24 Eylül 2025

Afyonkarahisar gastronomi ile tarih yazıyor

7. Uluslararası Gastro Afyon Turizm ve Lezzet Festivali, tarihin lezzetle harmanlandığı üç günlük unutulmaz bir şölen oldu. Üç gün boyunca sadece yemeklerin değil, Friglerden günümüze uzanan bir kültürel mirasın peşine düştüm. Bu şehir, mutfağıyla bir zaman tüneli sunuyor…

Afyonkarahisar… O taşlı, dimdik yamaçlara tırmanan kalesinin gölgesinde, geçmişin kokusunun bugüne karıştığı eşsiz coğrafya… 19-21 Eylül 2025 tarihlerinde, bu kadim şehrin ruhuyla harmanlanmış, yedincisi düzenlenen Uluslararası Gastro Afyon Turizm ve Lezzet Festivali’nin bir parçası olmak, benim için profesyonel bir deneyimden öte derin bir kültürel yolculuktu. Üç gün boyunca kültürle harmanlanan gastronomi festivalinde güzel anlara şahitlik ederken, Afyon mutfağının basına yansıyan penceresi kapsamında düzenlenen panelde de konuşmacı olarak yer aldım. Kelimelerle anlatmaya çalıştığım her lezzet, her hikâye, bizzat ruhumda hissettiğim birer hatıraya dönüştü.

Bir zaman tünelinde lezzet keşfi: Afyon’un katmanlı hikâyesi

Afyonkarahisar’a adım attığınız an, âdeta bir zaman tünelinin girişine gelmiş gibi hissediyorsunuz. Her köşede Roma döneminden kalma bir sütun parçası, Friglerin kayalara oyduğu tapınakların yankısı ve Selçuklu mimarisinin zarafeti sizi karşılıyor. Gastro Afyon Festivali; işte bu katmanlı tarihi, mutfağın sıcak ve samimi diliyle yeniden anlatıyor.

Festivalin ilk günü, alanı ziyaret etmeden evvel şehirde kısa bir gezintiye çıktım. Karahisar Kalesi’nin heybetli duruşu, şehrin tarih boyunca ne denli stratejik bir öneme sahip olduğunu fısıldıyordu. O kalenin eteğindeki dar sokaklarda dolaşırken, gözümde canlanan sahneler vardı. Friglerin, bereket tanrıçası Kibele’ye sunduğu yiyecekler, Roma lejyonerlerinin kamp ateşlerinde pişen etler ve Selçuklu ustalarının fırınlarından yayılan ekmek kokusu… Bu topraklarda pişen her yemeğin, binlerce yılın birikimini taşıdığını hissettim.

Festival alanına geldiğimde, bu his daha da güçlendi. Stantlarda sergilenen ürünler, sadece birer gıda maddesi değildi; her biri, Afyon'un iklimiyle, toprağıyla ve insanıyla bütünleşmiş birer sanat eseriydi. Coğrafi işaretli sucuklar, baharatın ve etin kusursuz bir uyumla birleştiği bir şölen sunuyordu. Koku, damağı uyandırmadan önce, zihinde bir yolculuk başlatıyordu. Afyon’un o meşhur kaymağı, âdeta bir bulut gibi hafif, bir o kadar da zengin bir lezzetti. Bu kaymak, bir süt ürününden ziyade bu topraklarda yüzyıllardır sürdürülen hayvancılığın ve mandıracılığın bir nişanesiydi. Elbette, haşhaş… Afyon denince akla ilk gelenlerden biri olan bu bitki, yöresel lezzetler ile birlikte şehrin kültürel kimliğine de damgasını vurmuştu. Haşhaşlı bükme, bir börekten çok daha fazlasıydı; o, Anadolu'nun hamur işi geleneğinin, Frigya’nın bereketiyle harmanlanmış bir hâliydi.

Afyon mutfağının geleceği

Üçüncü gün, “Afyon Mutfağı” paneli ile Afyon’un gastronomi dünyasındaki yerini ve potansiyelini masaya yatırdık. Panelde, Afyon mutfağını sadece lezzetli yemeklerden ibaret görmediğimi, onu arkeolojik bir katman, tarihî bir anlatı ve kültürel bir kimlik olarak yorumladığımı anlattım. Konuşmamda özellikle şunların altını çizdim: Afyon’un mutfağı, yüzeyin altında yatan bir hazine gibidir. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan tahıl kalıntıları, mutfak gereçleri ve yiyecek saklama yöntemleri, bize bu coğrafyanın binlerce yıldır ne kadar bereketli olduğunu ve insanların bu bereketi nasıl işlediklerini anlatıyor. Her bir haşhaşlı bükme, ağzı açık ya da Afyon kebabı tarifi, aslında geçmişle bugün arasında kurulan bir köprüdür. Bir şehrin mutfağı, o şehrin karakterini yansıtır. Afyon'un mutfağı, coğrafyanın zorluğunu, insanının çalışkanlığını ve misafirperverliğini anlatır. Sakala çarpan çorbası gibi geleneksel yemek isimleri bile, yerel mizahı ve sıcaklığı yansıtan birer kültürel şifredir. Afyonkarahisar’ın 2019 yılında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı'na “Gastronomi” alanında dâhil edilmesi, bu mirası korumak ve dünyaya tanıtmak için atılan en önemli adımdır. Festivalin uluslararası boyutu, bu vizyonu hayata geçiren somut bir kanıttır. Yurt dışından gelen şefler, gurmeler ve gazeteciler, Afyon'un tarihî bir şehir olmasının yanında, küresel gastronomi sahnesinde yükselen bir yıldız olduğunu kendi gözleriyle gördüler.

Festivalden kalan izler: Şehrin canlı ruhu

Üç gün süren festival boyunca, panelde konuşmacı olmanın yanı sıra; bir gezgin, bir araştırmacı ve bir gastronomi sevdalısı olarak festivalin her anını yaşadım. Guinness Dünya Rekoru denemesi için hazırlanan devasa sucuklu yumurta şöleni, Afyon’un cömertliğini ve coşkusunu simgeliyordu. O devasa tavanın etrafında toplanan kalabalık, sanki büyük bir ailenin pazar kahvaltısında bir araya gelmiş gibiydi. Lezzet yarışmalarında sunulan yöresel yemekler, geleneksel tariflerin yeni nesillere nasıl aktarıldığını gösteriyordu. Festivalin her akşamında verilen konserler, bu lezzet ve kültür şölenine müzikle renk kattı.

Festivalin ardından Afyon’dan ayrılırken, yanıma aldığım Afyon sucuğu, ekmek kadayıfı ve lokumlar birer hediyelik eşya olmalarının ötesinde o üç gün boyunca kalbimde ve zihnimde biriktirdiğim hikâyelerin somut birer hatırasıydı. Afyon; sadece geçmişiyle değil, bugün kurduğu bu sağlam köprülerle geleceğe de ışık tutan bir şehir. Bu festivaller, bir şehrin kimliğini, ruhunu ve en önemlisi mutfağının kalbini nasıl attığını tüm dünyaya gösteriyor.

Bir daha yolum Afyon’a düştüğünde, biliyorum ki sadece bir kaleyi ya da bir müzeyi ziyaret etmeyeceğim. Aynı zamanda bir fırının önünden geçerken, haşhaş kokusunun peşinden gidip eski bir tarifin izini süreceğim. Çünkü Afyon’da tarih, sadece taşlarda değil, her lokmada saklı. Ve benim gibi bir gastronomi aşığı için, bir şehri keşfetmenin en lezzetli yolu, onun mutfağından geçiyor.

 
 
 
 

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...