28 January 2025

Yargıdaki sorunlara ilk elden ve kararlı bir yaklaşım

Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan 4. Yargı Reformu Strateji Belgesi’yle yargı alanında hangi reformlar yaşanacak? Açıklanan belge bize ne anlatıyor? Belgenin iç yüzünü birlikte değerlendirelim.

Devlet teorileri ve varlık sebepleri incelendiğinde insanlar; dış ve iç tehditlere karşı kendilerini koruyabilecek, toplumsal düzeni (huzur, barış vb.) devamlı kılabilecek, toplumsal adaleti en üst düzeyde gerçekleştirebilecek, tarafsız, genel, objektif bir bakış açısı ile ihkak-ı hak yasağı çerçevesinde “meşru güç (zor) kullanma” tekelini elinde bulunduran mekanizmaya egemenlik haklarını devretmişlerdir. Toplumsal düzen kuralları, hukuk normlarına ulaşıncaya kadar çeşitli aşamalardan geçmiş ve en kalıcı olanının hukuk normları olduğu tespit edilmiştir. Buna bağlı sadece ulusal değil, uluslararası normlar da temel hak ve özgürlükler bağlamında önemli bir merkez hâline gelmiştir. İster ulusal ister evrensel düzeyde ele alınsın, hukuk normlarının somutlaştırılması (uygulanmaları) idari teşkilatlar eliyle gerçekleşse de olası uyuşmazlık, ihlal ve hukuka aykırılıkların çözüm yeri yargı mekanizmasıdır.

Yargı mekanizmasının işler olması; toplumsal meşruiyetin, adaletin ve kamu vicdanının başarılı şekilde karşılandığını gösterir. Aksi hâlde iyi işlemeyen bir yargı sistemi, devletin varlık sebeplerini sorgulatmaya başlar ki bu da vatandaşları toplumsal düzen kurallarının ilk başlardaki görünümü olan bireysel inisiyatiflerin devreye girmeye başladığı; din, gelenek, görenek, örf, âdet, ahlak unsurlarının da ötesinde işi son kertede kişisel öç almaya kadar götürebilir. Böyle bir ortamda meşru güç kullanma tekelini elinde bulunduran devletlerin varlık sebepleri, meşruiyet krizleri dolayısıyla derin yaralar alabilir.

Bilindiği üzere siyasi partilerin varlık amaçları, iktidarı ele geçirmek veya en kötü senaryoda ona ortak olmaktır. Bu amaçla ya popülizm yapmak ya da daha gerçekçi ve pratik sorunlar üzerine politikalar geliştirmek suretiyle iktidar savaşlarına girişirler. Popülizm her ne kadar iktidara gelmek konusunda yardımcı olsa da iktidarda kalmak konusunda gerçekçi ve tercih edilebilir bir yöntem değildir. İktidarda kalma konusunda; halkın gerçek ve pratik yaşam sorunlarına eğilmenin, çözüm üretmenin, uyarlamalarda bulunmanın, biraz daha siyasi bir söylemle “halka dokunmanın”, hayati önem taşıdığı Türkiye açısından son çeyrek yüzyıldır gözler önündedir.

Yürütme erki, üstünlüğünü ispat etti mi?

1950’lerden bu yana tam üyelik hedefi/umudu/hayali ile başlanılan AB macerası, Avrupa ile uyumlaştırma çalışmaları; kimilerine göre gerçekçi, kimilerine göre ise sudan gerekçelerle temellendirilmiştir. 1950’den bu yana siyasi, toplumsal ve ekonomik konjonktüre bağlı olarak, yasama ve yürütme erkleri arasında her ne kadar yargı erkini ayrı tutsak da önemli çekişmeler yaşanmıştır. Son kertede yürütme erki, erkler arasında üstünlüğünü aleni şekilde hem mevzuatik hem de uygulama alanında ispatlamış durumdadır. Dünya ve Türkiye’nin geçirmiş olduğu süreçler hesaba katıldığında, etkin ve hızlı karar alabilme ve uygulama kapasitesinin, krizlerden çıkış için en etkin araç olacağı, onları derinleştirmeyeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak son “yargı reformu stratejisi”nde de yine evrensel değerler olan, hukukun üstünlüğü, demokrasi, etkin yönetim, hukuki güvenlik gibi değerler ön plana çıkartılmıştır. Yargı erkinin tarafsız ve bağımsız bir şekilde çalışmasını sağlayacak, hukukun üstünlüğünü kabul edecek, demokratik, sivil bir anayasa vurgusu yapılmıştır. Son Anayasa değişikliğine değin sürekli olarak, vesayete son verilmesi, demokratik sivil bir anayasanın gerekliliği vurgulanmıştır. Peki, son anayasa değişikliği, hukukun üstünlüğü, demokratiklik ve sivillik olguları bakımından eksik miydi? Son anayasa değişikliğinin yine olağanüstü durumda gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla siyasi, toplumsal ve ekonomik anlamda daha huzurlu bir ortamda sivil bir anayasa yapılmasının daha sağlıklı sonuçlar doğuracağı ve daha isabetli olacağı açıktır.

