12 Aralık 2025

Gıda zehirlenmeleri: Artış nedenleri, önleme yolları ve psikolojik etkileri

Türkiye’de artan gıda zehirlenmeleri, beden ve ruh sağlığı üzerinde ciddi etkiler oluşturuyor. Uzmanlar, artışın nedenlerini, riskli gıdaları, tekrarlayan travmatik gıda deneyimlerinin yeme davranışına etkilerini ve gıda güvenliğinin nasıl sağlanabileceğini değerlendirdi; çözüm önerileri de sundu.

Son haftalarda Türkiye’nin dört bir yanından gelen gıda zehirlenmesi vakalarının artışı, yalnızca ulusal gündemi sarsmakla kalmıyor; küresel ölçekte gıda kaynaklı hastalıkların ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, her yıl yaklaşık 600 milyon kişi, yani dünya nüfusunun neredeyse onda biri, kontamine gıdalar nedeniyle hastalanıyor; bu hastalıklar 420 bin kişinin yaşamını yitirmesine ve bunların 125 bininin küçük çocuklar olmasına yol açıyor. Bu durum; sadece fiziksel sağlık üzerinde değil, ekonomik ve sosyal yapılar üzerinde de önemli yükler oluşturuyor.

Türkiye’de ise son dönemde restoranlar, sokak lezzetleri ve toplu yemek sektörlerinden gelen zehirlenme haberleri kamuoyunun dikkatini çekti. Özellikle İstanbul’da turist ailelerin sokak yemeğinden sonra zehirlenip hastaneye kaldırılması gibi trajik örnekler, toplumda gıda güvenliği konusundaki endişeleri artırdı ve bu vakaların hem denetim mekanizmalarının yeterliliğini hem de hijyen uygulamalarını yeniden tartışmaya açtı.

Gıda uzmanları, artan vakaların arkasında yalnızca mikroorganizmalar veya kontaminasyon değil; iklim değişikliği, küresel gıda zincirlerinin genişlemesi, nüfus artışı ve kentleşmenin de risk yönetimini zorlaştıran unsurlar olduğunu vurguluyor. Bu unsurlar, patojenlerin coğrafi ve mevsimsel dağılımlarını değiştirirken, kritik gıda güvenliği adımlarının atlanmasına da zemin hazırlayabiliyor. Dosya haberimizde, alanında uzman isimler hem bu artışın kökenine hem de riskli gıdalara, denetim eksikliklerine ve gıda zehirlenmelerinin sadece bedensel değil, psikolojik etkilerine ışık tutuyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinde art arda yaşanan gıda zehirlenmesi vakaları, tekil hataların ötesinde gıda güvenliği alanında uzun süredir biriken yapısal sorunların görünür hâle geldiğini gösteriyor.

“Yeterince soğuyamayan ortam koşullarında daha belirgin bir risk söz konusu”

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Hümeyra İslamoğlu, özellikle toplu beslenme yapılan kurumlarda ve havaların mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği kış aylarında ortam koşullarının yeterince soğuyamamasının riski artırdığını vurguluyor: "Türkiye’nin farklı bölgelerinde son haftalarda art arda yaşanan gıda zehirlenmesi vakaları; tekil hataların değil, gıda güvenliği alanında uzun süredir biriken yapısal sorunların görünür hâle geldiğini göstermektedir. Özellikle toplu beslenme yapılan kurumlarda ve kış aylarına girilmiş olmasına rağmen havaların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, yeterince soğuyamayan ortam koşullarında daha belirgin bir risk oluşturuyor."

İslamoğlu, gıda zehirlenmelerinin çoğu zaman ani ve izole bir olay gibi algılansa da gerçekte üretimden tüketime uzanan zincirdeki aksaklıkların sonucu olduğunu belirtiyor: "Soğuk zincirin korunmaması, hijyen uygulamalarındaki eksiklikler, depolama ve taşımadaki uygunsuz koşullar ile denetim süreçlerinin yetersizliği bir araya geldiğinde, özellikle toplu tüketim alanlarında ciddi sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Son haftalardaki artışın arkasında ise sıcak havaların bakteri üremesini hızlandırması, maliyet baskısıyla standart dışı uygulamalara yönelim ve sürekliliği olmayan denetim mekanizmaları etkili oldu."

