Ukrayna barışı için Avrupa bir arada
Avrupa, tarihin en karanlık saatlerinden, birlik ve dayanışmayla doğdu. Bugün, yeni bir varoluş sınavından geçerken, Downing Caddesi'nde yankılanan destek sesleri, kıtanın hafızasındaki yaraları ve geleceğe dair kolektif iradesini hatırlatıyor.
8 Aralık 2025 Pazartesi gecesi, 10 Numara'nın ikonik kapısı ardında, bir devlet başkanları toplantısının ötesinde adeta bir medeniyet duruşu sergilendi. Volodimir Zelenski'nin yalnız olmadığını göstermek için bir araya gelen Avrupalı liderler, dondurulmuş Rus varlıklarının Ukrayna'nın yeniden inşası için kullanılması konusunda "olumlu ilerleme" kaydettiler. Bu, mali bir mekanizma ile birlikte ahlaki bir pozisyonun somut ifadesiydi.
Avrupa'nın kolektif hafızası, barışın kırılganlığına dair sayısız dersle dolu. 1648 Westphalia Antlaşması, egemen devletler sistemini tesis ederken, 1919 Versailles Antlaşması, intikamcı şartlarının İkinci Dünya Savaşı'na zemin hazırladığı acı bir örnek olarak duruyor. Bugünün müzakerecileri bu tarihî hayaletlerle birlikte oturuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "Avrupa'nın jeopolitik özerkliği" vurgusu ve Almanya'nın liderliğindeki ekonomik baskı taahhütleri, kıtanın travmatik geçmişinden süzülmüş bir bilgeliği yansıtıyor.
Uluslararası ilişkiler teorisyeni Hedley Bull'un "anarşik toplum" kavramını anımsatan bir tabloda, Avrupa devletleri, kurallara dayalı uluslararası düzeni savunmak için koordineli hareket ediyor. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in şu sözleri bu çabayı özetliyor: "Tarih bize, saldırganlığa boyun eğmenin bedelinin her zaman daha ağır olduğunu öğretmiştir. Bugün tercihimiz, hukukun gücünü göstermektir."
78 milyar sterlinlik sınav
Downing Street görüşmelerinin merkezinde, Avrupa finans kuruluşlarında dondurulan 180 milyar sterlinlik Rus varlığından 78 milyar sterlinlik kısmının "tazminat kredisi"ne dönüştürülmesi fikri yer alıyor. Bu, uluslararası hukukta benzeri görülmemiş bir hamle. Belçika'nın Euroclear'daki varlıklar nedeniyle duyduğu endişeler, uluslararası hukukun karmaşıklığını ortaya koyuyor. Ancak İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın "Rusya'nın saldırganlığının mali bedelini ödemesi gerektiği" yönündeki ısrarı, yeni bir uluslararası normun doğuşuna işaret ediyor.
Burada, siyaset bilimci Joseph Nye'ın "yumuşak güç" ve "sert güç" kavramlarının sentezi söz konusu. Ekonomik yaptırımlar (sert güç) ile uluslararası hukukun ve ahlaki meşruiyetin (yumuşak güç) birleşimi, Avrupa'nın disiplinli cevabını oluşturuyor. Zelenski'nin basın toplantısındaki ifadeleri bu meşruiyetin özünü yansıtıyor: "Rusya topraklarımızdan vazgeçmemiz konusunda ısrar ediyor ancak hiçbir şeyden vazgeçmek istemiyoruz. Topraklarla ilgili zorlu sorunlar var ve şimdiye kadar herhangi bir uzlaşma sağlanamadı."
Donald Trump'ın "savaşı hızla sona erdirmek" için yaptığı açıklamalar ve ABD'nin hazırladığı barış planı, Atlantik ittifakında derin bir stratejik ayrışmanın ipuçlarını veriyor. Beyaz Saray'ın yayınladığı ulusal güvenlik strateji belgesinde yer alan "Rusya ile stratejik istikrarı yeniden tesis etmek" ifadesi, Avrupa'nın "güçlü güvenlik garantileri" vurgusundan farklı bir ton taşıyor.
Bu durum, Avrupa'nın "stratejik özerklik" arayışını daha da acil hâle getiriyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in "Güvenlik bir bütündür; Avrupa'nın güvenliği Kuzey Amerika'nın güvenliğinden ayrılamaz" sözleri ideal dünyanın prensibini yansıtırken, siyasi gerçekler farklı bir manzara çiziyor. Almanya Cumhurbaşkanı Friedrich Merz'in Belçika Başbakanı Bart De Wever'ı ikna çabaları, Avrupa'nın kendi içinde bile konsensüs sağlamakta zorlandığını gösteriyor.
Barış: Adil mi, acele mi?
ABD tarafından önerilen barış planının ayrıntıları tam olarak bilinmese de "toprak tavizleri" etrafında şekillendiği anlaşılıyor. Bu, Avrupa'nın temel ilkeleriyle doğrudan çelişiyor. 1975 Helsinki Nihai Senedi ile taçlandırılan "sınırların ihlal edilemezliği" ilkesi, Avrupa güvenlik mimarisinin temel taşıdır. Macron'un "Adalete dayanmayan bir barış, sadece ateşkesten ibarettir" şeklindeki uyarısı, bu tarihsel ilkeye yapılan vurguyu güçlendiriyor.
Uluslararası hukukçu ve siyasetçi Léon Bourgeois'ın 20. yüzyıl başında savunduğu "dayanışmacılık" (solidarisme) doktrini, bugünün Avrupası için yeniden anlam kazanıyor: Devletler, ortak çıkarlar ve değerler için kolektif sorumluluk taşır. Ukrayna'ya sağlanan destek, bu doktrinin modern tezahürü. İngiltere Başbakanı'nın "Ukrayna için kritik bir an" tespiti ve "Moskova'ya bu barbarca savaşa son vermesi için ekonomik baskıyı artırma" sözü, dayanışmacılığın somut ifadesi.
Downing Street buluşmasının belki de en önemli sonucu, Ukrayna'nın gelecekteki güvenliğine dair "güçlü güvenlik garantileri"nin masaya yatırılması oldu. Bu, sadece Ukrayna için değil; Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanlar dahil tüm Avrupa için yeni bir güvenlik mimarisinin temellerinin atıldığı anlamına geliyor.
Realist teorisyen Hans Morgenthau, uluslararası politikayı "güç mücadelesi" olarak tanımlardı. Bugün Avrupa, bu gücü sadece askerî kapasiteyle değil; hukukun üstünlüğü, ekonomik dayanışma ve değerler birliği ile tanımlıyor. Zelenski'nin "barışa doğru küçük bir ilerleme" olarak nitelendirdiği gelişme, aslında bu yeni paradigmaya doğru atılan dev bir adım.
Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Schuman Deklarasyonu ile başlayan bütünleşme süreci, bugün jeopolitik bir olgunluk testinden geçiyor. 78 milyar sterlinlik bir kredi mekanizmasından çok daha fazlası söz konusu: Bu, bir medeniyetin, tarihin yıkıcı güçlerine karşı değerlerini koruma iradesi. Tıpkı Winston Churchill'in 1946'da "Avrupa Konseyi"ni hayal ederken söylediği gibi: "Avrupa'nın yapısını yeniden inşa etmeliyiz, böylece özgürlük ve barış içinde yaşayabilelim." Downing Caddesi'ndeki görüşmeler, bu yeniden inşanın belki de en zorlu ama en gerekli aşamasının tezahürüydü. Avrupa, tarihin sarmalında bir kez daha dönüm noktasında; bu sefer birliğini, hafızasından güç alarak inşa ediyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.