’in, “önlem amaçlı” geçici bir kesinti kararı alması beklenebilir. Bu ise küresel arzda 3 ila 4 milyon varil civarında bir açık ve %10-15’lik bir fiyat artışı anlamına gelir.
Enerji piyasasında hesaplar karışıyor
Buna rağmen Trump’ın elini güçlendiren önemli bir unsur var: Küresel petrol arzındaki fazlalık. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre 2025 yılı için günlük 2,3 milyon varil, 2026 içinse 4 milyon varillik bir arz fazlası söz konusu. Bu, ABD’ye fiyat şokunu sınırlayabileceği bir manevra alanı tanıyor.
Ancak uzun vadede bu denge hassas. Eğer yaptırımlar kalıcı hale gelir ve Rus petrolü piyasadan uzun süre çekilirse, arz fazlası kısa sürede tükenir ve Rusya, 21. yüzyılın başında petroldeki fiyat artışlarıyla yaşadığı toparlanma sürecinin bir benzerini bu kez farklı, çok daha iyi koşullar altında yaşayabilir. (90’larda %3000’leri aşan enflasyon, kupon özelleştirmeleri, gangsterlerin sokaklara egemen olması, Çeçenistan Savaşı vs.) Şu an 60-70 dolar bandında seyreden petrol fiyatlarının bu olasılıkta 100 dolara ulaşması beklenebilir. ABD’nin kendi stratejik petrol rezervlerini devreye sokması bile bu baskıyı uzun süre hafifletmez. Dolayısıyla Trump’ın planı kısa vadeli bir “şok stratejisi” gibi duruyor: Rusya’yı hızlıca masaya çekmek, ardından piyasalara “düzelme” mesajı vermek. Bu açıdan bakıldığında Putin’in yaptırımları pek ciddiye almaması ve Trump’ın “Altı ay sonra görürüz” ifadesi aslında birbirine zıt açıklamalar değil. Nitekim Trump’ın bu “şok” yaptırımına altı ay dayanabildiği takdirde Rusya zaten bu süreci atlatmış olarak, daha güçlü bir şekilde diplomasi masasına oturabilir.
Türkiye bu denklemin neresinde?
Türkiye, son iki yılda Rus petrolü alımlarını önemli ölçüde artırmış durumda. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verilerine göre 2024’te ithal edilen ham petrolün yaklaşık üçte biri Rusya kaynaklıydı. Ayrıca Türkiye, Lukoil ürünlerinin Akdeniz havzasındaki en önemli dağıtım merkezlerinden biri.
ABD yaptırımları, doğrudan Türk şirketlerini hedef almasa da finansal işlemler açısından ciddi dolaylı riskler barındırıyor. Rus menşeli petrolün yeniden etiketlenmesi sadece bazı Türk firmalarının değil, neredeyse tüm Rus petrol alıcısı AB ülkelerinin uyguladığı bir yöntem. Bunun için örneğin AB’nin Kazak petrolü ithalatının yaptırımlar sonrası yaşadığı “mistik” artışa bakmak yeterli. Ancak ikincil yaptırımların genişlemesi durumunda bu kanallar da daralabilir.
Türkiye bu süreçte iki yönlü baskıyla karşı karşıya kalabilir: Bir yanda Amerikan alternatifine göre ucuz Rus petrolünün cazibesi, diğer yanda Amerikan finans sistemine erişim riski. Üstelik Türkiye, hem enerji geçiş koridoru hem de rafineri kapasitesi açısından Asya ve Avrupa arasında kritik bir köprü olduğu için Washington’ın radarına girmesi an meselesi. Bununla birlikte bu güçlü jeopolitik konum Washington’un Türkiye’ye hâlihazırda gümrük vergisi savaşı içinde olduğu Hindistan ve Çin’den farklı bir yaklaşım sergilemesine de yol açabilir. Bunu ise taraflar arasındaki diplomasi belirleyecek.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.