02 Nisan 2025

Dünya Otizm Farkındalık Günü: Eksiklik değil, farklılık

BM tarafından 2007’de kabul edilen Dünya Otizm Farkındalık Günü, bu yıl da toplumsal şuur oluşturmak için çeşitli seminerler, konferanslar, sosyal medya paylaşımları ile kutlanıyor. Peki, yıl boyunca gündemde olan otizmin belirtileri, nedenleri ve tedavi yöntemleri neler? Gelin birlikte bakalım…

Modern tıp tarihinde ilk kez 1943 yılında Avusturya asıllı Amerikalı psikiyatrist Leo Kanner tarafından tanımlanan otizm, aradan geçen yıllar içerisinde dünyada maalesef yaygınlaşmış durumda. Otizm, başlangıçta sadece çocuklukta görülen nadir bir durum olarak tanımlanmıştı, ancak zamanla, otizm spektrum bozukluğu (ASD) olarak bilinen bir yelpazeye dönüştü ve erişkinlerde de tanı konmaya başlandı.

Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, otizm oranı yaklaşık olarak her 100 doğumda 1 veya 2 çocuğu etkileyebiliyor. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, her 54 çocuktan biri otizm spektrum bozukluğuyla doğuyor. Türkiye’de ise bu oran hakkında daha sınırlı veriler mevcut olsa da, dünya genelindeki trende benzer bir şekilde otizm tanısı konan bireylerin sayısının arttığı biliniyor. Otizm, erkeklerde kızlara göre daha yaygın olarak görülüyor ve erkeklerdeki oran kızlara oranla yaklaşık 4-5 kat daha fazla.

Otizmin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, araştırmalar birkaç faktörün bir araya gelerek otizm spektrum bozukluğuna (OSB) yol açabileceğini göstermektedir. Bu faktörler genetik, biyolojik ve çevresel etmenlerin bir kombinasyonunu içerebilir. İşte otizme yol açabileceği düşünülen bazı ana faktörler:

  • Genetik Faktörler: Otizmin genetik bir bileşeni olduğu düşünülmektedir. Bir ailede bir çocuk otizm tanısı almışsa, diğer çocukların da otizm tanısı alması riski daha yüksektir.
  • Beyin Gelişimi ve Biyolojik Faktörler: Beyindeki bazı yapısal farklılıklar, otizmli bireylerde daha yaygın olabilir. Örneğin, otizmli bireylerin beyinlerinin bazı bölgeleri, özellikle sosyal etkileşim ve dil becerilerinden sorumlu alanlarında farklılıklar gösterilebilir.
  • Çevresel Faktörler: Anne karnındaki bazı çevresel etmenler, otizm riskini artırabilir. Örneğin, gebelik sırasında enfeksiyonlar, bazı ilaçların kullanımı (özellikle ilk trimesterde) ya da yüksek sıcaklıklar gibi faktörler otizm riskini etkileyebilir.
  • Sosyal Faktörler: Yapılan araştırmalar, sosyal faktörlerin otizmi doğrudan etkileyip etkilemediğini tam olarak açıklayabilmiş değildir.

“Otizme her coğrafyada rastlanılabilir”

Klinik Psikolog Pınar Ekmekçi, otizm hakkında bilgi verdi. Ekmekçi, “Otizm, doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan nörogelişimsel bir bozukluktur. Genetik faktörlerin etkili olduğu tahmin edilmekte. Çevresel faktöründe etkili olduğunu savunanlar var. Otizmin ailenin ekonomik koşulları ile alakası yoktur. Her farklı toplulukta, ırkta ve coğrafyada rastlanabilir” dedi.