Amaç: Vatandaşla etkileşimli bir mekanizma oluşturmak

İşte tam da bu noktada, dördüncüsü tanıtılan “Yargı Reformu Stratejisi: 2025-2029”; daha önceki 3 stratejinin devamı niteliğinde olan, toplumsal ihtiyaçları ve uluslararası normları önceleyen, yargı mekanizması (erki) ve işleyişini daha bütüncül bir şekilde ele alınmıştır. Strateji; AB’nin uyum paketleri kapsamında, Türkiye’nin hemen hemen idari teşkilatının büyük çoğunluğunda “kurumsal kapasite yetersizliği” sorunsalını, bu kez yargı teşkilatı üzerinden ele alıp çözmeye çalışan, vatandaş odaklılığı elden bırakmayan, performans kriterleri ile uluslararası normlar ve hukukun üstünlüğü konularında özendirici ve caydırıcı düzenlemeleri hayata geçirecek olan ve bunu suç, ceza, infaz süreci için, yargı mekanizması kapsamında, hukuk fakültelerine girişten başlamak suretiyle etik değerlere (meslek etiği) bağlılığı mesleğin en esaslı unsuru hâline getirmek sureti ile yapan, katılımcı demokratik yapıya uygun olarak da vatandaşla etkileşimli bir mekanizma oluşturmaya amaç edinen bir yargı sistemi. Tüm bunları yaparken, son yıllarda toplumun üzerinde hassasiyet ile durduğu birçok alanı da (kadına karşı şiddet, cezasızlık algısı, yargılama süreleri, dezavantajlı gruplar, yabancı sermayenin hukuki güvenlik beklentisi, vb.) ilk elden ve gerçekçi şekilde ele alan bir bakış açısına sahip.

Evrensel değerler bağlamında hukukun üstünlüğü temelinde, demokratik ve sivil iradenin yansıması, hesap verebilir, şeffaf ve kamu vicdanını rahatlatıcı bir yargı süreci. Ve bunun için gerekli fiziki, teknolojik, idari ve hukuki tüm düzenlemelerin, sayısal olarak daha donanımlı ve fazla mahkeme, görevsel anlamda daha fazla ihtisas mahkemesi, yargı mensuplarında uzmanlık alanlarının ön plana çıktığı, son teknolojik altyapıyla donatılmış bütünleşik sistem, etkin bir takip sistemi, adaletin en hızlı şekilde tecelli etmesini sağlayacak uygulamalar (makul süre, hedef süre, azami sürelerin belirlenmesi, belli miktar altı davalar kapsamının genişletilmesi, vb.) ve tüm bunların sürdürülebilir kılınmasını sağlamak için yapılacak hukuki değişikliklere ek olarak caydırıcı ve özendiricilerin devreye sokulması açısından oldukça önemlidir.

Sonuç olarak; açıklanan rapor, kurumsallaşmayı, gerekli idari yapıların kurulması gerektiğini, personel sayılarının arttırılması gerekliliğini, mesleki etik bilincinin kazandırılması gerekliliğini, bu işin sadece tepeden inmeci bir düzenlemeyle değil, hukuk fakültesi eğitimine girişten itibaren başlatılması suretiyle oturtulabileceğini, uluslararası değerlerin göz önünde bulundurulması gerekliliğini vb. noktayı ilk elden ve kararlı şekilde ele almıştır.

4. Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne dair dikkat çekici noktalar

  • Noter yardımcılığı; yeni istihdam alanı açacak, gelecekteki hâkim ve savcı adaylarının toplumu daha yakından tanımalarına aracılık edecektir.

  • Türkiye Adalet Akademisi bünyesinde “Hukuk Araştırmaları Merkezi” kurulacaktır.

  • Bilirkişilik kurumuna, özel hukuk tüzel kişilerinin dâhil olması; işlemlerin daha seri ve hızlı ilerlemesini sağlarken, denetimleri konusu sorunu ayrıca tartışılabilir.

  • E-tebligat alanında önemli düzenlemeler yapılacaktır.

  • Hukuk klinikleri de hukuk fakültesi öğrencilerinin öğrencilik süresince toplumsal yapı içinde mesleki tecrübe kazanmalarını sağlayacak, empati kabiliyetlerini geliştirecektir.

  • Dijital dönüşüme uygun yapay zekâ entegrasyonları sağlanacaktır.

Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları; devletin varlık teorilerinden bu yana meşru iradenin zor kullanma yetkisinin tek sınırı olağanüstü hâl durumu hariç “çekirdek haklar”dır. İnsan hakları; yerel (gelenek, görenek, örf ve âdet), ulusal (yazılı normlar), uluslararası (taraf olunan anlaşmalar ve üye olunan kurum kuruluşlar) tüm bunların ötesinde, asıl değişim/dönüşüm/devinimi dijital dünyada yaşamaktadır. Dijital suçlara vurgu yapılmış olsa da siber suçlar, veri güveliği konusunda yeterli bir vizyon sergilenemediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hedeflenen değişim/dönüşümün büyük çoğunluğu, fiziki ve sayısal olarak tanımlanabilirken; fiziki mekânlardan ve sayısal üstünlüklerden bağımsız olan blok zinciri, veri güvenliği, sanal ortam ve platformlardan çok da bahsedilmemiştir.

Unutulmamalıdır ki neoliberalizm ile devletlerin küçültülmesi ancak etkin kılınmaları istendi, küreselleşme ile sınırlar aşıldı/aşındı, dijital çağla birlikte devletler yeniden tanımlanmaya varlık sebepleri sorgulanır olmaya başlandı. Yargı mekanizmasının odak noktasında yer alan “suçun kaynağı”na ulaşması, dijital çağda hangi yol ve yöntemlerle mümkün olacaktır? Bu da üzerine çalışılması gereken bir konu…

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...