15 January 2025

Değişen dünya düzeninde Azerbaycan’ın yeni konumu

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 7 Ocak günü yaptığı konuşma yeni dünya düzeninde Azerbaycan’ın konumunu belirtir nitelikteydi. Aliyev bu konuşmasında neye değindi, birlikte değerlendirelim.

Azerbaycan şüphesiz son yıllarda başta Güney Kafkasya’da olmak üzere Avrasya genelinde git gide parlayan önemli bir gücü temsil ediyor. Bilhassa komşusu Ermenistan’ın Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana arttırarak devam ettirdiği bölgedeki haksız ve gayri-insani işgal hareketlerine karşı, Azerbaycan başta Karabağ’da olmak üzere, gösterdiği etkin ve haklı duruşla ve askerî kabiliyetlerle dikkat çekiyor.

Öte yandan, son olarak 25 Aralık 2024 tarihinde sivil bir Azerbaycan uçağının Kazakistan’ın Aktau kentinde düşmesi, olayın önce tam olarak aydınlatılmaması, daha sonra ise Rusya Federasyonu hava sahası üzerinde uçağın “sehven vurulması” sonrası bu kazanın gerçekleştiğine yönelik kuşku kalmaması, özellikle kritik Avrasya denkleminde gözlerin Azerbaycan’a ve tabiatıyla Rusya’ya tekrar dönmesine yol açtı. Tam da bu esnada Rusya Başkanı Vladimir Putin’in tabiri caizse “diplomatik bir manevra”yla Aliyev’e “özür telefonu” açması uluslararası basına yansıdı ve konunun -Azerbaycan iç kamuoyunda büyük infiale yol açsa da- şimdilik suhuletle gündemin alt sıralarına kaydırıldığı kabul edildi. 

Bu gelişmeler altında, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 7 Ocak günü Azerbaycan televizyon kanallarına verdiği mülakat ve bu esnada ilettiği bazı kayda değer mesajlar ise bölgesel manada krizli alanların dur durak bilmeden uluslararası gündemi meşgul ettiği bir ortamda; sadece Azerbaycan iç kamuoyunun değil, başta Türkiye’den olmak üzere diğer ülkelerden siyasetçi ve uzmanların da dikkatini çekti (Mülakatın tamamı için Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı resmî web sayfası ziyaret edilebilir). Bu konuşmanın ana başlıklarına odaklanarak güncel küresel ve bölgesel gelişmelerin gidişatı hakkında da fikir elde edilebilir.

Güç kaybeden eski dünya düzeni ve ABD’nin yeni başkanı Trump

Aliyev’in konuşmasında en dikkat çeken ifadeler şüphesiz yeni bir dünya düzeninin şekillendiğinin bir sır olmadığı, bu sürecin başında olunduğu ve bu yüzden birçok boşluk ve farklı krizlerin de söz konusu olabildiği yönündeydi. Aliyev, “II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan sistem zaten potansiyelini kaybetti. Bu, dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen süreçler, çatışmalar, savaşlar ve diğer olaylardan açıkça görülmektedir” derken, aynı zamanda önde gelen birçok Batı ülkesindeki “siyasi ve ahlaki krizin” de konuya farklı tartışma alanları açtığını ve esasen sadece daha “Doğu”dan halkların değil, bizzat “Batı’nın hamisi” olan ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Donald Trump’ın da yukarıdakine benzer fikirlerin bayraktarlığını yaptığını hatırlattı.

ABD’nin karşılaştığı zorlukları en güçlü şekilde vurgulayan seçilmiş bir başkan olarak Trump’ın Batı’nın zaten kendini sistemsel surette tükettiğini ifade ettiğini ve bu eleştirilerin “geçerli” olduğunu beyan eden Aliyev, önemli bir cümleyle konu hakkında net görüşünün altını çizdi: “Bu sistem sınırlarına ulaştı.” Bu surette yeni oyuncuların ve oluşumların ortaya çıkması gerekliliği, Aliyev’in konuşmasındaki ana fikirlerinden biri oldu.

