
ABD-Çin ticaret savaşında görünmez cephe
ABD-Çin ticaret savaşı, her iki tarafın da en büyük silahlarını kullanmaya cesaret edemediği bir satranç maçına dönüştü. ABD finansal piyasa kırılganlığıyla, Çin ise derinleşen iç ekonomik krizle mücadele ediyor. Zafer, rakibi yenmekten çok, kendi zayıflıklarını yönetebilmekte gizli.
Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ticaret savaşı, manşetlerde gümrük tarifeleri ve teknoloji yasakları olarak görünüyor. Ancak bu çatışmanın yüzeyin altında, her iki süper gücün de sandığından çok daha kırılgan olduğu gizli bir cephe var. Bu, bir satranç maçında, her iki oyuncunun da en güçlü taşlarını oynatamayacak kadar değerli olduğunu fark ettiği bir oyuna benziyor. Zafer, rakibi mat etmekten ziyade, kendi kırılganlıklarını daha iyi yönetmekle ilgili.
ABD ve Çin, küresel arenada tartışılmaz bir ekonomik ve askeri kabiliyet sergiliyor. Ancak bu dış görünümün altında, ticaret savaşının basıncıyla daha da belirginleşen yapısal zayıflıklar yatıyor. Hiçbiri, bu çatışmayı mutlak bir zaferle sonuçlandıracak ekonomik veya siyasi dayanıklılığa sahip değil. Çatışmanın seyrini belirleyen, sahip oldukları yıkıcı silahları kullanmaya cesaret edemiyorlar.
ABD için bu silah, Çin mallarına %100 gümrük tarifesi uygulamak ve hayati teknoloji ambargolarını tam kapasite devreye sokmak. Çin için ise, modern teknolojinin can damarı olan nadir toprak elementleri (NTE) gibi kritik hammaddelerin ihracatını tamamen durdurmak. Ancak bu seçenekler, bir intihar saldırısı gibi, kullanan tarafı da ağır bir şekilde vuracak etkiye sahip. Bu, her iki tarafın da diğerinin misillemesinden korktuğu için en yıkıcı hamlelerden kaçındığı, huzursuz bir ateşkes durumu yaratıyor.
ABD'nin görünmez duvarı
ABD'nin ekonomik gücü, onun en büyük kırılganlığını gizliyor: Finansal piyasalarının aşırı hassasiyeti… Geçmişte, Çin mallarına uygulanan ortalama tarifelerin kısa süreliğine %100'ü aştığı bir dönemde, piyasalar çökmüş ve bu acı, birkaç haftadan fazla sürdürülemeyecek kadar yoğun hissedilmişti. Bu durum, Washington'ı ateşkes arayışına iten ana faktör oldu.
ABD'nin finansal istikrarı, büyük ölçüde yatırımcıların siyasi liderliğin rasyonel hareket edeceği ve %100 tarife gibi yıkıcı adımlardan kaçınacağı inancına dayanıyor. Eğer ABD yönetimi bu tehdidi gerçekleştirirse, yatırımcılar bu hamleyi rasyonel olmayan bir risk olarak algılayacak ve tüm bahisler iptal olacak. Bu, ABD'nin gücünün, piyasa güveni ve finansal istikrara aşırı derecede bağımlı olduğunu gösteriyor. Siyasi liderlik, kendi piyasa değerini sabote eden bir politika uygulayarak, aslında müzakere gücünü zayıflatıyor.
Bir diğer kritik zayıflık, stratejik tedarik zincirlerindeki derin bağımlılıkta yatıyor. Elektrikli araçların ve yenilenebilir enerjinin kalbi olan lityum iyon pillerin üretimi, yüksek derecede uzmanlık ve yıllar içinde geliştirilmiş bir zanaat gerektiriyor. Bu zanaatın ustalarının büyük çoğunluğu bugün Çin'de bulunuyor. Çin'in, pil üreticilerinin ihracat için lisans almasını zorunlu kılan yeni kuralları, ABD'nin bu kritik üretim teknolojilerine olan bağımlılığını bir koz olarak kullanma stratejisini gösteriyor. ABD, Çin mallarına tarife uygulayarak Çin'de üretici enflasyonunu düşürürken, Çin'in NTE ve pil kısıtlamaları ise ABD'de kritik girdilerin fiyatını yükselterek maliyet odaklı enflasyona neden olabilir. Bu asimetrik enflasyon riski, ABD'nin zayıflığının kısa vadeli ticari kayıptan çok, stratejik tedarik zincirlerinin kesintiye uğramasıyla ilgili olduğunu ortaya koyuyor.
Teknolojik üstünlük konusunda bile ABD'nin eli sınırsız değil. Çip tasarımının temelini oluşturan Elektronik Tasarım Otomasyonu (EDA) yazılımlarında, ABD merkezli üç firma (Cadence, Synopsys ve Siemens EDA) Çin pazarının %82'sini kontrol ediyor. ABD'nin bu yazılımların satışını kısıtlama hamlesi, başlangıçta pazarlık gücü yaratsa da Amerikan şirketlerinin milyarlarca dolarlık Çin pazarı gelirine olan bağımlılığı nedeniyle sürdürülemedi. Ticaret anlaşmasına varılmasının ardından, ABD bu kısıtlamaları sessizce kaldırdı. Bu durum, Washington'ın ulusal güvenlik hedeflerini, Amerikan teknoloji firmalarının kâr marjlarını koruma isteğiyle dengelemek zorunda kaldığını teyit ediyor. ABD'nin teknolojik kaldıracı, kendi endüstriyel baskıları ve kârlılık kaygıları tarafından sınırlandırılıyor.