Otizmin olası belirtileri konusunda ebeveynleri uyaran Ekmekçi, şunları kaydetti: “Eğer çocuğunuz sizinle göz teması kurmuyorsa ya da çok kısıtlı göz teması kuruyorsa, söyleneni işitmiyorsa, çok sınırlı taklit becerisi varsa, gözleri bir şeye takılıp kalıyorsa, sallanmak ve çırpınmak gibi tekrar eden davranışları varsa bir hastaneye başvurulması gerekmektedir. Otizmin belirtileri erken yaşlarda başladığından yoğun eğitim desteğiyle bu sorunlar azaltılabilir, davranış sorunları ortadan kaldırılabilir. Otizmin ilaçla bir tedavisi olmadığı da unutulmamalı”

Otizmli çocuklara nasıl yaklaşmalı?

Klinik Psikolog Beste Hasırcı, meslektaşı Pınar Ekmekçi gibi otizmli çocukların pek çok sorunla boğuştuğunu vurguladı. Hasırcı, “Bu özel çocukların sosyal etkileşimleri yetersizdir. Göz teması kuramazlar, kişilere isim ile seslenemezler. Konuşmaları ise bir hayli geç olur. Diğer insanların duygu ve düşüncelerini anlayamazlar. İlgi alanları da sınırlıdır. El sallama ve kendi etrafında dönme gibi birbirlerini tekrar eden davranışlarda bulunurlar” ifadelerini kullandı.

Hasırcı, “Otizmli çocuklara nasıl yaklaşmalı?” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Onlarla konuşurken açık ve net olunmalı. Bilhassa ses tonunu ayarlamak ve göz teması çok elzem. Aileler çocuklarıyla evcilik ve saklambaç gibi hareketli oyunlar oynamalı. Bu sayede sosyal becerileri de gelişebilir. Bu özel çocuklarımız acı hissi ve tehlikelere karşı duyarsız oldukları için onlara güvenli ortam yaratmak da çok gerekli”

Öte yandan yapılan bazı araştırmalar ise müzik terapisinin otizmli bireyler için oldukça etkili bir destek terapisi olabileceğini savunuyor. Müzik terapisinin otizm üzerindeki etkileri arasında şunlar yer alıyor:

  • Sosyal ve İletişim Becerileri: Müzik terapisi, otizmli bireylerin başkalarıyla temas kurmalarını ve sosyal beceriler kazanmalarını sağlar.
  • Duygusal İfade ve Regülasyon: Müzik, otizmli bireylerin duygusal durumlarını ifade etmeleri için bir yol sunar. Çeşitli müzik türleri, bireylerin kendilerini farklı duygusal hallerde hissetmelerine yardımcı olabilir.
  • Dil ve Konuşma Gelişimi: Müzik terapisi, dil becerilerini geliştirmek için etkili bir yöntem olabilir. Şarkı söylemek, kelimeleri ve cümle yapılarını öğrenmeye yardımcı olabilir.
  • Motor Beceriler: Müzik terapisi, motor becerilerin geliştirilmesinde de yardımcı olabilir. Ritimli müzikler, bireylerin el ve ayak hareketlerini koordine etmelerine, dans etmelerine ve fiziksel becerilerini geliştirmelerine olanak tanıyabilir.
  • Dikkat ve Konsantrasyon: Müzik terapisi, bireylerin dikkat ve konsantrasyon becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.

İşte bu saydıklarımızdan hareketle, “Müzik terapisi, otizmli bireyler için oldukça değerli bir araçtır. Sosyal beceriler, iletişim, duygusal ifade, motor beceriler ve daha birçok alanda gelişim sağlayabilir” yorumunu yapabiliriz.

Müzik terapisi haricinde otizm hususunda erken tanı ve doğru müdahaleler ile bireylerin yaşam kalitesi iyileştirilebilir, becerileri geliştirilip topluma daha uyumlu hale gelebilirler. Ancak her birey farklıdır, bu nedenle tedavi planları bireyselleştirilmiş ve kapsamlı olmalıdır.

Otizm, tek bir nedene de bağlı değildir. Birçok faktörün komplike bir şekilde bir araya gelerek otizm gelişimine sebep olduğu düşünülmektedir. Hem genetik hem de çevresel etmenlerin rol oynadığı, ancak bu etmenlerin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiği meselesine dair daha fazla inceleme yapılması gerektiği söylenebilir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...