15 Aralık 2025

Kongo-Ruanda: Kan, maden ve barış tiyatrosu

Doğu Kongo’da Ruanda destekli milisler ve Kongo ordusu arasındaki çatışma onlarca yıldır sürüyor. Washington’daki "barış" zirvesi, kalıcı çözüm yerine ekonomik anlaşmalara odaklandı. Temel sorunlar ele alınmadı, şiddet ve insani kriz derinleşmeye devam ediyor. Bölgenin geleceği belirsiz…

Doğu Kongo’nun yemyeşil dağları ve bereketli toprakları, yirminci yüzyılın en karanlık tarihine ve bitmek bilmeyen bir savaşın sahnesine ev sahipliği yapıyor. Burada, ölüm yalnızca silahlardan değil, aynı zamanda dünyanın en değerli madenlerinin üzerinde yükselen bir güç mücadelesinden geliyor. Kongo-Ruanda sınırı, Ruanda’nın 1994’teki soykırımdan kaynaklanan varoluşsal korkuları ile Kongo’nun devasa ancak zayıf yapısının yarattığı bir güç boşluğunun kesiştiği, kanla sulanmış bir hattır. İki ülke arasındaki çatışma, basit bir toprak anlaşmazlığı değil; soykırımın mirası, ekonomik açgözlülük, bölgesel hegemonya arayışı ve uluslararası ilgisizliğin iç içe geçtiği, nesiller boyu süren bir trajedidir.

Çatışmanın kökleri, Ruanda’da 1994’te gerçekleşen Hutuların Tutsilere yönelik soykırımına ve onun hemen sonrasına dayanır. Soykırımı sona erdiren ve çoğunlukla Tutsi olan Ruanda Vatansever Cephesi (RPF) iktidara geldikten sonra, suçlu Hutular ve onlara bağlı milisler komşu Zaire’ye (şimdiki DKC) kaçtı. Burada, FDLR (Ruanda Demokratik Kurtuluş Güçleri) gibi grupları oluşturarak, yeni Ruanda hükûmetini devirme amacıyla saldırılar düzenlemeye başladılar. Ruanda için bu, varoluşsal bir tehditti.

Bu güvenlik tehdidini bahane eden Ruanda, 1996 ve 1998’de Kongo’ya iki büyük işgal başlattı. Bu işgaller, “Afrika’nın Dünya Savaşı” olarak adlandırılan ve 5 milyondan fazla insanın hayatına mal olan çatışmayı tetikledi. Ruanda’nın açık amacı FDLR’yi etkisiz hâle getirmek olsa da gizli gündemi Doğu Kongo’nun muazzam maden zenginliğini (altın, koltan, kalay, kobalt) kontrol etmek ve bölgede kendine yakın bir rejim kurmaktı. Resmi olarak 2003’te sona eren savaş, asla bitmedi; sadece şekil değiştirdi. Ruanda, Doğu Kongo’daki varlığını, M23 gibi kendisine bağlı vekil milis gruplar aracılığıyla sürdürdü. Bu gruplar, bölgeyi fiilen kontrol ederken, kaynakları yağmaladı ve Ruanda’nın güvenlik şeridini genişletti.

Trump’ın “tarihî anlaşması”: Barış mı, ticari fırsat mı?

Aralık 2025’de, Başkan Donald Trump’ın çağrısıyla Washington’da bir araya gelen Kagame ve Tshisekedi, “Washington Anlaşmaları”nı imzaladılar. Trump, bunu “dünyanın en uzun süren çatışmalarından birinin sonu” olarak lanse etti. Ancak sahnedeki görüntü her şeyi ele veriyordu: İki lider soğuk, mesafeli ve göz temasından kaçınıyordu; tokalaşma bile yoktu.

Bu “barış” girişiminin üç temel ayağı vardı:

  • Tekrarlanan taahhütler: Ruanda, M23’ü desteklemeyi bırakacak ve askerlerini çekecekti. Kongo ise topraklarındaki FDLR’yi etkisiz hâle getirecekti. Bunlar, onlarca yıldır imzalanan ve hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanmayan anlaşmaların aynısıydı.
  • Ekonomik paket: Asıl önemli kısım buydu. ABD, her iki ülkeyle kritik minerallere erişimi kolaylaştıran, Amerikan şirketlerine maden yatırım kapılarını açan ve tedarik zincirlerini güçlendiren ikili anlaşmalar imzaladı.
  • Siyasi meşruiyet: Tshisekedi, zayıf iç konumunu güçlendirecek bir “Amerikan desteği” aldı. Kagame ise, uluslararası arenada meşruiyet kazanırken, bölgedeki fiili kontrolünü sürdürme fırsatı yakaladı.

Kısacası, Washington buluşması gerçek bir barış zirvesinden çok, “ekonomik fırsatlar için siyasi bir kılıf” işlevi gördü. Taraflar, temel anlaşmazlıkları çözmek yerine, ABD’nin Çin’e karşı stratejik maden ihtiyacını karşılamak üzere kurduğu masada yerlerini aldılar.

Barış neden bir türlü sağlanamıyor?

