17 Ekim 2025

Nikolai Tolstoy’un Yedikule ziyareti

Rus edebiyatının büyük ismi Lev Tolstoy’un yeğeni Kont Nikolai Tolstoy, Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’la birlikte Yedikule Hisarı’nı gezdi. Dedesi Peter Tolstoy’un Osmanlı döneminde burada tutulduğunu hatırlatan ziyaret, tarih ile kültür diplomasisini buluşturdu.

Rus edebiyatının efsane ismi Lev Tolstoy’un yeğeni, tarihçi ve yazar Kont Nikolai Tolstoy, eşi Georgina Tolstoy ile birlikte İstanbul’a geldi. Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen programda Tolstoy çifti, önce Fatih Merkez Kütüphanesi’ni, ardından Yedikule Hisarı ve Zindanları’nı gezdi. Ziyaret hem Tolstoy ailesinin tarihine hem de İstanbul’un çok katmanlı hafızasına dair sembolik anlamlar taşıyor.

1935’te İngiltere’de dünyaya gelen Kont Nikolai Tolstoy, Adéle Mellen Ödülü’ne sahip bir yazar. II. Dünya Savaşı ve Rusya tarihi üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan ve hem akademik hem edebî üretimlerinde “tarihsel hafıza, savaş etiği ve sürgün temaları” üzerine yoğunlaşan Nikolai Tolstoy; “The Victims of Yalta” ve “The Minister and the Massacres” isimli eserleri uluslararası alanda ses getirmişti.

“Dedemin ruhunun burada olduğunu hissediyorum”

Gerek tarihçi gerekse edebî kişiliği onu ilk kez İstanbul’a çekse de onun için Yedikule Hisarı’nın anlamı büyük. Dedesi Peter Andreyeviç Tolstoy, 1708 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na büyükelçi olarak atanmış ve savaş yıllarında burada, Yedikule Hisarı’nda tutulmuş. Bu hikâye geçmişlerine öyle sirayet etmiş ki aile armalarına kadar Yedikule Hisarı’nın sembolik varlığı işlenmiş. Bu gezi esnasında dedesinin burada bulunduğu zamana dair “Osmanlı’ya karşı büyük bir saygım var. Dedem burada iki üç sene tutuklu kalıyor. Rus Çarı I. Petro’ya mektuplar yazmış. O mektupları buradan nasıl çıkardığını bilmiyoruz. Kazaklar tarafından ulaştırıldığı söyleniyor. I. Petro da dedeme mektuplar gönderiyor ve dedemin önemli bilgiler kaçırdığı biliniyor” diyen Nikolai Tolstoy, Yedikule Hisarı’nı gezerken bu anıların da gözünde canlandığını söylüyor: “Ben de bir tarihçiyim. Buraya geldiğim için ayrıca çok duygulandım. Dedemin ruhunun burada olduğunu hissediyorum. Ailemle çok güçlü bağım var. Dünyada Yedikule’yi aile armasına koyan tek aileyiz. Ailemiz yirmi altı nesildir varlığını sürdürüyor. Geçmişte Türklerle savaşmıştık. Ama Türkler çok müşfik insanlar. Bu yüzden Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Türklerden ve Osmanlı’dan öğreneceğimiz çok şey var” diyor.

Fatih Belediye Başkanı Turan ise bu ziyaretin mimarlarından. Birlikte çıktıkları bu gezi için yaptığı açıklamada, “Yedikule Hisarı, Osmanlı döneminde yüksek rütbeli kişilerin tutulduğu bir zindan olarak bilinir. Tolstoy ailesinin geçmişinde de bu mekânın özel bir yeri var. Bugün de bu ziyaretle tarihî bir bağ yeniden canlandırılmış oldu” ifadelerini kullanıyor. Ayrıca Turan, “Fatih, medeniyetlerin kavuşma noktasıdır. Tolstoy ailesinden bir ismi burada ağırlamak, geçmişin bugüne, edebiyatın tarihe ve kültürün geleceğe uzanan bağını yeniden hatırlatıyor. Bu ziyaret yalnızca bir misafirperverlik değil, uluslararası bir kültürel buluşmadır” diyerek bu ziyaretin önemini vurguluyor.

Yedikule Hisarı, tarih boyunca birçok farklı işlev üstlenmişti: Bizans döneminde imparatorluk hazinesine ev sahipliği yapan yapı, Osmanlı döneminde zaman zaman devlet erkânının hapsedildiği zindanlara dönüşmüştü. Bugün ise yeniden düzenlenen alanlarıyla bir kültürel hafıza mekânı olarak öne çıkıyor. Tolstoy’un aile geçmişiyle bu mekân arasındaki bağ, tarihin kişisel hikâyeler üzerinden yeniden anlam kazanabileceğini gösteriyor. Dedesi Peter Andreyeviç Tolstoy’un Osmanlı topraklarında yaşadığı deneyim, Yedikule’deki bu ziyaretle sembolik olarak tamamlanmış görünüyor. Bu durum, İstanbul’un kültürel mirasının sadece taş duvarlardan değil, insan hikâyelerinden beslendiğini hatırlatıyor.

Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan da geçmiş ile olan bu bağı şöyle anlatıyor: “İstanbul geçmişten bugüne birçok kültüre ev sahipliği yapmış bir yer. Bütün bu tarihî mekanlar içerisinde birçok hikâye de barındırıyor. Aslında bugün bizim için de enteresan bir şey bu. Türkiye'de de ilgilileri tarafından çok yakinen tanınan Lev Tolstoy'un, onun da dedesi olan şahıs, büyükelçilik görevi vesilesiyle Yedikule Hisarı'nda hapis olarak yatmış. Çünkü Yedikule Hisarı bir dönem özellikle yüksek rütbeli insanların hapis olarak tutulduğu bir bölge. Beyefendi, Lev Tolstoy'un torunu, yani dolayısıyla yazar olan Tolstoy'un babası olan kişi de burada büyükelçilik görevi yaptığı esnada hapis yatıyor. Niye hapis yatıyor? Çünkü biz şunu biliyoruz; Yedikule Hisarı'nın hapishane olarak kullanılma meselesi, Osmanlı da eğer bir yere sefere çıkılacaksa, bir yere savaş ilan ediliyorsa oranın Osmanlı topraklarındaki büyükelçisi alınıyor, savaş sürecinde hapsediliyor.”

“Soyadımla gurur duyuyorum”

Tercüman’a ayrıca konuşan Nikolai Tolstoy hem bir edebiyatçı hem de tarihçi olarak Lev Tolstoy’un edebî mirasını taşımaktan büyük bir gurur duyduğunu belirtiyor: “Lortlar Kamarası’nda bir toplantıya katılmıştım ve orada Shakespeare’in akrabası Geoffrey Shakespeare ile karşılaşmıştım. Bakanlıklar vs. oradaydı. Soyadımı duyunca çok onurlandırmışlardı. Tolstoy soyadıyla gurur duyuyorum” diyor.

Lev Tolstoy’un vicdan ve ahlaki sorumluluk üzerine önemli tartışmaları içinde barındırdığı sayısız eserini göz önüne aldığımızda bugünün dünyasına Nikolai Tolstoy’un bakışını merak ediyoruz. Kendisi sorumuza cevaben “Günümüz çağında artık her şey konuşuluyor. Ahlaki ve manevi değerler özellikle gençler tarafından daha çok üzerine düşünülüyor. Fakat pek çok şey de yazılmıyor, rapor edilmiyor. Örneğin Gazze’de on binlerce kişi katledildiğinde kimse konuşmuyor fakat bir İsrailli öldüğü zaman dünya ayağa kalkıyor. Buna rağmen yeni nesil özellikle bu konuları dile getiriyorlar, konuşuyorlar, protestolar ve boykotlar yapıyorlar” diyerek günümüzün insanlık dışı en büyük zulmüne vurguda bulunuyor.

“Dünya üzerinde en büyük katliam Gazze’de yaşanıyor”

Aynı zamanda Nikolai Tolstoy, dünya tarihinde yaşanan pek çok katliamları da bir tarihçi gözüyle değerlendirirken “Ben bu katliamları çok geç fark ettim. Araştırırken çok fazla örnekler ile karşılaştım” diyor. Günümüz ile kıyasladığında ise bu katliamları değerlendirmesi şaşırtıcı değil: “Bugün Gazze ile karşılaştırdığımızda çok büyük bir benzerlik var. Batı’da hiçbir devlet bu katliamı durmak için bir şey yapmıyor, hepsi çok zayıf. Maalesef savaş suçları cezasız kalıyor. Dünya üzerinde en büyük katliam Gazze’de yaşanıyor” diyerek bu vahşetin boyutunun altını çiziyor. Ve yine gençlerin bu konudaki hassasiyetini vurgulayarak yeni nesilin bu katliamı durdurması noktasında umutlu olduğunu belirtiyor.

Bir tarihçi gözüyle değişen dünya düzenine dair düşüncelerini de “Dünya değişiyor ve hepimizin en büyük tehlikesi büyük popülasyonlar ve emigrasyonlar. Bu dönüşüm Roma İmparatorluğu’nun çöküşünü hatırlatıyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de Doğu’dan Batı’ya çok büyük göçler yaşanıyor, Roma’nın çökmesine nasıl sebep verdiğiyle aynı şekilde bugün Batı’yı da bu göçler sonlandırabilir” sözleriyle dile getiriyor.

Nikolai Tolstoy’un ilk kez gerçekleştirdiği İstanbul ziyareti hem bir tarihçinin geçmişe saygı duruşunu hem de kuşaklar arası hafıza aktarımını simgeliyor. Köklerine duyduğu bağlılıkla İstanbul’a gelen Tolstoy, bu yolculukla sadece dedesinin izini sürmüyor; aynı zamanda geçmişin bugüne nasıl anlam kattığını da verdiği röportajla ve yaptığı açıklamalarla gözler önüne seriyor. Onun sözlerinde yankılanan tarihî bilinç hem bireysel hem kolektif hafızanın önemine işaret ediyor. Bu ziyaret, şehirlerin yalnızca mekânlardan değil, o mekânlarla kurulan duygusal bağlardan da oluştuğunu hatırlatırken; kültürel mirasın, insan hikâyeleriyle yeniden hayat bulduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...