
Prens Andrew skandalı ve tekerrür eden kraliyet krizi
Buckingham Sarayı sarsılıyor: Prens Andrew skandalı monarşiyi tarihî bir krizle karşı karşıya bıraktı. Unvanlar, itibar ve bin yıllık gelenek tehlikeye girdi. Tarih tekerrür mü ediyor?
Westminster'ın koridorlarında yankılanan çağrılar, Buckingham Sarayı'nın duvarlarını aşarak halkın öfkesiyle birleşiyor. Prens Andrew'un ismi, ölümünden sonra dahi karanlıkla anılan Jeffrey Epstein ile olan bağlantıları; bir prensin değil, bin yıllık bir kurumun sorgulanmasına neden oluyor. Ancak bu sahne, tarihin tozlu sayfalarında daha önce de oynandı. Kraliyet ailesi, skandallar ve itibar krizleriyle yeniden yüzleşirken, akıllara bir soru takılıyor: Tarih, Prens Andrew için nasıl bir son yazacak?
Milletvekillerinin, Andrew'un unvanlarının parlamenter bir kararla elinden alınması yönündeki çağrıları, İngiliz demokrasisi ile monarşi arasındaki kadim gerilimi yeniden alevlendirdi. Tarih, unvanların gücün ve ayrıcalığın sembolü olduğu kadar, bir yük olduğunu da defalarca kanıtlamıştır. 1917'de, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlere karşı savaşan Alman yanlısı soyluların unvanlarını kaybetmesi, parlamentonun bu konudaki nihai gücünün somut bir örneğidir. Bugün, “York Dükü” unvanını taşıyan Andrew için de benzer bir mekanizmanın devreye girmesi isteniyor. Bu, sembolik bir cezanın ötesinde “kralların dokunulmazlığı” mitine indirilen tarihî bir darbe anlamına gelebilir. Tarihçi David Starkey'in bir zamanlar belirttiği gibi, “Monarşi, halkın rızasıyla ayakta durur; bu rıza çekildiğinde, geriye sadece altın varaklı bir boşluk kalır.”
“Çalışan kraliyet” maskesinin düşüşü
Andrew'un “çalışan kraliyet” statüsünü kaybetmesi, sarayın krizi kontrol altına alma çabası olarak görülebilir. Ancak bu, tarihte benzeri görülmemiş bir hamle değil. Monarşi, geçmişte de “sorunlu” üyelerini gözden uzaklaştırarak vaziyeti idare etmeye çalışmıştır. Fakat günümüzde, 24 saatlik haber döngüsü ve sosyal medyanın amansız gözetimi altında, bu tür geleneksel hasır altı etme taktikleri işe yaramıyor. Enerji Bakanı Ed Miliband'ın “derinden endişe verici” olarak nitelendirdiği, Andrew'un korumasından Virginia Giuffre hakkında bilgi topladığı iddia edilen e-postalar, krizi yeni bir boyuta taşıdı. Bu, bir skandaldan ziyade, bir kurumun iç işleyişine dair endişe verici bir pencere açıyor. Tarih, benzer durumlarıyla dolu. Örneğin, Kral II. Edward'ın gözdesi Piers Gaveston'ın, kraliyet imkânlarını kişisel çıkarları için kullanması, soyluların öfkesini çekmiş ve sonunda Gaveston'ın idamına yol açmıştı. Andrew'un davranışları, bu tarihsel paralellikleri akla getiriyor.
Monarşi ve medya
The Guardian ve The Mail on Sunday gibi yayın organlarının bu skandalı ısrarla takip etmesi, monarşi ile basın arasındaki uzun ve girift ilişkinin yeni bir bölümünü oluşturuyor. Bir zamanlar kraliyet ailesi ile medya arasında yazılı olmayan bir anlaşma vardı: Belirli bir mesafeyle yaklaşılır, özel hayatlar büyük ölçüde korunurdu. Ancak Galler Prensesi Diana'nın trajik ölümü, bu ilişkiyi temelden sarstı. Halk, kraliyet ailesinin duvarlarının ardında olan biteni bilmek istiyordu. Bugün Andrew skandalı, bu yeni dönemin en sert tezahürü. Gazeteler, olayları bildirmekle kalmıyor, adalet arayan mağdurların sesi olmaya çalışıyor. Bu, 18. yüzyıldaki “pamphlet” savaşlarını veya Kral VIII. Henry'nin evliliklerinin Avrupa çapında yarattığı dedikoduları anımsatıyor. Ancak bugünün hızı ve ulaşılabilirliği, krizin boyutlarını katbekat artırıyor.
Parlamentonun sessiz çığlığı
İşçi Partisi üyesi George Foulkes'ın, parlamenterlerin kraliyet ailesi hakkında soru sormasını kısıtlayan kuralların gözden geçirilmesi çağrısı, demokratik hesap verebilirlik ile kraliyet ayrıcalığı arasındaki çizgiyi yeniden çizmeye yönelik. Bu kurallar, monarşinin anayasal rolünü korumak için tasarlanmış olsa da Andrew skandalı gibi durumlarda parlamentonun “sessiz kalması”, halkın temsilcilerini zor durumda bırakıyor. Tarihte parlamentonun krala karşı gücünü tesis ettiği anlar, İngiliz demokrasisinin dönüm noktaları olmuştur. 1688'deki Muhteşem Devrim ve 1689 Haklar Bildirgesi, kraliyet otoritesinin parlamentonun üstünde olmadığını ilan etmişti. Bugünkü tartışma, bu kadim mücadelenin modern bir yansıması: Parlamento, bir kraliyet üyesinin eylemlerini sorgulama hakkına sahip mi?
Tarih ne diyor?
Prens Andrew skandalı ne ilk ne de son olacak. Tarih, monarşilerin lüks, güç ve cinsellik skandallarıyla sarsıldığı sayısız örnekle dolu. Kral IV. George'un savurganlığı ve şatafatı, Kral VII. Edward'ın çapkınlıkları, hatta Kraliçe Victoria'nın uzun yas dönemi bile kamuoyunda tartışmalara neden olmuştu. Ancak her kriz, kurumu ya zayıflatmış ya da dönüşmeye zorlamıştır.
Bugün, Prens Andrew'un geleceği belirsizliğini korurken, asıl soru monarşinin kendisinin geleceğine dair. Republic kampanya grubu gibi kuruluşların artan sesi, bu tartışmanın bir prensle sınırlı olmadığını gösteriyor. Norwich South Milletvekili Clive Lewis'in de dediği gibi, “Buradaki asıl mesele monarşinin kendisi.”
Tarih, kriz anlarında statükoyu korumanın tehlikelerine dair uyarılarla dolu. Kral III. George'un, Amerikan kolonilerine yönelik uzlaşmaz tutumu, İmparatorluğun en değerli hazinelerinden birinin kaybıyla sonuçlanmıştı. Benzer şekilde, Kral VIII. Edward'ın Wallis Simpson için tahttan feragat etmesi, monarşiyi bir varoluş krizine sürüklemişti.
Prens Andrew skandalı, Windsor Hanedanı'nın karşılaştığı en büyük modern itibar krizlerinden biri. Tarih, bu krizden güçlenerek mi, yoksa kalıcı yaralar alarak mı çıkacaklarını yazacak? Ancak bir şey kesin: Sarayın gölgeleri her zamankinden daha karanlık ve tarih, bu gölgeleri aydınlatmak için sabırsızlanıyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.