Çin'in iç cephesindeki fırtına
Çin, ekonomik hacmi ve ihracat gücüyle dışarıya karşı güçlü bir cephe sergilese de içeride derinleşen makroekonomik fırtınalarla boğuşuyor. Çin ekonomisi sürekli deflasyonist bir baskı altında. Fabrika Çıkış Fiyatları (ÜFE), Eylül 2025 itibarıyla üst üste 36. ay düşüş gösterdi. Üretici enflasyonunun üst üste 30 aydan fazla daralması, yerel işletmelerin ciddi baskı altında olduğunu ve kâr marjlarının giderek sıkıştığını ortaya koyuyor.
Tüketici tarafındaki durum da iç açıcı değil. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Mart ayında beklenenden fazla daralarak, Pekin'in 2024'ün sonlarından bu yana uyguladığı agresif teşvik önlemlerinin bile yerel tüketim üzerindeki olumlu etkilerini dengelemede zorlandığını gösterdi. Sürekli ÜFE düşüşü, şirket kâr marjlarını sıkıştırarak yatırımı azaltır; bu durum, istihdamı düşürür ve tüketici güvenini daha da zayıflatarak bir deflasyon döngüsünü hızlandırır. Ticaret savaşlarının getirdiği dış baskı, bu iç zayıflığı daha da şiddetlendiriyor.
İç talep krizinin en somut ve tehlikeli yansıması ise işsizlik oranları, özellikle de genç işsizlik. Ağustos 2025 verilerine göre, Çin'de 16-24 yaş arası genç işsizlik oranı %18,90 gibi yüksek bir seviyeye ulaştı. Bu oran, bir ekonomik gösterge ötesinde, iç istikrar açısından kritik bir sosyal risk faktörü. Hükümet, bu baskıyı hafifletmek için işsizlik sigortası iadelerini artırmak ve şirketlere sosyal güvenlik primi ödemelerini erteletmek gibi acil önlemlere başvurmak zorunda kaldı. Ticaret savaşının ihracata bağımlı sektörlere daha fazla zorluk çıkarması beklenirken, bu durum hükümetin en hassas noktası olan iç istikrarı doğrudan tehdit ediyor. Hükümetin bu sosyal riski yönetmek için kullandığı teşvikler ve harcamalar, dış tarife baskısına dayanma kapasitesini zayıflatıyor.
Çin'in en büyük stratejik zayıflığı ise ileri teknoloji, özellikle de yarı iletkenler alanındaki dış bağımlılığı. EDA yazılımı örneğinde olduğu gibi, Çin diğer tüm ülkelerden daha fazla EDA firmasına sahip olsa da hiçbiri ABD'li üç devin sunduğu hizmet çeşitliliğiyle boy ölçüşemiyor. Çin'in ekonomik hacmi ABD’ye kafa tutsa da yüksek katma değerli üretimin temelini oluşturan bu kritik teknolojiye bağımlılığı, Washington’a neredeyse anında felç edebilme yeteneği sunuyor. Çin’in yüksek tarifelere dayanma gücü, teknolojik oksijen hattının kesilmesi tehdidi karşısında önemsizleşiyor ve misilleme araçlarının zorunlu olarak teknolojik olmayan alanlarda (NTE gibi) kalmasına neden oluyor.
Kırılgan dengenin geleceği
Bu karşılıklı zayıflıklar ne tam bir ayrışmaya ne de kalıcı bir barışa izin veren, gergin bir dengeyi sürdürüyor. Çin, ABD'nin uzun kollu yargı yetkisini taklit ederek, kendi teknolojisiyle üretilen yabancı ürünleri de lisans gerekliliklerine tabi tuttu. Ancak bu hamle, beraberinde önemli bürokratik engeller ve güvenilmez ortak algısı getiriyor. Karmaşık lisans süreçleri ve belirsizlikler, yabancı sermayenin ve tedarik zincirlerinin hızla Çin dışına kaymasına (de-risking) yol açarak, Çin'in uzun vadeli ekonomik hedeflerini baltalıyor.
Bu stratejik mücadele, bir sıfır toplamlı oyun haline gelmiş durumda: ABD, Çin'in ihracatını azaltmaya çalışırken, Çin de ABD'nin tedarik zincirlerini yavaşlatıyor. Bu mücadele her iki ekonomiye de ağır maliyetler yüklerken, küresel ekonomik riskleri ve politik belirsizlikleri artırıyor. Analizler, ticaret savaşlarının devam etmesi durumunda gümrük tarifelerinin, dolar arzını, ticareti ve küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'yı (GSYİH) negatif yönde etkilediği konusunda uyarıyor.
Ticaret savaşının mevcut aşaması ne ABD'nin ne de Çin'in yıkıcı bir çatışmayı tek taraflı olarak sürdürebileceği gerçeğini acımasızca ortaya koydu. Washington’ın gücü, kırılgan finansal piyasaları ve stratejik malzeme bağımlılıkları tarafından sınırlanırken; Pekin’in gücü, teknoloji ve iç talep zayıflıkları nedeniyle kısıtlanıyor. Her iki lider de sandıklarından daha zayıf, çünkü uygulayabilecekleri en sert tedbirler, kısa sürede kendilerine geri tepme potansiyeline sahip.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.