Uluslararası açılımlarını arttıran etkin bir aktör olarak Azerbaycan

Son yıllarda çok taraflı örgütlere ve çok paydaşlı dünya siyasetine oldukça yakın durduğu gözlemlenen Azerbaycan; Rusya ve Çin önderliğinde görünürlüğünü artıran BRICS’e geçtiğimiz Ağustos ayında tam üyelik yönünde başvurusunu sunmuştu. Keza geçtiğimiz haftaki basın demecinde Aliyev; “Gelişen Sekiz Ülke (D-8) Teşkilatı”na üye olmalarını, ülkesi için yeni bir aşama ve kazanç olarak değerlendirmiş, başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının önemli bir oluşumu olarak değerlendirilen D-8’in üyesi olan diğer Müslüman ülkelere de teşekkürlerini dile getirmişti. 

Aliyev’in D-8 temelli açıklamalarındaki diğer önemli bir boyut ise son aylarda uluslararası basında sıkça yer alan Azerbaycan-İsrail arasındaki yakın ilişkilerin aksine, ülkesinin uzun yıllardır “Filistin’e siyasi, manevi ve maddi destek verdiğini” açık şekilde dile getirmesi, bağımsız bir Filistin Devleti’nin gerekliliğine vurgu yapması oldu. Filistin’deki büyükelçiliklerinin önemine değinen Aliyev’in söylemleri özelinde bu durum; Azerbaycan dış politikasında, esasen her diplomatik tartışmanın odağındaki “reelpolitik açmazlar”a karşı beşerî ve insani mülahazalara da daha çok ağırlık verilmesinin öncelik kabul edileceğinin bir sinyali olarak da görülebilir.

Türk dünyası ve Zengezur Koridoru

Azerbaycan’ın artan uluslararası etkinliğine paralel surette Aliyev’in konuşmasındaki ana söylemlerden bir diğeri, "Türk Devletleri Teşkilatı”nın, “dünya çapında bir güç merkezi” hâline geleceğine yönelik ifadeleriydi. Şüphesiz Türkiye’yle beraber 20 yılı aşkın süredir, Azerbaycan ve Kazakistan gibi diğer başat temsilcilerin cesur hamleleri ve dış politikalarında geçmişe nazaran çok daha fazla -ama bu defa çok daha sistematik ve kurumsal şekilde- “Türk dünyası” ifadesine yer vermeye başlamalarının Avrasya’da yarattığı etki ve dinamizm herkes tarafından yakından gözleniyor.

Karabağ’daki askerî zaferlerinin ardından bölge istikrarına ve ekonomisine katkılarının esasen Ermenistan dâhil tüm aktörler için hayatiyetine değinen Aliyev, bu bakımdan Nahçıvan’la da bağlantıyı sağlayacak Zengezur Koridoru’nun açılmasına özel önem atfettiklerini yineledi. Anılan bağlantı şüphesiz sadece Azerbaycan toprakları arasındaki bağlantısallık açısından değil, Hazar’ın doğusundan Türkiye’ye, çoğunluğu Türk dünyasına ait geniş bir çerçevede kayda değer bir siyasi, iktisadi ve sosyal açılımı işaret ediyor.

Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye

Aliyev’in konuşmasında sadece son dönemde değil, fikirsel boyutta yüzyıllara dayanan bir arka plan da gizliydi. Zira Aliyev “Türkiye’nin çıkarına olanlar bizim de çıkarımızadır" diyerek özellikle Suriye’de son 1 aydır hızla değişen atmosferin her iki ülke için pozitif bir dönemi işaret ettiğine dikkat çekti. “Suriye'nin iç istikrarı” için başta PKK gibi terör yuvalarının bu değişimden olumlu etkilenmemesinin önemine de değinen Aliyev, Türkiye’nin terörle haklı mücadelesine destek mesajını iletti.

“Birbirlerine bu kadar bağlı” başka iki ülkenin dünya sahnesinde bulmanın zorluğuna değinen Aliyev, Suriye'deki değişimden ve baskıcı Esed rejiminin sonundan duydukları memnuniyeti ifade etmiş, geçmişte gerektiğinde terör yuvalarını besleyen eski rejim altındaki Suriye ve Ermenistan arasındaki “müttefiklik” düzeyine varan ilişkilerin esasen Orta Doğu ve Avrasya’daki bölge istikrarına da her daim zarar verdiğini hatırlatmıştı.

