
AB’nin dönüşümü: Avrupa’nın geleceğini nasıl etkileyecek?
AB günümüzde güvenlik politikaları ve ekonomi konusunda ciddi sınavlardan geçerken Trump’ın ikinci dönemi ve Ukrayna-Rusya Savaşı sonrası âdeta bir cenderenin içine çekildi. AB, dış politikada hangi stratejiyi benimseyecek? AB’nin dönüşümü Avrupa’nın geleceğini nasıl etkileyecek?
Avrupa Birliği, son yıllarda karşılaştığı çok boyutlu krizlerle birlikte, küresel siyasetin belirsizlikleri içinde yönünü belirleme çabası içerisinde. Ukrayna-Rusya Savaşı ile birlikte birliğin güvenlik politikaları ve ekonomisi önemli sınavlardan geçerken, ABD’nin ikinci Trump dönemi ile hızla yön değiştiren gelişmeler de AB’nin geleceği üzerinde belirleyici bir rol oynuyor. Ukrayna’daki savaşın üçüncü yılına girilmesiyle birlikte, Avrupa kıtasının ekonomik manzarası birçok yönüyle yeniden şekillenmeye başladı. Savaşın başlamasından bu yana Avrupa Birliği ülkeleri; savunma harcamalarında artış, enerji arz güvenliği ve ekonomik toparlanma sürecindeki belirsizliklerle mücadele etmek durumunda kaldılar. Bu süreçte, Avrupa’nın Ukrayna’ya verdiği maddi destek, askerî yardım, insani yardım ve yaptırımların maliyetleri ile birlikte, mevcut ekonomik zorlukların birbirini tetiklemesi, kıtanın bütçe açığına, borçlanma oranlarına ve uzun vadeli ekonomik sürdürülebilirlik konularına dair tartışmaları da beraberinde getirdi.
Avrupa hükûmetleri, Ukrayna’daki çatışmanın yaratmış olduğu mali yükü hem doğrudan savaş harcamaları hem de dolaylı ekonomik etkiler bağlamında değerlendirdiğinde, enerji fiyatlarındaki keskin artış, tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar ve küresel finansal piyasaların dalgalanması gibi faktörlerin de etkisi ile birlikte Avrupa ekonomisinin istikrarı üzerinde ciddi baskılar oluşturan bir görünüm ortaya çıkıyor. Enerji alanında, Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik atılan adımlar, kısa vadede Avrupa’nın enerji maliyetlerini yükseltirken; uzun vadede daha sürdürülebilir ve yerli kaynaklara dayalı enerji politikalarının oluşturulmasına zemin hazırlasa da yenilenebilir enerji yatırımlarının hız kazanması, geçiş sürecinde ortaya çıkan ek maliyetler ve teknolojik adaptasyon süreçleri, devlet bütçeleri üzerinde ilave yükler oluşturuyor. Bu kapsamda, Avrupa’nın savunma ve enerji sektörlerinde gerçekleştirdiği harcamalar; sadece mevcut kriz döneminde değil, gelecekteki jeopolitik belirsizliklere karşı bir tür önlem niteliğinde değerlendirilse de bu önlemlerin kısa vadede ekonomik büyümeye olumsuz etkiler yaratma potansiyeli, özellikle yüksek kamu borçları ve bütçe açıkları ile birleştiğinde mali dengeyi sağlama konusunda ciddi tartışmalara yol açıyor.
Ukrayna Savaşı’nın mali etkileri
Ekonomik veriler ışığında, özellikle son dönemde AB ekonomisinde gözlenen yavaşlama, savaşın dolaylı etkilerinden biri olarak öne çıkıyor. Bunun yanı sıra, devletlerin yaptığı savunma harcamalarının artması, kamu sektöründeki borçlanma oranlarının yükselmesine neden oluyor ve dolayısıyla kredi notlarında yaşanan düşüşler, uzun vadeli finansal riskler açısından endişe kaynağı oluşturuyor. Bu süreçte Ukrayna’ya sağlanan askerî ve insani yardımlar, AB ülkeleri arasında belirli bir dayanışma örneği teşkil etse de bu yardımların maliyeti, savunma harcamaları ve sosyal politikalarda kesintiye gidilmesi gibi önlemlerle dengelenmeye çalışıldı. Özellikle Avrupa’nın uzun vadeli stratejik öngörülerinde, Ukrayna Savaşı nedeniyle ortaya çıkan mali yükün, yalnızca askerî alanla sınırlı kalmayıp enerji, gıda ve altyapı yatırımları gibi birçok alanda da hissedildiği görülüyor.
Avrupa ülkeleri, yüksek kamu borçları ve bütçe açıklarını azaltmak amacıyla tasarruf politikaları uygularken, Ukrayna Savaşı nedeniyle karşılaştığı ek maliyetler Avrupa ekonomisine de zarar verdi. Özellikle enerji piyasalarında dalgalanmalara ve ticaretin aksamasına neden oldu. Yaptırımların ihracat gelirlerini düşürmesi ve sanayi üretimini yavaşlatması, yatırımcı güvenini zedeleyerek sermaye piyasalarında belirsizliği artırdı. Avrupa bu süreçte dijital dönüşüm, yeşil enerji ve altyapı projelerine öncelik verse de mali baskılar nedeniyle kısa vadeli hedeflerinden sapma riskiyle karşı karşıya kaldı.