“Denetimlerin sayıca artırılması tek başına yeterli değil”

Denetim süreçleriyle ilgili olarak İslamoğlu, sayısal olarak artırılan kontrollerin tek başına yeterli olmadığını vurguluyor: "Asıl ihtiyaç, kapsamlı, sürekliliği olan ve nitelikli kontrol süreçlerinin uygulanmasıdır. Mevcut sistem çoğu zaman kısa ve yüzeysel denetimlere dayanıyor; bu da risklerin henüz oluşmadan tespit edilmesini zorlaştırıyor. Hem resmî kurumların hem de üretici ve işletmelerin denetim kültürünü güçlendirmesi kritik önem taşımaktadır."

İslamoğlu, riskli gıdaları ve tüketici hatalarını şöyle özetliyor: "Tavuk eti, kıyma gibi öğütülmüş etler, mayonez içeren salatalar, kremalı tatlılar, hazır mezeler ve uzun süre tezgâhta bekleyen açık büfe ürünleri yüksek risk taşıyor. Tüketicilerin de donmuş gıdaları çözdürüp tekrar dondurması, son kullanma tarihine dikkat etmemesi, pişmiş yemekleri oda sıcaklığında saatlerce bekletmesi ve çiğ-pişmiş gıdaları birbirine temas edecek şekilde hazırlaması gibi hataları riski artırıyor."

“İhlallere yönelik caydırıcı yaptırımlar uygulanmalı”

İslamoğlu, çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor: "Gıda zehirlenmesini önlemek için hem kurumsal hem de bireysel düzeyde bütüncül bir yaklaşım gerekir. Şeffaf, düzenli ve etkin bir denetim sistemi kurulmalı; toplu yemek üretiminde HACCP gibi bilimsel güvenlik prosedürleri zorunlu hâle getirilmeli; soğuk zincir dijital izleme sistemleriyle sürekli kontrol edilmeli; tüketiciler bilinçlendirilmeli ve ihlallere yönelik caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Gıda güvenliği zincirinin her halkası bu bütünün parçasıdır; herhangi bir noktadaki zayıflık tüm sistemi etkiler."

Son haftalarda Türkiye genelinde artan gıda zehirlenmesi vakaları, yalnızca mutfak içi hatalardan kaynaklanmıyor; mikrobiyal ve çevresel risklerin birleştiği daha geniş bir sistemik sorunun göstergesi olarak öne çıkıyor.

“Ürünlerin nerede ve nasıl hazırlandığı konusunda ciddi endişelerim var”

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Parazitoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nihal Doğan, bu duruma hem bilimsel hem de kişisel gözlemleri üzerinden dikkat çekiyor: "Ülkemiz, gelişmiş ve gelişmemişlik arasında bir noktada; bu yüzden her iki ortamın risklerini taşıyor. COVID-19 salgınından sonra yemek alışkanlıklarımız değişti; motorize kuryelerden yemek siparişi yaygınlaştı. Bu ürünlerin nerede ve nasıl hazırlandığı konusunda ciddi endişelerim var. Sokak satıcılarının hijyen koşulları belirsiz, el yıkama alışkanlığı çoğumuzda yetersiz, gıda denetimlerinin nasıl yapıldığı çoğu zaman şeffaf değil."

Doğan, mikrobiyal kaynaklı enfeksiyonlara da dikkat çekiyor: "Gıda zehirlenmelerinin artmasında mikroorganizmaların rolü büyüktür. Kontrolsüz hayvan kesimleri, uygun olmayan etlerin çevreye bırakılması ve hijyenik olmayan üretim koşulları, bakteriyel ve paraziter döngülerin oluşmasına zemin hazırlıyor. Bu süreçler sadece bireysel hatalardan değil, sistemin tüm aşamalarındaki risklerden kaynaklanıyor."

“Gıda güvenliği zincirinin tüm halkaları kritik”

Bu uyarı, İslamoğlu’nun vurgusuyla paralel: Her iki uzman da gıda güvenliği zincirinin tüm halkalarının kritik olduğunu söylüyor. Ancak Doğan, mikrobiyal risklerin çevresel boyutuna ve paraziter döngülere daha fazla dikkat çekiyor. İslamoğlu ağırlıklı olarak işletme ve tüketici hatalarına odaklanırken, Doğan üretim ve çevresel süreçlerin mikroorganizma temelli risklerini ön plana çıkarıyor.