“Silahlandırılan” Ermenistan ve bölge istikrarı için bağımsız diplomasinin gerekliliği

Ermenistan ile diyalog ve müzakere yöntemlerinin onlarca yıldır başarısız olduğunu, bu ülkenin hırs işgal politikası nedeniyle olumsuzlukların devam ettiğini vurgulayan Aliyev; son yıllarda Azerbaycan’ın etkin askerî kabiliyetlerinin ve sahadaki başarılarının genel durumda değişiklik yarattığının bariz olduğunu dile getirdi. Ancak bölgede barış ve istikrar için bu defa da başta Fransa gibi Batılı ülkelerce savunulmaya devam olunan tabiri caizse “anti-Azerbaycan fikriyatı”na karşı teyakkuzda olduklarını, bu minvalde aktörler arasında daha bağımsız bir diplomasi yürütülebileceğine inandıklarını yineledi.

Aliyev, Güney Kafkasya’daki istikrara tezat olabilecek en önemli gelişmenin ise Ermenistan'ın süratle devam eden “silahlandırılması” olduğunu ifade etti. Azerbaycan'a karşı yeni provokasyon ve sabotajlara teşvik edilen bir Ermenistan’ın, geçmişten beri süre gelen “faşizan” ve saldırgan tezleriyle hem Rusya hem de başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılı devletleri kendi ajandası doğrultusunda etkileyebildiğini kaydeden Aliyev; buna karşılık Azerbaycan’ın, çatışma ortamının tekrar beslenmemesi adına, diplomasiyi ve Karabağ ve Zengezur gibi önemli kesişim alanlarında ekonomik yatırımları sürdüreceğini vurguladı.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Fransa gibi ülkelerin bu esnada, âdeta “fobik” surette geliştirilen bir “Azerbaycan karşıtlığı” ve ayrımcı ruhla hareket ettiklerini de belirtti. Bu bağlamda bölgeden bihaber Ermeni lobilerinin ve tezlerinin etkisi altındaki ABD ve başta Fransa olmak üzere Avrupalı aktörler ile AB temsilcilerinin aracılığı ve arabuluculuğunun kendilerince bölgede -bilhassa bu dönem- çok da arzu edilmediğini ima etmiş, Ermenistan’la ikili düzeyde bağımsız bir diplomasi ve müzakere silsilesi yürütmelerinin daha önemli olduğunu vurgulamıştı.

COP29 Zirvesi ve Avrupa’nın “itibarsızlaştırma” siyaseti

2024 Kasım ayında Azerbaycan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP29) konusunda ise Aliyev; enerji arzı noktasında fosil yakıtların geniş coğrafyalara ulaştırılmasındaki kritik konumlarından dolayı anılan zirvenin bazı kesimlerce Azerbaycan’ın aleyhine algılandığını ancak anılan geniş katılımlı organizasyonun, bulunulan dönem itibariyle hem bir “zorluk” hem de “büyük bir fırsat” olarak değerlendirdiğini beyan etti. Ayrıca “İklim değişimi” sorununun küresel manada gecikme kabul edilemeyecek boyutlara ulaştığını ve Azerbaycan'ın bu konuda “güvenilir bir ortak” olarak kabul edilmesi gerektiğini bu zirve marjında yinelediklerini belirtti.

Yine de başta Fransa, Almanya ve Avrupa Komisyonu olmak üzere AB üyesi ülke ve kurumlarından etkinliğe katılım sağlanmadığını veya alt düzeyde görünür olunduğunu hatırlatan Aliyev, söz konusu Azerbaycan’ı “boykot” hâlinin, böyle bir konunun evrensel boyutta ehemmiyetine karşılık, bazı ülkelerin kendi ajandaları uğruna ne kadar “siyasi” ve “itibarsızlaştırıcı” hareket edebildiklerini gösterdiğini kaydetti.

Aliyev, sözlerini tüm engellemelere ve itibarsızlaştırma emellerine rağmen Azerbaycan gibi aktörlerin yine de uluslararası alanda başarı grafiğini arttırdığını vurgulayarak noktaladı. Şüphesiz Cumhurbaşkanı Aliyev’in genel manada bu söylemleri, “yeni dünya düzeninde yeni ve bağımsız oyuncular” ana teziyle uyumlu algılanabilecektir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...