Devletler, ekonomik toparlanmayı hızlandırmak için yapısal reformlar ve ekonomik çeşitliliği artırmaya yönelik politikalar geliştirdi. Ancak bu politikaların etkileri uzun vadede hissedilecek. Dolayısıyla Ukrayna Savaşı’nın üçüncü yılında, Avrupa’nın karşılaştığı mali yük sadece askerî ve enerji harcamalarıyla sınırlı kalmayıp ekonomik büyüme, istihdam ve yatırım ortamı üzerinde de derin etkiler yarattı diyebiliriz.
Trump’ın ikinci kez sahneye çıkışı
Avrupa ülkeleri, uluslararası iş birlikleriyle savaşın mali yükünü paylaşmaya çalışmakta olsa da ABD’de Trump’ın göreve başlaması ile bu oyun planının bozulduğunu görüyoruz. Trump yönetimi gerek içeride gerekse dışarıda tüm maliyet unsurlarını gereksiz faaliyetler olarak nitelendirirken, birer birer bu faaliyetleri sonlandırma ya da bu alanlardan ABD desteğini çekme yoluna gidiyor. Savaşın başından bu yana Ukrayna’ya verilen savunma destekleri de bu kapsamda yer alıyor. Gelinen noktada, savaşın tarafları bakımından bir açmaza dönüştüğü durum ise ABD’nin bu adımı ile bütün dengelerin değişmesi gerçeğini karşımıza çıkarıyor.
AB ve ABD’nin desteği ile Rusya karşısında varlık gösterebilen Zelenski de Trump’ın ortaya koyduğu yeni yaklaşım neticesinde dengenin aleyhinde değişmekte olduğunu görerek ABD’nin öne sürdüğü şartları kabul etme yönünde bir eğilim gösterdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in yaşanan bu gelişmeler karşısında yaptığı Avrupa’nın yeniden silahlanması ve kendi ordusunu kurması gerektiği yönündeki çağrı ise AB’nin gelecek vizyonu ve ilişkileri bakımından bir milat olarak kabul edilebilir. Bu açıklamalar, stratejik özerklik ve savunma alanında yeni bir dönüşüm sinyali veriyor. Von der Leyen, Avrupa’nın bağımsız bir savunma politikası geliştirmesi gerektiğini öne sürerken; bu adımın yalnızca askerî harcamaların yeniden yapılandırılmasını değil, aynı zamanda ekonomik entegrasyon ve siyasi dayanışmanın da pekiştirilmesini gerektirdiğini savunuyor. Böylece AB, ABD’nin dalgalı ve belirsiz dış politikalarından bağımsız bir savunma kapasitesi oluşturarak, jeopolitik risklere karşı daha dirençli hâle gelmeyi amaçlıyor.
Avrupa gündemi: “Titre ve kendine gel”
Yakın zaman önce Draghi’nin raporunda vurgulanan ekonomik entegrasyon ve rekabet gücünün artırılması için Avrupa’nın yapısal reform ihtiyacı küresel güç savaşlarının yaşandığı bu günler için önemli bir vizyonu ortaya koymuştu. AB’nin uzun süredir süregelen iç ayrılıklar ve dış rekabet baskılarına rağmen, ortak ekonomi politikaları başta olmak üzere daha koordineli adımlar atması gerektiği açıkça görünüyor. Ekonomik büyüme, dijital dönüşüm ve yeşil teknolojilere yapılacak yatırımların artırılması; AB’nin hem iç istikrarını sağlaması hem de küresel rekabette yerini koruyabilmesi için temel öncelikler arasında sayılabilir.
Trump’ın tetiklediği fakat hâlihazırda alttan alta zemini oluşan bu dönüşüm süreci; AB’nin ekonomik ve siyasi manzarasını yeniden şekillendirirken, Türkiye ekonomisi açısından da önemli yansımalar doğurabilir. AB’deki yapısal reformların derinleşmesi, ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesi ve savunma alanında atılacak bağımsız adımlar, Avrupa pazarında rekabetin yeniden tanımlanmasına ve ticaret ilişkilerinde yeni düzenlemelerin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Türkiye, AB ile olan ticari ve ekonomik ilişkilerinde önemli bir konumda olduğundan; AB’nin kendi ekonomik ve stratejik rotasını çizmesi, ihracat ve ithalat dengelerinde, yatırım akışlarında ve hatta düzenleyici standartlarda değişikliklere neden olabilir.
Öte yandan Avrupa’nın kendi ordusunu kurma hamlesi, AB’nin uzun vadeli güvenlik mimarisinde daha bağımsız ve sürdürülebilir bir yapı oluşturma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bu durum, AB’nin dış politika alanında da yeni stratejiler geliştirmesine, özellikle ABD ve Çin gibi küresel rakiplerle olan ilişkilerinde daha dengeli bir duruş sergilemesine zemin hazırlayabilir.
Türkiye; bu gelişmeleri yakından izleyerek, kendi ekonomik ve savunma politikalarını bu yeni dengeye uyum sağlayacak şekilde yeniden yapılandırma ihtiyacıyla karşı karşıya kalacaktır. Böylece AB’nin dönüşümü hem Avrupa’nın geleceğini hem de Türkiye ekonomisinin, özellikle ticaret, yatırım ve stratejik iş birlikleri bağlamında yeniden şekillenecek olan küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen önemli bir faktör olarak öne çıkacaktır.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.