Doğan, mikrobiyal enfeksiyonlardan kaynaklanan gıda zehirlenmelerinin özellikle et ve et ürünleri, kanatlı etler, çiğ yumurta, süt ve süt ürünleri ile kirli sularla sulanmış sebzelerde yoğunlaştığını belirtiyor. Bu noktada İslamoğlu’nun riskli gıdalar listesiyle büyük bir örtüşme görülüyor; yani hem mikrobiyal hem de pratik hazırlık hataları, gıda zehirlenmesi riskini artırıyor.

Doğan çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: "Gıda güvenliğinde başarı, sadece mutfakta doğru uygulamalarla değil, üretimden tüketiciye kadar tüm zincirin kontrolü ile mümkün. Çiftlikten sofraya kadar hijyen ve soğuk zincirin korunması, kontrollerin düzenli yapılması ve üretici ile tüketicilerin bilinçlendirilmesi hayati önem taşıyor."

“İnsanlar gıda zehirlenmesi haberlerinden sonra belirli gıdalardan kaçınma refleksi geliştirebilir”

Gıda zehirlenmeleri sadece bedensel sağlık sorunları yaratmıyor; bireylerin psikolojik ve davranışsal tepkilerini de etkiliyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sera Çetingök, bu süreci şöyle özetliyor: "Gıda zehirlenmesini herhangi bir hastalık gibi düşünebiliriz; bedensel rahatsızlık yaşayan bireyler doğal olarak kaygı ve stres tepkileri gösterir. Ancak gıda zehirlenmesinin kendine özgü yanı, önlenebilir bir durum olmasıdır. Kişiler hem kendi sağlıkları hem de denetimlerin yetersizliği bağlamında ek kaygı yaşayabilir."

Çetingök, tekrarlayan travmatik gıda deneyimlerinin yeme davranışını etkileyebileceğine dikkat çekiyor: "İnsanlar, gıda zehirlenmesi haberleri sonrası balık, mayonez, krema ve tavuk gibi önemli protein ve karbonhidrat kaynaklarından kaçınma refleksi geliştirebilir. Bu yalnızca ruhsal değil, ekonomik yansımalar da yaratabilir; esnaf ve toplum açısından etkiler gözlemlenebilir."

Psikolojik destek ihtiyacına da değinen Çetingök, özellikle bazı bireylerin bu durumları daha şiddetli yaşayabileceğini vurguluyor: "Erken dönemde yaşanan ruhsal zorlanmalar veya güvenli bağlanma eksiklikleri, gıda zehirlenmesini daha felaketleştirerek algılamaya yol açabilir. Ölümcül olmayan vakalarda bile psikolojik destek ihtiyacı önemlidir. Öncelikli olarak vatandaşlar, kamu kurumlarının düzenli denetimleriyle güvenli gıdaya ulaşmalı; çünkü gıda güvenliği, toplumu oluşturan bireylerde kendini güvende hissetmeyle doğrudan ilişkili sosyal psikolojik sonuçlar doğurur."

Çetingök’ün vurguladığı psikolojik boyut, İslamoğlu ve Doğan’ın gıda güvenliği ile mikrobiyal risklere dair analizleriyle birleştiğinde, okuyucu gıda zehirlenmelerinin hem beden hem ruh sağlığı üzerinde etkili olduğunu net bir şekilde görebiliyor. Gıda zehirlenmeleri artık sadece mideyi rahatsız eden bir sorun değil; toplumsal güveni ve bireylerin psikolojik iyi oluşunu da etkileyen ciddi bir mesele olarak ortaya çıkıyor.

Üç uzmanın perspektifi, gıda zehirlenmelerinin ne kadar çok boyutlu olduğunu gösteriyor. İslamoğlu’nun denetim ve işletme odaklı yaklaşımı, Doğan’ın mikrobiyal ve çevresel risk vurgusu ve Çetingök’ün psikolojik etkiler üzerinde durması hem nedenleri hem sonuçları tek bir çerçevede anlamayı mümkün kılıyor.

Sonuç olarak, gıda güvenliği sadece üretici ve denetleyicilerin sorumluluğu değil; bireylerin günlük yaşamda uyguladığı hijyen ve bilinçli tüketim alışkanlıklarıyla güçlenen bir sistem. Bu bütüncül yaklaşım, gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesinde etkili olmanın yanı sıra, toplumun hem fiziksel hem ruhsal sağlığını korumada kritik öneme sahip.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...