
Kadının fendi siyaseti yenebilecek mi?
Kadın liderler siyaseti yeniden tanımlıyor! Sanae Takaichi'den Thatcher'a, Kleopatra'dan Ardern'e: Kadının "fendi" siyasetin sert dünyasında nasıl bir dönüşüm yaratıyor?
Tarih, iktidar odaklarının loş koridorlarında yankılanan kadın ayak seslerine pek aşina değildir. Bu sesler, bir med-cezir misali gelir, bazen Kleopatra’nın Nil’deki saltanatı gibi ihtişamla yükselir, bazen de bir I. Elizabeth’in İspanyol Armada’sına meydan okuyuşu gibi bir çağı mühürler ve sonra sessizliğe gömülür. Japonya’nın yeni başbakanı Sanae Takaichi’nin heavy metal davulları eşliğinde sahneye çıkışı, bu nadide ve güçlü geleneğin en son, en çarpıcı tezahürü. Onun hikâyesi iktidarın eril diline meydan okuyan tüm kadınların ortak mücadelesinin bir parçası. Peki, kadının kendine özgü “fendi”, yani kıvrak zekâsı, sezgisi ve stratejisi, siyasetin kadim ve sert kalıplarını kırabilecek mi?
Sanae Takaichi’nin hikâyesi, bu soruya cevap arayan mükemmel bir başlangıç noktası. Bir zamanların heavy metal davulcusu olan bir kadının, modern Japonya’nın ilk kadın lideri olarak seçilmesi, başlı başına bir devrim. Margaret Thatcher hayranı, kendini yetiştirmiş, açık sözlü ve kutuplaştırıcı bir figür. Onun yükselişi, tıpkı Saka Kuşu gibi, alışılmadık bir sesin siyasetin sakin sularını nasıl bulandırabileceğinin kanıtı. Simone de Beauvoir’ın, “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözü, tam da burada anlam kazanıyor. Sanae Takaichi, siyaset sahnesinde “kadın olma”nın getirdiği tüm kısıtlamaları ve beklentileri, kendi inatçı tarzıyla yeniden tanımlamaya çalışıyor. Ancak bu tanım, her zaman olumlu değil; milliyetçi söylemler ve kültür savaşları onun iktidar aracı hâline gelebiliyor.
Bu, kadın liderlerin tarih boyunca taşıdığı ikircikli misyonun bir yansıması. İktidara gelen kadın, sadece kendisi değildir; bir sembol, bir umut, bazen de bir tehdittir. Tarihteki güçlü kadınlar, iktidarı ele geçirirken genellikle iki yoldan birini izlemek zorunda kalmıştır: Ya eril kodlara uyum sağlayarak gücü tesis etmiş ya da kadınsı özelliklerini bir güç aracına dönüştürmüştür. Mısır’ın son Firavunu Kleopatra, siyasi dehası ve büyüleyici zekâsıyla (Plutarkhos’un deyimiyle “dili, çok telli bir müzik aleti gibi”ydi) Roma’nın en güçlü iki erkeğini, Sezar ve Antonius’u etkisi altına alarak krallığını korudu. Bu, bir anlamda “fendin” en etkili kullanımıydı. O, güzelliğini ve zekâsını, bir silah kadar keskin bir diplomatik araç olarak kullandı.
Takaichi’nin akıl hocası Margaret Thatcher
Ancak modern çağda, kadın liderler bu ‘fendi’ çok daha karmaşık bir zeminde sergilemek zorunda. Takaichi’nin akıl hocası Margaret Thatcher, “Demir Leydi” unvanını, tamamen eril bir siyaset dilini benimseyerek, katı ve tavizsiz bir muhafazakârlıkla kazandı. Onun, “Uyuşmazlık yok, alternatif yok” sözü, iktidarının felsefesini özetler nitelikteydi. Thatcher, kadınlığını bir kenara atmadı, ancak onu, geleneksel erkek egemen siyasette kabul görmenin bir bedeli olarak, disiplin ve acımasız bir kararlılıkla harmanladı. Benzer şekilde, Hindistan’ın “Demir Leydi”si Indira Gandhi de “Affetmek zayıfların özelliğidir” diyerek, iktidarını sürdürme konusundaki kararlılığını gösterdi. Bu kadınlar, siyaseti “yenmek” yerine, onun kurallarıyla oynamayı ve bu kuralları kendi lehlerine çevirmeyi başardılar.
Fakat bu strateji her zaman işe yaramaz. Sanae Takaichi’nin karşılaştığı zorluklar, günümüz dünyasında bir kadın liderin ne denli ince bir çizgide yürümek zorunda olduğunu gösteriyor. Bir yanda, onu iktidara taşıyan milliyetçi ve muhafazakâr taban var. Diğer yanda, bir kadın olarak toplumsal cinsiyet eşitliği, yapısal reformlar ve enflasyonla mücadele gibi “geleneksel” ana akım meseleler var. Hannah Arendt’in dediği gibi, “Siyaset, özgürlük alanıdır.” Ancak bu özgürlük, kadın liderler için sıklıkla bir ikilemler yumağına dönüşür: Güçlü mü görünmeli, yoksa anlayışlı mı? Lider mi, yoksa “anne” mi? Takaichi’nin evli çiftlerin ayrı soyadı kullanmasına karşı çıkması, tam da bu ikilemin ortasında, muhafazakâr seçmeni memnun etmek adına feminist beklentileri görmezden gelen bir hamle.
Takaichi ikilemlerden çıkış yolu bulabilecek mi?
Peki, kadının fendi, bu ikilemler labirentinden bir çıkış yolu bulabilir mi? Belki de cevap, kadınlığın getirdiği farklı perspektifi, siyasetin kalıplarını kırmak için bir kaldıraç olarak kullanmakta yatıyor. Yeni Zelanda’nın eski başbakanı Jacinda Ardern, şefkat ve kararlılığı bir arada sunarak, “duygusal liderlik” kavramını siyasete taşıdı. Christchurch saldırısı sonrasındaki tutumu ve küresel pandemiyi yönetiş biçimi, bir liderden beklenen geleneksel tavrın ötesine geçiyordu. Onun başarısı, yeni bir tezahürdü: Duygusal zekâyı, siyasi dehanın bir parçası hâline getirmek.
Sanae Takaichi’nin hikâyesi, kadın liderliğin evriminde yalnızca bir bölüm. O, heavy metalin gürültüsüyle gelirken, aslında bin yıllardır süren sessiz bir devrimin en yeni sesi. Kadının ‘fendi’, siyaseti mutlak anlamda “yenmek”ten ziyade, onu dönüştürmek, ona daha insani, daha kapsayıcı ve belki de daha sezgisel bir dil kazandırmakla ilgili olabilir. Virginia Woolf, “Kadın olarak ülkem yok. Kadın olarak bütün dünya benim ülkem” derken, aslında kadın deneyiminin sınır tanımayan potansiyeline işaret ediyordu. Belki de gerçek zafer, siyasetin katı, hiyerarşik ve çoğu zaman kısır döngüsünü, bu potansiyelle aşabilmekte yatıyor. Sanae Takaichi’nin davulu, bu uzun ve zorlu yolculukta sadece bir ritim. Ve bu ritim ister heavy metalin gücüyle ister bir ninninin inceliğiyle çalınsın, artık siyasetin fon müziği asla eskisi gibi olmayacak.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.