
“Yüzyılın Beyin Cerrahı”: Prof. Dr. Gazi Yaşargil
11 Haziran 2025’te hayatını kaybeden ve modern mikronöroşirürjinin babası olarak tanınan Prof. Dr. Gazi Yaşargil, 20. yüzyılın en büyük cerrahlarından biridir. Onun vizyonu, hassasiyeti ve insanlığa adanmışlığı, nöroşirürjinin sınırlarını yeniden çizdi.
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, 1925 yılının sıcak bir Temmuz günü dünyaya gelen bir çocuk, yarım asır sonra tıp tarihinin gidişatını değiştirecekti. Mahmut Gazi Yaşargil... Adı, nöroşirürjinin karanlık dehlizlerine tutulan bir meşale gibi parlayacak, “Yüzyılın Beyin Cerrahı” unvanıyla insanlığın umudu olacaktı. Onun hikâyesi, teknik bir dehanın öyküsü olmanın ötesinde; savaşın yıkıntıları arasından yükselen bir azmin, insan beyninin sonsuz labirentlerine duyulan tutkulu bir aşkın ve binlerce hayata dokunan bir merhametin destanıydı.
Genç Gazi’nin tıp yolculuğu, İkinci Dünya Savaşı’nın kasvetli bulutları altında, Almanya’da başladı. Bombaların gölgesinde geçen öğrencilik yılları, onu 1945’te İsviçre’ye savurdu. Basel’de tamamladığı doktorası, beynin gizemlerine olan ilgisini ateşledi. Ancak gerçek dönüm noktası, 1953’te Zürih’te Prof. Hugo Krayenbühl ile tanışması oldu. O an, nöroşirürjinin kaderi yeniden yazılıyordu. Yaşargil’in yüreğini kemiren bir acı vardı: Tifüsten kaybettiği kardeşleri... Bu kişisel trajedi, onu “tedavi edilemez” denen sınırları yıkmaya ant içiren görünmez bir kuvvete dönüştü. Tıpkı beyindeki sinir lifleri gibi acıyla bilim, umutsuzlukla azim onun ruhunda kusursuzca örülmüştü.
Makaslar ve mikroskoplar: Bir devrimin doğuşu
1960’ların nöroşirürjisi korkunç bir çıkmazdaydı. Ameliyatlar, kaba aletlerle yapılan kanlı mücadelelere benziyor; beyin tümörleri, anevrizmalar “dokunulmaz” kabul ediliyordu. Cerrahlar, karanlıkta elleriyle yolunu arayan körler gibiydi. Ta ki Yaşargil, 1965’te ABD’de Prof. Donaghy’nin laboratuvarına adım atana kadar. Orada mikroskobun büyüsüne kapıldı. Normalde aylar süren mikrocerrahi eğitimini altı haftada tamamladığında, tarih dönüm noktasına hazırdı. Zürih’e döndüğü 1967’de, ilk kez bir ameliyat mikroskobunu rutin nöroşirürjiye entegre etti. O an, modern mikronöroşirürjinin ilk nefesiydi. Artık beyin, kaba dokunuşlarla değil, narin bir sanatçının fırçasıyla tedavi edilecekti.
30 Ekim 1967... Takvim yaprakları, tıbbın en cesur hamlelerinden birine tanıklık ediyordu. Yaşargil, mikroskop altında ilk serebral bypass ameliyatını gerçekleştirdi. “Dünyada kimse yapamaz” denen o ameliyat, genç bir hastanın hayatını kurtardı. Bu, teknik bir zafer olmaktan öte; insan iradesinin sınır tanımazlığının kanıtıydı. Peki nasıl başarmıştı? Mevcut aletler ona “yetersiz” gelmişti. Elleriyle tasarladığı “Yaşargil anevrizma klipleri”, “Leyla retraktörü” ve “hareketli mikroskop” âdeta beynin uzuvları oldu. Tıpkı bir kuyumcunun incelikle işlediği mücevherler gibi, bu aletler de beyaz önlüklerin ceplerinde birer sanat eserine dönüştü. 80 ülkede 2 milyondan fazla kullanılan klipler, onun dehasının sessiz tanıklarıydı.