Çatışmanın kronikleşmesinin ve barışın illüzyon olmaktan öteye geçememesinin birkaç temel nedeni var:

  • Ruanda’nın derin güvenlik paradoksu: Ruanda yönetimi, FDLR’yi varlığını tehdit eden bir unsur olarak görüyor. Kongo devletinin bu grubu etkisiz hâle getirecek kapasite ve iradeden yoksun olduğuna inanıyor. Bu nedenle, Doğu Kongo’da bir “tampon bölge”/nüfuz alanı yaratmayı ulusal güvenliğin olmazsa olmazı sayıyor. M23, bu politikanın enstrümanı.
  • Kongo’nun yapısal zayıflığı ve iç siyaset: Merkezî hükûmetin Doğu’daki otoritesi son derece sınırlıdır. Ordu disiplinsiz, yolsuzluk içinde ve çoğu zaman etkisizdir. Ayrıca Tshisekedi gibi başkanlar için, “dış düşman” Ruanda ve M23 vurgusu, içerideki yönetim sorunlarını ve ekonomik başarısızlıkları örtbas etmek için kullanışlı bir milliyetçi söylem sunar.
  • Kaynak laneti ve vekil savaş ekonomisi: Doğu Kongo’nun madenleri, çatışmanın sürmesi için güçlü bir ekonomik teşvik oluşturur. Silahlı gruplar, Ruandalı ve Kongolu komutanlar, uluslararası aracılar bu kaynakların kaçakçılığından muazzam karlar elde eder. “Savaş ekonomisi” barıştan daha kazançlı hâle gelmiştir.

Bölgesel karmaşa ve uluslararası ilgisizlik: Çatışmaya Burundi, Uganda gibi komşular da dâhil olmuştur. BM barış gücü MONUSCO onlarca yıldır bölgede olmasına rağmen, kalıcı bir çözüm üretememiştir. ABD ve Batılı güçler ise, Kagame’yi istikrarlı bir ortak olarak görme eğiliminde olduklarından, Ruanda’ya yönelik gerçek anlamda caydırıcı baskı uygulamaktan kaçınmıştır. Trump dönemindeki girişim, çatışmayı çözmekten çok, ticari çıkarlara hizmet etmiştir.

Karanlık senaryolar ve umut ışığı

Çatışmanın geleceği için birkaç olası senaryo bulunuyor:

  • Donmuş çatışma ve devamlı istikrarsızlık: Mevcut durum sürebilir. Ruanda, M23 aracılığıyla dolaylı kontrolü sürdürür; Kongo ordusu ve diğer milislerle çatışmalar dalgalar hâlinde devam eder. Yerinden edilme ve insani kriz kronikleşir. Bu, bölge için bitmeyen bir kâbus anlamına gelir.
  • Bölgesel savaşın yeniden alevlenmesi: M23’ün daha fazla toprak kazanması veya Ruanda’ya yönelik büyük bir provokasyon, Kongo’yu Ruanda ile açık bir çatışmaya itebilir. Bu senaryoda Uganda, Burundi gibi aktörler de dahil olabilir ve 1998 savaşının bir benzeri, daha yıkıcı bir şekilde yaşanabilir.
  • Kongo’nun parçalanması: Devletin tamamen çökmesi ve doğunun fiilen Ruanda’nın nüfuz alanına veya bağımsız bir yapıya dönüşmesi ihtimali, uzak ancak imkânsız değildir.

Kalıcı çözüm yolu

Bu yol, tüm taraflar için acı tavizler gerektirir: Ruanda’nın güvenliğinin garantisi; uluslararası toplum (özellikle ABD ve AB), Ruanda’ya FDLR tehdidinin ortadan kaldırılması için somut ve denetlenebilir bir güvenlik garantisi vermeli. Bu, Ruanda’nın Kongo’ya müdahale gerekçesini ortadan kaldırmalı. Kongo’nun kurumsal inşası; ordu reformu, yargı bağımsızlığı ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle Kongo devleti Doğu’da otoritesini tesis etmeli. Kaynakların şeffaf yönetimi; maden gelirlerinin şeffaf ve adil paylaşımı, savaş ekonomisinin kökünü kurutmak için şart. Gerçek ve kapsayıcı diplomasi; sadece hükûmetler arasında değil, sivil toplumu, etnik toplulukları ve silahlı grupları da kapsayan geniş bir diyalog süreci.

Kongo-Ruanda çatışması, geçmişin şeytani mirasının, bugünün açgözlülüğüyle birleştiği bir bataklık. Trump’ın girişimi, barışı değil, bu bataklığın üzerine geçici bir halı sermeye çalışmaktan ibaretti. Kagame ve Tshisekedi tokalaşmamakta haklıydı, çünkü aralarında gerçek bir barış yoktu. Doğu Kongo’da hayat, hâlâ madenlerin parıltısıyla yarışan silah ışıltıları altında sönüyor. Kalıcı barış, ancak uluslararası toplumun kısa vadeli ekonomik çıkarları bir kenara bırakıp, bölge halklarının güvenliğini ve refahını merkeze alan, cesur, kararlı ve adil bir siyasi irade ortaya koymasıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde, bir sonraki “barış zirvesi” de bir öncekinin aynası olmaktan öteye geçemeyecek.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...