
Zorbalığın ardı: Bencilleşen insan
Sosyal medyanın ve dijital ortamın yoğun akışında artık insanlık, içerikler arasında eriyip gidiyor. Kişisel sınır ise yok oluyor. Bunun en bariz örneği, maalesef ki zorbalık. Özellikle engelli gençleri etkileyen “akran zorbalığı”nın arkasında olup bitenlere gelin birlikte bakalım.
Bir insan hiç bilmediği konuda konuşur veya yazar mı? Yazmaması, konuşmaması gerekir ancak son yıllarda ülkemizde bilgisi olmadan, fikri olan çok insan var. Yapılmaması gerekeni ben yapacağım ve hayatım boyunca karşıma çıkmayan, yaşamadığım akran zorbalığını ele alacağım.
Kendimi bildim bileli engelimle yaşadım. 3 yaşında çocuk felci geçirdikten sonra normal olanın ben olduğumu düşündüm. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, iş hayatım ve yaşadığım mahallede kaç yaşında olursam olayım, etrafımdaki kimselerden engelimle ilgili bir zorbalığa uğramadım. Hatta bana müspet veya menfi hiçbir ayırımda bulunulmadı. İşte bu yaşamadığım durumu, yani zorbalığı yaşayanların neden yaşadığını anlatmak istiyorum. Çünkü dışarıdan, bunu bilmeyen biri tarafından anlatılması daha objektif olacaktır.
Psikolojik şiddet: Akran zorbalığı
Bilhassa paralimpik sporcular ile yaptığım görüşmelerde neredeyse büyük bir kısmının akran zorbalığı ile karşı karşıya kaldığını duydum. Görüştüklerimin hepsi, 18 ila 40 yaşlarında sporcular. Bilhassa genç kardeşlerimin bunu daha fazla yaşadığı ne yazık ki bir gerçek. Peki, toplumda eğitim, haberleşme, iletişim daha gelişmişken neden anlayış anlamında gelişemiyor, zorbalık niçin eskiye göre daha fazla karşılaştığımız şey oluyor?
İlk örnek olarak sosyal medyada ve gençlerin kendi aralarında olan diyaloglara bakalım. (Okumuş, iyi eğitim aldığı düşünülen) gençlerin, yani herkesin öve öve bitiremediği Z Kuşağı’nın birbirlerine hakaret etmek, dalga geçmek, küçümsemek için kullandıkları bazı kalıplar var:
-“Özürlü müsün sen?”
-“Sakat mısın oğlum?”
-“Engelliye bak!”
Yani engelli bireyler için kullanılan kelimeler, Z Kuşağı’nın birbirine hakaret sözleri olan jargonlarında yerini alıyor. Bu kelimeleri kullanan kişilerin engelli bireylere hangi gözle baktığını bir düşünün isterseniz.
Z Kuşağı; özgüvenli, kendisinin hep doğru olduğunu düşünen bir nesil olarak karşımıza çıkıyor. Bu kuşaktaki gençler, dünyayı ellerindeki telefonlar sayesinde tanıdıklarını iddia ediyorlar. Öğrenmek istediklerini Google’a soruyor, çok takipçili hesaplara güveniyorlar. Çünkü onlar için çok kişi tarafından takip edilen kişi doğru kişi olarak görülüyor. İşte bu akran zorbalığının başka bir nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Z Kuşağı’nın dışarıda var olan dünyadan kopuk ama internetin faydalarını çabuk kavrayanları; YouTube, Instagram, X (Twitter) gibi sosyal medya araçları ile yazdıkları, yaptıkları videolar ile gençlerin düşünme biçimlerini değiştirdi. “Challenge” adı altında aile üyelerine, arkadaşlarına, tanımadıkları insanlara saçma sapan, fiziksel veya mental açıdan zarar verebilecek (güya) şakalar yapıp bunu sosyal medya hesaplarında paylaştılar. Ve bu paylaşımlar sonrası Z Kuşağı gençleri bunu örneklendirip kendi yakın çevrelerinde denediler.
Acı biber yedirmekten fiziksel zarar vermeye kadar her türlü videolar yapıldı ve karşısındaki insan acı çekerken, üzülüp utanırken o kişiler buna güldü. En mahrem, en özel durumlar dahi saygısızca ortaya dökülüp mizah olarak algılandı. Dolayısıyla arkadaşının zor durumda kaldığı anlar; artık kişi için üzüntü duyacağı bir mesele değil, daha fazla kişinin onu takip etmesini sağlayacak içerik hâline geldi. Şimdi bu derece bencilleşmiş insanların engelli bir bireye yaptıkları; onların gözünde aslında akran zorbalığı değil, sadece gülünecek bir durum oluyor.
Zorbalığa karşı ne yapılmalı?
Peki, gençlerin bu durumdan kurtulması mümkün olabilir mi? Aslında mümkün. Ama önce bazı kriterlerin ortaya konulması gerekiyor. İnternet, diziler, filmler, müzikler gençlerimizi çok etkiliyor. Elbette 70’ler gibi altın makas olmamalı ama denetimsiz yapılanlar da ne yazık ki önüne geçilemez bir şekilde zarar veriyor.
Tüm bu zararların yaratıcı devletleri veya kişileri kendi çocuklarından telefon, internet gibi kültürleri yok eden araçları uzak tutmaya çalışırken, biz evlatlarımıza büyük bir iyilik yapar gibi önlerine seriyoruz. Bir toplumu yok etmek için önce değerlerini yok etmek gerekir. Yıllardır kendi değerlerimize sahip çıkmak yerine saçma bir kültür transferi yaparak gençlerimizi kaybediyoruz. Sonuç, akran zorbalığı dediğimiz şey. Aslında bilinçaltına yerleştirilen bizim kültürümüzde olmayan korkunç bir zehir. Zehrin panzehiri ise çok yakınımızda. Sadece tarihimize bakıp özümüze döneceğiz.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.