Subaraknoid boşluklar: Tanrı'nın ameliyat koridorları
Yaşargil’in en büyük keşfi, belki de beyindeki doğal yolları fark etmesiydi. Subaraknoid boşluklar... Ona göre bunlar, cerrahın beyni incitmeden ilerleyebileceği kutsal geçitlerdi. Bu farkındalık, ameliyatları bir katliamdan bale performansına dönüştürdü. Pterional kraniyotomi tekniğiyle Sylvian fissürü “hazine koridoru” ilan etti. Beyin artık parçalanan bir düşman değil; saygıyla keşfedilen bir evrendi. Elleri, bipolar koagülasyonla damarları âdeta “şefkatle okşayarak” kanamayı durduruyordu. Tüm bu yenilikler, ölüm oranlarını düşürürken, ameliyat masalarından umut sesleri yükseliyordu.
Onun mikroskobunun altında, korkunç tanılar birer birer düşmüştü: İntrakraniyal anevrizmalar, arteriyovenöz malformasyonlar, beyin sapı tümörleri... Zürih’te tek başına gerçekleştirdiği 7500 ameliyat, tıbbın sınırlarını zorlayan bir destandı. Eskiden “ölüm fermanı” sayılan beyin sapı kanamaları bile onun ellerinde teslim bayrağını çekti. 2007’de eski atletizm antrenörü Danny Nutt’ın hayatını kurtarması, sadece bir örnekti. Binlerce hasta, onun nefes kesen titizliği sayesinde evlerine dönebildi. Artık nöroşirürji, bir “son çare” değil; güvenle başvurulan bir umut kapısıydı.
Bilgin öğretmen
Yaşargil’in dehası sadece ameliyathaneyle sınırlı değildi. O, bir “bilge öğretmen”di. Zürih’te kurduğu mikrocerrahi laboratuvarı, dünyanın dört bir yanından gelen 3000’den fazla cerrahı ağırladı. Oxford, Little Rock, Pekin... Onun adını taşıyan eğitim merkezleri, bilginin kıtalararası köprüleri oldu. Pekin’deki merkez tek başına 570 nöroşirürji uzmanı yetiştirdi. Ders verdiği her kürsüde şu altın kuralı vurguladı: “Hastanızın yararına, yaptığınız işte harika olun.” İronik olan, “dünyanın en büyük cerrahı” unvanına rağmen öğrencilerinden bile bir şeyler öğrenmeye açık oluşuydu. Bir ameliyat sonrası “Bugün bir şey daha öğrendim” demesi, onun bitmeyen öğrenme aşkının simgesiydi.
Işığın mirasçıları
1984-1996 yılları arasında yayınlanan “Microneurosurgery” adlı dev eseri, tüm bilgisini gelecek nesillere armağan etme çabasıydı. Altı ciltlik bu anıt, teknik bir rehberden ziyade; beynin şiirsel bir haritasıydı. Sisternal boşlukların anatomisinden tümör stratejilerine kadar her satır, bir ömürlük tecrübenin damıtılmış bilgeliğini taşıyordu. Öyle ki bu eser için hazırlanan çalışma kılavuzları bile başlı başına birer başyapıt sayıldı. 330 makale ve 13 monografiyle ördüğü bilimsel miras, tıp kütüphanelerinin kutsal metinleri arasına girdi.
2025 yılına geldiğimizde, Gazi Yaşargil artık aramızda değil. Ama bıraktığı miras, her ameliyat mikroskobunda parlamaya devam ediyor. Tasarladığı aletler, dünyanın her köşesindeki ameliyathanelerde hayat kurtarıyor. Yetiştirdiği binlerce cerrah, onun felsefesini yeni nesillere aktarıyor. “Modern mikronöroşirürjinin babası” unvanı, geçmişi ve geleceği de tanımlıyor. Onun hikâyesi bize şunu fısıldıyor: İnsan beyni, evrenin en karmaşık labirentidir. Ama bu labirentte kaybolmak değil; yolunu aydınlatmak için doğanlar vardır. Gazi Yaşargil, işte o nadir insanlardan biriydi. Elleriyle beyinleri onarırken, yüreklerimize de bir şeyi öğretti: “İmkânsız” yalnızca henüz denemediğimiz yolların adıdır...

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.