24 Eylül 2025

Devlet Bahçeli’den TRÇ ittifakı çıkışı

Devlet Bahçeli’nin son TRÇ ittifakı önerisi hem stratejik bir vizyonun yansıması hem de dış politikada taktiksel bir hamle olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasında yeni bir mesaj niteliği taşıyan bu çıkış, dikkatle okunması gereken bir devlet aklı göstergesidir.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Dr. Devlet Bahçeli, siyasi görüşleri her konuda herkese hitap etmese de bugüne kadar saygın ve ciddi bir devlet adamı olarak diğer siyasetçilerden ayrışmış ve dünyevi hırslardan (para, makam, şan-şöhret vs.) uzak, daha ziyade vatan-millet-devlet sevgisi ve Türk halkının geleceğine yönelik güvenlik endişeleriyle hareket eden bilge bir devlet adamı olarak sivrilmiştir. Bahçeli’nin 2002’de zayıf durumdaki hükûmeti dağıtma kararı, ordu (devlet) ile sivil hükûmet arasında bir tür krize dönüşen 2007 Cumhurbaşkanlığı seçim süreci sonrasındaki uzlaşmacı tavrı ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası hükûmete verdiği destek gibi kritik tavırları dikkatle incelendiğinde, devletle milleti asla karşı karşıya getirmek istemeyen ve siyaseten genelde toplumsal olarak ağır basan kanadın devlet yönetiminde de etkin olmasını isteyen sorumlu ve demokrat bir kişiliği olduğu görülmektedir.

Aynı Bahçeli, tesadüf değildir ki Suriye ve Irak’taki Türkiye’nin ulusal bütünlüğü ve bölgesel gücü konusundaki olumsuz gidişatı isabetle görmüş, riskleri tespit etmiş ve PKK terör örgütünün kurucu lideri Abdullah Öcalan’a örgütü tasfiye ederek Türkiye’de demokratik yaşama ve huzur ortamına katkı sunma kapılarını açan tarihî önerisiyle cesur, ezber bozan ve öncü bir lider olarak farkını göstermiştir. Bahçeli, geçtiğimiz gün ise yine oldukça şaşırtan bir açıklama yaparak, ABD-İsrail şer eksenine karşı Türkiye-Rusya-Çin veya TRÇ ittifakı önerdiğini ilan etmiştir. Peki, bu öneriyi yeni bir jeopolitik vizyon olarak mı değerlendirmeli, yoksa Bahçeli’nin bilge devlet adamlığının taktiksel bir hamlesi gibi mi algılamak gerekir?

Uluslararası dinamikte MHP’nin tutumu

Aslında bu soruya verilecek doğru yanıt, bence her iki görüşten de parçalar taşımaktadır. Şöyle ki dünyanın demografik ağırlık merkezi olan Asya, günümüzde ekonomi ve siyasette de dünyanın en önemli bölgesi/kıtası hâline gelmiş ve hakikaten de Avrupa ve Kuzey Amerika’nın çok önemli olduğu devirlerden farklı yeni bir döneme girilmiştir. İstatistikî olarak da rahatlıkla kanıtlanabilecek olan bu durum, son yıllarda Kishore Mahbubani ve Parag Khanna gibi uluslararası etkili düşünürlerce çok isabetli şekilde ve sıklıkla gündeme getirilmektedir. Bu anlamda, Bahçeli’nin Orta Doğu’da insanlık vicdanını sızlatan ve yürekleri dağlayan görüntüler karşısında ABD-İsrail ikilisinin tepkisizliğine tepki olarak TRÇ ittifakını önermesi, reelpolitik boyutu da olan bir stratejik vizyondur. Türkiye’nin Rusya ve Çin’le tarihsel açıdan yaşadığı bazı sorunlar ise Orta Doğu’da bugün yaşanan insanlık dramının yanında daha arka planda kalan bir husustur.

Ancak bu, aynı zamanda taktiksel bir yaklaşım ve Türk devlet geleneğinde sıklıkla görülen pişekâr ile kavuklu veya iyi ile kötü polis rol paylaşımının da bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Öyle ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmeye hazırlandığı bir anda yapılan bu çıkış, Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı karşısında konumunu sağlamlaştıran, onun ABD karşıtı algılanmayan bir konumda daha güçlü müzakere edebilmesine olanak sağlayan ve Soğuk Savaş döneminden farklı olarak günümüzde dış dinamiklerden ziyade iç dinamiklere yaslanan bir siyasal oluşum olan MHP’nin ABD ve İsrail’e Türk devlet aklının gidişattan duyduğu memnuniyetsizliği belli etmesine kapı aralayan taktiksel bir hamledir. Yani bu çıkış, Batı’ya verilmiş bir mesaj ve Ankara’nın tarihsel müttefiklerine uzlaşma hususunda uyarı yaptığını gösteren bir tarihsel hamledir.

Fakat elbette, tarihsel-siyasal açıdan bakıldığında, NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ve Çin gibi devletlerle bir ittifak çatısı altında buluşması gerçekçi değildir. Ankara, kuşkusuz, bu ülkelerle kurduğu farklı düzeyde ilişkilerle dış politikasını çeşitlendiren, küresel ve bölgesel sorunlara karşı ortaklıklar inşa eden ama Batı’daki konumunu da koruyan çok boyutlu bir çizgide dış politika yapmaya devam edecektir. Bu, günümüzün girift ilişkiler ortamı, ABD’nin Trump döneminde artan izolasyonizm eğilimleri, Çin’in son 40 yılda ortaya çıkan muazzam ekonomik gücü ve Rusya’nın Ukrayna krizi nedeniyle yaşadığı agresiflik ortamında hem Türkiye’nin geleceği hem de uluslararası dengeler açısından doğru ve faydalı bir yaklaşımdır.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...